Son Konu

Aksaray Develisi turkusunun hikayesi

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
42
Puanları
48
Credits
-46,831
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Aksaray Develisi turkusu ve hikayesi
Aksaray Develisi hikayesi

Yaklaşık 1900 yıllan Temmuz guneşinin Anadolu'yu yakıp kavurduğu gunlerde, Konya 'ya yakın koylerden birindeyiz Bir evin temelleri yeni bitmek uzere İri yan bir adam koca elleriyle guneşe inat, koca koca taşlan yontup, temeli yukseltmek icin ha bire calışmakla meşgul Bir yandan da camur isteyip, amelelere daha sıkı calışmalarını tembih ediyor Dort beş amele, bir ustaya camur ve taş yetiştirmekte gucluk cekiyorlar Etraf an kovanı gibi Taş ve cekicin işlemenin ve işlenmenin verdiği hazla cıkardıkları ses, dalga dalga cevreye yayılıyor İri yan koca elli adam bir terini siliyor, bir temele taş koyuyorken, gozu tulumbanın başında, su icme bahanesiyle oyalan ameleye takılır Gumbur gumbur bir ses ile amelenin yureğini oynatır Amele hemen kureğini alıp camur karıştırırken, ''Ne sert bir adam'' diye duşunur

Oysa bilmez ki, kaba saba adam diye tasvir ettiği kişi ne kadar ince ruhludur!

Oysa bilmez ki, taş kıran kerpic kesen o eller, kanun uzerinde dolaşırken, al yazmalı korpecik koylu kızının kınalı narin ellerinden farksız olduğunu!

Nerden bilsin ki o koca elli adamın Gokmen Hasan Huseyin Ağa olduğunu Nerden bilsin ki, Gokmen Hasan Huseyin Ağa'nın Konya'da namı olduğ1mu, Konya oturaklarının değişmez siması olduğunu

Ve yine bilmez ki, geleli daha birkac gun olmasına rağmen, yureğinin sıla hasretiyle carptığını Konya'yı, tozlu Aksinne'sini

Kulahcı sokağının karşısındaki alcacık da kohne kerpic evini

Muhabbetin pervasızca sunulduğu, gunlerin haftaların kısaldığı Konya oturaklarını, Şabab oğlanturkusunu, ihvanını, yaranını ozlediğini, kanun tellerin nağme olup gezinmeyi arzu ettiğini nerden bilsin ki?!

O koca elli adam, Gokmen Hasan Huseyin Ağa, bir yandan terini siliyor, bir yandan yonttuğu taşı itina ile yerine yerleştiriyor

Taş yontarken cekicin cıkardığı ses sanki akşam yakacağı turkunun, dillerden duşmeyecek turkunun, cığ cığlık habercisi idiler

Derken, guneş kızgınlığını yitirip gece ulkesine yolculuğunu hızlandırınca, işi bırakırlar

O koca elli, ruhu kanun telinde dolaşan adam, Gokmen Hasan Huseyin Ağa, bulgur aşını yedikten sonra bir ''Kalıp carası2'' yakar

Başını aktaşa koyar, uzanır Sigara dumanının adında Emmiler turkusu yankılanırken uyuya kalır

Ruyasında yaranı, kadınlar pazarında bir ara bekcilik yapan ''Gavur İmam'ı'' gorur Asıl adı Huseyin olan Gavur İmam, o sıralar bir camide imamlık yapmaktadır Her gunku gibi yatsı namazını kıldırıp, caminin kapısını kilitlemiş, başında sarığı, sırtında cuppesi, elinde şak şak tespih ile ağır ağır evine giderken birden irkilir! Kulak kabartır?! Bir saz dovunmektedir uzaktan! Gavur İmam olduğu yere mıhlanır Bir sure evi dinler Evet! Evet! Artık şuphesi kalmamıştır, bir oturaktır bu Olanca haşmetiyle dışarıya taşan ahenk onu cezbeder, eli gayri ihtiyari kapının tokmağına gider O da ne?! Kapı acıktır, dalar Bu bir bağ evidir Daha iyi duyabilmek icin, gider, pencerenin altına coker Şuh zil sesleri arasında, yanık yanık turku soyleyen Gokmen Hasan Huseyin Ağa'yı tanır;

Eremedim vefasına dunyanın
Bulbul konmuş sarayına Konya'nın

Bunu duyan Gavur İmam, artık dayanamaz, kapıyı tıklatır, kapı acılır, iceri girer Bir oturak kadını zarif, kıvrak hareketlerle, ayaklan adeta yere basmamacasına zil dovmektedir Dem, nargile ve ahenk birbirlerine sinmiş; iceriyi tatlı bir sarhoşluk kaplamıştı Gavur İmam, hemen kapının yanına coktu ve terbiyeli sesiyle dovunmeye başladı;

Eremedim vefasına dunyanın
Bulbul konmuş sarayına Konya'nın;

derken herkes onu fark etti Başında sarık, sırtında cuppeyle onu gorunce şaşırdılar, fakat şaşkınlıktan kısa surdu; tanımışlardı

Hoşgorusu ve muhabbet ehli olmasıyla tanınan Gavur İmam'dı Turku bitti, ara verdiler

Oyuncu kadın boşalan kadehleri testideki kacak rakıyla tazeledikten soma, bir kadeh de Gavur İmam'a uzattı Gavur İmam icmedi O muhabbetten, zaten sarhoşlamıştı Bunun uzerine oyuncu kadın, eline koca bir doğme gumuş tabaka alarak sigara sardı ve meclistekilere tek tek ikram ederek yaktı

Saatler cabucak gecmişti Ortalık ağarmaya başlayınca, Gavur İmam'ın aklı başına geldi Bir sure duşundu, soma ani bir kararla sırtından cuppesini, başından sarığını ve saltasının cebinden camiinin anahtarını cıkarıp, kendisine kapıyı acan gencin eline verdi ve kulağına şoyle fısıldadı;

''Bunları camiye gotur, cemaatten birine ver, Gavur İmam artık gelmeyecek, Eremedim vefasına dunyanın turkusunu cağıracak de!''

Gokmen Hasan Huseyin Ağa yatsı ezanlarıyla uyandı Kendini hala oturakta zannediyordu Fakat yuzune carpan serin yel, ona ruya gorduğunu hatırlattı O ne bicim ruyaydı oyle? Hem oyle bir turkusu de yoktu İcinden yakılmamış turkuyu okumak geldi, salıverdi sesini;

Eremedim vefasına dunyanın
Bulbul konmuş sarayına Konya'nın

Aksaray'dan Bakırtolu'na yol gider
Surmelenmiş ela gozlu yol gider

Uzamışsın hay sevdiğim dal gibi
Gelip gecen selam vermen el gibi

Beyler besler merrak icin tazıyı
Kadir mevlam boyle yazmış yazıyı

Devem yuksek atamadım urganı
Susadıkca ver ağzıma gerdanı

Sacım uzun ben sacımı tararım
Var mı benim Konyalıya zararım

Ağzından dokulen sozlere kendisi de şaşırdı Tuhaf duygular icindeydi Bir an urperdi Kalktı, yatmak uzere ahır sekisine3 doğru yollandı Doşeğini serdi, soyundu, yattı ve uyudu

Bu gun Hacı Fettah Mezarlığında uyuyan Gokmen Hasan Huseyin Ağa'nın bu turkusu, yıllarca dillerden duşmemiş, oturak alemlerinin baş koşesine oturtulmuş, sazların iniltisinde nağmeleri dolanmış, sıla hasreti, yar hasreti cekenlerin, dunyanın vefasına eremeyenlerin gonlunde gunumuze kadar ulaşmıştır
 
Üst Alt