Son Konu

ANNELİK DUYGUSU

makaleci

Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2020
Mesajlar
351,088
Tepkime
0
Puanları
36
Yaş
35
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0


Annelik çok tipik davranış kalıplarının sergilendiği fizyolojik ve psikolojik bir durumdur. Yeni anne olan kadında bebeği doğar doğmaz gözlenen davranış değişiklikleri “annelik davranışı” olarak isimlendirilmekte ve bu davranışlar bebeğin bakımını ve korumasını temin edici olmaktadır.Hamilelik süreci kadını anne olmaya hazırlayan en önemli dönemdir, doğumla birlikte de “annelik davranışlarını” göstermesini başlatan hormonlar salgılanmaktadır.

Annelik Davranışları

Yapılan araştırmalar anne olan kadının beyinde en çok endişe, kaygı ve risk saptamayla ilgili bölgelerin daha fazla çalıştığını göstermektedir. Bu da annelik davranışlarının kadın beyninde programlanmış olduğunu göstermekle birlikte,anneliğin kolay girilen bir ruh hali olmasını açıklamaktadır. Dolayısıyla annelerde bebeğe adapte olmak için doğal bir avantaj söz konusudur.

Annelik davranışı esas olarak genetik ve hormonal etkenlerle tetikleniyor olsa da, yapılan araştırmalar, anneliğin tümüyle içgüdüsel bir yetenek olmadığını, annelik duygusunun ve davranışının, büyük ölçüde çocuk sahibi olduktan sonra geliştiğini göstermektedir. Hamilelik sırasında başlayan ve bir ömür boyu sürecek olan bu ilişkideki en önemli nokta “bebek sahibi olmaya” yani anneliğe hazır olmaktır. Çünkü annelik insan hayatında çok özel, bir insan için çok sayıda fedakârlık ve sorumluluk gerektiren, küçümsenmemesi gereken güçlü bir duygudur.

Hamilelik ve Değişen Öncelikler

Anne olmaya karar veren bir kadının hayatındaki pek çok öncelik; bu kararı vermesiyle birlikte değişmeye başlar ve hiç kuşkusuz yaşamında önemli fedakârlıkları göstermesi gereken yeni bir süreçtir. Hamilelikle daha da belirginleşen bu değişim sürecinin, doğumdan sonraki ilk aylardaki ilk yansıması genellikle çocuğunun sağlığı ile ilişkili kaygılar, iyi anne olup olmadığı düşünceleri gibi çocukları ile alakalı yoğun zihinsel uğraşlar şeklinde başlar. Hal böyle olunca gereksizken bile sık sık çocuğunu gözetleme, evin temizliği, yiyecek ve içeceklerin hijyeni gibi konulara aşırı eğilme gibi düşünce ve davranışlar sık gözlenmektedir.

Tüm amaç çocuğun ilk günlerde tehlikelerden korunması ve iyi bakım alması ve bir yandan da yeni yaşam düzeninin organize edilmesi olmaktadır. Esas öncelik çocuğundadır. Diğer taraftan da annelik becerilerini geliştirilerek, yeterli hissetmeye ihtiyaç ön plana çıkar. Dolayısıyla anne olan bir kadının hayatında pek çok önceliğin yer değiştirmesi de çoğunlukla bu dönemde belirginleşmektedir.Artık bir ömür boyu sürecek yeni bir rolü vardır: Annelik ve artık sadece kendisinden sorumlu olmamakta,en az kendisi kadar düşünmesi gereken bakıma muhtaç bir canlıya karşı da aynı sorumluluğu alması gerekmektedir.

Sosyal hayatını kısıtlama ya da öncesinde sosyal hayatında sıklıkla dışarda aktiviteler yer alırken artık tercihini güvenli ev ortamına yönlendirmesi, ev içi yemek-temizlik gibi düzenin çoğu şeyden önce tutulmaya başlanması, yeni rolüne adapte olmasını ve başarıyla gerçekleştirmesini kolaylaştıracak tüm destek sistemlerinin harekete geçirme odaklı davranışlar bu döneme özgü öncelik değişimleridir.Diğer yandan annelik becerilerini geliştirilmesi, çocuk yetiştirme, çocuk gelişimi ve iyi bir anne çocuk ilişkisi kurmanın yolları gibi konular ön plana çıkmaya başlamaktadır.

Bu süreçte çocuğun temel ihtiyaçlarının giderilmesi dışında psikolojik-sosyal gelişimine katkı sağlayacak, bir bakıma aile içi eğitimin de başladığı sorumlulukların ön plana çıktığı görülür ve çocukla yaşanılan güzel deneyimler odak noktadır. Aynı zamanda bu dönem, annenin de “çocuğuna sarılmasının, onun kokusunu içine çekmesinin, onunla geçirdiği özel vakitlerin” temel ihtiyacı haline geldiğini fark ettiği de bir dönemdir.İlişkide verici olma sorumluluğu annede olsa da ilişki daha karşılıklıdır ve çocuk annenin hem duygusal hem sosyal beklentilerini karşılamak için pek çok şey yapar. Anne ve çocuğun dönüşümlü olarak birbirinin istek ve ihtiyaçlarına cevap verme şeklinde devam eden bu ilişki de yaşam boyu sürer. Çocukla deneyimlenen bu karşılıklı sevgi temelli ilişki esasında kadının kendi daha değerli görmesine, kendiyle ilgili temel inançlarının daha da olumlu bir hal almasına sebep olan da bir deneyimdir.

Dolayısıyla bir çocuk yetiştirmenin kadının yaşamına kattığı bu anlam, çocuksuz bir kadınken yaşaması pek de mümkün olmayan bir tatmindir. Diğer yandan annelik; duygularını, çocuksuz bir kadınken olduğundan daha yoğun yaşamayı da beraberinde getirmektedir.Bu oldukça sık gözlemlenen, yakın çevre tarafından da gözle görülür bir şekilde fark edilen ve çoğu anne olan kadında görülen bir durumdur. Bu durum kadının manevi dünyasını zenginleştiren, duygularının daha iyi farkına varmasına ve ilişkilerinde paylaşıma daha gönüllü, daha pozitif, daha şefkatli ve anlayışlı olmasına katkı sağlamaktadır. Ve kadının tüm kişiler arası ilişkilerine olumlu etkiler. Diğer bir taraftan annelik “bebek sahibi olmaya” karar verdiği anda başlayan, hamilelik süreci ve sonun da doğumla giderek artan, çocuğuna en iyisini verebilme konusunda güçlü bir motivasyon oluşturmaktadır.

Bir bakıma çocukluğunu bir tarafa bırakmak gibi hissedilse de, bu motivasyon çocuksuz bir kadınken belki de hiç deneyimleyemediği kadar “yaşama dört elle tutunmayı” teşvik eden güçlü bir duygudur ve tüm hayatına yansır. İlk başlarda onu neyin beklediğini bilememenin verdiği kaygı ve endişe gibi duygular anne olan kadını oldukça hassas, korkmuş, çaresiz, sıkışmış gibi hissettirse de;çocuğa bakımla ilgili giderek gelişen becerileri ve çocukla karşılıklı gelişen ilişkinin ona yaşattığı olumlu katkılarla hayata karşı duruşunu sağlamlaştırır.


 
Üst Alt