Son Konu

mimarlık sanatı

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
32
Puanları
48
Credits
-6,413
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
mimarlık sanatı Türkler henüz müslüman olmadan önce 674 yılında Basra’ya getirildiler Köle ya da paralı asker olarak getirilen bu Türkler, İslam mimari sanatında ilk yenilikleri oluşturdular Sarayların ve evlerin alçı süslemelerine eğri kesim tekniğini bu Türkler getirdi Keza yaş sıva üstüne yapılan bezemeleri (güzel süsler) de İslam sanatına Türkler kazandırdılar Türkler bu konuda Çinlilerden etkilenmiş olabilir Fakat Türkler kendi zevklerine yerinde bezeme sanatını geliştirdiler Araplarda olmayan bu kullanım, Türk bezeme sanatı olarak, bölgedeki asker Türkler aracılığıyla kullanılmaya başlandı Türklerin ilk belirgin uygulamaları Basra bölgesinde yaptıkları Samarra ve Ebudülef Camilerinde görülür Basra bölgesindeki bu Türklerden bir kısmı Darı’a göç etti Bir zaman sonradan Türk asıllı Ahmet Bin Tolun Mısır’da devlet kurdu Başkenti Kahire’de kendi namına bir cami yaptırdı (877879) Türkler, Caminin dış duvarına pencereler açtırdı ve dış görünüşü hafifletti Böylece Abbasi camilerinin kaleyi hatırlatan görüntüsünden ayrılındı Gerçekte bu değişim, yeni bir anlayışın hayata yansımasıdır Türklerin, Müslümanlığı, insanı koruyor gibi görünürken esir eden bir kale olarak değil, aydınlığa ulaştıran bir din olarak algıladıklarını gösterdiler Türklerin kendi başlarına yaptıkları bu birincil caminin harim bölümü (ibadetin yapıldığı salon) Türk üslubundaki sivri kemerlerle kıble duvarına paralel beş nefe ayrılır Sivri kemer sistemi Türklerin çadırlarının (oba) şeklidir Türklerin ilk camisinin minaresi caminin dışındadır Birinci katı köşelidir İkinci katı yuvarlaktır Üst bölümü ise, sekiz köşelidir Türkİslam sanatının geniş uygulamaları Karahanlılar döneminde görüldü Oğuz ve Karluk Türklerinin kurduğu Karahanlılar Türk Devletinin hanlarından Saltuk Buğra iki yüz bin çadırıyla birlikte İslamiyet’e girdi (944) Müslümanlığı daha önce kabul eden (921) İdil Bulgar Türk devleti’nin hakanı Almış ya da Almas Silgi’den öbür olarak Müslümanlığı devlet dini olarak duyuru etti Bu Nedenle Türklerin İslamiyet’e katılımları hızlandı Dolayısıyla Türk Mimari sanatının İslam Sanatını etkilemesi de hızlandı Türklerin mimari alandaki üstünlüklerinin bir başka sebebi daha var Arapların uyguladığı şeriat hükümleri, kabir yapımını yasaklamıştı Ama Türkler, Tevbe Suresi 84 ayeti uygun bir şekilde yorumladıklarından atalarının mezarlarına önemli tartı verdiler Bu Nedenle Türklerin kurgan adı verilen kabir sanatları Müslümanlıktan daha sonra da devam etti Bu Nedenle MüslümanTürk mimari dehası biçimlendi Karahanlı Türklerinin mimari sesrlerinde geometrik motifli kuşaklar, birbirini kesen sekizgenler hakimdir Türk mimarlığındaki eyvanlı (üç yönü kapalı ve genelde tonoz örtülü mekan) medreselerin, türbelerin ve kervansarayların birincil örneklerine Karahanlı Türklerinde rastlanır Türk mimarisinde dört köşe plandan kubbeye geçiş, üçgen tromplarla (köşe binisi) sağlanmıştır Bu Nedenle kubbenin etkisi pratik bir şekilde sağlanmıştır Bu köşe binilerine mimaride “Türk üçgeni denilir Karahanlılar Müslüman olmadan önce kerpiç binalar yapıyorlardı Ancak İslamiyet’e girdikten sonra tuğladan yapmaya başladılar Bu tatbik da Türklerin İslam sanatından yararlanmaları şeklinde değerlendirilmelidir Türkler bugünkü İran bölgesine geldiklerinde (11 yüzyılın başları), yöredeki mimari eserlerde Arap planı uygulanmaktaydı Çünkü bölge genellikle Arap egemenliğindeydi Bölgede karşılaştırma olabilmek için, Türklerin gelişinin öncesinden kalma önemli bir eser malesef yoktur Çünkü, Abbasilerin yaptıkları eserler; ahşap, kerpiç ve tuğladan yapıldığından tez harap oldular Günümüzde İran’ın övündüğü eserlerin anında tamamı Türkler tarafından yapıldı Zaten bölgeye gelen Türkler 1926 yılına değin, kısa süren Moğol egemenliği açık havada, kendi devletlerini sürdürdüler Selçuklu Türklerinin İsfahan’da yaptıkları İsfahan ve Zevare Mescidi ile Cuma Camisi günümüzdeki en güzel eserlerdendir Selçuklu Türklerinin İslam mimarlığına kazandırdıkları diğer bir yapı türü de medreselerdir Selçuklu Türkleri yapılarında geometrik, bitkisel ve hayvansal motifler, küfi ve nesih yazılar, çini ve yalancı bilye bezemeleri gibi süslemeleri yoğun olarak kullandlılar Selçuklu Türkleri maden işlemelerinde; altın, gümüş, ve tuncun yanına pirinç de kullandılar Bu başvuru formu Türklerin, İslam maden sanatına getirdikleri diğer bir yeniliktir Selçuklu Türkleri eserlerinde kenar işlemesi (süsleme) ve metale, bir diğer metali kakma tekniğini büyük bir başarıyla uyguladılar Bu Nedenle insanların kullandıkları kap biçimleri Türkler bir uçtan bir uca çeşitlendi Karahanlı Türklerinin mimarisi sonradan kurulan tüm kayda değer Türk devletlerini etkiledi Bir taraftan Selçuklu Türkleri vasıtasıyla Osmanlı Türklerine geçti Diğer Taraftan Gazneliler Türk Devleti yoluyla Babürlüler Türk Devletine geçti Moğol akınlarıyla yerle bir olarak tarihten silinen Gazne sanatı Büyük Selçuklu Türklerini de etkilemiştir Nitekim, Selçuklu Türklerinin yaptığı Leşkeri Bazar Sarayında, Uygur Türklerinin duvar devlete ait geleneğinin devamı olarak da nitelenen freskler (heykel süslemeleri) kullanılmıştır Büyük Selçuklu Türklerinden daha sonra Timurlu Türkleri, sonradan ise Akkoyunlu Türkleri Tebriz’e dominant olmuştur Akkoyunlu Türkleri döneminde Tebriz’de sanatkâr Kâri Mehmet Siyahkalem ve öğrencileri Türk resim sanatını doruğa çıkardılar Topkapı sarayındaki Fatih albümünde saklanan bu resimler, Müslümanlık öncesi Uygur Türklerinin sanatını Müslümanlıkla birleştirerek işleyen sanatkâr işi eserlerdir (Anekdot: ola ki daha önceki dönemlerde diğer bir takım eserler yapılmıştır Ancak Gazne şehrini tarihten silen vahşilikteki Moğol saldırılarında kaybolmuş olabilir) Akhunlar Türk Devletinden sonra Hindistan’da kurulan birincil Türk devleti, Delhi Türk Sultanlığı’dır Devletin kurucusu Kutbettin Aybeg ( ? –1210) 1206 ile 1210 arasında Delhi’de bir cami ve minare yaptırmıştır Kutub Minar ( Kutbettin Minaresi) diye anılan minare 1803 yılında üst bölümü depremde yıkılmasına karşın 64 m İle en yüksek minarelerdendir Hindistan’daki ilk Müslüman Türklerin yaptırdığı bu minarenin dış duvarlarının tamamı Kur’an’dan alınan ayetlerle süslenmiş olan en hoş minaredir daha sonra sultan olan Şemseddin İlTutmuş’un tamamladığı Zorlamaül İslam Camisi, devrinin en hoş örneğidir Hindistan’da daha sonra hüküm süren Babür İmparatorluğu (15261856), çok kayda değer mimari eserler yapı etti Babür Moğol asıllı idi Ama Türkçe konuşuyordu Kendi yazdığı meşhur Babürname’si Türkçe’dir Tercümanlar aracılığıyla Farsça’ya çevirttirmiştir Müslüman olan hemen bütün Moğollar gibi Babürlüler de genelde Türkleşmişti Babürlü Türkleri Seydiseyyid Camisinde mermerden dantela gibi oyarak pencere şebekeleri yaptılar Bu eser Türklerin İslam sanatına misket işçiliğinde getirdikleri manâlı bir yeniliktir Babür Türklerinde Şah Evren’ın Agra’da yaptırdığı Moti Mescit (İnce mescit) kırmızı mum taşındandır Üzeri sedefe benzer bir mermerle kaplıdır Şah Cihan’ın eşi İran bölgesindeki Safevi Türk Devleti’nin prenseslerinden Banu Begüm idi Sahip olduğu fazla güzel özelliklerinden dolayı Mümtaz Mahal olarak anılırdı Son çocuğunu doğururken vefat etti Şah onun namına Tac Mahal’i yaptırdı (16311652) Babür Türklerinin yaptırdığı Tac Mahal halen dünyanın sayılı mimarilerindendir Bu eserin planı ve uygulaması İstanbul’dan gönderilen mimarbaşı Mehmet İsa Efendi ve ekibi göre Babür Türkleriyle birlikte yapılmıştır Seslenmek ama İran’da Cuma camisini yapan Türkler, Hindistan’da daha farklı tarzda eserler ortaya koydular Timur Türklerinin Semerkant’ta yaptıkları eserler ise ayrıca mimari çeşitlilik hem de alımlılık açısından daha farklıdır Recüstan meydanındaki birbirine bakan üç medrese en hoş örneklerdendir Türkler Anadolu’ya geçtikten sonradan da böylece çok yenilikler yaptılar İran bölgesinde tuğla kullanmışlardı Anadolu’da taş kullandılar İran bölgesinde yaptıklarından farklı olarak, camilerdeki harimin önündeki avluyu kaldırdılar Anadolu’da kışlar daha soğuk olduğu için, medreselerin içindeki avluların boyutlarını küçülttüler Üstünü bir kubbeyle örttüler Fazla sayıda ve hoş kervansaraylar yaptılar Muhakkak Bizans ve Ermeni sanatlarından etkilendiler Lakin gittikleri her bölgede olduğu gibi, zeki davrandılar Türk gelenekleri ile çevreden aldıklarını birleştirdiler Yeni bir yaratıcılıkla kendilerine has, lakin İslam kültürünü de temsil eden eserler ortaya koydular Böylece gittikleri her bölgede Türkİslam kültürünü oluşturdular Türkler, İstanbul’daki Süleymaniye Camisini yaparak (15501557), tüm Roma’nın eseri sayılabilecek Ayasofya’yı geçtiler Edirne’deki Selimiye Camisi (1574) ile, Süleymaniye Camisini de geçerek kendilerini geliştirdiler Bugün İstanbul’da yirmi kadar kitaplık vardır Bunlardan yalnızca Süleymaniye Camisinin kütüphanesinde 56483 el yazması kitap olduğu varsayım edilmektedir El yazması kitaplar matbaanın olmadığı ya da geniş kullanılmadığı dönemlere aittir El yazması kitaplarla ilgili olarak bir kıyas yaparsak; Fransa kralı olan ve bilge lakaplı V Charles’ın ölümünde (1380), kitaplığında 1200 el yazması kitabın olması, Fransızların diğer Avrupa devletlerine karşısında övünç kaynağı olmuştur El yazması kitap sayıları arasındaki bu farkı görünce bazı sorular akla geliyor Bilindiği gibi, bazı Avrupalı tarihçiler, Osmanlı Türklerinin İstanbul’un fethinden daha sonra hiçbir gelişme göstermediklerini bahis ederler Eğer bu savları dürüst kabul edilirse, Türkler İstanbul’un fethinden daha sonra fazla eksik sayıda yeni kitap yazdılar demektir Bu durumda Türklerin 15 yüzyılda Avrupalılardan çok daha üstün oldukları sonucu ortaya çıkmaktadır Eğer Türkler, o dönemde Avrupalılardan el yazması kitap sayısında çok büyük üstünlüğe sahipseler, neden kendileri medeniyetlerini geliştiremesinler Yok eğer kitapların çoğunu İstanbul’un fethinden sonradan yazdılarsa, zaten Türklerin İstanbul’un fethinden sonradan da medeniyetlerini geliştirmeye devam ettikleri ortaya çıkar Arap yazarlardan Şumama bin ElAşras (8 asır sonları 9 asır başları) bir zaman Türklere esir düşer daha sonra Türklerle ilgili düşüncelerini yazıya döker Türkleri inceleyen öteki nesnel tarihçiler gibi, gördüklerini bütün çıplaklığıyla anlatır Sonunda şöyle der : “Eğer onların memleketlerinde peygamberler ve filozoflar yaşayıp da bunların fikirleri kalplerinden geçse, kulaklarına çarpsa idi, sana Basralıların edebiyetını, Yunanlıların felsefesini, Çinlilerin sanatını unuttururlardı Müslümanlıkla birincil tanışan Türklerden Farabi (870950), Türkistan’ın Otrar (sonraki adı Yangı) şehrinde doğmuştur Bu bölgeye Farslar Farab dediklerinden Farabi adıyla anılmıştır Platon ve Aristotoles’i (Aristo) inceleyerek, onların savundukları “ideaların kaynaklarını Kur’lahza’da anlatılanlarla bağdaştırarak insanlara mutluluğun yollarını anlatmış ünlü bir filozoftur El Biruni (9731051), Nasreddin Tusi (12011274) ve Uluğbey (13941449) gibi Türk bilim adamlarının ilme yaptıkları katkıları unutmayan NASA yetkilileri, bu üç Türk bilim adamının isimlerini Ay’daki üç kratere verdi İbni Sina (9801037) ise, tıp alanında zamanının en meşhur bilim adamıydı Türkler İslamiyet’e yeni boyutlar kazandırdılar Müslümanlığı Arap egemenliğinden çıkarıp evrensel ışık halkası getirdiler 11 yüzyılda İslam toplumunun içe doğru dönüşüme uğraması, yani İslam Rönesansı Türklerin vasıtasıyla olmuştur denilebilir Mimarlıkta, sanatta ve bilimde Türklerin ileriliğini bakmak istemeyen bazıları Çinlilerin daha ileri olduklarını iddia ederler Halbuki Çin’deki ilk sanatı Tabgaç Türkleri geliştirmiştir YunKang ve LungMin mağara sanatlarını oluşturanlar Tabgaç Türkleridir Eski Çin dini inanışına göre halk müziği, tanrılarının kendilerine açık alanlarda yani tabiatın içerisinde yakarmalarını istediklerini düşünürlerdi böylece Tabgaç Türklerinden önceye ait dini mabedleri yoktur Çin’de Budizm’in yayılmasında ise Tabgaç Türklerinin etkisi büyüktür Çinliler mimari eserlerini Budizm’den daha sonra vermeye başlamışlardır Çinlilerin Han sülalesinden itibaren (MÖ 206MS220) devlet dairelerinde ve zenginlerin konaklarında uyguladıkları plan günümüze değin değişmemiştir Sadece Sung sülalesi döneminde 10 yüzyılda çatılarda dikeyliğe doğru bir akım belirmiştir Dolayısıyla Çin mimarisi ve sistemi hep aynı kalmıştır Halbuki Türkler her gittikleri bölgede birbirinden farklı fazla hoş eserler verdiler Çinlilerin matbaayı 9 yüzyılda buldukları söylenilir Halbuki Çin alfabesi takriben üçbin harften oluşur Çin’in kuzey komşusu olan Uygur Türklerinin alfabesi ise yalnızca 14 harften meydana gelir O dönemin teknik şartlarında matbaanın hangi alfabe için daha yerinde olduğunu iyi irdelemek gerekir kanaatindeyim Eğer matbaayı ve barutu Çinliler bulmuş olsaydı neden devamını getiremesinlerdi Eğer Çinliler bulduysa devamını getirememeleri medeniyetlerinin ileri olmadığını, buluşların tesadüf olduğunu gösterir Bir ülkede teknolojinin oluşması ve gelişmesi için bilimin de gelişmiş olması gerekir Çinliler arasında dünyaca meşhur bir bilim adamı kullanmak zordur Halbuki Türk bilim adamlarının üçüne NASA bile gereken saygısını göstermiştir Bir Takım tarihçiler Farsların Türklerden üstün kültüre sahip olduklarını bahis ederler Halbuki İran’da gerek Türk egemenliğinden öncesinden kalan ve gerekse ardından Farsların yaptıkları ciddi bir eser yoktur Yalnızca Türklerin yaptıkları vardır İran’daki Türk eserlerinin fazla ve dağıtılmış olmamasının bir takım sebepleri vardır Şah İsmail’den itibaren bölgedeki Türklerin Şiiliği seçmeleri sonucu, esas Türk Dünyası ile ilişkileri fazla zayıfladı Dolayısıyla kendi içlerine kapandılar Buna karşın önemli eserler bıraktılar Eğer Farsların kültürleri daha yüksek idiyse, niçin Türklerden önce ve Türklerden sonra keza de petrole sahipken kendilerini gösteremediler Aynı sorular Türklerin yönetiminde kalmış diğer milletler için de sorulabilir TÜRKLERDE MADENCİLİK Türkler dünya üstünde en geniş alana yayılmış ve gittikleri bölgelerde uzun zaman devlet kurmuş millettir Bu kadar geniş alana dağılmalarına ve bazen azınlıkta kalmalarına rağmen keza kültürlerini korumuşlar, hem de geliştirmişlerdir Birbirinden uzaktaki Türk boylarında altın, gümüş, bakır, demir, kurşun gibi önemli maden isimleri aynıdır Çağrıda Bulunmak ki Türkler, dünyaya yayılmadan önce tüm bu madenleri işleyen enerjik bir uygarlığa sahiptiler Alma Soy’nın 50 km Doğusunda Esik kurganında 2500 yıl öncesinden kalma altın elbiseli genç bir Hun Türkünün mezarı bulundu Mezarda 4000 değin altın plaka vardı Türk gencinin altından elbisesi pantolon ve ceket şeklindeydi Bu eserler Türklerin maden işleme sanatında çok ileri olduklarını göstermektedir Bazı tarihçiler Romalıların pantolonu Hun Türklerinden aldıklarını söylerler 2500 yıl önceki Türk prensinin elbisesi bunu doğrulamaktadır Bir Takım tarihçiler de mezardaki gencin Türk olmadığını bahis ederler Lakin hangi halktan olduğunu söylemezler Bu durumda akla bazı sorular gelmektedir Bu genç Türk değilse ve uzaydan da gelmediğine kadar, böylesine uygarlığa ulaşmış bir ırk nasıl hiçbir iz bırakmadan tarihten silinebilir Üstelik geçmişi olmadığı ileri sürülen ve yalnızca soy hükmeden Türkler, nasıl binlerce sene çağdaşlarından daha güzel bir medenilik kurabilmiştir  
 
Üst Alt