M makaleci Yeni Üye Katılım 14 Ocak 2020 Mesajlar 351,088 Tepkime 0 Puanları 36 Yaş 36 Credits 0 Geri Bildirim : 0 / 0 / 0 30 Kas 2023 #1 Anksiyete/Kaygı Nedir? En genel anlamda kişinin herhangi bir fiziki, duygusal veya sosyal bir tehdide karşılık olarak verdiği tepkidir. Ankisyete kaygı olarak da adlandırılabilir. Kaygı aslında doğal ve yaşanması gerekli bir reaksiyondur. Çünkü kaygı sayesinde başımıza gelebilecek tehlikeleri değerlendirir ve kendimizi daha güvenli, daha istenilen pozisyonda tutmak için harekete geçeriz. Örneğin bir öğrenci sınavla ilgili kaygı duymazsa ders çalışmayacaktır, hatta sınavı bile umursamayıp belki soruları ciddiyetle anlamaya çalışmayacaktır. Sonuç olarak da sınavlarda sergileyebileceği performansın çok altında performans sergileyecektir ve ulaşabileceği daha başarılı pozisyonlara ulaşamayacaktır. Aynı şekilde günlük hayatımız için de düşünecek olursak yine kaygı sayesinde bazı koruyucu önlemler alabiliyor ve kendimizi koruyabiliyoruz. Kendimizi koruduğumuz şey kaza, yaralanma, hastalık gibi fiziksel bir tehdit olabileceği gibi, değersiz hissetmenin kaçınılmaz olduğu sağlıksız ilişkilerin duygusal zorluklarından ve sosyal ortamlarda aşırı uyumsuz ve aşırı dışlanan pozisyonda saplanıp kalmaktan da kaygı sayesinde korunabiliriz. Dolayısıyla kaygının belli bir düzeye kadar işlevsel ve hatta gerekli bir şey olduğunu söylemek mümkün. Fakat bir yere kadar kaygı bizim hayat kalitemizi artırırken, belli bir noktada sonra artık artan kaygı tam tersine hayat kalitemizi düşürmeye başlar. Aslında bu hemen her duygu için geçerli bir durumdur, bir yere kadar var olması işlevselliği artırırken duygumuz belli bir seviyeyi aşarsa işlevselliğimizi bozmaya başlar. İşte bu noktada “anksiyete bozuklukları” diye isimlendirilen problemler ortaya çıkar. Peki anksiyete/kaygı bozukluğu nedir? Yukarıda anlattığım şekilde kaygının olması gerekenden çok daha şiddetli, uzun süreli, ve daha sık yaşanması; bununla beraber kişinin hayat kalitesini düşürmesi ve işlevselliğini bozması kaygı bozukluklarına işaret eder. Kaygı bozukluklarının iki temel belirti boyutu vardır; biri ruhsal belirtiler diğeri de duygusal belirtilerdir. Ruhsal belirtiler: kişinin kontrolsüzlük, çaresizlik, sıkışmışlık, güçsüzlük algısıyla paralel giden bir bunaltı, iç daraltısı, kötü bir şeyler olacak hissiyatı, karamsarlık ve yoğun endişe halleridir. Bununla eş zamanlı olarak da kişi bedensel olarak da nefes daralması, kalp çarpıntısı, kan basıncının yükselmesi, el ve ayaklarda soğuma, terleme, titreme, mide bulantısı, baş dönmesi gibi etkileri yoğun şekilde yaşar. Kişi hem bu duygusal hem de bedensel semptomları kontrol edip dindiremediğinden dolayı kontrolsüzlük algısı iyice artar, hatta çoğu durumlarda kişiler çıldıracaklarını düşünürler. Bu da kişinin yaşadığı paniği daha da arttırır ve durum tahammül edilemez bir kısır döngü halini alır. Bu durum ataklar şeklinde gelebildiği gibi kişinin hayatının rutin bir parçası halini de alabilir.
Anksiyete/Kaygı Nedir? En genel anlamda kişinin herhangi bir fiziki, duygusal veya sosyal bir tehdide karşılık olarak verdiği tepkidir. Ankisyete kaygı olarak da adlandırılabilir. Kaygı aslında doğal ve yaşanması gerekli bir reaksiyondur. Çünkü kaygı sayesinde başımıza gelebilecek tehlikeleri değerlendirir ve kendimizi daha güvenli, daha istenilen pozisyonda tutmak için harekete geçeriz. Örneğin bir öğrenci sınavla ilgili kaygı duymazsa ders çalışmayacaktır, hatta sınavı bile umursamayıp belki soruları ciddiyetle anlamaya çalışmayacaktır. Sonuç olarak da sınavlarda sergileyebileceği performansın çok altında performans sergileyecektir ve ulaşabileceği daha başarılı pozisyonlara ulaşamayacaktır. Aynı şekilde günlük hayatımız için de düşünecek olursak yine kaygı sayesinde bazı koruyucu önlemler alabiliyor ve kendimizi koruyabiliyoruz. Kendimizi koruduğumuz şey kaza, yaralanma, hastalık gibi fiziksel bir tehdit olabileceği gibi, değersiz hissetmenin kaçınılmaz olduğu sağlıksız ilişkilerin duygusal zorluklarından ve sosyal ortamlarda aşırı uyumsuz ve aşırı dışlanan pozisyonda saplanıp kalmaktan da kaygı sayesinde korunabiliriz. Dolayısıyla kaygının belli bir düzeye kadar işlevsel ve hatta gerekli bir şey olduğunu söylemek mümkün. Fakat bir yere kadar kaygı bizim hayat kalitemizi artırırken, belli bir noktada sonra artık artan kaygı tam tersine hayat kalitemizi düşürmeye başlar. Aslında bu hemen her duygu için geçerli bir durumdur, bir yere kadar var olması işlevselliği artırırken duygumuz belli bir seviyeyi aşarsa işlevselliğimizi bozmaya başlar. İşte bu noktada “anksiyete bozuklukları” diye isimlendirilen problemler ortaya çıkar. Peki anksiyete/kaygı bozukluğu nedir? Yukarıda anlattığım şekilde kaygının olması gerekenden çok daha şiddetli, uzun süreli, ve daha sık yaşanması; bununla beraber kişinin hayat kalitesini düşürmesi ve işlevselliğini bozması kaygı bozukluklarına işaret eder. Kaygı bozukluklarının iki temel belirti boyutu vardır; biri ruhsal belirtiler diğeri de duygusal belirtilerdir. Ruhsal belirtiler: kişinin kontrolsüzlük, çaresizlik, sıkışmışlık, güçsüzlük algısıyla paralel giden bir bunaltı, iç daraltısı, kötü bir şeyler olacak hissiyatı, karamsarlık ve yoğun endişe halleridir. Bununla eş zamanlı olarak da kişi bedensel olarak da nefes daralması, kalp çarpıntısı, kan basıncının yükselmesi, el ve ayaklarda soğuma, terleme, titreme, mide bulantısı, baş dönmesi gibi etkileri yoğun şekilde yaşar. Kişi hem bu duygusal hem de bedensel semptomları kontrol edip dindiremediğinden dolayı kontrolsüzlük algısı iyice artar, hatta çoğu durumlarda kişiler çıldıracaklarını düşünürler. Bu da kişinin yaşadığı paniği daha da arttırır ve durum tahammül edilemez bir kısır döngü halini alır. Bu durum ataklar şeklinde gelebildiği gibi kişinin hayatının rutin bir parçası halini de alabilir.