Son Konu

Eleştiricilik (Kritisizm) Nedir? Hakkında Bilgi

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Eleştiricilik (Kritisizm) Nedir? Hakkında Bilgi

Alman düşünürü Immanuel Kant'ın öğretisi

Kant'a tarafından felsefe araştırması, bir değer biçme (eleştiri) olmalıdır Felsefe, hafıza (Al Vernunft)'la yapılıyor Öyleyse usu değer biçmek, onun ne olduğunu ve ne olmadığını iyice iyi anlamak gerek Felsefe nasıl bir usla yapılıyor? Deneyden yararlanmayan bir salt düşünce (Os Akli mahiz, Fr Raison pure, Al Reinen vernunft)'la Öyleyse salt hafıza nedir?

Kant'ın üç büyük yapıtından ilki olan Salt Usun Eleştirisi (Kritik Der Reinen Vernunft, 1781) bu sorunun karşılığını araştırır Salt us, duyarlığın (Al Sinnlichkeit) verilerinden alınmamış olan (a priori) bir bilgiyi gerçekleştirdiği iddiasındadır Buysa nesneler düzenini aşarak zihin düzenine yükselmek demektir Öyleyse salt usun bilme yöntemi bir aşkınlık yöntemi'dir

Salt hafıza bu yöntemle gerçek bir veri edinebilir mi? Öyleyse bilgi nedir, önce onu tarif etmek lüzum Kant'a tarafından her data, bir hak (Al Urteil)'dir Ne var ama her adalet, bir data (Al Kenntnis) değildir Örneğin her gövde yer kaplaryargısı bize yeni bir veri vermez, çünkü vücutkavramı esasen yer kaplamayıiçerir; bu yargıda yalnızca bir analiz yapılıyor ve bedenkavramı çözümlenerek kendisinde aslında yer alan bir bilgi hiçbir gereği yokken baştan ortaya konuyor

Oysa bu önem ağırdıryargısı bize yeni bir data verir, çünkü sikletkavramı kendiliğinden ağır ya da hafif olduğunu bildirmez; burada, ötekinin tersine, bir tahlil değil bir bireştirme yapıyoruz ve önemkavramıyla ağırkavramını birleştirerek yeni bir data elde ediyoruz Seslenmek ama bize bilgi veren yargılar, çözümlemeli yargılar yok, bireşimsel yargılar'dır Salt düşünce bu bireşimsel yargıyı aşkınlık yöntemiyle, deneyi aşarak gerçekleştirebilir mi? Kant bu soruya kesinkes şu karşılığı veriyor:

Gerçekleştiremez Bu Nedenle metafiziği kesinkes yıkmış oluyor: Salt düşünce, deneyden yararlanmadan hiçbir veri gerçekleştiremez Öyleyse metafizik tasarımlar, insanların romantik düşlerinden diğer bir şey değildirler (Bu vargı, Kant'ın materyalist yanını belirtir ve Engels bunun içindir oysa kendisine çekingen materyalist der)

Kant öncesi felsefenin tanrılaştırdığı hafıza, bu vesile ile tahtından kesik olmaktadır; bundan böyle, aşkınlık yöntemiyle çalışan salt usa güvenilmeyecektir Kant araştırmakta, eşanlamda eleştirmekte devam ediyor: Salt zihin, bireşimel hak olan data'yi neden gerçekleştiremez? Çünkü hafıza, yalnızca bir bireştirme işini gerçekleştirmektedir ve bu iş için gerekli gereçleri nesneler düzeninden almaktadır

Elimizle tuttuğumuz taşı yere bırakınca onun düştüğünü görüyoruz ve ancak ondan sonradır oysa (a Posteriori) bırakılan taş düşerbilgisini edinebiliyoruz Bu deneyi yapmadan önce (a priori) bu konuda hiçbir bilgimiz olamaz Bize bu gereçleri veren hassaslık'tır Alınganlık, bu gereçleri bize nasıl veriyor? Zaman ve mekân içinde veriyor Ancak nesneler düzeninde vakit ve mekân diye bir şey yoktur

Çağrıda Bulunmak oysa bunlar duyarlığın dıştan almadığı, kendinden çıkardığı bir şeylerdir ve alınganlık bunları katmadan, dıştan aldığı hiçbir şeyi bize gönderemez Bunlar, deneyden elde edilemeyeceklerine göre, usun verileri midir? Kant, bu soruya da şüphesiz şu karşılığı veriyor: Hayır, bunlar usun verileri olamaz Çünkü minik çocuklar vakit ve uzayı düşünmeksizin bilirler, hiçbir ussal işlemi gerçekleştiremedikleri halde sevdikleri şeylere yaklaşır ve sevmedikleri şeylerden uzaklaşırlar Öyleyse, alınganlık, ne nesneler düzeninden ne de us düzeninden aldığı bu şeyleri nasıl elde etmiştir? Kant, bu soruya, kendine özgü bir karşılık veriyor: Sezi (Al Ansehauung)'yle

Kant'a kadar bunlar birer biçim'dir ve ancak duyarlığın sezisiyle elde edilebilir Zaman iç duyarlığın biçimidir, içimizden gelen her duygu zamanla birliktedir; mekân dış duyarlığın biçimidir, dışımızdan gelen her duygu mekânla birliktedir Katılmadıkları hiçbir duyumun gerçekleşemeyeceği bu biçimler, usun verileri olmadıkları halde deneyüstü (Al Transzendentale)'dürler Deneyden çıkarılmamışlardır ama bunlarsız da deney yapılamaz

Görüldügü gibi, Kant, artık aşkın (Al Transzendent) kavramından deneyüstü (Al Transzendental) kavramına geçmektedir; ona tarafından aşkın data olamaz fakat deneyüstü data olabilir Bir soru daha gerekiyor: Deneyden gelen verilere duyarlığn seziyle elde ettiği birimlerin katılması, bilimsel bir bilgiyi gerçekleştirmeye yeter mi? Yetmeyeceğini söyleyen Kant, sonunda, fikir'a deneyüstü bir tahsis bulmuştur: Bireştirme işi

Kant'a göre düşünce bu görevi gerçekleştirmeseydi, ne duyuların verileri ve ne de duyarlığın katkıları bilimsel bilgiyi gerçekleştirebilirdi Öyleyse akıl, bu bireştirme işini nasıl yapıyor? Duyarlığın katkısıyla birlikte gelen bilgi gereçlerini düzenleyici kalıplara (Tr Ulam, Al Kategorie) sokarak Düşünce, bu kalıpları ne deneyden ve ne de duyarlığın sezişinden almıştır; bu kalıplar onda esas olarak vardırlar ve kendisiyle birliktedirler Demek ancak, Kant'a göre data, gene de, nesneler düzeninde değil, us'un düşünme düzeninde (Al Verstand) gerçekleşmektedir Kant, bu vesile ile kendi düşünme yöntemini de bulmuş oluyor: Deneyüstü usul (Al Transzendental methode)

Kendi kurduğu bu terimle, tenkitçi bakışını dilegetirerek, veri'nin duyuların ürünü olduğunu savunan duyumculuk'la anlığın ürünü olduğunu savunan anlıkçılık'ın üzerine aşıyor ve gerçeğin, her ikisinin birleşmiş bir üstünde'liğinde olduğunu ileri sürüyor

Kayda Değer olan şudur ancak, Kant, deneyüstü'ne deney'le bağıntısını kesmeden çıkmaktadır Akıl, bireştirme görevini gerçekleştirirken deneyle bağıntısını koparırsa —ancak fiziğin üstüne büyüme anlamında metafizik budur— aşkın'ın alanına girer ve köksüz düşler kurmaya başlar Kant'ın deneyüscülüğü, bir bağıntıcı deneyüstücülük'tür Bu düzeyde ancak deneyden gelen veriler birleştirilir, salt usun kurguları bireştirilemez Usun bireştirici kalıpları, deneyle hiçbir ilgileri olmayan ve deneyden çıkarılmamış önsel (a priori) kalıplardır ama ama deneyin verilerini bireştirmekte işe yarayabilirler

Kavramlar'la nesneler katiyen kopmaksızın bağıntılı olmalıdır Metafizik, bu bağıntıyı gerçekleştiremediği içindir ki metafizik bilgi olamaz Yoksa, Kant'a kadar; kesin, tümel, tekrar tekrar ve her verde geçerli veri kesinlikle deneyüstü önsel bir bilgidir Çözümsel yargıların hepsi sonsaldır, deneyden sonradan gerçekleşmişlerdir ve bu yüzden bilimsel ve muhakkak bir data vermezler Bireşimsel yargıların da önsel olanları vardır fakat sonsal olanları da vardır İşte başlıca belli ve bilimsel veri bu önsel bireşimsel yargı'lardadır

Örneğin matematik yargıların hepsi bu niteliktedir, iki kez ikinin dört ettiğiyargısı hiçbir deneyden çıkarılmamıştır Çünkü deney sınırlıdır, bin deney yaparız ama bin birinci deneyde ne elde edeceğimizi bilemeyiz Matematik yargılar, deneyden çıkmamış önsel bireşimsel yargı'lardır ama bir bakıma bu karakterde olan metafizik yargılara benzemezler, çünkü tekrar tekrar deneye uzanabilirler İki kere ikinin dört ettiği tekrar tekrar denenebilir, Tanrı'nın varlığı hiçbir zaman denenemez (Kant, bu düşüncelerinden ötürü, 1794'te Gillaume II hükümetinden bir uyarı almış ve din konusunda yazı yazması yasaklanmıştır)

Kant, usun önsel kalıplarını, Aristoteles'ten de yararlanarak, hak biçimlerinden çıkarıyor On iki yargı biçimi vardır, öyleyse bunlardan her birini meydana getiren —kendisiyle biçimlendiren— on iki kalıp olmalıdır Bir adalet, ya ahali ölümlüdürönermesinde olduğu gibi tümel (Os Külli, Fr Universel), ya kimi ırk erdemlidirönermesinde olduğu gibi tikel (Os Cüz'i, Fr Particulier), veya Sokrates düşünürdürönermesinde olduğu gibi özel (Os Hususi, Fr Singulier) olur

Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Tümellik (Os Külliyet, Al Allheit), çokluk (Os Kesret, Al Vielheit), teklik (Os Vahdet, Al Einheit) kalıplarıdır ki nicelik (Os Kemmiyet, Al quantitaet) başlıca kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya Herakleitos usludurönermesinde olduğu gibi olumlu (Os İcâbi, Fr Affirmatif), ya Diogenes uslu değildirönermesinde olduğu gibi olumsuz (Os Selbi, Fr Négatif), ya ruh ölmezdirönermesinde olduğu gibi sınırlayıcı (Os Tahdidi, Fr Limitatif) olur

Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Varlık (Os Gerçeklik, Al Realitaet), yoksulluk (Os Selb, Al Negation), sınırlıtık (Os Mahdudiyet, Al Limitation) kalıplarıdır fakat nitelik (Os Keyfiyet, Al qualitaet) esas kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya Tanrı iyilikçidirönermesinde olduğu gibi muhakkak (Os Hamli, Fr Catégorique), ya Tanrı iyilikçiyse kötüleri sevmezönermesinde olduğu gibi varsayımsal (Os Şartı, Fr Hypothétique), ya Tanrı ya iyilikçi, veya kötülükçüdürönermesinde olduğu gibi ayrık (Os Munfasil, Fr Disionctif) olur

Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Tözlülülük (Os Cevheriyet, Al Substantialitaet), nedensellik (Os İlliyet, Al Causalitaet), karşılıklık (Os Müşâreket, Al Wecheelwirkung) kalıplarıdır ancak ilişki (Os İzâfet, Al Relation) belli başlı kalıbında toplanırlar Bir yargı, ya insanlık şayet dik yurümeyle başlamıştırönermesinde olduğu gibi belkili (Os İhtimâli, Fr Problématic), ya Tanrının iyilikçi olması gerekirönermesinde olduğu gibi zorunlu (Os Zaruel, Fr Apodictique), ya dünya yuvarlaktırönermesinde olduğu gibi savlı (Os Tahkiki, Fr Assertorique) olur

Bunları meydana getiren kalıplar, sırasıyla: Olanaklılık (Os İmkân, Al Möglichkeit), zorunluk (Os Vücub, Al Nothwendigkeit), hakikat (Os Hâriyet, Al Wirklichkeit) kalıplarıdır fakat kiplik (Os Darp, Al Modalitaet) esas kalıbında toplanırlar Görüldüğü gibi Kant, deney verilerinin ancak on iki biçimde birbirleriyle bireştirilebileceğini ileri sürmektedir Bu on iki biçimi de dört ana biçimde (nicelik, özellik, ilişki, kiplik) topluyor

Bunlann içinde en kayda değer bulduğu ilişki'dir Çünkü her bireşim bir ilişkiyi dilegetirir Bu ilişkilerden de zorunlu olarak nedensellik ve mantıksal bağ yasaları çıkar Bu yasalar da, kendilerinden çıkarıldıkları kalıplar gibi, önseldirler Kant, bu önsel, deneyden alınmamış, usun kendi malı olan kalıpların, ilkelerin ve yasaların yakışır alanını sınırlarken sadece metafizik yolunu kapamakla kalmıyor; fizik yolunu da kapayarak agnostik üçüncü felsefe'nin kapılarını açıyor

Kant'a göre fikir, deneyin verileriyle bağını koparıp metafizik yapamayacağı gibi deneyin verilerinin arkasına geçerek fizik de yapamaz Çünkü deney bize sadece görünenler (Al Erscheinung)'i vermektedir Bizse bu görünürlerin ardında bundan başka kendilik (Al Ding lahza sich) düş ediyoruz ve yukarı sınırı aşmaya çalıştığımız gibi bu aşağı sınırı da aşmaya çalışıyoruz Kant, bu her iki aşamayı da aynı aşma (Al Transzendent) saymakta ve usun kalıplarının yalnızca şeyin görüneni (fenomen)'ne uygulayıp şeyin kendisi (numen)'ne uygulanamayacağını söylemektedir Kant, bu vesile ile, usun sınırını şüphesiz çizmiş oluyor Bu hudut şeyin kendiliği'dir ve hiçbir vakit aşılmamalıdır, çünkü bilinemez

Kant'ın oluştuğu ortam, bir matematikfizikusçuluk ortamıdır Nitekim genç Kant da üniversiteyi fizik doktora teziyle bitirmiştir Matematiğin ve fiziğin ilkeleri usun ürünü sayılmakta, gerçeğe zihin yoluyla varılabileceğini savunan Antikcağ Elea'lılarının düşüncesi LeibnizWolff öğretisinde en yüksek aşamasına ulaşmış bulunmaktadır İngiltere'den gelen yepyeni bir ses, David Hume'un sesi, usun eleştirilmesini ve yetilerinin gereği gibi belirtilmesini öğütlemektedir

Tarihsel düşünce diyalektiği XVIII yüzyıl sentezini akıl'ta gerçekleştirmiştir Böyle bir ortamda Kant, zorunlu olarak yapması gerekeni yapmış ve şu sonuca varmıştır: Bizler, gizlerle doymuş bir evrende bir düşün düşünü görmekteyiz Gerçekten bildiğimiz hiçbir şey yoktur Sezişlerimizin, kavramlarımızın, deneydışı ide'lerimizin içine gömülmüşük; bir şeyler kuruyoruz Ne var ancak, bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır O olaylar fakat, bilmediğimiz bir nesneyle katiyen bilemeyeceğimiz bir öznenin birbirlerine olan ilişki'sinden doğmuştur Nesneyi bilmiyoruz, özne'yi de katiyen bilemeyeceğiz, hafıza'a zorunlu olarak bu iki bilinemez'in ortasındaki ilişki alanı kalıyor Oysa akıl, özgür olma dileğindedir; aşma çabaları bu yüzdendir

Salt Usun Eleştirisi'nde bu hür dileğinin işe yaramadığı anlaşılmıştır; salt us deneyle olan bağını kopararak hipotez yapamıyor, ama eylem de yapamaz mı? Kant'ın ikinci büyük yapıtı Uygulayıcı Usun Eleştirisi (Kritik Der Praktischen Vernunft, 1788) bu sorunun karşılığını arayacaktır Zorunlukla olan'ın karşı bundan başka özgürlükle olan var Öteki bilim, buysa törebilim alanıdır Hafıza, salt olamıyor fakat uygulayıcı olabilir Ne var ancak bu durumda adı değişerek irade olur Doğru'nun duyusu nasıl nesneler düzeninden us düzenine yükselip şekillenmek zorundaysa, iyi'nin duyusu da öylece zihin düzeninde biçimlenip nesneler düzenine inmek zorundadır Özgürlükle olmayan iyiliğin hiçbir anlamı olamaz

Ceza korkusu, armağan umudu, beğenilme isteği, göreneğe uyarlama zorunluğu vb gibi etkenlerle gerçekleştirilen iyilik, hakiki iyilik değildir Seslenmek oysa usun uygulayıcı olarak çok kayda değer bir görevi var: İyiliği, özgürlükle, salt iyilik için yerine getirmek Bu serbest, duyarlığın tüm etkilerinden kurtulmuş bir bağımsızlık olmalıdır Özgür zorlamaz, yalnızca mesul kılar Törebilimsel yasa, fizik yasa gibi gerekli olamaz O, özgürlük bir serim işidir O, kendi yasasını kendisi koyar Önceden konmuş ve verilmiş bir yasaya uymaz

Çağrıda Bulunmak ki tanrısal ve dinsel bir törebilim, reel bir törebilim değildir Yasa'yla bağımsızlık'ün çelişkisi, fakat kendi yasanı kendin koy'makla aşılabilir Fakat bu yasayı insanlığa bir vasıta olarak değil, bir erek olarak belirtecek bir biçimde koy'malı Yoksa deney alanıyla baştan bir ilişki kurup özgürlüğünü yitirmiş olursun; çünkü insanlığı vasıta olarak gözeten bir yasa, usun hür yasası değil, kişisel çıkarının yasasıdır Bu yasa evrensel ol'malı Yahut bu yasa usun hakiki ürünü olan önsel bireşimsel adalet niteliğini taşımaz ve tümel geçerli'lik niteliğini elde edemez

Törebilimsel yasa, deneylerden elde edilmiş bir koşullu (Al Hypothetisch) yasa değil, uygulayıcı usun kendi kalıplarında biçimlendirdiği bir düzenlenmiş (Al Kategorisch) yasadır Bir şey almak için değil, iyilik için iyilik edilecek İşte Kant'ın iyi irade (Al Gute wille) adını verdiği bağımsızlık irade budur (Kant, bu törebilimsel düşüncelerini, laf konusu yapıtından çok Grundlegung zur Metaphysik der Sitten ve Metaphysik der Sitten adlı yapıtlarında incelemiştir)

Görüldügü gibi Kant, Salt Usun Eleştirisi'nde yadsıdığı metafiziği pratik usun eleştirisinde diriltmeye çalışmaktadır Kant'ın bu idealist eğilimi üçüncü büyük yapıtında daha da belirecektir Içten ve iyi ideleri incelendikten sonradan geriye doğru usun üçüncü bir işlevi kalmıştır: Güzel idesi Hafıza, doğayla törebilim aralarında kalan estetik alanda nasıl işliyor ve bu işleyişin de ötekiler gibi önsel ilkeleri var mıdır?

Kant'ın üçüncü büyük yapıtı Hak Gücünün Eleştirisi (Kritik der Urteilskraft, 1790) bu sorunun karşılığını arayacaktır Kant, duyulardan gelenle (salt zihin) düşünceden giden (uygulayıcı us) arasındaki köprüyü adalet gücü adını verdiği (yargılayıcı hafıza) ussal bir yetiyle kurmak istiyor Deneylerden gelenle fikir gerçekleşiyor, düşünceden giden de deneyde gerçekleşecek Fakat bu gerçekleşmenin usun buyruğuna uygun olup olmadığını yargı gücü denetleyecek (Bu tema, diyalektik materyalizmin kuram, pratikle doğrulanır önermesinin Kantcı sezisidir)

Dürüst bir düşünceyle gerçekleştirilen bir iyi'liğe güzel bir tavırdiyoruz Öyleyse hoş bu iki ideyi birbirine bağlayan bir köprüdür ancak bunu da hak gücü gerçekleştirir Kant, güzel'i yüce'den ayırıyor Bir fırtınada denizin kudurmuş dalgalarına bakarak ne güzeldiyebiliriz fakat gerçekten duyduğumuz alımlılık yok; soylu davranış, güçlülük ve ürkünçlükten doğan yücelik (Al Erhabene)'tir Asillik, böylesine gürel (Fr Dynamique) olabildiği gibi yıldızlı bir gecenin ihtişamı gibi matematiksel (Fr Mathématique) de olabilir Böylece yüce'den ayrılan güzel; iyi'den, güzel'tan yararlı'dan da ayrılmaktadır

Güzel'in niteliği, hiçbir karşılık gözetmeksizin yargılanır oluşudur Kantcı törebilime kadar iyi de bu niteliği taşır, oysa iyi eylemsel bir irade işidir; güzelinse ne eylem ne de iradeyle ilgisi vardır Hoş duyusal bir alkış, güzelse yargısal bir beğenidir Bir tabak meyve tablosu, onları yemek isteğini duyurursa güzel ve oysa bu ricası duyurmadıkça güzel'dir Yardımcı elde edilmek istenir, güzelse sadece seyredilir Hiç bir karşılık gözetilmeden beğenilmek onun temel niteliğidir

Güzelin başka bir niteliği de tümel geçerli oluşudur, Kant böylece önsel bireşimsel yargıyı burada da yakalamış oluyor Aramak ki hoş'de de bir önsellik var, bu önsellik bizi kendisine aleyhinde belirlenmiş bir tutuma zorlar Bu tavır, özel yok, genel bir tutumdur; yalnızca bizim için değil, herkes için geçerlidir Çekicilik yargısı kavramsız (Fr Sans concept) bir yargıdır, seslenmek ama bir bilgi işi değildir Güzellik, ereği düşünü bir ereksellik'tir

Bir müzik parçasında bize şımartma veren onun bestelenme nedeni değildir, oysa o gene de bir ereğe yerinde olduğu için güzeldir Kant, böylece, estetik adalet (Fr jugement esthétique)'yi ereksel yargı (Fr jugement téléologique)'dan ayırıyor Usta güzel'i yaratırken onu kesin bir ereğe göre biçimlendirir, bizse o hoş'i ereğini düşünmeden kavrarız Güzelin bizler için anlamı kendi ereğine uygunluğu değil, bizim ereğimize uygunluğu'dur

Kant, yapıtının ikinci bölümünde, ereklik (Al Finalitaet) kavramını incelemektedir Kant'a kadar ereklik, Aristoteles'in entelekheia'sı gibi, kendi nedenine uyma'tur İki türlü uygunluk (Al Zweckmaessigkeit) var: Biri güzeli doğuran öznel uyma, ikincisi yararlıyı doğuran objektif adaptasyon Bunun içindir fakat bir çiçek, yağlıboya bir tabloda estetik yargının konusu olurken bir hap kutusunun içinde ereksel yargının konusu olabilir

Cansız doga, kesintisiz bir nedensellik içinde Dekartcı bir mekanizmle düzenlenmektedir Canlı doğaysa kendi ereğiyle düzenlenir Kömür bir nedensonuç zincirinin ürünüdür, ama göz o kadar bellidir ancak bakmak için yapılmıştır Bu yüzden, doğanın açıklanışında ereklik kavramından vazgeçemiyoruz

Kant, burada, usun metafizik yapamayacağını söylediği halde metafiziğin alanına baştan ve ayrıntılarıyla girmekte olduğunu görerek sakıntılı bir dil kullanmaktadır Ne nedensellik ne de ereklik doğanın kendiliğini açımlayamaz, der Cansız ve canlı, büsbütün doğa, Kant'a kadar bilinemez olmakta devam etmektedir Duyular bize bu bilginin anahtarını veremez, lakin duyularüstü'nde anlakalır'da birtakım anahtarlar gizlidir Görüldüğü gibi, idealizmin kapısını her şeye rağmen aralık teslim etmek bilinemezciliğin zorunluğudur

Kendisinden önceki felsefe akımlarının düşünsel sentezini ustaca gerçekleştiren Immanuel Kant'ın, kendisinden sonraki felsefe akımlarını büyük ölçüde etkileyen bu üç manâlı yapıtını toparlarsak şu sonucu saptarız: Dürüst'yu us kurar, iyi'yi zihin buyurur, hoş'i hafıza yargılar Bilinemez kendilik'in dışındaki bilinir olaylar dünyasını teksözle fikir düzenler Bu adalet, idealist bir yargıdır

Immanuel Kant'ın kendi felsefesini adlandırmak için ileri sürdüğü eleştiricilik deyimi, inakçılık ve kuşkuculuk deyimlerine karşıt bir amaç taşır Öznel düşünceci bir yaklaşımla usçuluk ve görgücülük öğretileriyle savaşmak amacını gütmüştür Nesnelerin özünün bilinemeyeceğini ileri sürerek bilme sürecini yadsımış ve bilinemezcilik'e varmıştır *
 
Üst Alt