Tanım ve Özellikleri
Ruh sağlığı alanında üzerinde bolca çalışma yapılan alanlardan biri de antisosyal kişilik bozukluğudur. Antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerin toplumun koyduğu ve sahip olduğu kuralları hiçe sayma ve suç davranışları sergileme eğilimlerinin olduğundan söz edilebilir (akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016). Bu kişiler ilk karşılaşmada dışarıdan sorumluluk sahibi, zeki, etkileyici görünebilirler ancak neredeyse hiç sorumluluk duygusu barındırmazlar (akt. Morris, 2002). Bu bozukluğu DSM’ye göre tanımlamada iki hayati unsurdan ilki, kişide on beş yaşından beri süregelen ve başkalarının haklarını umursamadığı bir davranım bozukluğunun olması; ikincisi ise yetişkinlikte de varlığını sürdürmesidir(akt. Davison ve Neale, 2011).Bu bireylerin çoçukken aldıkları davranım bozukluğu tanısı, 18 yaşını doldurduktan sonra yerini antisosyal kişilik bozukluğu tanısına bırakır(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016). Davranım bozukluğunun belirtileri arasında okuldan ve evden kaçma, sık sık yalan söyleme, hırsızlık yapma, yangın çıkmasına sebep olma, mal ve mülkün zarar görmesine neden olma gibi belirtiler bulunmaktadır. Bu bireyler yalnızca öfkelenmez, fiziksel saldırganlığa da meğillidirler. Kavga etme eğilimleri, dolandırıcılık, kumar düşkünlüğü gibi özelliklerinden dolayı sık sık kanunla başları derde girer. Kuralları çiğneyerek suç işleyen, sorumsuz, başkalarını düşünmeyen, kendisi ve başkasının güvenliğine aldırış etmeyen, borcuna sadık olmayan, dürtüsel davranan, yaptığı planlara uymakta güçlük çeken, pişmanlık duymayan veya yüzeysel olarak kısa süreli duyan kimseler olabilirler. Genellikle düzenli devam ettikeri bir işleri yoktur ve maddi yükümlülüklerini yerine getirememe söz konusudur(akt. Davison ve Neale, 2011). Bu bireyler yaşadıkları olumsuzluklardan veya maruz bırakıldıkları cezalardan, genellikle strese yönelik duygusal tepkileri daha az tepki gösterdiklerinden ders almazlar ve davranışı yineleyeme devam ederler. Genellikle bu davranış bozukluklarının 40 veya 50’li yaşlardan sonra görece azaldığı kayda geçmiştir ancak bencillik ve sorumsuzluk varlığını sürdürür(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016). Bu bozukluk hakkında genel kanı tedavi edilemeyeceği, hastanın iyileşemeyeceği yönündedir. Bu bozukluğa sahip bireylerin, bireysel veya grup terapileri için uygun olmadıkları ve sıklıkla sorun yaşadıkları söylenebilir. Bireyin terapisti tehdit etmesi ve hatta terapiste yönelik fiziksel saldırı ihtimali daima olasıdır. Bazı psikofarmakolojik tedavilerin saldırganlık, dürtüsellik gibi semptomları hafifletmek için kullanıldığı bilinse de bu bozukluğu ortadan kaldırmaya yönelik bir ilaç geliştirilememiştir. Üstelik bu hastalığa sahip bireylerin ilaçları amaçları dışında kullanma veya ilaç istirmarı gibi davranış örüntülerine sık başvuruyor olması, reçete etme konusunda da bazı zorluklar yaşanmasına sebep olabilir(akt. Engeler, 2005). Rasyonalizasyon en sık kullandıkları savunma mekanizmasıdır(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016).
Antisosyal Kişilik Bozukluğuna Eşlik Eden Bozukluklar
Yapılan araştırmaların ışığında AKB’ye Eksen I için alkol ve madde kötüye kullanımı, patolojik kumar oynama, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozukluğu ve somatizasyon bozukluklarının; Eksen II için narsistik kişilik bozukluğu, sınırda kişilik bozukluğu, histrionik kişilik bozukluğu ve paranoid bozuklukların sıklıkla eşlik ettiği anlaşılmıştır(akt. Çakır, 2007).
Antisosyal Kişilik Bozukluğunun Etiyoloji
Biyolojik etkenler.
Biyolojik etkenlerin etkilerini incelemek için başta aile içi çalışmalar olmak üzere, özellikle evlat edinme çalışmaları gösteriyor ki ebeyenleri antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler farklı aile ortamında büyümüş olsalar bile antisosyal kişilik riskeri oldukça yüksektir. Ayrıca ikiz çalışmaları ve kromozom çalışmaları, bu bozukluğun genetik aktarım ve yatkınlıkla bir ilişkisi olabileceği fikrini güçlendirmiştir(akt. Çakır, 2007).Bununla birlikte ikiz ve evlat edinme çalışmaları gösteriyor ki bu bozukluğun işleyişinde çevrenin rolü oldukçe yüksektir(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016).Bu bireylerle yapılan nöropsikolojik testler bir takım beyin anomalilerini düşündürtmektedir. Yapılan çalışmalarda bu bireylerin beyinlerinde sosyal uyumlarından, duygu ve duygulanımlardan ve uygun ve doğru duygusal tepkilerin verilmesinden sorumlu merkezlerde hasar ya da işlevsizlik olduğu görülmüştür(akt. Çakır, 2007).Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerin otonom sinir sistemi aktivitelerine yönelik yapılan bir çok çalışma, bireylerin korku ve kaygı uyandırabilecek stresörlere, normal bireylere kıyasla anlamlı olarak daha az duygusal tepkiler verdiklerini göstermiştir(akt. Morris, 2002). Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile antisosyal kişilik bozukluğu arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar gösteriyor ki çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı alan bireylerin bu bozukluğu geliştirme riskinin, tanıya sahip olmayanlara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Yapılan incelemelerde bu bireylerin aile öykülerinde; alkol, kumar veya madde bağımlılığı bulunan, aile içi şiddet uygulayan antisosyal ebeveynlerin bulunduğunu ve parçalanmış aile öykülerinin de ciddi risk yordayıcısı olduğunu ortaya koymuştur. Sıklıkla erken yaşlarda, kötü muamele, fiziksel ve duygusal istismar, ebeveyn kaybı ya da yetiştirme yurdu öyküsünün de bulunduğu bilinmektedir (akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016).
Psikodinamik yaklaşım.
Bu yaklaşıma göre antisosyal kişilik temelde bir süperego gelişimi eksikliği olarak kabul edilmektedir. Öfke içe alımlarının ve sevgi nesnesinin yitimin ön planda olduğu bu açıklamada birey, istismarcı ebeveyn nedeniyle bireyselleşme döneminde bir saplantı meydana getirir ve güvenli bağlanma yerini öfke ve patolojik ilişkilere bırakır (akt. Çakır, 2007).
Bilişsel davranışçı görüş.
Yapılan çalışmalar, bu bozukluğa sahip bireylerin ciddi bilişsel çarpıtmalar yaptıklarını ortaya koymuştur. Bu bireylerin istemedikleri durumlardan kaçınmak için sıklıkla bahaneler buldukları, düşüncelerinin ve duygularının daima doğru olduğuna dair inançlarının olduğu, verdiği kararların her zaman doğru ve en iyisi olduğuna yönelik kişisel katılıklarının bulunduğu, duygularını yaptığı davranışların haklılığı ve doğruluğunun kanıtı olarak görmek ve aldığı kararlar hakkında başka insanların fikirlerinin değersiz olması gibi bilişsel çarpıtmalara sıkça başvuruklarını gün ışığına çıkartmıştır. Acımasız, zalim ve her an kandırılabilecekleri bir dünyada yaşadıklarına yönelik bir algıları olan antisosyaller, kendilerini güçlü ve özerk kimseler olarak tanımlarken; kendi dışındaki insanları yönlendirici ve zayıf olarak tanımlamaktadır(akt. Çakır, 2007).Yetersiz disiplin görmüş veya duygusal yönden istismar edilmiş çocukların, bir takım kuralları öğrenme konusunda ve aynı zamanda kendini ketleyebilme açısından arzu edilen kontrol mekanizmasını geliştirmekte yetersiz kalabildikleri görülmüştür. Ayrıca bu örnekteki gibi istismar edilmiş çocukların ahlaki gelişiminin de engellenebileceğinden söz edilir(akt. Morris, 2002).
Öğrenme yaklaşımı.
Bu yaklaşıma göre antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler yaşamlarının erken dönemlerinde şiddet ve istirmari davranışlarla karşı karşıya kalmış ve bu bireylerin edimsel koşullama aracılığıyla saldırgan davranışlara koşullanmış olabileceklerine dikkat çeker. Bununla birlikle araştırmacılar bu bireylerin duygulanımlarındaki yetersizliği açıklamak için koşullu korku tepkileri kavramından söz eder. Bu göre bu bireyler yaşamları esnasında koşullu korku tepkilerini öğrenenmiş ve dolayısıyla bununla ilişkili olan korku ve korkunun azalması ile bağlantılı kaçınma tepkilerini de öğrenmekte zorlanmaktadır(akt. Çakır, 2007). Çocukluk dönemi bir çok bozukluk için hayati öneme sahip bir dönemdir. Bir çok araştırmacı bu dönemde gerçekleşen yaşam olaylarının, geleceği şekillendirme konusunda büyük payı olduğu konusunda hem fikirdir. Özellikle antisosyal ana baba tarafından yetiştirilen çocukların antisosyal davranışlar sergileme ihtimali yüksektir. Zira çocuğun ebeveynlerinden öğreneceği yanlış davranış örüntüleri arkadaşları tarafından dışlanma ve reddedilme, okulda ve sosyal hayatta başarısızlık gibi sonuçlar doğurabilir. Bu durum çocuğu, kendisi gibi davranış problemleri yaşayan başka gruplarla yakınlaşmasına yol açabilir ve bu da istenmeyen davranış örüntülerinin yerleşmesine yol açacak bir yaşantıya neden olabilir(akt. Morris, 2002). İleri sürülen bu görüşlerden bir diğeri de antisosyal kişilik bozukluğu olan bu bireylerin sergilemiş oldukları düşmanca ve yönlendirici tavırların, bu kimselerin başkalarından kötülük görme, aldatılma, manipülasyona uğrama korkularının gerçeğe dönüşme ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik bir çeşit negatif pekiştireç fonksiyonu olabileceği doğrultusundadır. Bu durumun bir kısır döngü gibi bozukluğun devam etmesine neden olmuş olabilir(akt. Çakır, 2007).
Bağlanma kuramı.
Bu yaklaşıma göre temel bakım veren ile uzun süreli ayrılık, antisosyal ebeveynler ve ihmal ve istismar edici bakım öykülerinin bağlanma ilişkisine zarar verdiği, kişinin yetişkin hayatı başta olmak üzere ileride psikopatolojik sorunlar yaşama konusunda bağlanma problemleri yaşamayan gruplara kıyasla bir yatkınlık geliştirdiği ileri sürülür(akt. Çakır, 2007).
Kaynakça
Çakır, Z. (2007). Antisosyal kişilik bozukluğunda erken dönem uyumsuz şemalar algılanan ebeveynlik stilleri ve şema sürdürücü başa çıkma davranışları arasındaki ilişkiler: Şema terapi modeli çerçevesinde bir inceleme (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Davison, G. C. ve Neale, J. M. (2011). Anormal psikolojisi (7. Baskı). (İ. Dağ, Çev. Ed.). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Engeler, A. (2005). Psikopati ve antisosyal kişilik bozukluğu (Yayınlanmamış doktora tezi). İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
Morris, C.G. (2002) Psikolojiyi anlamak (Psikolojiye giriş) (3. Baskı). (H. B. Ayvaşık, ve M. Sayıl, Çev. Ed.). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Öztürk, M. O. Ve Uluşahin, N. A. (2016). Ruh sağlığı ve bozuklukları (14. Baskı). Ankara: Nobel Tıp Kitapevleri.
Ruh sağlığı alanında üzerinde bolca çalışma yapılan alanlardan biri de antisosyal kişilik bozukluğudur. Antisosyal kişilik bozukluğuna sahip bireylerin toplumun koyduğu ve sahip olduğu kuralları hiçe sayma ve suç davranışları sergileme eğilimlerinin olduğundan söz edilebilir (akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016). Bu kişiler ilk karşılaşmada dışarıdan sorumluluk sahibi, zeki, etkileyici görünebilirler ancak neredeyse hiç sorumluluk duygusu barındırmazlar (akt. Morris, 2002). Bu bozukluğu DSM’ye göre tanımlamada iki hayati unsurdan ilki, kişide on beş yaşından beri süregelen ve başkalarının haklarını umursamadığı bir davranım bozukluğunun olması; ikincisi ise yetişkinlikte de varlığını sürdürmesidir(akt. Davison ve Neale, 2011).Bu bireylerin çoçukken aldıkları davranım bozukluğu tanısı, 18 yaşını doldurduktan sonra yerini antisosyal kişilik bozukluğu tanısına bırakır(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016). Davranım bozukluğunun belirtileri arasında okuldan ve evden kaçma, sık sık yalan söyleme, hırsızlık yapma, yangın çıkmasına sebep olma, mal ve mülkün zarar görmesine neden olma gibi belirtiler bulunmaktadır. Bu bireyler yalnızca öfkelenmez, fiziksel saldırganlığa da meğillidirler. Kavga etme eğilimleri, dolandırıcılık, kumar düşkünlüğü gibi özelliklerinden dolayı sık sık kanunla başları derde girer. Kuralları çiğneyerek suç işleyen, sorumsuz, başkalarını düşünmeyen, kendisi ve başkasının güvenliğine aldırış etmeyen, borcuna sadık olmayan, dürtüsel davranan, yaptığı planlara uymakta güçlük çeken, pişmanlık duymayan veya yüzeysel olarak kısa süreli duyan kimseler olabilirler. Genellikle düzenli devam ettikeri bir işleri yoktur ve maddi yükümlülüklerini yerine getirememe söz konusudur(akt. Davison ve Neale, 2011). Bu bireyler yaşadıkları olumsuzluklardan veya maruz bırakıldıkları cezalardan, genellikle strese yönelik duygusal tepkileri daha az tepki gösterdiklerinden ders almazlar ve davranışı yineleyeme devam ederler. Genellikle bu davranış bozukluklarının 40 veya 50’li yaşlardan sonra görece azaldığı kayda geçmiştir ancak bencillik ve sorumsuzluk varlığını sürdürür(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016). Bu bozukluk hakkında genel kanı tedavi edilemeyeceği, hastanın iyileşemeyeceği yönündedir. Bu bozukluğa sahip bireylerin, bireysel veya grup terapileri için uygun olmadıkları ve sıklıkla sorun yaşadıkları söylenebilir. Bireyin terapisti tehdit etmesi ve hatta terapiste yönelik fiziksel saldırı ihtimali daima olasıdır. Bazı psikofarmakolojik tedavilerin saldırganlık, dürtüsellik gibi semptomları hafifletmek için kullanıldığı bilinse de bu bozukluğu ortadan kaldırmaya yönelik bir ilaç geliştirilememiştir. Üstelik bu hastalığa sahip bireylerin ilaçları amaçları dışında kullanma veya ilaç istirmarı gibi davranış örüntülerine sık başvuruyor olması, reçete etme konusunda da bazı zorluklar yaşanmasına sebep olabilir(akt. Engeler, 2005). Rasyonalizasyon en sık kullandıkları savunma mekanizmasıdır(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016).
Antisosyal Kişilik Bozukluğuna Eşlik Eden Bozukluklar
Yapılan araştırmaların ışığında AKB’ye Eksen I için alkol ve madde kötüye kullanımı, patolojik kumar oynama, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozukluğu ve somatizasyon bozukluklarının; Eksen II için narsistik kişilik bozukluğu, sınırda kişilik bozukluğu, histrionik kişilik bozukluğu ve paranoid bozuklukların sıklıkla eşlik ettiği anlaşılmıştır(akt. Çakır, 2007).
Antisosyal Kişilik Bozukluğunun Etiyoloji
Biyolojik etkenler.
Biyolojik etkenlerin etkilerini incelemek için başta aile içi çalışmalar olmak üzere, özellikle evlat edinme çalışmaları gösteriyor ki ebeyenleri antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler farklı aile ortamında büyümüş olsalar bile antisosyal kişilik riskeri oldukça yüksektir. Ayrıca ikiz çalışmaları ve kromozom çalışmaları, bu bozukluğun genetik aktarım ve yatkınlıkla bir ilişkisi olabileceği fikrini güçlendirmiştir(akt. Çakır, 2007).Bununla birlikte ikiz ve evlat edinme çalışmaları gösteriyor ki bu bozukluğun işleyişinde çevrenin rolü oldukçe yüksektir(akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016).Bu bireylerle yapılan nöropsikolojik testler bir takım beyin anomalilerini düşündürtmektedir. Yapılan çalışmalarda bu bireylerin beyinlerinde sosyal uyumlarından, duygu ve duygulanımlardan ve uygun ve doğru duygusal tepkilerin verilmesinden sorumlu merkezlerde hasar ya da işlevsizlik olduğu görülmüştür(akt. Çakır, 2007).Antisosyal kişilik bozukluğu olan bireylerin otonom sinir sistemi aktivitelerine yönelik yapılan bir çok çalışma, bireylerin korku ve kaygı uyandırabilecek stresörlere, normal bireylere kıyasla anlamlı olarak daha az duygusal tepkiler verdiklerini göstermiştir(akt. Morris, 2002). Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile antisosyal kişilik bozukluğu arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar gösteriyor ki çocukluk çağında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı alan bireylerin bu bozukluğu geliştirme riskinin, tanıya sahip olmayanlara göre daha yüksek olduğu bulunmuştur. Yapılan incelemelerde bu bireylerin aile öykülerinde; alkol, kumar veya madde bağımlılığı bulunan, aile içi şiddet uygulayan antisosyal ebeveynlerin bulunduğunu ve parçalanmış aile öykülerinin de ciddi risk yordayıcısı olduğunu ortaya koymuştur. Sıklıkla erken yaşlarda, kötü muamele, fiziksel ve duygusal istismar, ebeveyn kaybı ya da yetiştirme yurdu öyküsünün de bulunduğu bilinmektedir (akt. Öztürk Ve Uluşahin, 2016).
Psikodinamik yaklaşım.
Bu yaklaşıma göre antisosyal kişilik temelde bir süperego gelişimi eksikliği olarak kabul edilmektedir. Öfke içe alımlarının ve sevgi nesnesinin yitimin ön planda olduğu bu açıklamada birey, istismarcı ebeveyn nedeniyle bireyselleşme döneminde bir saplantı meydana getirir ve güvenli bağlanma yerini öfke ve patolojik ilişkilere bırakır (akt. Çakır, 2007).
Bilişsel davranışçı görüş.
Yapılan çalışmalar, bu bozukluğa sahip bireylerin ciddi bilişsel çarpıtmalar yaptıklarını ortaya koymuştur. Bu bireylerin istemedikleri durumlardan kaçınmak için sıklıkla bahaneler buldukları, düşüncelerinin ve duygularının daima doğru olduğuna dair inançlarının olduğu, verdiği kararların her zaman doğru ve en iyisi olduğuna yönelik kişisel katılıklarının bulunduğu, duygularını yaptığı davranışların haklılığı ve doğruluğunun kanıtı olarak görmek ve aldığı kararlar hakkında başka insanların fikirlerinin değersiz olması gibi bilişsel çarpıtmalara sıkça başvuruklarını gün ışığına çıkartmıştır. Acımasız, zalim ve her an kandırılabilecekleri bir dünyada yaşadıklarına yönelik bir algıları olan antisosyaller, kendilerini güçlü ve özerk kimseler olarak tanımlarken; kendi dışındaki insanları yönlendirici ve zayıf olarak tanımlamaktadır(akt. Çakır, 2007).Yetersiz disiplin görmüş veya duygusal yönden istismar edilmiş çocukların, bir takım kuralları öğrenme konusunda ve aynı zamanda kendini ketleyebilme açısından arzu edilen kontrol mekanizmasını geliştirmekte yetersiz kalabildikleri görülmüştür. Ayrıca bu örnekteki gibi istismar edilmiş çocukların ahlaki gelişiminin de engellenebileceğinden söz edilir(akt. Morris, 2002).
Öğrenme yaklaşımı.
Bu yaklaşıma göre antisosyal kişilik bozukluğu olan bireyler yaşamlarının erken dönemlerinde şiddet ve istirmari davranışlarla karşı karşıya kalmış ve bu bireylerin edimsel koşullama aracılığıyla saldırgan davranışlara koşullanmış olabileceklerine dikkat çeker. Bununla birlikle araştırmacılar bu bireylerin duygulanımlarındaki yetersizliği açıklamak için koşullu korku tepkileri kavramından söz eder. Bu göre bu bireyler yaşamları esnasında koşullu korku tepkilerini öğrenenmiş ve dolayısıyla bununla ilişkili olan korku ve korkunun azalması ile bağlantılı kaçınma tepkilerini de öğrenmekte zorlanmaktadır(akt. Çakır, 2007). Çocukluk dönemi bir çok bozukluk için hayati öneme sahip bir dönemdir. Bir çok araştırmacı bu dönemde gerçekleşen yaşam olaylarının, geleceği şekillendirme konusunda büyük payı olduğu konusunda hem fikirdir. Özellikle antisosyal ana baba tarafından yetiştirilen çocukların antisosyal davranışlar sergileme ihtimali yüksektir. Zira çocuğun ebeveynlerinden öğreneceği yanlış davranış örüntüleri arkadaşları tarafından dışlanma ve reddedilme, okulda ve sosyal hayatta başarısızlık gibi sonuçlar doğurabilir. Bu durum çocuğu, kendisi gibi davranış problemleri yaşayan başka gruplarla yakınlaşmasına yol açabilir ve bu da istenmeyen davranış örüntülerinin yerleşmesine yol açacak bir yaşantıya neden olabilir(akt. Morris, 2002). İleri sürülen bu görüşlerden bir diğeri de antisosyal kişilik bozukluğu olan bu bireylerin sergilemiş oldukları düşmanca ve yönlendirici tavırların, bu kimselerin başkalarından kötülük görme, aldatılma, manipülasyona uğrama korkularının gerçeğe dönüşme ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik bir çeşit negatif pekiştireç fonksiyonu olabileceği doğrultusundadır. Bu durumun bir kısır döngü gibi bozukluğun devam etmesine neden olmuş olabilir(akt. Çakır, 2007).
Bağlanma kuramı.
Bu yaklaşıma göre temel bakım veren ile uzun süreli ayrılık, antisosyal ebeveynler ve ihmal ve istismar edici bakım öykülerinin bağlanma ilişkisine zarar verdiği, kişinin yetişkin hayatı başta olmak üzere ileride psikopatolojik sorunlar yaşama konusunda bağlanma problemleri yaşamayan gruplara kıyasla bir yatkınlık geliştirdiği ileri sürülür(akt. Çakır, 2007).
Kaynakça
Çakır, Z. (2007). Antisosyal kişilik bozukluğunda erken dönem uyumsuz şemalar algılanan ebeveynlik stilleri ve şema sürdürücü başa çıkma davranışları arasındaki ilişkiler: Şema terapi modeli çerçevesinde bir inceleme (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi). Hacettepe Üniversitesi, Ankara.
Davison, G. C. ve Neale, J. M. (2011). Anormal psikolojisi (7. Baskı). (İ. Dağ, Çev. Ed.). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Engeler, A. (2005). Psikopati ve antisosyal kişilik bozukluğu (Yayınlanmamış doktora tezi). İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
Morris, C.G. (2002) Psikolojiyi anlamak (Psikolojiye giriş) (3. Baskı). (H. B. Ayvaşık, ve M. Sayıl, Çev. Ed.). Ankara: Türk Psikologlar Derneği Yayınları.
Öztürk, M. O. Ve Uluşahin, N. A. (2016). Ruh sağlığı ve bozuklukları (14. Baskı). Ankara: Nobel Tıp Kitapevleri.