Son Konu

Atatürk'ün Siyasi Alanda Yaptığı Yenilikler

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
36
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Siyasi Alandaki İnkılaplar
Atatürk ve İnkılapları
Atatürkün siyasi alandaki yenilikleri


Cumhuriyet'in Kuruluşu

İstanbul Hükümeti'nin, işgal kuvvetlerinin 'kukla yönetimi' durumunda olması ve bu hükümet kadar Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından Anadolu'da kurulan milli hükümete aleyhinde alınan cephe, bir zaman sonradan, kimin yönetimde olacağı sorusunu gündeme getirmiştir Benzer problem TBMM içinde de kendini göstermiş, bazı üyelerin saltanat ve hilafeti yaşatma düşüncesinde oldukları görülmüştür Her Tarafta saltanat ve hilafete dönülürse, verilen uğraş boşa gitmiş, milletin hakimiyeti her yerde sorumsuz yönetime geçmiş ve geriye dönülmüş olacaktı Ancak reformcu ve inkılapçı düşünceyi kendine şiar edinen Mustafa Kemal'in bu fikirlerinden taviz vermesi beklenemezdi:
25 Nisan 1920 tarihinde TBMM, Mustafa Kemal, Celaleddin Arif, Cami Bey, Fevzi Paşa, İsmet Buey, Hamdullah Suphi ve Hakkı Behiç göre oluşan bir yürütme komitesi seçerek 1 Mayıs 1920'de kabul edilen 5 maddelik bir kanunla seçilecek olan hükümetin seçiliş ilkeleri belirlenir Kısa bir vakit daha sonra da yapılan bir değişiklikle bakanların Halk Müziği Meclisi Başkanı göre gösterilecek adaylar arasından seçimi kabul edilir Bu başvuru ile bundan böyle 'milletin hakimiyetine' dayanan bir hükümet yapısı kabul edilmiş olacaktır
Meclis'in yenilenmesi için yapılan seçimler sonucu I dönem milletvekillerinin çoğu değişmiş, hakimiyetin millette olduğuna inanan milletvekilleri, II dönem çoğunluk olmuşlardı Dolayısıyla bundan böyle Cumhuriyet'in kurulmasına müsait bir zemin vardı Ayrıca Meclis'teki şart, ve keza de Fethi Bey kabinesinin 27 Ekim 1923'te istifa etmesi sonucu ortaya çıkan hükümet boşluğu, Mustafa Kemal'i harekete geçirmiş ve Türk Milletinin karakterine uygun olan Cumhuriyet, 29 Ekim 1923 günü duyuru edilmiştir
Mustafa Kemal, bu gelişmenin peşinde Türkiye Cumhuriyeti'nin başkanlığına getirilmiş, İsmet (İnönü) Bey'i de başbakanlığa atayarak kabineyi kurdurmuştur Atatürk aşağıdaki sözleriyle de idare şeklini açıklamıştır:

Bugünkü hükümetimiz direkt milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir oysa, onun adı Cumhuriyet'tir Artık hükümetle halk müziği arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır Hükümet halk müziği, halk müziği hükümettir
Türk Milletinin yaratılış ve şiarına en yerinde olan yöneticilik Cumhuriyet idaresidir Türk Milleti hakimiyetini şümullü bir surette gösteren yeni idareye kavuşuncaya dek defalarca mevcut kurumların siyasetlerine yabancı kalmıştır

Saltanatın Kaldırılışı

Ulusal kurtuluş hareketinin bütün cephelerde başarıya ulaşması ardından, düşman ülkeler uzlaşma görüşmeleri için teklifte bulunmuşlardır Barışma görüşmelerine Ankara Hükümeti'nin yanı sıra İstanbul Hükümeti de davet edilmiş, bu nedenle Ulusal Meclis'e bir tezgah kurulmaya, tuzak hazırlanmaya çalışılmıştır Bu doğrultuda, İstanbul Hükümeti'nin sadrazamı Tevfik Paşa, Ankara'ya, Türkiye Büyük Halk Müziği Meclisi Başkanı Mustafa Kemal'e bir telgraf çekerek karşılıklı hareket etmeyi teklif etmiştir
Sonuç Olarak TBMM, İstanbul'daki işgal kuvvetlerine bir yazı göndermiş, barışma konferansına katılabileceklerini, ama İstanbul Hükümeti'yle müşterek hareket etmelerinin muhtemel olmadığını bildirmiştir Çünkü, Tevfik Paşa'nın teklifini kabul etmek, Anadolu'da gerçekleştirilen Kuvayi Milliye hareketine, İstanbul Hükümetini de iki taraflı etmek olacaktı Konunun hemencecik akabinde Mustafa Kemal, 30 Ekim 1922'de TBMM'yi toplayarak saltanatın kaldırılması yönünde çalışmaları başlatmıştır Lakin meclis içindeki bazı üyeler saltanatsız iktidar ve hilafet olamayacağıgörüşünü savunarak bu girişimi engellemeye kalkışmışlardır Bu engellemelere rağmen, Mustafa Kemal'in konunun önemini ve hassasiyetini belirten konuşmasından daha sonra hakimiyetin düşüncesiz ve şartsız milleteait olduğu kabul edilmiş, 3 Kasım 1922 günü, saltanat kaldırılmıştır

Hilafetin Kaldırılışı

Halifelik makamı, Darı hükümdarı Kansu Gavri'de, işlerliğini kaybetmiş bir şekilde, göstermelik olarak duruyordu Yavuz Sultan Selim'in 1517 tarihindeki Ridaniye Seferinden sonradan Türkler'e geçen halifelik bu tarihten sonra yeniden şiddet kazanmıştır Hilafet makamı, Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlü olduğu dönemlerde dünya Müslümanları üzerinde etkili olmuştur Lakin, zayıflama döneminde, devlet bu gücü kullanamaz ışık halkası gelmiştir
Milli Meclis kadar saltanatın kaldırılmasıyla hilafet makamına getirilen Abdülmecit Efendi'nin, kendine kanunla verilmiş olan sıfatlarının haricen han, peygamber halifesigibi sıfatları da kullanması, padişah gibi davranması ve cuma selamlıklarında gövde gösterisi yapması, yurtdışından kışkırtıldığı açık açık emin olan bu tartışmalara Mustafa Kemal'in yakın arkadaşlarının da katılması, ortalığı karıştırmaya başlamıştı Bu şart genç Cumhuriyet'i tehlikeye sokmaya başladığından, 3 Mart 1924 tarihinde, TBMM'de verilen bir kanun teklifi ile hilafet makamı ortadan kaldırılmış, Osmanoğulları soyu yurt dışına gönderilmiştir Bu önemli durumu Atatürk şu sözleriyle açıklar:

Baylar; açık ve belirli söylemeliyim ancak, İslamları, bir halife heyulasıyla işgal ve iğfal gayretinde bulunanlar, yalnız ve ama İslamların ve özellikle de Türkiye'nin düşmanlarıdır Böyle bir oyuna düş bağlamak yalnız ve ama cehalet ve gaflet eseri olabilir

Hukuk Alanındaki İnkılaplar

Hilafetin kaldırılmasıyla beraber, 3 Mart 1924 günü Şeriye ve Evkaf Bakanlığı'nın ve Şeriye Mahkemeleri'nin kaldırılmasıyla, hukuk konusunda yeni düzenlemeler yapılacağının işaretleri verilmiş oldu
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, kurumlardaki yozlaşma hak sistemini de etkilemiş, kadılardaki başıbozukluk, adaleti güçlünün lehine kullanır ülkü getirmiştir Mahkemeler, Mecelleadı verilen ve Hanefi fıkhına göre hazır kanunlara tarafından işlerdi Mecelle, yarı teokratik ve sanki laik bir nitelik taşımasına rağmen, günün artan şartlarına uyum gösteremiyor ve bazı hükümleri de uygulanamıyordu
Yeni Türkiye devletinin kurulmasıyla eski yönetimin işlerliğini kaybetmiş tüm kurum ve kuruluşlarının da yeni bir yapıya oturtulması gerekmişti Çünkü Osmanlı devletindeki bazı uygulamalar, geçmiş yıllarda sorunsuz işlemiş olsalar da, değişen ve büyüyen koşullar aleyhinde aksaklıklar meydana gelmiştir Bu bozulan kurumlardan biri de yargı kurumudur Atatürk, bu başıbozukluğu ve çözüm yolunu şöyle açıklamıştır:
Manâlı olan nokta , adalet anlayışımızı, kanunlarımızı, yargı teşkilatımızı, şimdiye dek bizi şuurlu, şuursuz etki altında bulunduran, asrın gereklerine uygun olmayan bağlardan bir an evvel kurtarmaktır Insanlar, her medeni memlekette olan hak işlerindeki ilerlemenin, memleketin ihtiyaçlarına uyan esaslarını istiyor Irk seri ve muhakkak adaleti tedarik eden uygar usulleri istiyor Milletin açlık ve ihtiyacına bağlı olarak adalet işlerimizde her türlü tesirlerden mertçe silkinmek ve çabuk ilerlemelere atılmakla katiyen bocalama olunmamak lazımdır Uygar hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır Hukukta idarei maslahat ve hurafelere sadakât, milletleri uyanmaktan men eden en ağır bir kabustur Türk Milleti, üzerinde böyle bir tartı bulunduramaz
Milletin ateşli inkılap hamleleri sırasında sinmeye zorunlu kalan eski kanun hükümleri, eski hukukçular çaba ve egzersiz gösterenlerin etki ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz hemencecik canlanarak inkılap esaslarını ve onun dostça takipçilerini ve onların aziz ülkülerini hükümlü etmek için fırsat beklerler
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde tanıdık olmayan uyrukluların yargılanmasının kendi konsolosluklarına bırakılması serbest hakkıyla armoni göstermiyordu Bu şart, Osmanlı adalet sisteminde onarılması kuvvet yaralar açmıştı Her ne dek Lozan hükümleri uyarınca bu adli kapitülasyonlar kaldırılıyorsa da; yine de merkezden yönetilen hak düzeni oluşturulması muhtemel olamıyordu
Bu olumsuz şartları ortadan uyandırmak için, 1923'te kurulan uygar kanun komisyonları, Mecellenin ıslahı çalışmalarına başlamışsa da, bir netice alamadan faaliyetlerine son verilmiştir Bu tıkanıklığı çözmek için harekete geçen Mustafa Kemal, hukuk sisteminde köklü, değişikliklere girişmiştir Benzerlerine tarafından daha sade ve yeni olan İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlanan Türk Uygar Kanunu, 17 Şubat 1926 'da Prof Dr Mahmut Esat Bozkurt'un Adalet Bakanlığı sırasında kabul edilmiştir Bu kanunla, azınlık cemaatleri de Uygar Kanun hükümlerini kabul etmiş oldular Bu kanun çerçevesince keza, 4 yıl içinde, Borçlar Kanunu, Canice Kanunu, Kara Ticaret Kanunu, Deniz Ticaret Kanunu, Hukuk ve Suç Oluşturan Muhakemeleri Kanunu, İcra İflas Kanunu gibi kanunlar yürürlüğe girmiştir Bu girişimlerden önce de, 5 Kasım 1925'de, Ankara Hukuk Fakültesi açılmıştır
Medeni Kanun'la, Türkiye'de laik hukuk sistemine geçilmiş, kadın erkek eşitliği kabul edilmiş, medeni nikah ilkesiyle fazla eşlilik kaldırılmış, kadının her alanda faaliyette bulunmasına imkan sağlanmıştır *
 
Üst Alt