Aşk..Ah aşk…Varlığı ayrı yokluğu ayrı dert olan aşk..
Bazen içerisine dalıp sonrasında pişmanlıklarla dolarken, bazen cesaret edemeyip ona yaklaşmayarak en güzel duyguların bizi teğet geçtiğini görürüz. Kaçmak istediğimiz halde ne yapsak da kaçamadığımızda olur tabi. Peki neden kaçamıyoruz? Ruhumuzda, bedenimizde engel olamadığımız bu değişimin sebebi ne?
Bedenimizdeki kimyasal değişim mi aşka sebep oluyor yoksa aşk bedenimizdeki kimyasal yapıyı mı değiştiriyor? Bu soru birçok araştırmaya rağmen hala gizemini korurken biz bu soruyu bir kenara bırakıp aşk kimyamızı nasıl değiştiriyor ona bakalım..
Aşk kelimesi Arapça ‘’Asaka’’kelimesinden gelir ve anlamı sarmaşıktır. Evet sarmaşık. Bir yerlere tutunarak büyüyen büyümek isteyen bitki. Aşkta tıpkı bir sarmaşık gibidir aslında, başka birine tutunarak ‘’ben’’leri yok etmeye çalışıp ‘’biz’’olmaya çalışmak onda tutunup onda varolmak.
Aşkı yaşama şeklimiz ise tıpkı tanımı gibi oldukça değişken ve beraberinde birçok faktöre bağlıdır. Ruhsal dünyamızdaki genel kabullerimiz, biliçaltı örüntülerimiz, şemalarımız, bakış açımız ve daha birçok faktör bizim aşk yaşama şeklimizi ve aşk tanımımızı belirler.
Madem aşk böylesi güçlü bir duygu, peki biz aşık iken bedenimizde neler oluyor? Aşkta hangi evreleri yaşıyoruz bir bakalım.
Aşık olan kişinin beynindeki değişimler aslında hormonel bir değişimin sonucudur yani aşk, duygularımızdan sorumlu olan limbit sistemdeki singulat girusun uyarılması ile hormonlarının salgılanması sonucu oluşan bir duygu durumudur ve başrolde de ‘’mutluluk hormonu’’ olarak bilinen dopamin hormonu rol oynar. Dopamin kişiye coşku,sevinç ve mutluluk verir.Aşık olduğumuzda öylesi uçuşmamızın sebebi de işte budur.
Bu değişimleri 3 evrede inceleyebiliriz.
1.EVRE (BÜYÜLENME EVRESİ)
Vücut bu evrede amfetomin kimyasalarının etkisindedir(feniletilamin,dopamin,norepinefrin). Kendimizi duygusal ve fiziksel olarak oldukça farklı hissetmemizin nedeni de budur.
Bu hormonlar gözbebeklerinin büyümesine, karında kramplara, kanın dudaklara ve cinsel organa hücum etmesine sebep oluyor. Bu yüzden de bu dönemde kendimizi bulutlar üzerinde yürüyor gibi hissediyor,dalıp dalıp gidiyor ve sürekli gülümsüyoruz.Her şeyin iyi olduğu duygusunu veren yine bu hormonlar.O kalp çarpıntıları, uykusuzluk, iştahsızlık, heyecan, midede uçuşan kelebeklerden yine sorumlu bu hormonlar.Yine bu evrede tıpkı parmak izi gibi aşık olunan kişiye karşı benzersiz bir koku salgılanıyor.
Biyolojik olarak Balayı Evresi olarak da bilinen bu evre ortalama 3 ay kadar sürüyor.
2.EVRE (SEVGİ/BAĞLILIK EVRESİ)
İlişki devam ettiği takdirde ikinci evrede artık 1.evredeki hormonların yerini endorfin alıyor, endorfin artışı ile birlikte kişi huzur, içtenlik,sıcaklık,şefkat ve güven duygusu hissediyor.Bu dönemde sevgi,bağlılık oluşuyor ve ilişki artık bir yön buluyor.
Midendeki kelebek artık uçuşmayı bırakmış ve bir bakmışsın sen alışkanlıklarına geri dönmeye başlamışsın. “Ah yine aynı adamı / kadını buldum. Tüm aşklar biter, tutku sona erermiş. İşte ‘’buda sona erdi demek ki gerçek aşk değilmiş’’derken bulursun kendini. Oysaki ayaklarım yerden kesilmişti, şimdi tekrar ayaklarımı yere basma zamanı” dersin. Evet belki aklın başından gitmiş, ayakların yerden kesilmiş midende uçuşan kelebekleri hissetmiyorsun ama zaten bu uzun süre devam edebilecek bir his değil o yüzden şimdi ilişkiyi başka bir boyuta taşıma zamanı.. Hoş geldin sevgi ve bağlılık evresi..
3.EVRE (GÜVEN, BÜTÜNLEŞME VE BAĞLANMA EVRESİ)
Maalesef çoğu aşk bu evreye gelmeden bitiyor. Bu evrede artık aktif hale gelen hormon oksitosin hormonu oluyor. Bu hormon çiftlerin gerçek huzuru yakalamasına sebep oluyor. Diğer evreleri geçen aşık çiftler bu evreye geldiklerinde ruhsal, duygusal ve fiziksel doyumu yakalayabiliyor.
Östrojen, testosteron ve vasopressin hormonları yine aşktan sorumlu hormonlar arasında. Vasopressin hormonu, bağlılığı arttıran, erkeği uzun ilişkiye hazırlayan, koruma ve sahip çıkma duygusu veren hormon. Çoğu erkek bu hormonun etkisiyle evlenme teklifi ediyor ve evliliğini sürdürüyor.
Kadınlarda ise monogami, yani tek eşlilik isteğini oluşturan hormon oksitosin. Bu evrede de işte bu hormonlar devrede.
Kaçınılmaz en önemli hormonlardan, östrojen, kadının cinsel karakterini oluşturuyor, cinsel isteğini arttırıyor ve oksitosin düzeyini yükseltiyor. Testosteron ise hem kadın hem de erkek için gerçek bir afrodizyak etkisi yaratıyor.
Tüm bu kimyasal değişimlerin ışığında şunu da ekleyebiliriz ki aşkımızın tüm evrelerden güçlenerek çıkabilmesi için yapabileceğimiz en güzel şey emek vermek, çaba sarf etmek..