Son Konu

Âlem

adanali

Yeni Üye
Katılım
20 Eki 2019
Mesajlar
11,158
Tepkime
0
Puanları
36
Yaş
35
Konum
Adana
Web
bilgilihocam.com
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Âlem

Kainat, mahlukat, mevcudat, mümkinat masiva, felek, yaratılmışların tümü, kısacası Cenab-ı Allah'ın dışında kalan ve yeryüzü ile gökyüzündeki maddi, manevi bütün eşya ve varlıklar.

Kainat, bütün yaratılmışlar, havadis, evrende var olan her şey alemi oluşturmaktadır. Kainattaki bütün varlıkların her bir türü de ayrı bir alem oluşturmaktadır. Cinler alemi, ins alemi, ruhlar alemi, hayvanlar alemi, melekler alemi... gibi. Bu saydığımız alemlerin her biri de kendi arasında bir çok alem ve türe ayrılmaktadırlar. Bütün bunlar yani kainat, kendisinden başka bir varlığın mevcut
olduğuna tanıktır. Bunlar Allah'ın varlığının en büyük delili ve alameti olduğundan dolayı alem adını almıştır.

Kur'an "Alemlerin Rabbi" derken, kainattaki bütün varlıklar ve sınıflar olan "Alemin'i kasdetmektedir. Alem kelimesi genellikle Kur'an-ı Kerim'de çoğul olarak kullanılmaktadır. Bunun yanında İslam, dünya ve ahiret alemleri olarak da iki ayrı alemden söz etmektedir. Dünya ve ahiret alemleri içinde bulunan bütün varlıklar o alemi oluşturmakta; hepsi
birden ise kainatı meydana getirmektedir. Bunların da yaratıcısı Allah'tır. Dünya ve ahiret alemleri ele alındığında kelime itibariyle yakın manasına gelen dünya önce; sonra anlamına gelen ahiret ise, sonra yaşanacak bir alemdir. Dünya aleminin diğer adı "Fani" yani "geçici alem"; ahiretin diğer adı ise "baki alem"dir. Bu iki alem yalan alem (dünya) ve gerçek alem (ahiret) şeklinde kullanıldığı gibi, mükellefiyet ve sorumluluk dünyası ceza ve mükafaat alemi şeklinde de ifade edilmektedir. Dolayısıyla dünya ilk alem, ahiret de son alem oluyor.

Cenab-ı Hakk A'raf suresinde; "Şüphesiz Rabbiniz yeri, göğü altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmedendir. O, gece ile onu durmadan takip eden gündüzü bürür. Emrine amade olan güneş, ay ve yıldızları da yaratmıştır. İyi biliniz ki yaratmak ve (insanlara) emretmek yalnız ona özgüdür. Alemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir. " (A'raf, 7/54)
buyurarak kainatın, alemin nasıl yaratıldığını, bunun yönetiminin kimin elinde, hükmetme hakkının kimde olduğunu bildirerek alemin ikiye ayrıldığını, bunlardan birinin 'Emir alemi', diğerinin 'Halk (yaratma) alemi' olduğunu ifade buyurmaktadır.

Emir alemine, ğayb, melekut, ceberut ruhani, nurani, ulvi ve manevi alem adı verildiği gibi, halk alemine de şehadet, mülk, zulmani, cismani, maddi ve süfli alem her iki alem birlikte ve aynı anda mevcut bulunmaktadır. Emir alemi ruhani ve manevi alem denilmektedir. Emir ve halk alemleri yaratıldıktan sonra içiçe olmuş insanın bu iki alemdeki ilişkileri de birbirleriyle sürekli münasebet halinde bulunmuştur. Şu halde halk alemi maddi ve cismanidir. Bunun için aynı zaman ve mekan içinde birlikte bulunmaları mümkün olmaktadır. Aynen ruh ile bedenin birlikte bulundukları gibi. Emir, yani ruhani alem zaman ve mekana gerek duymamaktadır. Mutasavvıfların üzerinde durdukları alem budur. Onlar ruhani aleme salih amel, ilham, aşk ve keşf ile nüfuz etmeye çalışmaktadırlar. Mutasavvıflar birçok hususta 'felsefe'nin etkisinde oldukları için aleme bakışları da felsefi ekollerin görüşlerini yansıtır. Alem hakkındaki görüşleri daha çok Yeni Eflatuncuların görüşüne benzemektedir. Bunun için alemdeki beş mertebeden söz ederek bunlara "Hazarat-ı Hamse" adını verirler. onlara göre alemin beş ayrı mertebesi vardır:

1-Uluhiyyet Mertebesi. 2-Ruhlar mertebesi (Emir alemi), 3-Misal alemi, 4-Cisim alemi, 5-İnsan-ı Kamil (olgun insan).

İslam mutasavvıf ve düşünürleri bu çerçeve içinde meseleyi değerlendirirken beş ayrı kanaat ileri sürmüşlerdir:

1-Bu alem var olması imkan dahilinde olan alemlerin en iyisidir. Bundan daha güzelinin yaratılması mümkün değildir. Buna "mutlak iyimserlik" denir.

2-Bu alem var olması imkan dahilinde olan alemlerin en kötüsüdür. Ebu A'la el-Maarri'nin savunduğu bu görüşe de "mutlak kötümserlik" denir.

3-Bu alemde iyilik ve kötülük bir arada mevcuttur. Fakat iyilik daha çoktur. Onun içinde buna "nisbi iyimserlik" adı verilmiştir.

4-Bu alemde iyilik ve kötülük bir arada mevcuttur. Fakat kötülük iyiliğe nazaran çok daha fazladır. Buna da "izafi karamsarlık" denir.

5-Bu, çözülmesi asla mümkün olmayan bir problemdir. Onun için insanlar bu hususta görüş belirtemezler. Dolayısıyla çekimser kalınıp "bu konuda tavakkuf etmek gerekir", denilmektedir.

Filozofların alem hakkındaki görüşlerine gelince; Yunan filozofları bu meseleyi çözmek için çok uğramışlardır. Yunan filozoflarının alem hakkındaki görüşlerine İslam filozofları da çok büyük önem vermişlerdir. Aristo bu kainatın ezeli olduğuna inanıyordu. Ona göre, bu alemin şekil itibariyle değil de asıl maddesi ezeli idi. Bunun asli maddesi önceden
mevcut olup Allah buna sonradan şimdiki şeklini vermiştir. Bu yaratmadan sonra da alem kendi kendini yönetmiştir.

Eflatun ise meseleye daha değişik bakmıştır. Ona göre biri ideler, diğeri gölgeler alemi olmak üzere iki alem var olup, bunlar birbirlerine bağlıdır. Duyu organlarımızla algıladığımız madde alemi ideler aleminin bir gölgesidir. Dolayısıyla bu maddi alemin varlığı ideler alemine bağlıdır.

İslam filozofları ise, eski Yunan felsefesini, İslam'ın kainat hakkındaki ahenk anlayışı ile mezc ederek İslam'a sokmuşlardır. Buna bağlı olarak, Kainatın ezeli olduğu inancını taşıdıklarından dolayı İmam Gazzali ve İbn Teymiyye gibi Ehl-i Sünnet çizgisini koruyan alim ve düşünürler filozofları tekfir etmişlerdir. Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi filozoflar akıl alemi, nefis alemi ve tabiat alemi gibi üç ayrı alemden söz etmektedirler. Bunlara karşı İslam'ın saf ve gerçek akidesini korumağa çalışan İmam Gazzali ise, Mülk alemi, Melekut alemi ve Ceberut alemi diye üç alemi kabul etmiştir.

Alem-i A'la: En yüce alem demek olup kainatı yaratan Rabbü'l-aleminin Rububiyet alemidir.

Alem-i Berzah: Berzah, iki şey arasına giren engel, iki nesneyi birbirinden ayıran şey demektir. Dünya ile ahiret
arasına girdiği için ölüm anından kıyamete, insanların tekrar dirilmelerine kadar geçecek olan
zamana da Berzah denilmiştir.

İslami bir terim olarak alemi berzah ise insanların ölüm anından itibaren ruhlarının gittiği ve kıyamete kadar geçici olarak bulunduğu yere denir. (ö.N. Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelam, s. 247). Bu, ahiret hayatının ilk merhalesidir.

ölümle beden hayatiyetini kaybeder. Fakat ruh ölmez. Ruh bedeni terkedince daha üstün bir alem olan alem-i berzaha intikal eder. Kıyamette, insanların tekrar diriltilmesine kadar orada kalır.

İnsan ruhunun üç safhası vardır:

a-Dünyada bedenimizdeki durumu,

b-öldükten sonra alem-i berzahdaki durumu,

c-Ahirette tekrar dirilme ile başlayan durumu.

Dünyada ruhumuz bedenimizle beraberdir. Mutluluk ve mutsuzluğu, keder ve sevinci ruhumuz bedenimizle beraber tadar. Ahirette, tekrar dirilince de durum böyle olacaktır.

Alem-i berzah'da ise azap ve nimeti tadan sadece ruhtur. Gerçi insan bu dünyada yaptığı iyi veya kötü amelinin karşılığını ahirette tekrar dirildikten sonra görecektir. Ama berzah aleminde de bunu az veya çok tadacaktır. Kur'an-ı Kerim'in bildirdiğine göre alem-i berzah'da Firavun ve yandaşları gibi kafirler azap görecekler (el-Mü'min, 40/45-46), güzel amel işleyen müminler ise Allah'ın mükafat ve nimetine mazhar olacaklardır. (Ali İmran, 3/169-171).

Ruhun alem-i berzahdaki durumu insanın uyku haline benzetilebilir. İnsanın uyku hali nasıl ki yaşayışla ölüm arasında başka bir alemdir; bunun gibi alem-i berzah da dünya hayatı ile ahiret hayatı arasında ve fakat tamamen değişik bir alemdir.

Alem-i Ceberut: Tasavvuf; bir terim olarak Ceberut; cebir ve zorlama demektir. İlahi kudret ve iradenin etkili
olduğu aleme ceberut alemi adı verilmiştir. Burada insan veya başka hiç bir 'mahluk'un güç ve iradesi etkili değildir. Kelime olarak İbranice'de kudret anlamına gelen "Geburah" kelimesinden geldiği bilinmektedir. Ceberut alemi; mülk alemi ile Melekut alemi arasında kabul edilmektedir. Yani orta alem olan Ceberut alemi, üstte olan Lahut alemi ile altta olan Melekut aleminin ortasıdır. (Cürcani, Kitabu't-Ta'rifat, Ceberut mad.) Bu da Eflatun'un ideler aleminin
aynısıdır.

Başka bir tarife göre ise, Ceberut Alemi Allah'ın takdirinin yani 'kaza'sının bulunduğu yerdir.

Alem-i Emr: Maddi olmayan, akıl ve hisle kavranmayan alemdir. Alem-i Emr ile Alem-i Halk'ın üstündeki her şey akla ve hisse kapalıdır. Ruh ve Melekler bu aleme dahildir. Buna Alem-i Ğayb ve Alem-i Melekut adı da verilmektedir.

Alem-i Ervah: Ruhlar alemi demek olup insan ruhlarının beden vasıtasıyla dünya hayatına kavuşmadan ve öldükten sonra bulundukları yere verilen isimdir. Dünyaya gelip insanın bedenine giren ruh daima bu asli vatanını özlemektedir. Bu ayrılık döneminde yani dünyada insan bedeninde bulunurken garib sayılır. Burada yaratılmış bulunan ruhlar, hem kendilerini hem de diğer ruhları tanırlar.

Alem-i Esma' ve Sıfat: Cenab-ı Allah'ın isim ve sıfatlarının oluşturduğu aleme verilen isimdir

Alem-i Halk: Mahlukat yani yaratılmışlar alemidir. Alem-i Emr'in karşıtı olan Alem-i Halk; madde, eşya ve a'yan alemidir. Burada sebep-sonuç ilişkisi geçerli olup her şey akıl ve duyu organlarıyla bilinebilir. Alem-i Halk, Alem-i Emr'e bağlıdır. çeşitli sebep ve hikmetlere binaen tedrici bir şekilde yaratılmıştır. Buna aynı zamanda Alem-i Mülk veya Alem-i şehadet de denilmektedir.

Alem-i Kübra: En büyük alem anlamında olup buna Alem-i Ekber adı da verilmektedir. Alem-i Suğra'nın aksi olarak görülen Alem-i Kübra'ya dış görünüşe göre kainat denmektedir. Buna göre Alem-i Suğra da insanın kendisidir. Bunun için felsefe ve tasavvufta bu iki alem şöyle ifade edilir: "Alem büyük bir insandır. İnsan ise küçük bir alemdir." Bu da insan yapısı ile kainat arasındaki benzerlikten kaynaklanmaktadır. Zira insan maddi bir vücuda, duyan bir ruha ve düşünen bir akla sahiptir. İnsanı kuşatan kainat da bu üç alemden ibarettir.

Alem-i Melekut: Tasavvufi bir tabir olup, Alem-i Mülk ile Alem-i Ceberuttan sonraki alemdir. Buna 'Ğayb Alemi' adı da verilir. Mana ve ruh alemidir. İslam filozof ve mutasavvıflarına göre Melekut alemi duyularla algılanan kainatın dışında kalan, yalnız düşüncede yaşayan ve görünmeyen varlıkların bulunduğu alemdir.

Alem-i Misal: Ruhlar alemi ile cisim alemi arasında bulunan bir geçiş alemidir. Bunun diğer adı 'Alem-i Berzah'tır.

Alem-i Mülk: Alem-i Halk olarak da bilinen Alem-i Mülk dünyanın kendisidir. Buna Alem-i Şehadet de denilmektedir.

Alem-i Suğra: En küçük alem demektir. Bu da insanın kendisidir. Alem-i Kübra'nın karşılığı olarak kabul edilir. İnsan küçük alem; alem ise, büyük insandır. İnsan ile kainat arasında ilişki kuranlar kainatta var olan her şeyin bir benzerinin insanda da var olduğunu kabul etmişlerdir. Bu da bir felsefe ve tasavvuf tabiridir.
 
Üst Alt