Merhabalar,
Bu makalede, HIV virüsünün ne zaman, ne şekilde, nasıl bulaşacağından bahsetmeyeceğim size. O bilgileri daha önceki yazılarımızda bulabilirsiniz. HIV virüsünün, daha çok toplum sağlığı ve sosyolojik açıdan ülkemizde ve dünyayı nasıl etkilediğine dair bilgilerden bahsedeceğim. Yeni tespit edilen HIV vakaları Amerika, Avrupa, Asya gibi kıtalarda düşüşe geçmişken Türkiye’de ciddi anlamda bir artış eğilimindedir. Türkiye, dünyada Belarus ve Ukrayna’dan sonra en fazla artış saptanan üçüncü ülke konumundadır. Resmi olarak geçen senenin sağlık bakanlığı bilgilerine göre yaklaşık 17 bin HIV ile enfekte kişi bulunmaktadır. Fakat, ülkemizde yapılan değerli bir çalışmada, bu rakamın 75 bin civarında olduğu düşünülüyor. Yani, biz şu an buzdağının sadece su üzerinde kalan kısmını görüyoruz. Su altında kalan bundan çok daha büyük bir rakam var. Daha kötüsü, HIV pozitif olduğunu bilmeyen ve bunu korunmasız ilişki veya başka şekilde, istemeyerek de olsa enfekte olmayan kişilere bulaştırmakta olan bireyler var. Bu sebepten dolayı, önümüzdeki 10 yıl içinde tespit edilemeyen HIV vakalarının tespit edilmesiyle beraber HIV ile enfekte birey sayısının hızlı bir şekilde artması beklenmektedir.
Kavram kargaşası olmaması için, HIV ve AIDS’in aynı anlamlara sahip olmadığından bahsetmek gerekir. HIV, insan bağışıklık yetmezliğine sebep olan bir virüs iken, AIDS ise HIV virüsü kapan kişinin hiçbir tedavi almaması durumunda 6 ila 10 sene sonra varacağı son hastalık evresidir. Bu iki kavramı birbirinden net bir şekilde ayırt etmek gerekir. Günümüzde, erken tanı konduğu için AIDS evresine gelmeden HIV pozitif vakalar yakalanmakta ve tedavi başlanmaktadır. Bu durum, bazı ülkelerde farklı şekildedir. HIV virüsünün ilerlemesi ve vücuda hasar vermesi, buna bağlı olarak bağışıklık sistemi hücrelerinin azalması ile hastalığın daha ciddi bir konuma gelmesi durumunda tedavi başlanmaktadır. Bunun sebebi ise tamamen ekonomiktir.
Bir kişi, HIV pozitif olduğunu yeni öğrendiğinde derin bir üzüntü yaşayabilir, geleceğe dair umutsuzluğa kapılabilir. Fakat, HIV/AIDS Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ölümcül hastalıklar listesinden çıkartılıp, kronik hastalıklar listesine alınmıştır. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı tarafından yazılan HIV ilaçlarını düzenli bir şekilde, zamanında kullanan hastaların normal yaşam süresine ulaşması beklenmektedir. Bu yüzden, HIV pozitif olduğunu saptanan kişiler hiçbir şekilde umutsuzluğa kapılmamalıdırlar. Tıpkı, diabet ve hipertansiyon hastalığında olduğu gibi günde 1-2 adet ilaç kullanarak normal yaşam ömrünü sürebilirler. Ayrıca HIV tedavisinde umut veren bazı gelişmeler de yaşanmaktadır. Uzun süre etkisini gösteren enjeksiyon tedavisi ile ilgili ümit vadeden çalışmalar vardır. Önümüzdeki yıllarda, hastaya 1 doz enjeksiyon yapılarak 2-3 ay boyunca ilaç almadan tedavisinin devamı mümkün olacaktır.
Yakın gelecekte, yeni HIV vakalarının tespit edilmesi ile beraber, HIV ile enfekte olan insan sayısının artacağı beklenmektedir. Bu durumda HIV pozitif olan bireylerin toplumda dışlanmaması, tam tersine Amerika, İngiltere, Almanya gibi gelişmiş ülkelerde olduğu gibi topluma kazandırılması gerekmektedir. Damgalama dediğimiz stigmatizm uygulanmamalıdır. Daha önce bahsettiğimiz gibi teknolojinin ilerlemesi ile tıpta tedavi yöntemleri de artmış ve iyileşmiştir. Bu doğrultuda yeni çalışmalarda elde edilen sonuçlara göre, HIV pozitif olan bir hastada HIV ilaç tedavisi ile vücutta olan virüs sayısı testlerde tespit edilemez durumda ise bu hastada artık bulaştırıcılık söz konusu değildir. Yani HIV RNA PCR denilen testte virüs saptanmaz ise bulaştırıcılık yoktur diyebiliriz. Tabii bu durum, hastanın testlerinin en az 6 ay boyunca negatif sonuçlanması ve tek partner ile ilişkisi olması durumunda söz konusudur.
Bundan yaklaşık 15 sene önce, HIV pozitif olan bir kişi 9-10 ilaç kullanmak zorundayken, şu an günümüzde bu sayı sadece 1-2 dir. Önümüzdeki yıllarda bu durum, 2-3 ayda bir enjeksiyon yaptırmaya kadar gidecektir. Bu doğrultuda, HIV pozitif tanısı konulan hastaların hiçbir şekilde karamsarlığa düşmemesi ve geleceğe umutla bakması gerekir. Bizim toplum olarak görevimiz, HIV pozitif tanısı konulan kişileri dışlamadan, damgalamadan kucaklamak ve toplumdan soyutlamamaktır. 1 Aralık dünya AIDS gününde hepimizin bu konudaki farkındalığının artmasını temenni ederim.