Son Konu

Kötü bid’atler

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Birine göre bid’at: Peygamber (sav)’den sonra din ve dünya, işlerinde ortaya çıkan her şeydir Bid’ati bu şekilde tarif edenler, ister istemez bid’atler arası bir taksime girmiş ve onları bid’ati seyyie (kötü bid’at) ve bid’ati hasene (güzel bid’at) şeklinde ikiye ayırmışlardır

Diğer gruba göre ise: Resûlüllah (sav)’in tebliğ ettiklerinden başka, dine ilâvede bulunmak, bir şey çıkarmak, ya da tebliğ ettiklerini değiştirmektir
Bid’ati bu şekilde tarif edenler, bid’atleri taksim etme ihtiyacı duymamış, bu tarife giren her şeye bid’at demiş ve ona karşı koymuşlardır Böylece Resûlüllah’tan sonra ortaya çıkan her şeye de bid’at dememişlerdir
Terimleştirmede nasslar nazarı itibara alındığında ikinci tarifin daha doğru olduğu açıktır Şöyle ki :
Gerek Kur’ânı Kerim’de, gerek Sünnet’te bid’at, dinden olmayanı dine sokmak anlamında kullanılmıştır Hadîd sûresinde Hıristiyanların ruhbanlığı sonradan icad ettiklerinden ve dine soktuklarından bahisle «ibtedaûhâ» buyurulmaktadır (bk 27 âyet)
Peygamber (sav) de: Din işinde sonradan çıkarılan her şeyin bid’at ve her bid’atin de sapıklık olduğunu ifade etmektedir (bk Müslim, Cumua 43; Ebû Dâvud, Sünnet 5) Hadîsten de anlaşıldığı gibi her bid’at sapıklıktır O halde «bid’ati hasene» denirken, ister istemez insanın aklına «güzel sapıklık» gibi bir mefhum gelmektedir Gerçekte bid’at olmayan şeylere başlangıçta «bid’atı hasene» denilmesi, ardından bid’at olan birçok şeyin bu isim altında dine sokulmasına sebep olmuştur
Yalnız bu konuda değil, Kur’an ve Sünnet’teki kullanışlara dayandırılmayan her terimleştirmede, dinden olmayan şeylerin dine girmelerine ve birçok dinî anlamın safiyetine gölge düşürdüğü bir vakıadır )
Ya vacib ya da müstahab olarak emredilen iyiliklerden olmayan bir şeyle Allah’a ibadet eden sapıktır ve şeytanın tabilerindendir Yolu şeytanın yoludur Abdullah b Mes’ûd’un dediği gibi: Resûlüllah (sav) bir çizgi çizdi ve sonra o çizginin sağına ve soluna da çizgiler çizerek:
«Bu, Allah’ın yoludur Bunlar sağına ve soluna çizilenler, da (şeytanın yolları olup) her birinin başında bir şeytan dikilmiş, onları çağırmaktadır», buyurdu Ve: «İşte bu, benim dosdoğru yolumdur Ona, tâbi olun (Başka) yollara tâbi olmayın ki, sizi O’nun yolundan ayırmasın!» (6 En’âm 153) âyetini okudu (Darimi, Mukaddime 23; Ahmed İbn Hanbel l435, 465)
Bu, önemli ve kapsamlı bir kural olup Allah’a ve Resulüne inanan herkesin ona tâbi olması; Muhacir, Ensar ve onlara hakkıyla tâbi olanların görüşlerine karşı çıkarak sünnete ve öncekilerin icmaına muhalefet etmemesi gerekir Hele kendisiyle tâbi olduğu kimse ile benzeri bir görüşü paylaşan güvenilir ve icma gibi konularda sözü geçerli bir müctehid yoksa; tabi olduğu kimsenin görüşünden dolayı icma zedeleniyor ve icmaın meydana gelmesi için onayına ihtiyaç bulunmayan biriyse…
Karşı koyan müctehid olsa bile görüşü mütevatir sünnet ve kendisinden önceki müctehidlerin ictihadlarıyla karşı karşıya gelmiştir dolayısıyla görüşüne itibar edilmez müctehid için durum böyle olunca ya karşı koyan hem müctehid değil, hem de şer’î bir delile; bir ilim, hidayet ve kitaba dayanmadan, Allah hakkında tartışmaya cür’et eden birine tabi olan biriyse ona ne demeli?
Peygamber (sav) böyle bir şeyi teşri buyurmadığına göre o, ne vacib, ne de müstahabtır Hattâ o, böyle bir şeyi teşri buyurmadığı gibi, üstelik hem onu, hem de ona götüren yolları yasaklamıştır Nitekim Aleyhissalâtü vesselam, müslümanları peygamberlerle salihlerin mezarlarının mescid edinilmesinden sakındırmıştır
Müslim’in Sahîh’inde, Cundub b Abdullah’tan Peygamber (sav)’in, vefatından beş gün önce şöyle dediği nakledilmektedir :
«Sizden öncekiler, kabirleri mescid ediniyorlardı Sakın kabirleri mescid edinmeyesiniz Sizi bundan sakındırıyorum» (Muvatta’, Sefer 85 )
Sahîhayn’de Hz A i ş e ‘ den yapılan bir nakle göre, Peygamber (sav) vefatından önce şöyle demiştir:
«Allah’ın lâ’neti yahudi ve Hıristiyanların üzerine olsun Onlar, Peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler» (Buhârî, Salât 48, Cenâiz 69, 96; Müslim, Mesâcid 19)
Böylece Resûlüllah (sav) onların yaptıklarından bizi sakındırmaktadır H z A i ş e diyor ki: Şayet böyle olmasaydı, kabrini açığa yapardı Ama mescid edinilmesinden korktuğu için böyle yapmadı
Bir yerin mescid edinilmesi, oranın mescidlerin amacı olan beş vakit namaz ve diğer namazlara ait kılınmasıdır Mescid edinilmesinden maksat, orada Allah’a ibadet etmek ve yaratılmışlara değil, sadece O’na ibadet etmektir
Bu nedenle Peygamber (sav) mescidlerde olduğu gibi, namaz maksadiyle mezarlarının mescid edinilmesini yasaklamıştır Orada namaz kılan, sadece Allah’a ibadet etmeyi amaçlamış olsa bile durum budur Çünkü böyle bir durum, zamanla kabirde yatandan dolayı ve ona dua etmek, onun aracılığıyla dua etmek veya onun yanında dua etmek gibi bir maksatla mescid edinilmesine yol açabilir İşte bu yüzden Resûlüllah (sav) yalnızca Allah’a ibadet için de olsa kabrin ibadet yeri haline getirilmesinden sakındırmıştır Böylece Allah’a ortak koşmaya bir kapı açılmasını engellemiştir
Bir davranış, eğer bir bozukluğa götürüyor ve onda maslahat ağır basmıyorsa, ondan sakındırmıştır Nitekim mefsedeti ağır bastığından dolayı üç vakitte (güneş doğarken, batarken ve tam tepedeyken) namazın kılınmasını yasaklamıştır Buradaki mefsedet, şirke yol açan ve kişiyi müşriklere benzeten şeydir Ayrıca sair vakitlerde tatavvu olarak namaz kılmak mümkün olduğundan bu vakitlerde maslahat ağır basmamaktadır
İşte bu nedenledir ki âlimler, sözkonusu vakitlerde herhangi bir nedene dayalı olarak kılınan namazların caiz olup olmadığında ihtilâf etmişler ve birçoğu caiz olduğunu söylemiştir Nitekim kuvvetli olan görüş de budur Çünkü yasaklama seddi zerayi’ (kötülüğe açılan kapıyı tıkama) kabilinden ise, ağır basan bir maslahattan dolayı mubah olur Sebeplere mebni olarak kılınan namazların, sözkonusu vakitlerde kılınmalarına ihtiyaç duyulabilir Kılınmadıklarında kaçırılmış olurlar ve maslahatları da yitirilmiş olur Maslahatlarının ağır basmasından dolayı, sözkonusu vakitlerde mubah kılınmışlardır Sebeplere mebni olmayanlarda ise, durum böyle değildir Bu vakitlerin dışında ağır basan bir maslahat kaçırılmış olmaz Ayrıca bunda bir mefsedet de mevcut olup yasaklanmasını gerekli kılmaktadır
Söz konusu vakitlerde namaz kılınmasının yasaklanmasıyla şirke açılan kapıyı tıkayıp güneşe, aya ve yıldızlara tapanların yaptığı gibi güneşe secde etme, ona dua etme ve ondan istemeye götürmemesi için bunun yasaklanması, açıkça bilinmektedir ki,bizatihî haram olan güneşe dua etmek ve ona secde etmenin haramlığı, ona dua etmeye götürmesin diye namaz kılınmasının yasaklanmasındaki haramdan çok daha büyüktür
Aynı şekilde peygamber ve salih kimselerin kabirlerinin mescid edinilmelerinin yasaklanması ki onların yanında namaz kılmanın yasaklanması, onlara dua ve secde etmeye götürmesin diyedir açıkça göstermektedir ki, onlara dua ve secde etmek, kabirlerini mescid edinmekten çok daha haramdır

Aslında vacib ve müstahab olmayan her bid’at, kötü bir bid’attır Müslümanların ittifakıyla sapıklıktır Bid’atlerin bazısına, bid’ati hasene (güzel bid’at) diyebilmek için, hasene olarak niteledikleri bid’atin müstahab olduğuna dair şer’î bir delil getirilmesi gerekir Hiçbir müslüman, müstahab ve vacib olmayana kişiyi Allah’a yaklaştıran hasenat gözüyle bakamaz
 
Üst Alt