bilgiliadam
Yeni Üye
Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını (Telli Senem İle Yazıcı Oğlu Osman Ağa) Herkes bilinmez bir kabir şimdiMezar taşları ürpertir,ürkütür insanıFakat beni,o alıngan melteme bile dayanamayacak dek hafif vucutları,yüreklerinin çektikleri,katlandıkları ve yaşadıkları dillere destan, ateş doymuş, acı batmış hayatları daha fazla ürpertmiştir defalarcaMezar taşlarından daha fazla“Sen ne güzel bulursun gezsen Anadolu’yu demiş ozanDemişya! Ne içten gelen demiş,ne Dürüst demişAnadolum benimGünde bin çekicilik görüp, birine vurulduğumuzGam ile tasa ile yogrulduğumuzGök gözlü,güneş yüzlü,derin sözlü,yarım özlüEkmek’ini el ile paylaşan, çarşambasını sel bölge, sevdiklerini el bölgeKor iyi kalpli, demir bilekli,başı bulutlarda yiğitlerin, vefalı, sadık,vefakar,örük saçlı, boylu boslu yapalakların,tuğ sunaların, toraşamların, gül yüzlü güzellerin, ceylanların,efsanelerin, lav gibi fişkıran yüreklerin, düğünlerin, halayların, türkülerin, ağaların, beylerin, ozanların, ve dillere epope aşıkların diyarı anadolum Anadolum benimKerem ile Aslı’sı var,Ferhat ile sevimli’i var, Leyla ile Mecnun’u var,Elif ile Mahmut’u, Sürmeli bey’i, Şah İsmail’i, Sümmani’si var Dil hangi birine döner,kalp hangi birine katlanırVe kalem hangi birini yazabilir Yazıpta başedebilirki İşte Senem ile yazıcı oğluda bu kalp yangınlarını çekmiş binlerce kor yığınından yalnızca ikisi Tülü mayalar, kırk atlar koçlar, taylar kuzular, gökce gelinler ve koç yiğitlerden kurulu yörük kervanı Binboğa dağlarının üstünden aşıp, güneş’in kızıla boyanıp battığı Tanır yaylasına içten ince bir çizgi gibi, bir uçtan bir uca süzülüp geçti Günlerdir beygir üstündeki aşiret mensupları yorulmuşlar, bunalmışlardıLakin yol bitmiş sınırın anında yanıbaşındaki konak yeri Yapalak görünmüştür Akşamüstü yaylaya ulaşınca kervanın en önünde dışarı giden tülü mayadan yaşlı bir yörük beyi sıçrayip indiArkasinda uzanan kervana dur etti ve bagırdı “Konak yerimiz buradırAt lar baglana, denkler çözüle ivedi elden çadırlar kurula ALLAH hayıra getire dediYigitler atlarından, gelinler tülü mayalarından indilerBirkaç genç kadın, yörük beyinin indiği devenin yedeğindeki al bir at’tan, genç bir kızı incitmekten korkar gibi tutup indirdiler yereAltına kilim serildiÜstüne gölgelik çekildi hemencecik Bağdaş kurup oturdu genç yörük kızı yereOmuzunun bir ucundan bir ucuna fişeklik çevriliydiBelinde gümüş saplı bir hançer takılıydıİran ipeğindendi bütün giysileri Samur saçları başındaki yeşil berenin içinde yığılmış, kenarlarından taşmıştıUzun boylu, beyaz tenli, simsiyah gözlü, ceylan bakışlı, bakanın yeniden baktığı, gürenlerin yüreklerini yaktığı bir ahuydu bu Ne Tanır, ne Binboğalar nede bu küçük Yapalak, böyle bir güzele çadır açmamış,böyle bir ceylana raslamamışlardıYayla böyle bir güzel görmemişti Çabuk elden çadırlar kurulduAtlar kuzular koyunlar mera’a salındıBeyin siyah çadırından geniş obası kurulduTüfekler, sazlar asıldı çadır direklerineAy orta yere gelip dolandıMehtap bir uçtan bir uca ışığıyla doldu yapalak’aYörükler meydan yerinde yaktıkları, gökyüzüne uzanan bir alev yığınının başında, geceye teslim ettiler birincil günlerini Ertesi sabahleyin derhal duyuldu Tanır’a yörüklerin gelip yerleştikleriAdettendi, yerli millet gelip hoşgeldiniz derdiBirkaç ay kalıp sonradan gidecek olan bu göçebe yörükleriyle kardeş gibi geçinirlerdiHoşgeldine gitmek bölgenin ağasına düşerdiAğa yanında bölge büyüklerini toplar,kadın’ını yanında alır, gider yeni misafirleriyle tanış olurdu Tekrar öyle oldu Tanır’ın şanlı Bey’i Printer oğlu köyünün büyüklerini çağırıp, başlarınada oğlu Osman’ı katıp hoşgeldine yolladı yörük içine Atlayıp atlarına, vardılar yörük yaylasına yerlilerYörükler hürmetle içten gelen karşıladılar gelenleriKoşup ağaya haber verdilerKara çadırından önce ağarmış yörük beyi,ardında o ahu gözlü, fidan boylu ceren çıktıBir hançer gibi dikildi karşılarınaBaşı yularda iki eli böğründe Daha buyrun diyemeden, ziyaretcilerin başında atın üzerinde bir kartal gibi duran yemyeşil gözlü, kartal bakışlı çınar gibi heybetli Osmana takıldı gözleri Bir sene gibi sürdü ikisi içinde bu bakışlar Bakıştılar Buyrun dedi yörük bey’iYanında hala,yere saplı bir hançer gibi duran kıza döndüSenem dedi: Atı tut kızımKoştu Senem adetleri gereğince, gelen kafilenin bey’i ile bayan ağasının atının yularına sarıldıKadında Osmanda indiler atlarından Tam kafile yörük illeri gelenekleri gibi halka tutup oturdularHoş geldiniz edildiKahveler, katıklar içildi, konuşulup tanışıldı Fakat iki genc’in aklı ve gözleri bir lahza bile ayrımadı birbirlerinden İşte diyordu Senem! Kendimi kollarına teslim edebileceğim, erim, erkeğim diyebileceğim çınar gibi bir yiğitİşte diyordu Yazıcı oğlu Osman’aPrinter oğlu Osmanda; Baba evine götürebileceğim, iftihar duyup yaslanacağım, bir ahu diyordu kendi kendine Akşama dek kalındı yörük yaylasındaGeniş sofralar yazıldı yere, koyunlar kızartıldı, katıklar yayıldı,yenildi içildiLakin Senem le Osman bir defa düşen bir kor yığını gibi, bakıp durdular birbirlerineAkşam yörüklerden ayrılıp Tanır’a dogru yola çıktıkları zaman,Osman yüreğinden bir parçanın yapalakta kaldığını hissettiSenem yüreğinden bir parçanın kopartılıp alındığını, içinden bir şeylerin eksildigini sandı Günler akıp geçtiNe Senem nede Osman unutamadılar birbirleriniBir gerekçe bulup bitmiş gidemedi Osman yörük çadırınaSenem obadan haricen ayak atamadı Ama seven yürek neler etmezki, her şeyin çaresi bulunduBir yörük kadını takviye etti bey kızına Bey oğlu atlayıp atına Seneme koştuAy ışığında her buluşup konuşmalarında daha çok yandı yürekleri,Daha çok sevdiler, daha çok bağlandılar birbirlerine Sevda bu Çaresi olmazsa sarartıp soldurur, öldürür adamıSenem de Osman da benzer ateşte kavruldularSenem seviyordu lakin çaresizdiBiliyorduki babası oba dan dışarı kız vermezdiTöreler böyleydiOsman düşündü, bir yörük kızını eve almazdı babası Kaçalım dediler bir gün Yok dedi Senem Kaçalım dedi oğlan yok dedi Senem Ben böyle bir ateşle yandan yandan ölürümde kaçmamKaçıp yere yıkmam başını babamınBabamın başını yere yıkamam Başka çare yok Kaideleri yıkacak, iki sevdalıyı birbirine kavuşturacak, ağır kaslı Yörük beyine bir dünür kafilesi gerekti Bir yiğit sararıp solar erir giderde,bir bey kadını hatun belli başlı’sı hissetmezmiGayrı sordular, Osman anlattıBir tek oğlanın derdine çare bulmak,onu bu dertten bu acıdan kurtarabilmek için kaideleri bir bir yıktı babasıEtraf çevrelerden ağalar toplandıDünür kafilesi ve hediyeler hazırlanıp varıdı yörük ağasına Bir sevinç bir umut düştü içine senemin,bir sevinç doldurdu içini Osman ağanınNe kaldıki aha bugün olsa yarın kavuşuverirlerBirbirlerine yakışan nazarlık bir çift olular ALLAH'ın emriyle dediler kızını istedilerALLAH yazdıysa biz ne edek velakin obamızın kanunları vardır İhtiyarlarımıza soralım, bir kaç gün müsade verin düşünelim,iletiriz kararımızıİsteriz fakat kızımız oğlunuza kurban ola,böyle bir beyin gelini olaLakin töreler dediler Umut içinde döndü dünür kafilesiBir yangın düştü içine yörük beyininFakat ölürde törelerini yıkmaz, aşiretin dışına kız vermezdiFakat bu çevrenin en güçlü adamı dünür geliyorVermezlerse basarlar obayı alır kaçırırlar kızıOnlar basmadan biz kaçmalıyız dedi oba yaşlılarına Hemen o gece çadırlar söküldü, sürü toplandı, kervan hazırlandıVe Senem içi kan ağlıyorBir ölüden farksızTüm oba yiğitlerinin aralarında çekilip gittiler YapalaktanBir gecede toplandılar gittiler Ertesi gün bütün Tanırlılar manâsız buldular yaylayıBin yerinden hançerlenmiş gibi inledi yıkıldı , bir ölüden ferksız oldu Osman Her yanlamasına haberler salındı, sözcüler gönderildiAylar yıllar sürdü bu arayışAma ne yörük kervanının izine raslandı, nede Senemden bir haber alındı Yıllar geçti aradan yandı yıkıldı Osman, fakat Senemden bir haber alamadıTalih’i her gün biraz daha karardıBir düğünde bir gözünü kaybettiDeğen saçmalarla birlikte anası babası öldüGünler esinti gibi geldi geçtiOnun içindeki yangın geçmedi unutamadı Senem’iOn sene, yirmi sene, elli sene, atmış sene geçti, bir haber gelmedi Senemden Sonradan bir yaz günü evinin önünde oturup çocuklarıyla oynarken; Köyün çerçicisi bir ermeni vardıO geldi koşarak yanına Ağam dedi! Ağam kurban olam haberler neki haberlerDesem yıkılırmısın yoksa sevinirmisin Eski bir yaraya tuz mu atarım Anlat dedi YazıcıoğluAnlat hele ne istersinHaberin hayırlıysa tarla veririm, değilse çek git Kozan’daydım dedi ermeni çerçi, mal satardım Açmış oturmuştumasanbilirkarlidaginardinitellisenemileyaziciogluosmanaga5c735e7853alt asanbilirkarlidaginardinitellisenemileyaziciogluosmanaga5c735e7853alt asanbilirkarlidaginardinitellisenemileyaziciogluosmanaga5c735e7853alt asanbilirkarlidaginardinitellisenemileyaziciogluosmanaga5c735e7853alt mı, buğday almış bez verirdimİki büklüm bir ihtiyar geldi yanımaSaçları ak, gözlerinin feri sönmüş bir yaşlı kadınOğuk dedi nerelisinTanırlıyım başlıca dedim Osman ağayı bilirmisin dediBilirim elbet dedimİnsan köyünün ağasını bilmezmi? Kuşağından bir çıkını çıkarttıAha bu lapatan’ı elime tutuşturup, Osman ağaya söyle Senem ananın selamı var, yüreği yüreğinle birdirKimseye yar olmamıştırBir yayla kızı gibi sevmiş bir yayla kızı gibi vefalı kalmıştır de,Lakin gayrı her şey geçtigelip aramaya, arayıp sormaya de Ağam selam yerde kalmazmış getirdim sana, Gayrı sen bilirsin dedi ermeni çerçi Yüreğinde yetmiş yıl evvelin koru tekrar yandıOsman Ağanın içinde kaynar bir şey aktıAltınlar tarlalar verdi ermeni çerçiyeAt hazırlattı, yanında iki adam düştü kozanın yoluna Osman Ağa Senem le buluştumu bunu bilmiyoruz lakin, Maraş'ta Tanır da Toros'larda,Avşar illerinde ne süre bir düğün kurulsa;Önce osman ağanın aldığı haberden sonradan söylediği türküyü söyler kadınlar erkeklerYankıları Torosların Binboğaların ötesine doğru yanık bir ses, yanık bir kalp Nerede bir gece toplantısı olsa, yaşlılar genç'lere Senem ile yazıcıoğlu Osmanın sevdalarını anlatırlar defalarca Aşan Bilir Karlı Dağın Ardını Çeken Bilir Ayrılığın Derdini Bülbül Kaça Aldın Gülün Nargını Gül Alıp Satmanın Zamanı Yok Yaprak Gazel Olmuş Duruyor Dalda Sadakatsiz Güzelden Bize Ne Fayda Bu Ayda Olmazsa Gelecek Ayda Ölürüm Vazgeçmem Sevdiğim Senden Selvinin Dalları Boyundan Uzun Yavrular Gözüme Bir Salkım Üzüm Ölmeden Görseydi O Yari Gözüm Koyun Kuzu Kurban Olur O Zaman