iltasyazilim
Yeni Üye
Atatürk'ün Öğrenim Hayatı
Atatürkün eğitim hayatı
Küçük Mustafa, Şemsi Efendi İlkokulu'ndan sonradan bir süre Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne devam etti ise de Kaymak Hafız adlı Arapça öğretmeninin kendisine haksız yere sopa ile vurması üstüne bu okuldan ayrıldı ve Askerî rüştiyeye dışarı giden bir komşu çocuğunun giyimini ve genelde subayların kılığını öyle beğenen minik Mustafa, askerî rüştiiyeye girmek ister; askerlikten ürken annesi ise bunu istemez, fakat Mustafa bir akrabasının delaletiyle okulun kabul vaktinde askerî rüştiyeye gidip sınav verir ve okula alınır (1893) Bu Vesile Ile annesine karşı bir olupbitti yapmış ve kendisine en yerinde gelecek yola girmiş bulunur Yazları, dayısı Hüseyin Efendi'nin yanında gider, okul zamanına kadar çiftlikte kalırdı Mustafa bu okulu fiilen sevmişti Arkadaşları aralarında zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda kendisini gösterdi ve öğretmenlerinin sevgisini kazandı; öğretmenleri hemen hemen kendisine bir dost muamelesi yapma gereğini hissetmişlerdi
Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi, genç öğrencisinin yetenekleri ve zekâsı aleyhinde sınıftaki diğer Mustafa'larla aralarındaki farkı ayrıntıları ile belirtmek üzere öğrencisinin adının sonuna Kemalismini ilâve etti Artık genç öğrenci Mustafa Kemal olmuştu
Mustafa Kemal, Selânik Askerî Rüştiyesi'ni bitirdikten sonradan 1896 yılında Manastır Askerî İdadisi'ne girdi Burada Ömer Naci ile arkadaşlık yaptı İlerde meşhur bir hatip olarak tanınacak olan bu kişi, Mustafa Kemal'in hitabet ve edebiyat sevgisinde etkili rol oynadı Yakın arkadaşlarından biri olacak olan Ali Fethi (Okyar) de bu okulda öğrenci idi Genç Mustafa Kemal, askerî öğreniminin yanısıra yabancı dil öğrenimini de ihmalkârlık etmiyor; yazları izinli olarak Selânik'e döndüğü zaman Fransızca dersleri alıyordu
Genç Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisi'ni de galibiyet ile bitirerek 13 Mart 1899 tarihinde İstanbul'da Harp Okulu'na girdi 3 senelik başarılı bir Harbiye öğreniminden daha sonra 10 Şubat 1902'de bu okulu Teğmen rütbesiyle bitirdi ve öğrenimine Harp Akademisi'nde devam etti 1903 yılında Üsteğmen olmuştu 11 Ocak 1905 tarihinde de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi'nden mezun oldu Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi'nde de zekâsı, yetenekleri ve üstün kişiliği ile kendisini arkadaşlarına ve öğretmenlerine tanıtmış, onların doğru sevgi ve saygısını kazanmıştı Askerlik derslerine büyük ilgisi yanında matematiğe, edebiyata ve güzel laf söylemeye aleyhinde da merakı ve eğilimi vardı Harbiye'de ve Harp Akademisi'nde, memleket ve halk müziği davaları ile ilgilenmesi, düşüncelerini mertçe ifadeden çekinmemesi sebebiyle açık fikirli ve inkılâpçı bir subay olarak tanınmıştı Tayin istibdat idaresi idi ve bu davranışları aleyhine olabilirdi; fakat çevresince fiilen fazla sevilişi, düşüncelerinde samimi oluşu, onun herhangi bir tertibe kurban gitmesini önlemişti bununla birlikte Harp Akademisi'nden mezuniyetini izleyen günlerde istibdat ve padişahlık rejimi aleyhindeki düşünceleri ve durumu, kesin olmama çekerek birkaç ay İstanbul'da esir kaldı; daha sonra bir nevi sürgün olarak vazife ile 5 Şubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine, Şam'a atandı *
Atatürkün eğitim hayatı
Küçük Mustafa, Şemsi Efendi İlkokulu'ndan sonradan bir süre Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne devam etti ise de Kaymak Hafız adlı Arapça öğretmeninin kendisine haksız yere sopa ile vurması üstüne bu okuldan ayrıldı ve Askerî rüştiyeye dışarı giden bir komşu çocuğunun giyimini ve genelde subayların kılığını öyle beğenen minik Mustafa, askerî rüştiiyeye girmek ister; askerlikten ürken annesi ise bunu istemez, fakat Mustafa bir akrabasının delaletiyle okulun kabul vaktinde askerî rüştiyeye gidip sınav verir ve okula alınır (1893) Bu Vesile Ile annesine karşı bir olupbitti yapmış ve kendisine en yerinde gelecek yola girmiş bulunur Yazları, dayısı Hüseyin Efendi'nin yanında gider, okul zamanına kadar çiftlikte kalırdı Mustafa bu okulu fiilen sevmişti Arkadaşları aralarında zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda kendisini gösterdi ve öğretmenlerinin sevgisini kazandı; öğretmenleri hemen hemen kendisine bir dost muamelesi yapma gereğini hissetmişlerdi
Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi, genç öğrencisinin yetenekleri ve zekâsı aleyhinde sınıftaki diğer Mustafa'larla aralarındaki farkı ayrıntıları ile belirtmek üzere öğrencisinin adının sonuna Kemalismini ilâve etti Artık genç öğrenci Mustafa Kemal olmuştu
Mustafa Kemal, Selânik Askerî Rüştiyesi'ni bitirdikten sonradan 1896 yılında Manastır Askerî İdadisi'ne girdi Burada Ömer Naci ile arkadaşlık yaptı İlerde meşhur bir hatip olarak tanınacak olan bu kişi, Mustafa Kemal'in hitabet ve edebiyat sevgisinde etkili rol oynadı Yakın arkadaşlarından biri olacak olan Ali Fethi (Okyar) de bu okulda öğrenci idi Genç Mustafa Kemal, askerî öğreniminin yanısıra yabancı dil öğrenimini de ihmalkârlık etmiyor; yazları izinli olarak Selânik'e döndüğü zaman Fransızca dersleri alıyordu
Genç Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisi'ni de galibiyet ile bitirerek 13 Mart 1899 tarihinde İstanbul'da Harp Okulu'na girdi 3 senelik başarılı bir Harbiye öğreniminden daha sonra 10 Şubat 1902'de bu okulu Teğmen rütbesiyle bitirdi ve öğrenimine Harp Akademisi'nde devam etti 1903 yılında Üsteğmen olmuştu 11 Ocak 1905 tarihinde de Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisi'nden mezun oldu Harp Okulu'nda ve Harp Akademisi'nde de zekâsı, yetenekleri ve üstün kişiliği ile kendisini arkadaşlarına ve öğretmenlerine tanıtmış, onların doğru sevgi ve saygısını kazanmıştı Askerlik derslerine büyük ilgisi yanında matematiğe, edebiyata ve güzel laf söylemeye aleyhinde da merakı ve eğilimi vardı Harbiye'de ve Harp Akademisi'nde, memleket ve halk müziği davaları ile ilgilenmesi, düşüncelerini mertçe ifadeden çekinmemesi sebebiyle açık fikirli ve inkılâpçı bir subay olarak tanınmıştı Tayin istibdat idaresi idi ve bu davranışları aleyhine olabilirdi; fakat çevresince fiilen fazla sevilişi, düşüncelerinde samimi oluşu, onun herhangi bir tertibe kurban gitmesini önlemişti bununla birlikte Harp Akademisi'nden mezuniyetini izleyen günlerde istibdat ve padişahlık rejimi aleyhindeki düşünceleri ve durumu, kesin olmama çekerek birkaç ay İstanbul'da esir kaldı; daha sonra bir nevi sürgün olarak vazife ile 5 Şubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine, Şam'a atandı *