iltasyazilim
Yeni Üye
Astrahan Hanlığı Tarihi
Astrahan Bölgesi
Astrahan Hanlığı, İdil (Volga) Nehri'nin Hazar Denizi'ne döküldüğü yerde, Astrahan şehrinde kurulmuştur (1466) Astrahan şehrinin esas adı Hacı Tarhan idi Altın Ordu hanlarından Küçük Muhammed'in torunu Kasım Han kadar kurulan bu hanlık ancak 91 sene egemen kalabildi Astrahan mıntıkası, Orta Asya ile Güneydoğu Avrupa bozkırları aralarında tabiî bir geçit teşkil ettiği için, asırlarca Türk kavimlerinin doğudan batıya içten giden akınlarına ve bunlar göre kurulan birçok devlet teşkilâtlarına sahne olmuştur Biz burada V Asırda Bulgarlar'ı, VIIX Asırda Hazarlar'ı, X Asırda Peçenekler'i, XI Asırda Kumanlar'ı buluyor ve nihayet XIII Asırdan itibaren, Moğollar'ın rehberliği altında harekete geçen yeni ve kuvvetli bir dalganın gelmesiyle, Altın Ordu adı aşağıda büyük bir devletin kurulduğunu görüyoruz
XV asrın sonlarına doğru, merkezî kuvvetin zayıflaması ile, dağılmak mecburiyetinde kalan Altın Ordu devleti sahasında, Kazan, Kırım hanlıkları ile Nogay Ordası yanında, payitahtı Astrahan elde etmek üzere, Ufak Muhammed'in torunu, Mahmûd oğlu Kasım Han kadar diğer taraftan Astrahan Hanlığı tesis edilmiştir (1466) En mühim ticaret yolu üstünde bulunduğu ve zenginliği yüzünden komşu devletler ile göçebe kabileleri celbederek, bunların daimî hücumlarına maruz kaldığı için dahilî istikrarını bulamayan bu Türk hanlığı, kuvvetlei ve aralıksız bir varlık gösterememiştir Ahalinin büyük bir kısmının göçebe olup, merkezî hükümetten ziyade, kendi beylerine emrindeki kalmaları da, Hanlığın zayıflamasına sebep olmuştur Astrahan Hanlığı, Kâsim Han (14661490) ile kardeşi Abdülkerim Han (14991504) devirlerinde, merkezi Saray olmak üzere, eski Altın Ordu'nun bir kısmında hüküm süren amcaları ile işbirliği temini sayesinde, nisbeten sâkin bir hayat yaşamışsa da devletin son devirleri, özellikle Kırım Hanı Mengli Giray'ın Saray'ı tahribinden sonra (1502), komşu Kırım Hanlığı ile Nogay Orda'sının bu mıntıkayı kendi nüfuzları altında bulundurmak için yaptıkları mücadeleler içinde geçmiştir Bu mücadelelerin iç vaziyeti ne değin sarsmış olduğunu hanların çoğu kez değişmeleri de açık açık göstermektedir
Rus Çarı IV İvan, Kazan Hanlığı kuvvetlerini mağlûp edip, Kazan'ı zaptettikten sonra (1552), Astrahan üzerine asker sevk ederek kendi tabii sıfatiyle Şeyh Haydar oğlu derviş Han'ı, tahta geçirmiş (1554), lakin Derviş Han'ın, Ruslar aleyhine Kırımlılar'la münasebete girişmesi üstüne, her tarafta asker sevkedip, Astrahan Hanlığını Çarlığa ilhak etmiştir (1557) Derviş Han, kaçarak Azak kalesine sığınmıştır
Lüzum yerli Türk kuvvetleri ve gerek Kırım ve Türkiye, Ruslar'ın buralara kadar uzanarak, Türkler'in arkasına düşmelerinin iyi bir sonuç vermeyeceğini anlamışlar ve mühim mıntıkanın Türkler elinde kalması için çalışmışlardır Ama kuvvetlerin birlikte hareket etmelerinin temin edilememesi, bu yoldaki teşebbüsleri neticesiz bırakmıştır Bu yüzden Kanunî Süleyman'ın 1563'te yapmak istediği sefer, Malta seferi de araya girdiği için, yapılamamıştır
Donİdil Kanalı
II Selim devrinde Sokullu Mehmed Paşa, gerek İran seferi için nakliyatı ve gerek Türkiye ile Türkistan aralarında ulaşımı ihtiyacı karşılamak için, Don ile İdil nehirleri aralarında bir kanal açarak, Karadeniz ile Hazar denizini birleştirmek istemişti Bu maksatla Astrahan seferine karar verilmiş ve 1567'de seferin maddî ve manevî bakımdan zarurî olduğu izah edilerek, Kırım Han'ına yazı gönderilmişti Nihayet 1569 senesinin ilkbaharında, Kefe Beyi Kasım Bey kumandasında, 3000 yeniçeri ile 20000 sipahi gönderilmiş, Silistre, Niğbolu, Köstendil, Amasya, Canik ve Çorum alay beyleri ve 30000 asker ile Devlet Giray da onlara katılmışlardı Bu kuvvetler himayesinde kanalın kazılmasında oysa başlanmakla kalmıştır Karadan hareket eden kuvvetler Eylülde Astrahan yakınlarına gelince, kışlamak üzere bir istihkâm da yapılmağa başlanmıştı Fakat asker arasında yayılan haberlerden kuşkulanan Kasım Bey, Devlet Giray'ın da teşviki ile, ağaçtan yapılmış olan istihkâmları yakarak, 20 Eylül'de Kırım'a geri tepmek mecburiyetinde kalmıştır
III Murad vaktinde Astrahan meselesi tekrar mevzuubahis olmuş, Rus Çarı nezdinde teşebbüsler üretilmiş ve nihayet bir sefere karar verilmişse de, bunun da arkası gelmemiştir Bu Nedenle, düşmanın kuvvetinden ziyade Türk zimamdarlarının kendi arasında anlaşamaması yüzünden, bu Türk ülkesinin mukadderatı, uzun bir zaman için tâyin edilmiş oldu
Astrahan Şehri
Astrahan şehri, Altın Ordu Devleti'nin başlangıçlarında, eski Hazar Devleti'nin merkezi olan İtil şehri civarında, şehrin sağ sahilinde sabit ve ticaret limanı olarak ehemmiyetini bugüne kadar muhafaza etmiştir İbn Batuta'nın büyük çarşılara havi, o kadar güzel bir şehir halkıdiye tanım ettiği bu şehrin, o zamanlarda hanların yazlık ikametgâhları olduğu anlaşılıyor A Kontarini, şehrin hanın üç yeğenine ait olduğunu ve bunların da burada yalnız kışın birkaç ay kaldıklarını, hain duvar ile çevrilmiş olan bu büyük şehrin, evlerinin böylece iyi olmadığını ve yakında yıkım edilmiş olmaları icabeden büyük binaların harabeleri bulunduğunu zikrettikten daha sonra, şehrin evvelce önemli ticaret merkezi olup, Bizans'tan Don yolu ile her nevi malın geldiği söylendiğini kaydediyor
Büyük Kasaba 13951396'da Timur göre yıkım edilmişse de, XV Asırda, bilhassa Altın Ordu'nun payitahtı olan Saray'ın inhitatından sonradan, baştan, ticaret merkezi olarak eski ehemmiyetini kazanmıştır *
Astrahan Bölgesi
Astrahan Hanlığı, İdil (Volga) Nehri'nin Hazar Denizi'ne döküldüğü yerde, Astrahan şehrinde kurulmuştur (1466) Astrahan şehrinin esas adı Hacı Tarhan idi Altın Ordu hanlarından Küçük Muhammed'in torunu Kasım Han kadar kurulan bu hanlık ancak 91 sene egemen kalabildi Astrahan mıntıkası, Orta Asya ile Güneydoğu Avrupa bozkırları aralarında tabiî bir geçit teşkil ettiği için, asırlarca Türk kavimlerinin doğudan batıya içten giden akınlarına ve bunlar göre kurulan birçok devlet teşkilâtlarına sahne olmuştur Biz burada V Asırda Bulgarlar'ı, VIIX Asırda Hazarlar'ı, X Asırda Peçenekler'i, XI Asırda Kumanlar'ı buluyor ve nihayet XIII Asırdan itibaren, Moğollar'ın rehberliği altında harekete geçen yeni ve kuvvetli bir dalganın gelmesiyle, Altın Ordu adı aşağıda büyük bir devletin kurulduğunu görüyoruz
XV asrın sonlarına doğru, merkezî kuvvetin zayıflaması ile, dağılmak mecburiyetinde kalan Altın Ordu devleti sahasında, Kazan, Kırım hanlıkları ile Nogay Ordası yanında, payitahtı Astrahan elde etmek üzere, Ufak Muhammed'in torunu, Mahmûd oğlu Kasım Han kadar diğer taraftan Astrahan Hanlığı tesis edilmiştir (1466) En mühim ticaret yolu üstünde bulunduğu ve zenginliği yüzünden komşu devletler ile göçebe kabileleri celbederek, bunların daimî hücumlarına maruz kaldığı için dahilî istikrarını bulamayan bu Türk hanlığı, kuvvetlei ve aralıksız bir varlık gösterememiştir Ahalinin büyük bir kısmının göçebe olup, merkezî hükümetten ziyade, kendi beylerine emrindeki kalmaları da, Hanlığın zayıflamasına sebep olmuştur Astrahan Hanlığı, Kâsim Han (14661490) ile kardeşi Abdülkerim Han (14991504) devirlerinde, merkezi Saray olmak üzere, eski Altın Ordu'nun bir kısmında hüküm süren amcaları ile işbirliği temini sayesinde, nisbeten sâkin bir hayat yaşamışsa da devletin son devirleri, özellikle Kırım Hanı Mengli Giray'ın Saray'ı tahribinden sonra (1502), komşu Kırım Hanlığı ile Nogay Orda'sının bu mıntıkayı kendi nüfuzları altında bulundurmak için yaptıkları mücadeleler içinde geçmiştir Bu mücadelelerin iç vaziyeti ne değin sarsmış olduğunu hanların çoğu kez değişmeleri de açık açık göstermektedir
Rus Çarı IV İvan, Kazan Hanlığı kuvvetlerini mağlûp edip, Kazan'ı zaptettikten sonra (1552), Astrahan üzerine asker sevk ederek kendi tabii sıfatiyle Şeyh Haydar oğlu derviş Han'ı, tahta geçirmiş (1554), lakin Derviş Han'ın, Ruslar aleyhine Kırımlılar'la münasebete girişmesi üstüne, her tarafta asker sevkedip, Astrahan Hanlığını Çarlığa ilhak etmiştir (1557) Derviş Han, kaçarak Azak kalesine sığınmıştır
Lüzum yerli Türk kuvvetleri ve gerek Kırım ve Türkiye, Ruslar'ın buralara kadar uzanarak, Türkler'in arkasına düşmelerinin iyi bir sonuç vermeyeceğini anlamışlar ve mühim mıntıkanın Türkler elinde kalması için çalışmışlardır Ama kuvvetlerin birlikte hareket etmelerinin temin edilememesi, bu yoldaki teşebbüsleri neticesiz bırakmıştır Bu yüzden Kanunî Süleyman'ın 1563'te yapmak istediği sefer, Malta seferi de araya girdiği için, yapılamamıştır
Donİdil Kanalı
II Selim devrinde Sokullu Mehmed Paşa, gerek İran seferi için nakliyatı ve gerek Türkiye ile Türkistan aralarında ulaşımı ihtiyacı karşılamak için, Don ile İdil nehirleri aralarında bir kanal açarak, Karadeniz ile Hazar denizini birleştirmek istemişti Bu maksatla Astrahan seferine karar verilmiş ve 1567'de seferin maddî ve manevî bakımdan zarurî olduğu izah edilerek, Kırım Han'ına yazı gönderilmişti Nihayet 1569 senesinin ilkbaharında, Kefe Beyi Kasım Bey kumandasında, 3000 yeniçeri ile 20000 sipahi gönderilmiş, Silistre, Niğbolu, Köstendil, Amasya, Canik ve Çorum alay beyleri ve 30000 asker ile Devlet Giray da onlara katılmışlardı Bu kuvvetler himayesinde kanalın kazılmasında oysa başlanmakla kalmıştır Karadan hareket eden kuvvetler Eylülde Astrahan yakınlarına gelince, kışlamak üzere bir istihkâm da yapılmağa başlanmıştı Fakat asker arasında yayılan haberlerden kuşkulanan Kasım Bey, Devlet Giray'ın da teşviki ile, ağaçtan yapılmış olan istihkâmları yakarak, 20 Eylül'de Kırım'a geri tepmek mecburiyetinde kalmıştır
III Murad vaktinde Astrahan meselesi tekrar mevzuubahis olmuş, Rus Çarı nezdinde teşebbüsler üretilmiş ve nihayet bir sefere karar verilmişse de, bunun da arkası gelmemiştir Bu Nedenle, düşmanın kuvvetinden ziyade Türk zimamdarlarının kendi arasında anlaşamaması yüzünden, bu Türk ülkesinin mukadderatı, uzun bir zaman için tâyin edilmiş oldu
Astrahan Şehri
Astrahan şehri, Altın Ordu Devleti'nin başlangıçlarında, eski Hazar Devleti'nin merkezi olan İtil şehri civarında, şehrin sağ sahilinde sabit ve ticaret limanı olarak ehemmiyetini bugüne kadar muhafaza etmiştir İbn Batuta'nın büyük çarşılara havi, o kadar güzel bir şehir halkıdiye tanım ettiği bu şehrin, o zamanlarda hanların yazlık ikametgâhları olduğu anlaşılıyor A Kontarini, şehrin hanın üç yeğenine ait olduğunu ve bunların da burada yalnız kışın birkaç ay kaldıklarını, hain duvar ile çevrilmiş olan bu büyük şehrin, evlerinin böylece iyi olmadığını ve yakında yıkım edilmiş olmaları icabeden büyük binaların harabeleri bulunduğunu zikrettikten daha sonra, şehrin evvelce önemli ticaret merkezi olup, Bizans'tan Don yolu ile her nevi malın geldiği söylendiğini kaydediyor
Büyük Kasaba 13951396'da Timur göre yıkım edilmişse de, XV Asırda, bilhassa Altın Ordu'nun payitahtı olan Saray'ın inhitatından sonradan, baştan, ticaret merkezi olarak eski ehemmiyetini kazanmıştır *