Son Konu

İslamiyetten Önce En Yaygın Din

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
İslamiyetten Yaygın Olan Din


İslamiyetten Önce En Yaygın Din Hangisidir


Türklerin birincil dinî inançları MÖ 1000 yıllarından itibaren gelişmekte olan gök ve yer tanrıları ile soy dini idi Daha sonraki Çin uygarlığının gelişmesinde de başlıca rolü oynayacak bu kozmolojik görüşlere üniversalizmdenmiştir Üniversalist kozmolojiye tarafından, evranin başlıca iki ilkesi gök ve yer idi Bu diktomik (iki ilkeli) kozmolojiye tarafından, iki unsur değişik oranlarda kaynaşarak ateş, ağaç, su, toprak ve madenden ibaret olan beş unsuru; bu unsurlar da değişik oranlarda kaynaşarak evrendeki bütün varlıkları meydana getiriyorlardı Türkler, gökkubbenin bütün altında ve evrenin merkezinde oturuyodu Hakan, gök tanrısından ve atalardan kutalmış, onların yeryüzündeki temsilcisi kişiydi

Üniversalizm denen bu dünya görüşü, Çin'de bir yanlamasına Taoizmi öte taraftan Konfüçyüs felsefesini ilerletti Türklerde ise, özellikle Kağan, bu inançlara dayanarak kendisini kutsallaştırıyor, ırk kitlelerinini (kara budun) kendisine bağlanmasını sağlıyordu

Gök tanrıya yük veren bu inançlar Türkler aralarında yıldızlara dayalı inançların gelişmesine de takviye etti Bunlardan birisi, yakın doğudaki gök dinlerinden Hermetizm mensupları olan Şamanlar, diğeri yine göksel tapınmaların ağırlıkta olduğu Mani dini idi Yıldızlara ve güneşe tapma, yeryüzündeki hayatı buna tarafından düzenleme Orta Asya Türk toplumları aralarında oldukça yaygın idi

Fakat İslâmiyet öncesi dönemde Orta Asya Türk topluluklarının dinini Şamanizmolarak nitelemek yanlıştır Ama atalarının ruhlarına hürmet etmek isteyen toplulukların törenleri, genelde kamadı bahşedilen kişiler göre, özel bir takım âletler ve hareketlerle ırk heyecanlandırılarak ve psikolojik yönden etkilenerek yönetilmekte idi

İslâmiyetten önce, Türk topluluklarını yazılmış medeniyete içten çeken iki büyük dinî akıntı vardı Bunlar Maniheizm ve Budizm idi

İran kökenli olan Mani dini inancı, evrende birbirine düşman olan ışık ve ateşle (iyilik) karanlık ve maddenin (kötülük) sürekli savaş ettiğini savunuyordu Bu savaşta insan da maddî varlığından, maddî şahsiyetinden vazgeçmelidir Karanlık ve kötülüğe niçin olacağı için çocukların da olmaması gerekir Mani inançları Bögü Kağan ve sülâlesi kadar benimsenmiş; bir saray dini olarak kalmasına karşın, resmî ve yazılmış kaynaklar alanında zengin bir kültür mirası bırakmıştır

Orta Asyadaki Türk boylarından bir kısmı sözde göçebe bir hayatı devam ettirirken; Kagınılı, Köktürk, Tarduş, Kengeres gibi boylar, Kuzey Çin ve Kansu'daki Hun merkezlerinde, Türkistan'da, Kuşân etkileri altında çoğu Türk grupları oturmuş medeniyete iyice alışıyorlar ve Budizm buralardaki topluluklar aralarında çabuk yayılıyordu

Budizm, Uluğkölüngü mezhebi aracılığıyla ve bir Türk Budizmibiçiminde, Orta Asya'da İslâmiyet öncesinde en çok yayılan din oldu Lüzum Mani inançları lüzum Budizm, Türk hakanlarını gene yüksek bir mevkiye çıkardığı için, hükümdarlar kadar resmî din olarak kabul ediliyordu bu vesileyle Budist ilkeleri anlatan Sutrâlar Türkçeye çevirtiliyor, Burkan heykelleri ve dinî yazmalar için yüksek tapınaklar yaptırılıyordu

Nepal'dan yayılan Budizm, İran'dan gelen inançların sebebiyle Batı Türkistan'da pozitif yayılamamış, ama Doğu Türkistan'da çabucak yayılmış ve buradaki kültürlere damgasını vurmuştur Hotan, Miran, Tumuşk ve Kuça'daki viharalarda (Budist manastırları) yetişen rahipler, eski Türk üniversalizminden de izler içeren Uluğkölüngü (Ulu Kağnı) mezhebini geliştirmişlerdir Bu mezhebin inançları Doğu Türkistan sanat ve edebiyatına berrak bir şekilde yansımıştır

Burada dikkat edilmesi gereken, Hun ve Tabgaç toplumlarında Budizmi etkileyecek, yönlendirecek kadar aydındin adamlarının yetişmesidir

Orta Asya Türk toplumları arasında örgün eğitim denilebilecek ilk araştırmalar, Budist kültür merkezlerindeki manastırlarda (vihara) ortaya çıkmış; buralarda gençler teorik ve pratik olarak Budizm ilkelerine göre yetiştirilmiş ve sonradan propagandacı olarak değişik yerlere gönderilmiştir Bu dine giren Türk hükümdarları da geniş kütüphanelere sahip olmakla, sanatı korumakla ünlü âlimkişiler idi

Bu bize, İslâmiyet öncesi dönemde Orta Asya Türk toplumları arasında yaygın bir bilim, sanat ve kültür faaliyetinin olduğunu, örgün ve yaygın esasta yoğun bir eğitim çalışmasının sürdürüldüğünü göstermektedir

Budist kültür merkezleri Göktürklerden önce Hunlar zamanında Orta Asyanın kayda değer yerleşim yerlerine dağılmışlardı Tabgaçlar da Kansu'da Hunları mağlup ettiklerinde, onların hizmetindeki usta rahipleri (toyın) kendi illerine götürmüşlerdi

Göktürkler ve Kangılı boyları 5 Yüzyıldan itibaren Budizme girmeye başladılar Budizmin buradaki yayılması da saraylar vasıtasıyla oldu Uygurlarda ise Budizm, sosyal hayatın derhal her alanına damgasını vurmuştu

Budizm yalnızca savunduğu dünya ve veren görüşü açısından yok, siyasî açıdan da Türk hakanları göre benimsenen bir manzara oluyordu Türkler, Konfüçyüsçü ve Taocu görüşleri benimsemekten çekiniyorlardı; çünkü bu, Çin yayılmacığının bir vasıtası haline gelebilirdi Zerdüşt dinini ve Hıristiyanlığı da İran ve Bizans yayılmacılığının vasıtası olabileceğinden nedeniyle benimsemiyorlardı Hazar Türklerinin Museviliği kabul etmesi, aynı şekilde din vasıtasıyla siyasî yayılmaya karşısında çıkma düşüncelerinden dolayı idi Bunun gibi, Hindistan'dan gelen Budizmde herhangi bir siyasî kasıt görmemiş olabilirlerdi

Fakat tarihî buluntular ve metinler, İslâmiyet oluşmadan önce Orta Asya Türk toplumları arasında Hıristiyanlığın da Köktürklerden itibaren saraylarda ve şehirlerde yayıldığını gösteriyor Fakat müslümanlığın gelmesi, Türk toplumları içindeki din propagandalarını ve dağılım hesaplarını altüst etmiştir *
 
Üst Alt