Son Konu

Alevilik Nedir?

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Sözcük anlamı Hz Ali’ye bağlı ya da onun soyundan olanlar demektir Bir inanç sistemi olarak karşımıza çıkan Alevilik, tarikat olmadığı gibi, tek bir tarikata da bağlanamaz Daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir (A Gölpınarlı) Kısaca söylemek gerekirse, Hz Muhammed’in ölümünden sonra, Ali’nin halife olmasını isteyen, onu imam olarak kabul eden, daha sonra ise ŞiiBatıni inançlara bağlananların tümüne Alevi denir

Alevilik, önceleri siyasal bir olay olarak belirmiş, sonra Sünnilik dışındaki düşünüş biçimleriyle de beslenerek, İslamiyet’i kabullenen topluluklarda, düzene karşı bir hareket niteliğine bürünmüştür

alevilik1Aleviliğin tarihsel gelişimi kısaca şöyle özetlenebilir: Peygamber’in ölümünden sonra, ilk kez belirgin bir düşünce ayrılığıyla karşılaşılır Onun yerine kimin geçeceği sorusu Müslümanları Mekkeliler ve Medineliler grubu olarak ikiye böler Medineliler kendi aralarında düşünce ayrılığına düşünce, Mekkeliler duruma egemen olurlar Ama Muhammed’in soyu olan Haşimoğulları başta olmak üzere bir bölüm insanın, Peygamber’in soyundan geldiği, onun damadı olduğu için Ali’nin halife olmasını ileri sürdükleri görülür İşte daha bu dönemde Ali’yi tutanlarla, onlara karşı olan ve Ebubekir’i tutanlar olmak üzere iki karşıt grup ortaya çıkar Ali’yi tutanlar (Aleviler), Osman döneminde çıkan bir isyanda halife öldürülünce Ali’nin halife olmasını sağlarlarsa da kuşkusuz kökeni toplumsal ve ekonomik olan bu siyasal ayrılık, düşünce ve inanç ayrılıklarıyla da beslenerek günümüze kadar sürer gelir Düşünce ve inanç ayrılıkları, mezhepleri ve bu mezheplere bağlı tarikatları doğurur

Aleviler, mezhep olarak Şiiliği (Türkiye’deki Alevilerin bütünü için aynı şey söylenemez) benimserler ve Batıni inançlara bağlanırlar Kızılbaş adını almaları ise XIV Yüzyılda Erdebil şehrini merkez edinen Şeyh Sâfıyüddin İshak Erdebilî’ye (ölm 1334) kadar uzanır Burada, kızıl tacı kabul eden ve İran’daki Safevî şahlarına bağlanan Alevilere, Sünnilerce Kızılbaş adının verildiği belirtilmelidir Nitekim Anadolu’daki Aleviler Sünni halk tarafından genellikle bu adla anılacaktır Şii ve Batıni oldukları için de Sünni akide ile uyuşmayan bütün tarikat mensupları Alevi olarak bilinecektir

Gerçekten, ta Rum Abdalları’ndan başlayarak, ŞiiBatıni inanca bağlı tarikatlarla Alevi inançları arasında kimi benzerlikler vardır Ama Aleviliğin bir tarikat olmadığı, tarikatlar üstü bir inanış biçimi olduğu unutulmamalıdır Temelde ŞiiBatıni inançlara sahip olma, böylesi bir yanılgıyı doğurmaktadır Oysa her tarikatta Alevi olana rastlamak mümkündür Hele sözcüğün genel anlamından yola çıkarak, Ali’ye bağlı olanların tümüne Alevi demek de yanlış olacaktır Bu nedenle, başta verilen genel tanım, ayrıntıda, inanç ve düşünüş açısından gerçek Alevi’nin kim olduğu sorusunu açıklamaya yetmez

Yine önce de belirtildiği gibi, Alevilik daha çok bir mezhep, bir din görünümündedir Böyle olunca da Aleviliğe genel ve özel olmak üzere iki açıdan yanaşmak gerekiyor Şimdiye dek çizilen genel tabloya, Alevi olarak adlandırılan ŞiiBatıni tarikatlara mensup olanların, Osmanlı devleti içinde, Osmanlı düzenine başkaldıran topluluklar olduğu da eklenmelidir Zaman zaman önemli isyanlara yol açan bu düşünüş ayrılığının, bir mezhep çatışmasından öte, siyasal, toplumsal ve ekonomik nedenlere dayandığı da bilinmektedir Yine Alevilerin Yavuz Sultan Selim döneminde (15121520) şiddetle cezalandırıldıkları da biliniyor Ama son devirlere kadar, Alevilerin, Safevî hanedanına olan bağlılığı yok edilememiştir AleviBektaşi edebiyatında, şah sözünün yerini saygıyla koruması da bunu gösterir

Bir tarikat olmayan Aleviliğin, genellikle Bektaşîlikle birlikte düşünüldüğü görülmektedir Oysa bilindiği gibi Bektaşilik bir tarikattır Bu durum, Bektaşiliğin, daha XIII yüzyılda Anadolu’da görülen ŞiiBatıni inançları örgütleyen bir tarikat olmasından ileri gelmektedir Alevilerin bu tarikata girdikleri bilinmeli, ama Aleviliğin ayrı bir inanış olduğu unutulmamalıdır Bir kez Alevilikte kan bağı esastır Yani Alevi olabilmek için, Alevi ana babadan gelmek şarttır

“Kızılbaşlıkta inanç daha ziyade göreneğe ve ananeye dayanır Bu bakımdan Alevilerin itikatlarını, ya kendileri ile beraber olup duyarak, görerek anlamak yahut mukaddes saydıkları kitaplarından, deyiş ve âyet dedikleri nefeslerden, yâni dinî ve hece vezni ile söylenmiş, dörtlüklerden meydana gelen şiirlerden istidlâl etmek icap eder (A Gölpınarlı) Yalnız burada, bu şiirlerin, özde kimi ayrılıklar göstermekle birlikte Yunus’a, hattâ Ahmet Yesevî hikmetlerine dek uzanan bir birikimden yararlandığını, Bektaşilikle beslendiğini de belirtmek gerekecektir Bu nedenledir ki zümre edebiyatlarını sınıflarken AleviBektaşi halk edebiyatı biçiminde bir ayrıma gidilmektedir Böyle olunca bu edebiyatın ürünlerinin Alevi inancını sağlıklı bir biçimde yansıttığı söylenemez

Kaldı ki Osmanlı düzeninde, siyasal bir baskı altında kalan Alevilerin, inançlarını açık biçimde dile getirdikleri de ileri sürülemez Alevi şairler, göz yumulan düşünüş biçimlerinin ardına sığınmışlar, remizlere başvurmuşlardır Böyle olunca da yanlış yorumlardan, yakıştırmalardan kurtulamamışlardır Sünnî halk arasında anlatılan “Mum söndü âyinleri böylesi bir yanlış anlayışın sonucudur

Kısaca özetlemek gerekirse Alevilik şu esaslara dayanır: Ali sevgisi, Alevilerin Ali’yi Tanrı olarak tanımalarına dek varmıştır “Lâilâheillallah Muhammed Resullullah Aliyyun Veliyullah Veliyyun Aliyullah biçiminde şahadet getirmeleri bu inancın sonucudur Önceleri bu denli aşırı biçimde görülmeyen bu inanışın, bütün Alevilerce benimsendiği söylenemez Ama Ali’nin yeri ve önemi de küçümsenemez Ali’nin Peygamber’in vâsisi ve imamı, Muhammed’in mürşidi olduğu da ileri sürülür Kesin olan, Ali sevgisinin, tarihsel gelişim sonucu her şeyin üstünde tutulduğudur Nitekim, Allah, Muhammed, Ali üçlüsünü bir sayan inanç da bunun sonucudur Kul Himmet‘in şu dörtlükleri bunu çok güzel anlatır:

Seyran edip şu âlemi gezerken
Uğradım gördüm bir bölük canları
Cümlesinin erkânı bir yolu bir
Mevlâm bir nurdan yaratmış anları

Cümle bir mürşide demişler belî
Teşbihleri Allah Muhammed Ali
Meşrebi Hüseyni ismi Alevi
Muhammed Ali’ye çıkar yolları

Bütün destansı öykülerde ise Ali, daima Muhammed’den üstün bir durumdadır

Bir gül ile gülistanı seyrettim
Seher yelleriyle esen Ali’dir
Muhammed kılavuz Mahşer yerinde
İslamın sancağın çeken Ali’dir

Dayanı gör kardeş gönül gücüne
Azığın yok mudur ahret göçüne
On İk’imam gibi cennet içine
Âbı Kevser ile akan Ali’dir

Bindiler deveye şarka gittiler
Horasan şehrinde güreş tuttular
Müminlerin feryadına yettiler
Bastılar Mervan’ı basan Ali’dir

Münkirin gıdası hakk’tan kesildi
Nesimi yüzüldü Mansur asıldı
Dünya yedi kere doldu ıssıldı
Dolduran Muhammed eken Ali’dir

Hakk’ın emri ile Cebrail indi
İndi de Ali’nin koluna kondu
Zülfikar kuşanıp Düldül’e bindi
Yezid’in neslini kıran Ali’dir

Kim dokudu bin çiçekli halıyı
Kim diriltti bin yıl yatan ölüyü
Kırklar meclisine gelen doluyu
Dolduran Muhammet içen Ali’dir

Pir Sultan Abdal’ım ağladı, güldü
Kabei Şeriften bir nida geldi
Hakk’ın emri ile dört kitap indi
Okuyan Muhammet yazan Ali’dir (Pir Sultan Abdal)

Aleviler, alışverişte doğruluktan ayrılmazlar Bu nedenle, terazinin insanları yanıltabileceğine inanır, teraziyle satılacak şeyleri (yine geçmişte) satmazlar Tane ile satılacakları yeğlerler Halk arasında onlar için söylenen “terazi tutmaz deyimi bu inanca dayanır Eskiden bıyıklarını ve sakallarını hiç kesmedikleri halde, günümüzde sakallarını kestikleri, bıyıklarını genellikle korudukları görülür Muharrem’de Hüseyin’i anmak için 12 gün oruç tutarlar, bir de şubatta üç günlük Hızır oruçları vardır İbadet zamanları kıştır Yazın, çift ve harman zamanı dedeler bile işleriyle uğraşır 21 Mart, yani nevruz en büyük bayramlarıdır Çünkü yine onlara göre Ali o gün doğmuştur Hacca gidenine pek rastlanmaz Onlarca, Ali’nin yattığı Necef ile Hüseyin’in yattığı Kerbelâ en kutsal makamlardır (Alevilikle ilgili bu bilgiler tarihsel olguların bir özetidir Günümüz Aleviliğinde toplumsal yaşayışa bağlı olarak törelerde ve inançlarda kimi esneklikler görülmektedir)

Türkiye’de, genellikle Edirne, Kırklareli, Dobruca, Deliorman, Eskişehir, İzmirNarlıdere, Sivas, Çorum, Mecitözü, Sungurlu, İskilip, Divriği, Tunceli, Malatya, Erzincan, Erzurum, Tokat … dolaylarında topluca yaşayan Alevilere rastlanır Sayıca bir tahminde bulunmak zor olmakla birlikte günümüzde, Türkiye’nin her tarafında Alevilere rastlanabileceğini söylemek doğru olacaktır Bugün Anadolu’da, yalnız Alevilerin bulunduğu köylerin varlığı bilinmektedir
 
Üst Alt