Her geçen gün piyasada, yaşlanmaya karşı tesirli olduğu söylenen yeni kremler görmekteyiz. Fakat kremleri kullanırken çizgilerimizin yumuşadığını cildimizin parladığını düşünürüz, keyifli oluruz. Lakin cildimizin alt tabakalarının güzelleşmesi için, nemlenmesi ve kırışıklıkların kalıcı olarak azalması için farklı formüllere ve eserlere gereksinimimiz olmaktadır.
Öncelikle cilde en elverişli, cildin yaşına en makul olan eserler seçmeli ve gündüzleri güneş koruyucuyu hayatımızdan hiç çıkarmamalıyız. Bunlar cildimizi yaşlanmaya karşı ve olumsuz dış etkenlere karşı korumak için yapabileceğimiz birinci ve en kıymetli önlemleri oluşturur.
Cildimizin nasıl yaşlandığını bildiğimiz hengam otomatik olarak yapılabilecekler ortaya çıkmaktadır. Yaş ilerledikçe cilt altı destek doku olarak bilinen ve jölemsi kıvamda olan yapıda azalma ve önemli su kaybı oluşmakta, dermisin elastik liflerinde ve kollajen liflerinde azalma olmakta ve dolayısıyle kırışıklıklar da başlamaktadır. Dermis cildin 2.tabakası olup, cildi besleyen damarlarca zengindir ve cilde dolgunluk-sıkılık kazandırmaktadır. Ne yazık ki vakit içerisinde bu damarların da elastikiyetinde kayıp olmakta bu da cildin beslenmesinin bozulmasına, dermisin çökmesine ve kırışıklıklıkların derinleşmesine neden olmaktadır.
Bu haberler doğrultusunda anlaşılacağı üzere cilde derin nem kazandırmak tıpkı vakitte hücreleri de uyaran bir tesire yol açmakta ve anti-aging tesiri olabilmektedir.
Tüm yerkürede hidrorezerv tedavi yahut dermis içi tedavi (intradermoterapi) isimleriyle uygulanmakta ve anti-agingde giderek vazgeçilmez tedaviler arasında mekanını almaktadır. Derin dokunun su rezervi arttırıldığı vakit cildin üretken hücreleri de daha canlı olarak çalışmaya başlamaktadır. Bu hücrelerin temel vazifesi cildi bağımsız radikallere ve yaşlanmaya karşı korumaktır. Bu tedaviyle cildin nemi artmakta ve savunması güçlenmekte ve daha canlı hale gelebilmektedir. Cildin oksidanlara karşı antioksidasyon mekanizmaları daha çokça işlemektedir. Sonuçta cilt yaşlanma tesirlerine de daha savunmalı hale gelmektedir.
Hidrorezerv tedavide mililitresinde 20 mg hyaluronik asit bulunan bir unsur kullanılmaktadır. Bu unsur cildimizde destek doku olarak aslında var olan jölemsi yapıdadır. Hayvansal kökenli olmadığı için allerji yan tesiri olmamakta ve bağışıklık sistemini zorlamamaktadır. Başkaca hyaluronik asidin 500 kat su çekme kapasitesi olduğu için verildiği alanda ciltte sıkılaşma ve dirilik hissi oluşabilmektedir.
Hidrorezerv tedavi ince çizgilerin başladığı 25-30 yaşlarından itibaren, susuz ve kuru ciltlerde, güneşe yahut solaryuma bağlı olarak yıpranmış ciltlerde, güneş öncesi ve sonrası nem kazandırmak hedefli, peeling yahut lazer-ışık tedavileri sonrasında kullanılabilmektedir. Birinci 3 seansı 3-4 hafta aralarla ve 4.seansı 3-4 ay sonra olmak üzere uygulana yapılmaktadır. Daha sonraki seanslar 6-8 ay arayla himaye hedefli olabilmektedir.
Öncelikle cilde en elverişli, cildin yaşına en makul olan eserler seçmeli ve gündüzleri güneş koruyucuyu hayatımızdan hiç çıkarmamalıyız. Bunlar cildimizi yaşlanmaya karşı ve olumsuz dış etkenlere karşı korumak için yapabileceğimiz birinci ve en kıymetli önlemleri oluşturur.
Cildimizin nasıl yaşlandığını bildiğimiz hengam otomatik olarak yapılabilecekler ortaya çıkmaktadır. Yaş ilerledikçe cilt altı destek doku olarak bilinen ve jölemsi kıvamda olan yapıda azalma ve önemli su kaybı oluşmakta, dermisin elastik liflerinde ve kollajen liflerinde azalma olmakta ve dolayısıyle kırışıklıklar da başlamaktadır. Dermis cildin 2.tabakası olup, cildi besleyen damarlarca zengindir ve cilde dolgunluk-sıkılık kazandırmaktadır. Ne yazık ki vakit içerisinde bu damarların da elastikiyetinde kayıp olmakta bu da cildin beslenmesinin bozulmasına, dermisin çökmesine ve kırışıklıklıkların derinleşmesine neden olmaktadır.
Bu haberler doğrultusunda anlaşılacağı üzere cilde derin nem kazandırmak tıpkı vakitte hücreleri de uyaran bir tesire yol açmakta ve anti-aging tesiri olabilmektedir.
Tüm yerkürede hidrorezerv tedavi yahut dermis içi tedavi (intradermoterapi) isimleriyle uygulanmakta ve anti-agingde giderek vazgeçilmez tedaviler arasında mekanını almaktadır. Derin dokunun su rezervi arttırıldığı vakit cildin üretken hücreleri de daha canlı olarak çalışmaya başlamaktadır. Bu hücrelerin temel vazifesi cildi bağımsız radikallere ve yaşlanmaya karşı korumaktır. Bu tedaviyle cildin nemi artmakta ve savunması güçlenmekte ve daha canlı hale gelebilmektedir. Cildin oksidanlara karşı antioksidasyon mekanizmaları daha çokça işlemektedir. Sonuçta cilt yaşlanma tesirlerine de daha savunmalı hale gelmektedir.
Hidrorezerv tedavide mililitresinde 20 mg hyaluronik asit bulunan bir unsur kullanılmaktadır. Bu unsur cildimizde destek doku olarak aslında var olan jölemsi yapıdadır. Hayvansal kökenli olmadığı için allerji yan tesiri olmamakta ve bağışıklık sistemini zorlamamaktadır. Başkaca hyaluronik asidin 500 kat su çekme kapasitesi olduğu için verildiği alanda ciltte sıkılaşma ve dirilik hissi oluşabilmektedir.
Hidrorezerv tedavi ince çizgilerin başladığı 25-30 yaşlarından itibaren, susuz ve kuru ciltlerde, güneşe yahut solaryuma bağlı olarak yıpranmış ciltlerde, güneş öncesi ve sonrası nem kazandırmak hedefli, peeling yahut lazer-ışık tedavileri sonrasında kullanılabilmektedir. Birinci 3 seansı 3-4 hafta aralarla ve 4.seansı 3-4 ay sonra olmak üzere uygulana yapılmaktadır. Daha sonraki seanslar 6-8 ay arayla himaye hedefli olabilmektedir.