Son Konu

Ankaranın Gelenek Ve Görenekleri

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
36
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Ankaranın Gelenek Ve Görenekleri nelerdir
Ankaranın Gelenek Ve Görenekleri hakkında veri
Ankara ili gelenek ve görenekleri


IRK OYUNLARI VE FOLKLOR :
Bugün Türkiye'nin her beldesinin ayrı bir nitelik taşıyan irk oyunlarına göz atılırsa görülür fakat, Ankara bu konuda olgunluk, yiğitlik ve ciddiyet ifadeleri taşıyan unsurlarıyla, söz sahibidir Ankara halk oyunları iki kısımda incelenir:
a) Zeybekler:
Ankara Zeybeği:
Oyunların en gösterişlisidir Yiğitlik ve kahramanlık ifade eder Bu zeybek sazla oynanmakta olup, ağır bir melodisi vardır en az iki kişi kadar oynanır, üçlü sacayağı denileni daha da gösterişlidir Zeybek oyunlarında dikkat edilecek ve en ilk kez gelen husus, oyunun vermiş olduğu karakteristik hava ve melodiye tarafından jest ve figürleri ayarlamaktır Yani duruş, kasılış ve poz zeybek oyununun bütün ihtişamım ortaya koyar
Kırpıntı Zeybeği:
Bu zeybek oyunu da ağır ve akıcı figürleri ile Ankara Zeybeğine yakındır Ayrıca iki kişi kadar veya daha pozitif kişiyle oynanır Bu zeybeğin en güzel görünüşü, çöküşte her iki dizin de yere vurularak doğrulmasıdır
Karaşar Zeybeği:
Ankara'nın ilçelerinden Beypazarı'nın Karaşar nahiyesinin eski Ankara ile ilgisi olduğu bilinmektedir Lüzum melodisindeki akıcı anlatım, lüzum oyundaki tek ayak figürleri ile dikkati çe¬ker Zeybek söylenen türküyü takiben ve iki kişi göre oynanır
Seymen Zeybeği:
Diğer zeybeklerden iyice öbür bir özelliği olan seymen zeybeği diğer zeybek oyunları gibi sazla yok, davul zurna ile, iki ya da üç birey kadar oynanır Seymen zeybeği, isminden de anlaşılacağı üzere düzen edilen seymen alaylarında, düğünlerde, alayın önünde bulunan davul ve zur¬nanın hemencecik önünde kılıç veya tekke palalarıyla dışarı giden zeybekler göre oynanır
Seymen Alayı:
Ankaralıların dilinde efe, yiğit ruhlu ve atlı anlamlarında kullanılan seymenin uzun bir geçmişi vardır Seymen düzme, Ankara halkının Oğuz Türklerinden hediye olarak yaşattığı bir gelenektir Seymen düzmeyi, yalnız Ankara'nın saklamış olması bir tesadüfen değildir Çünkü Ankara dolayları Oğuz Boylarıyla doluydu Çubuk'da Kargın, Altında Çavundur, Büydüz; Elmadağ eteklerinde Bayındır; Yenimahalle'de Kayı, Kınık, Dodurga; Hüseyin Gazi eteğinde Peçenek, Yazır; Balâ'da Avşar köylerinin adları 24 Oğuz boyunun adlarından gelmektedir Seymen alayı Ulusal Ruhun coştuğu zamanlarda kurulurdu Selçuklu ve Osmanlı Devletleri'nin kuruluşlarında böyle alaylar kurulmuştur Mustafa Kemal'in Ankara'ya geldiği gün de sabahleyin erkenden sancak dikilmiş, seymen alayı düzülmüştü
Yağcıoğlu Zeybeği:
Bu zeybek oyunu Efe Yağcıoğlu Ahmet Ağa'ya ithaf edilmiştir Zeybeğin ritm, bacak oyunları, poz ve hareketleri mertlik açıklama eder Diz vuruşları, dönüşleri, melodisi, insanların eski Ankara'ya götürür Saz, ayakta ve göğüste tutularak çalınır
b) Düz Oyunlar:
Ankara düz oyunlarının ahengi farklı, ritmi yumuşaktır Sazın sesi bazen hareketli, bazen duygulu, bazen de coşkuludur Düz oyunların figürleri etap oyunlarıyla süslenmiştir ve birbirine fazla benzer Her Zaman¬si saz ile grup halinde oynanır, sazdan diğer müzik aleti yoktur
Bilye:
Yıllar önce yaşanmış gerçek bir aşkı dile getirir Oyuna ayak figürleri hakimdir Üç ya da dört birey tarafından oynanır Bu oyunda üç hareket esastır Duruş, yürüyüş ve sekiş
Hüdayda:
Ankara'nın eski bir oyunudur İsmini, padişaha rakkaselik yapmış olan Fatma adında güzel bir kadından almıştır İki kişiden fazlasıyla oynanmaz Sekerek yürürken yapılan hareketler alaka çekicidir Karşılıklı kasılmadan ve ağır ağır gezinmeden sonra oyuna girilir Efe, silâhını çekerek önce sağa, sonra sola, baştan sağa sallanarak silâhını ateşler Oyunun devamında karşılıklı gidiş geliş ve tabi yana sekiş hareketleri estetik yönden doyurucudur
Mor Koyun:
İki ile dört birey göre oynanır Kol ve ayak hareketleri dominant olup, ortak benzer tutularak açılıp kapanma hareketleriyle kendine özgü bir estetiği vardır Dört efenin bir noktada toplanıp hafif sağa eğilerek açılmaları bir gül goncasına benzetilir Bu oyun da efsanevi bir aşktan doğmuştur
Yandım Şeker:
Düz oyunların en hareketlisi olup, yürüme, sekiş ve kolların uyumlu hareketi, seyrine zevk katan unsurlardır Sazla, üç ile dört birey göre oynanır
Name Gelin:
Ankara efelerinin en fazla sevdikleri, daha fazla yaşlı efelerin oynadıkları bir oyundur Sağ ayak hep beraber yere vurularak oynanır
Sabahi:
Saz düzeniyle oynanan bu oyun, en ağır olanıdır Türkü okunurken, iki ile üç efe yavaş yavaş gezinirler, ara sıra dururlar; bu duruşta sağ el silahlıkta, sol el arkada belde olur Türkünün bitiminde oyuna başlanır
Yıldız:
İki kişilik bir oyundur Güzel bir melodisi olup, sazla oynanır Bu oyun seher yıldızına ithaf edilmiştir Eski sohbetlerde tanyeri ağarırken, pırıl pırıl parlayan yıldız artık sohbetin bittiğini, sabahın yaklaştığını hatırlattığı için bu oyun en son oyundur
Çarşamba:
Müşterek iki birey tarafından oynanır Fazla hareketli bir oyundur Kol hareketleri, karşılıklı gidiş gelişler ve kolların yukarıda olmayıp bayağı şekilde sarkıtılarak sallanışı göz doldurur
Arap Oyunu:
Bir kadın yüzünü siyaha boyar gözlerinin önüne un sürer, sırtına bir minder sokarak kambur yapar Üzerine bir palto giyer, eline defi alır, kollarını sallayarak mani okur Ankara halkoyunlarında kadınlar ve kızlar yer almamıştır Kadınlar düğünlerde, şerbetlerde, kına gecelerinde ve kendi aralarında düzenledikleri eğlencelerde kendilerine özgü güldürücü, eğlendirici oyunlar tertip ederlerdi Enstrüman aletleri def ve kaşıktı


YÖRESEL YEMEKLER:

Eski Ankara mutfağı evin en büyük kısmını meydana getirirdi Bir tarafta ocak ve tandır, bir tarafta kışlık erzakın muhafaza edildiği kiler bulunurdu Kilerler genelde iki katlı olur ve yukarı kısmına müsandere denirdi Mutfağın bir kenarına odun istif edilirdi Yemekler yere serilen sofralarda yenir, önce büyükler, daha sonra konut halkı otururdu
Çorbalar: Aş çorbası, dutmaç, keşkek çorbası, miyane çorbası, sütlü çorba, tarhana çorbası, toyga çorbası
Et Yemekleri: Ankara tavası, alabörtme, calla, çoban kavurması, ilişkik, kapama, orman kebabı, patlıcanlı et, sızgıç, siyel, siyer
Pilavlar: Bici, bulgur pilavı, oğmaç aşı, pıtpıt pilavı
Köfteler: Kadınbudu köfte, mucirim köftesi, yumurtalı köfte, tohma, tiritli köfte
Dolmalar: Efelek dolması, mantı, şirden dolması (kasaplık hayvan kalın bağırsağı), yalancı dolma, yaprak dolması
Börekler Çörekler: Tepetaklak böreği, ay böreği, bohça böreği, entekke böreği, hamman, kana, kol böreği, papaç, pazar böreği, tandır böreği, yalkı
Yemekler: Carcıran, bici aşı, çılbır, çırpma, göçe, göter, kaile, keşkek yemeği, köremez, mıhlama, omaç, papara, saz, tamtak tiridi, topaç
Hamur İşi Yemekler: Bazlama, cızlama, gözleme, nevizme, öllüğün körü, su böreği
Tatlılar Kompostolar: Ayva boranası, baklava, bırtlak, daşlak, ekir, fıslak, höşmerim, kabak tatlısı, karga beyni, kar helvası, kaygana, köyter, omaç, kakül, saraylı, tiltil helvası, tuhafiye, zerdali boranası, zerdali hoşafı
Ekmekler: Bazlamacın, bezdirme, saklama, çerpit, ebem ekmeği, kartalaç, kömbe, kete, saçkıran, şerit, yarımca


YÖRESEL GİYİM:
a) Kadın Giyimi
Ankara'da ele geçen en eski örneklerden yakın zamana dek yapılan araştırmalarda görülen başlıca kadın kıyafetlerinin en acayip olanları ekip halinde holta ve salta ile birlikte ya da tek giyilen sırmalı entarilerle setentiliyon gibi düz ve kalın münakkaş ipekli kumaşlardan yapılan etek ceket şeklindeki elbiseler teşkil etmektedir Kadın kıyafetleri evde, sokakta, misafirliğe bu vesileyle, düğün ve gelin elbiseleri gibi ağır ve değerli, herbiri dağıtılmış renk ve şekillerde, mevsim ve yaşa kadar değişen birtakım elbise çeşitleriyle karışımıza çıkar
Düğün kıyafetleri:
Gelin elbiseleri ile nikah elbiseleri aynıdır Yalnız gelinleri öbür kılan şey, başlarındaki tel ve duvaklardır Ağır elbise olarak addedilen bu elbiseler sadece düğün ve düğünle ilgili törenlerde (nişanlar, kına geceleri, paça günleri vb) giyilir, bunun dışında kesinlikle giyilmezdi
Nikah elbiselerinin en eski örneklerini üç etek entariler oluşturur Bunların aşağı yukarı üç asırlık bir geçmişi vardır Üç eteklerden daha sonra iki etek denilen harbalı ve holtalı elbiseler giyilmeye başlanmıştır İki eteklerden sonradan da yavaş yavaş holtalar terkedilerek holtasız düz elbiselere rağbet başlamıştır ki bunların da ilk örneklerini, belinin iki yanı büzgü ve pastalı bolca tek etekten oluşan, çantalı entari olarak tabir edilen sırmalı elbiseler teşkil etmektedir II Abdülhamit devrinden itibaren ise setentiliyon gibi kalın ipek ve münakkaş kumaşlardan yapılan ve daha çok Avrupa modası olduğu tahmin edilen korsajlı, balinalı, bugünkü deux pieces'leri andıran uzun etek ve ceketten oluşan elbiseler giyilmeye başlanmıştır
Genç Kız Kıyafetleri:
Genç kızların kıyafeti genel olarak sade ve basittir Süslü elbiseler giymeleri toplumca ayıp sayılırdı Aslında kızların kına gecesi ve şerbet (nişan) cilt başka merasimlerde (nikah veya mevlüt) bulunmaları da geleneklere aykırı idi Çok özel durumlarda düğüne gitmesi gerektiği vakit bile basma, pazen ya da yünlüden alelade elbiseler giyerlerdi
Gezme Elbiseleri:
II Abdülhamit devrinden otuz yıl öncesine dek resmi misafirliklere gidişlerde, bayram ziyaretlerinde varlıklı hanımlar ipekli kadife ya da fasone denilen yünlü kumaşlardan veya çitari denilen ipeklilerden uzun entariler giyerlerdi Daha eskiler ise kutni denilen kumaşlardan yapılan elbiseler giyerlerdi Bu elbiseler üzerine ipek şaldan mongül ya da plüş denilen ipekli kadifeden hırkalar giyilir, üzerine elmas gerdanlık, elmas muska, gıdık altın, elmas saat takılır, başa oyalı yemeni örtülür, üzerine bağdat çarı (çarşaf) carlanarak ziyaretlere gidilirdi

Gündelik Kıyafetler:
Mevsime, yaşa idareli duruma tarafından bazı değişiklikler gösterir Fakir ve orta halli kadınlar, direkt çinti donu denilen dış donu üstüne basmadan bir içlik, içlik üstüne de basmadan içi pamuklu ve üstü parmak dikişli ceket biçiminde düz hırka giyerler, başlarına yaşlılar kalıpsız iki parmak yüksekliğinde fes giyip, üstüne oyasız yemeni örterlerdi Gençler ise biraz daha yüksekçe kalıplı fes giyip yemeniyi üçgen şeklinde üç köşe katlayarak fesin üzerine örterlerdi Sokağa çıkacakları vakit, yakın komşuya giderlerken damarlı çar dedikleri bir örtü ile başlarını örterler daha uzakta bir yere bu vesileyle de damarlı ya da kareli uzun çarlara bürünürlerdi
Zengin olan kadınlar ise çinti don üzerine basma, yünlü vbden oluşan uzun, düz her tarafta geçme peşli entariler giyerlerdi Bu entari üstüne de idareli duruma göre basmadan, yünlü veya kadifeden, parmak dikişli, içi pamuklu hırkalar giyerlerdi Yaşlılar başlarına takke gibi kalıpsız fes, gençler ise daha uzun ve kalıplı fes giyerlerdi Fes üzerine gençler yemeni, yaşlılar oyasız yemeni örterlerdi
Sokak Kıyafetleri:
Ele geçen en eski kaynaklara kadar XVII yüzyılda Ankara'da ferace giyildiği görülür Feracelerden sonra çarlar giyilmeye başlanmıştır I Abdülhamit devrinde feraceler yasaklanıp çarşaf giyilmesi emredilince, gençler çarşafı seçim etmiş, yaşlılar ise beyaz çarlarını giymeye devam etmişlerdir
Hamam Kıyafetleri:
Yeni gelin veya zengin genç hanımların hamam kıyafetleri de dikkate değerdir Yeni gelin veya varlıklı genç bir bayan hamama giderken helâi don ve gömleğini, sevai telli yelek ve içliğini, üstüne elbisesini giyer, başına oyalı yemenisini takar, hamam bohçasını hazırlayarak Bağdat çarını giyip hamama giderdi
b) Erkek Giyimi:
Anadolu erkek giyimi, Ankara da dahil almak üzere üç grup aşağıda toplamak mümkündür:
Üç etek entariler,
Şalvar ve işlik, fermani ya da gazekiden oluşan takımlar,
Efe, zeybek ya da dadaşlara özgü dizlikli zıpka ya da zıvgalı camadan veya cepkenli kıyafetler
Ankara'da erkek kıyafetleri üzerindeki çalışmalar, takriben bir birbuçuk asır evvelinden Cumhuriyet devrine dek olan kıyafet çeşitleri üstünde yapılmıştır Bu vakit içinde Ankara'da dağıtılmış halk tabakasının giydiği kıyafetleri esas beş esas başlık altında toplamak mümkündür
İlmiye Sınıfının Kıyafeti:
İlmiye sınıfına ait başlıca takımların en dikkate bedel olanlarını üç etek entariler teşkil eder Abdülhamit devrinin sonuna kadar ilmiye sınıfının olduğu değin esnaf sınıfının da giyiminin esas unsurunu oluşturmuştur Genelde şetari, altıparmak ya da osmaniye topu gibi yollu kumaşlardan yapılan bu entariler önü boyunca açık, yanlarının birer karış yeri yırtmaçlı, uzun kollu, haydari yakalı, önünün bele dek kısmı ile kol yerleri kaytan süslü olur ve belinin yanına minik bir bağla bağlantı kurmak suretiyle iki önü birbiri üstüne kavuşurdu az daha II Abdülhamit devrinin ilk yarısına değin hocalar göre gayet uzun ve bol şalvarlar pamuklu iç işlikleri ile giyilen bu üç etek entariler üzerine bele ince tarzda (esnaf ve efelerinkinden ince edinmek üzere) ipek Trablus kuşağı, beyaz tiftik ya da Gürün şalından bir kuşak sarılır, sırta da mevsim ve duruma kadar ya pamuklu hırka ya da Mekke hırkası, sokakta lata, camide ise cüppe giyilirdi
Üç etek entariler terkedildikten daha sonra, ilmiye sınıfı göre pantolona fazla benzeyen, yalnız üstü ondan biraz daha çokça elifiye şalvarlar giyilmiştir Elif iyeler üzerine, biraz zengince olanlar Şam toplandan, zengin olmayanlar yollu pazen ya da ketenden parmak yakalı, önden düğmeli, uzun bilezikli kollu bir işlik giyer, bele beyaz tiftik ya da Gürün şalından bir kuşak sarar, üstüne çuha ya da kumaştan bir yelek giyerlerdi
Okuma Çağındaki Çocukların kıyafeti:
Okuma çağındaki çocuklar, okuyan ve okumayan elde etmek üzere iki kısma ayrılır ve bunlardan okumayanlar esnaf olurdu
Okuyan çocukların kıyafeti; II Abdülhamit devrinin birinci yarısına kadar üç etek entari üstüne çuhadan mintan giyer, bellerine şal kuşak sararlardı Ankara'da birincil Maarif Teşkilatı kurulduktan sonra bu üç etek entariler kalkmış, yerine pazen veya kumaştan içi dolgun uzun şalvarlar ile işlik ve pamuklu hırkadan ibaret takımlar giyilmeye, daha sonraları ise elifiyeler ve nihayet ekonomik durumu iyi olanlar tarafından setre pantollar giyilmeye başlanmıştır
Yeni yetişen ve okumayan 1314 yaşındaki esnaf çocuklarından efeliğe hevesli olanlar yaşlıların giydiği bu kısa şalvarların birazcık daha darca ve titiz olanları ile tıpkı efelerinki gibi işlik, yelek, fermani giyer, bele genişçe bir kuşak ile isteyenler silâhlık kuşanırdı Efe almak istemeyen gençler ise yaşlıların giydiği takımların daha sıcacık ve gösterişlisini giyerlerdi
Esnaf Kıyafetleri:
II Abdülhamit Devri'nin sonlarına kadar Ankaralı esnaf da tıpatıp ilmiye sınıfı gibi üç etek entarilerden oluşan takımlar giyerdi Bu entarilerin altına, yakasından güzel görünmesi için bir içişliği giyilir, bele uzun ya da değirmi şal bez kuşanılır, sırta da hocalardan öbür olarak kuşağın üzerini örtecek uzunlukta işlemesiz bir gazeki ya da fermani giyilirdi Mekke hırkası bulunanlar bunların üstüne keza bir Mekke hırkası veya pamuklu hırka, kışın ise hocalardan farklı olarak isteyenler miriz, aba, daha zengince olanlar ise kürk giyerlerdi
Efe ve Zeybek Kıyafeti:
Zeybeklerin giydikleri elbiseler hemen hemen birbirine aynı Bunlar dizlik, işlik, camadan ya da cepken ve bellerinde genişçe sarılı kuşak, kuşak üzerinde çeşitli silâhlarla doymuş bir silâhlıktan ibarettir
Zeybekler kendi arasında cesaret ve yiğitlikle sivrilenleri efe diye anarlardı Efeler, çarlık dizlik denilen beyaz patiskadan diz kapağının derhal altında bir nesil kısa şalvar giyerlerdi Bu dizliklerin paçalık cümle parçası edilen kısımları san ipekli işli olur ve sim karışık, yünden uzun, beyaz Sivrihisar diz çorapları ile giyilirdi Sonraları bu dizlik ve çoraplar terkedilerek II Abdülhamit devrinin birincil yarısına kadar bunların işlemesiz, düz patiskadan olanları ile düz beyaz yünden diz çorapları giyilmiştir Sekiz metre patiskadan fazla bol ve geniş bir surette yapılan bu dizliklerin bütün kıvrıntı ve döküntüleri arkada biriktirmek suretiyle önü az daha düz ve kırışıksız olur, diz kapağının hemen altında ve dize sımsıkı yerleşik durumda olan parçasıyla ayağa giyilen diz çorabı arasında iki parmak yer açık kalarak deri görünürdü Beyaz dizlikler ile sırta çarlık işlik denilen beyaz patiskadan parmak yakalı, önden iri sedef düğmeli, uzun bilezikli kollan olan bir işlik ve onun üstüne kırmızı beyaz yollu osmaniye işlik giyilir, bele genişçe şal kuşak ile silâhlık takılırdı Bu takımlar ile ayağa kuşkusuz kırmızı diz alt, uzun, beyaz ajurlu diz çorabı ve kırmızı cimcime ya da yemeni, sırta da osmaniye işlik üzerine sırmalı camadan veya sırmalı cepken, bunlar yahut sırmalı yelek giyilirdi
Uzun konçla diz çorabı ve hatta çizme giymekle beraber dizlik giyenlerinin diz kapaklan ile baldırlarının büyük bir kısmı mutlaka açık bulunurdu Başlarına fes giyer, üzerine ipekli çevre ve pusu sararlardı Cepkenlerini giymeyip omuzlarından aşağı sarkıtmak âdetleri idi
Memur Kıyafetleri:
Ankara'daki memur kıyafetleri; yüksek, orta ve küçük dereceli memur kıyafeti elde etmek üzere üç gruba ayrılır
Yüksek dereceli memurlar; setre pantollar ile beş cm yüksekliğinde düşey veya uçları kelebek yakalı gömlekler giyer, yakalara boynun arkasında iliklenen hazırlanmış uzun kravat ya da papyon kravat bağlayıp, bunları mücevherli iğneler ile tuttururlar, gömlek ve pantolon üzerine de göğsü kapalı bir yelek giyerlerdi Başlarında kalıplı fes (daha sonra hasırlı fes) ve ellerinde şık bir baston bulunurdu
Orta dereceli memurlar; setre pantol veya ceket pantollar ile kolalı gömlek yerine basma işlik giyer ve üstüne işliği örterek şık görünmesi için düz ya da pastalı, kolalı patiskadan bir jile takarlardı Bu jileler üstüne tepede olan veya ucu kıvrık kolalı bir yakalık ve beşparmak genişliğinde uçları kıvrık kolalı kolluk ile boynun gerisinde iliklenen hazır kravat takılır ve üstüne yelek giyilirdi Başlarına da şıllık fesleri denilen feslerden takarlardı
Ufak dereceli memurların kıyafetleri ise karışıktır Genelde elifiye giymekle beraber üstüne ceket giyenler de bulunurdu Başlarında, sarıksız dal fes bulunması şarttı


NELERİ İLE MEŞHUR:
Ankara Kalesi, Anıtkabir, Tiftik Keçisi ( Ankara Keçisi ), Hacı Bayram Veli Türbesi, August Tapınağı, Roma Hamamı, Gordion ( Frigyanın Başkenti ), Atakule, Karum Iş Merkezi, KızılcahamamAyaş Kaplıcaları, Beypazarı Evleri *
 
Üst Alt