Son Konu

Ebû abdullah-ı rodbârî

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
EBÛ ABDULLAHI RODBÂRÎ

Evliyânın büyüklerinden Onuncu yüzyılda Bağdât ve Şam diyarlarında yaşamıştır İsmi Ahmed bin Atâ'dır Büyük velî Ebû Ali Rodbârî hazretlerinin kız kardeşinin oğludur Ebû Abdullah künyesiyle ve Rodbârî nisbesiyle meşhur olmuştur Bağdât'ta doğdu Doğum târihi bilinmemektedir 979 (H369) senesinde Sûr şehri yakınlarındaki Menvas köyünde vefât etti Kabri Sûr şehrindedir

Bağdât'ta doğup çoğalan Ebû Abdullahı Rodbârî minik yaşından îtibâren ilim öğrendi Hadîs, fıkıh ve tefsîr gibi zâhirî ilimlerde yüksek ilim sâhibi oldu Uzun müddet Bağdât'ta kaldıktan sonradan Şam taraflarına gitti O bölgenin âlimlerinin ilim meclislerinde ve velîlerin sohbetlerinde bulundu Ebü'lKâsım elBegâvî, Ebû Bekir binEbî Dâvûd, Kâdı elMehâmilî, Yûsuf bin Yâkub bin İshak bin Behlûl ve daha böylece fazla âlimden hadîsi şerîf öğrenip, rivâyet etti Tasavvuf yolunda yüksek dereceye ulaştı Şam'ın sâhil tarafında yer alan Sûr şehrine geldi Buradaki âlim ve velîlerle de görüşüp, sohbetlerinde bulundu Zâhirî ve mânevî ilimlerde yükseldikten sonradan insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya başladı İlim meclislerinde talebe yetiştirdi Vâz ve nasîhatlarda bulunup insanların dünyâ ve âhirette saâdete kavuşmaları için gayret etti Hikmet doymuş sözleriyle kalplere tesir edip insanların kurtuluşuna vesîle oldu

Yaşadığı devirde Şam bölgesinin en büyük velîsi olarak belli Ebû Abdullahı Rodbârî bir sohbeti sırasında buyurdu ancak: Sâdece ilim öğrenmek için evinden çıkan kimse, öğrendiği ilimden faydalanamaz Öğrendikleri ile amel etmek kendi isteğiyle ilim öğrenen kimse, ilmi azalsa bile faydasını görür İlim kendisiyle amel edilince kıymetlidir Amel ise, ihlâs ile kıymetlenir İhlâs, bir işi Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktır Bu, Allahü teâlânın anlama ihsân etmesine sebeb olur

Hoş ahlâklı kimselerle oturup kalkmanın lüzûmunu ve herkese giz verilemeyeceğini bildiren Ebû Abdullah Rodbârî buyurdu ama:

Ahlâkı ve anlayışları birbirine zıt olanlarla oturup karşılaşmak, ruhlar için kurtlardır Bunlar insanın içini kemirirler Huyları ve anlayışları iyi olanla oturup kalkmak ise, ruhların gıdâsı, akılların aşısıdır Aklın bereketlere kavuşarak artmasına bunlar sebeb olur

Berâberce oturup kalkılan her kimse ile, ülfet ve muhabbet üzere almak yerinde olmaz Her ülfet ve yakınlık duyulan kimseye de, sırların kapısı açılıp söylenemez Yalnız belli olan, sırları saklayacak kimseye sırlar açılır, vesselâm!

Ebû Abdullahı Rodbârî hazretleri bir vâzı esnasında namazın mâhiyeti ve huşû içerisinde bulunmanın önemini bildirerek şöyle buyurdu:

Namazda huşû, namaz kılanın kurtuluşunun alâmetidir Nitekim Allahü teâlâ, Mü'minûn sûresi başında; Belli ama, müminler kurtuluşa erdiler O müminler ki, namazlarında huşû (tevâzu ve dehşet) sâhipleridirbuyurmaktadır Peygamber efendimiz de buyurdu fakat: Bir müslüman dürüst olarak ve huşû ile iki rekat namaz kılınca, geçmiş günahları affolurYâni, Allahü teâlâ onun ufak günahlarının hepsini affeder Huşûu terketmek ise, münâfıklık alâmetidir ve kalbin harâb olmasıdır Nitekim Allahü teâlâ, Mü'minûn sûresi 117 âyetinde meâlen; Gerçek şudur ancak: Allah'tan başkasına tapınan kâfirler, felâha, kurtuluşa kavuşamazlarbuyurmaktadır

Namazda huşû ve hudû: Tüm âzâların durağan kalıp tevâzu hâlinde bulunması ve kalbin de Allahü teâlâdan nefret üzere olması demektir Hadîsi şerîfte; Kalbin hazır olmadığı namaza Allahü teâlâ bakmazbuyruluyor İbrâhim aleyhisselâm namaz kıldığı süre, kalbinin hışırtısı çok uzaklardan duyulurdu Hazreti Ali namaz için kalktığı zaman, vücûdunu bir titreşim alır, yüzünün rengi değişirdi ve; Yedi kat göklere ve yere arzedilen ve onların taşıyamadıkları emânetin zamânı geldiderdi Süfyânı Sevrî de; Namazı huşû ile kılmayanın, namazı dürüst olmazderdi Bunun için namazda tumânînete ve tâdîli erkâna uyarı etmelidir Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; En büyük hırsız, kendi namazından çalan kimsedirbuyurdu Yâ Resûlallah! Bir kimse, kendi namazından nasıl çalar?diye sordular Namazın rükûunu ve secdelerini işlenmiş yapmamaklabuyurdu Bir defâ da; Rükûda ve secdelerde, belini yerine yerleştirip biraz durmayan kimsenin namazını, Allahü teâlâ kabûl etmezbuyurdular Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem bir kimseyi namaz kılarken, rükûunu ve secdelerini tamam yapmadığını görüp; Sen namazlarını böyle kıldığın için, Muhammed'in (aleyhisselâtü vesselâm) dîninden diğer bir dinde olarak ölmekten korkmuyor musun?buyurdu Yine; Sizlerden biriniz, namaz kılarken, rükûdan daha sonra tamamlanmış kalkıp, düşey durmadıkça ve ayakta, her uzuv yerine yerleşip durmadıkça, namazı cilalı olmazbuyurdu bir defa de; İki secde arasında dikey oturmadıkça, namazınız bitmiş olmazbuyurdu Bir gün Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem birini namaz kılarken, rükûdan kalkınca dikilip durmadığını ve iki secde aralarında oturmadığını görüp; Eğer namazlarını böyle kılarak ölürsen, kıyâmet günü sana, benim ümmetimden demezlerbuyurdu bir kere de; Altmış sene, tüm namazlarını kılıp da, hiç bir namazı kabûl olmayan kimse, rükû ve secdelerini hazır yapmayan kimsedirbuyurdu Zeyd ibni Vehb, birini namaz kılarken rükû ve secdelerini hazır yapmadığını fark etti Yanında çağırıp; Ne dek zamandır böyle namaz kılıyorsun?dedi Kırk yıldeyince; Sen kırk senedir namaz kılmamışsın Ölürsen, Muhammed Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem dîni olan İslâmiyet üzere ölmezsindedi

Bir mümin, namazını hoş kılar, rükû ve secdelerini hazır yaparsa, namaz sevinir ve nûrlu olur , o namazı göğe çıkarır O namaz, namazı kılmış olana, iyi duâ eder ve sen beni kusurlu olmaktan koruduğun gibi, Allahü teâlâ da, seni muhâfaza etsin, der Namaz güzel kılınmazsa, siyah olur o namazdan iğrenir Göğe götürmezler O namaz, kılmış olana, fenâ duâ eder Sen beni zâyi eylediğin, fena hâle soktuğun gibi, Allahü teâlâ da seni zâyi eylesinder O halde, namazları cilalı kılmaya çalışmalı, tâdîli erkânı yapmalı, rükûu, secdeleri, kavmeyi yâni rükûdan kalkıp dikilmeyi ve celseyi yâni iki secde arasında oturmayı iyi yapmalıdır Başkalarının da kusurlarını görür görmez söylemelidir Din kardeşlerinin namazlarını hazır kılmalarına destek etmelidir Tumânînet ve tâdîli erkânın yapılmasına çığır açmalıdır

Yüksek ilmi, güzel ahlâkı yanına birçok kerâmetleri de görülen Ebû Abdullah Rodbârî hazretleri, hac ibâdetini yerine getirmek ve sevgili Peygamberimizin kabri şerîfini ziyâret etmek için Hicâz'a gitti Bu yolculuğu sırasında şöyle bir kerâmeti görüldü:

Yolculuk esnâsında kervandaki develerden biri, Allahü teâlânın kudretiyle dile gelip konuştu Ebû Abdullah Rodbârî hazretleri kendi kendine develere ağır yükler yüklendiğini düşünüyordu Bu sırada develerden biri boynunu uzatarak; O yüklere katlanma ettiren zâtı tesbîh ederimdedi Bir başka deve de; Allahü teâlânın şânı yücedir Allahü teâlânın şânı yücedirdedi Bu hal karşısında Ebû Abdullahı Rodbârî Allahü teâlâya şükredip secdede bulundu

Ebû Abdullah Rodbârî hazretleri temizlik hususunda titizlik gösterirdi Bir gece, gusl, boy abdesti alırken titizliği sebebiyle çok su kullandığını düşünerek kalbi daraldı Allahü teâlâya yalvarıp; Yâ Rabbî! Beni affetdiye duâ etti Bu sırada gâibden bir ses; Sen affedildindedi Bundan daha sonra kalbindeki sıkıntı gidip, şükretti

Edebe riâyet etmeksizin evliyâya hizmet eden kimse helâk olur Ondan istifâde edemez

Sultanlara akılsızca hizmet eden kimsenin câhilliği, kendisini ölüme götürür

Vaktini Allahü teâlâyı zikirle geçiren kimse, belâ ve sıkıntılara düşmez

İnsanlara söylediği şiirleriyle de tavsiye eden Ebû Abdullah Rodbârî'nin bir beytinin mânâsı şöyledir: İnsanlarla arkadaşlık yaptığın süre her dost için, yarı kölesi olan bir genç ol Susuzluktan ciğeri yanan her arkadaş için tatlı ve serin suyun tadı gibi ol

Hayâtını, İslâm dînini öğrenmek, bilgi vermek ve insanların iki cihanda kurtulmalarına sarf etmekle geçiren Ebû Abdullah Rodbârî hazretleri 979 (H369) senesinin Zilhicce ayında Sûr şehri civârındaki Menvas adlı köyde vefât etti ve Sûr şehrinde defnedildi Kabri orada olup, sevenleri kadar ziyâret edilmektedir


*
 
Üst Alt