Son Konu

atatürkün sosyal bilimlerin gelişmesine yönelik faaliyetleri nelerdir

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
36
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
atatürkün sosyal bilimlerin gelişmesine karşın faaliyetleri nelerdir

ATATÜRK VE SOSYAL BİLİMLER
Atatürk, Sosyal Bilimlere çok tartı vermiştir Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni çağın uygarlık seviyesine ulaştırmak için incelemeler yapmıştır Eğitime, bilime, teknolojiye, sanata, araştırmaya, öğrenmeye tartma vermiştir
Atatürk döneminde; Türkiye'den, Avrupa ülkelerine, bambaşka alanlarda öğrenim görmesi için öğrenciler gönderildi Bunlar aralarında Felaket İNAN, Jale İNAN, Burhan TOPRAK gibi kişiler vardı Avrupa da, kendi alanlarında öğrenim görerek, Türkiye'ye geldiler Türkiye'de bu kişilerin önderliğinde incelemeler yapılmıştır
Atatürk döneminde, Sosyal Bilimler alanında yapılan çalışmalar aralarında Tük Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi'nin kurulmasının manâlı büyüktür
1931 yılında kurulan Türk Tarih Kurumu(TTK)'nun en önemli amacı; Türk Tarihini tahlil etmek, bilimsel araştırmalar yapmaktır Türk Tarih Kurumu, yaptığı çalışmaları Belleten dergisinde yayınlamaktadır
1932 yılında kurulan Türk Dil Kurumu(TDK)'nın en manâlı amacı; Türk Dilini çözümlemek, tanıdık olmayan kelimelerden temizlemek ve Türk Dilini geliştirmektir

TÜRK DİL ÇALIŞMALARI

Bir milletin birlik ve varlığını sürdürebilmesinde dilin fazla manâlı bir yeri vardır Bunu mükemmel bilen Atatürk, Türk Dili'nin zenginleşmesi ve sadeleşmesi için incelemeler yaptı
Osmanlı Devleti'nin birincil zamanlarında, sade bir Türkçe kullanılıyordu Zamanla Arapça ve Farsça'dan birçok kaide ve sözcük dilimize girdi Böylece Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan Osmanlıca karma bir dil olarak ortaya çıktı Yöneticiler ve aydınlar Osmanlıca'yı kullanırken, millet Türkçe konuşuyordu Dildeki bu ayrılık Türkçe'nin gelişmesini ve mîllî bütünlüğün kurulmasını engelliyordu
On dokuzuncu yüzyılın ortalarından itibaren dilin sadeleşmesi ile ilgili incelemeler yapıldı Lakin olumlu bir netice alınamadı Cumhuriyetin ilânından sonra, Türkçe'nin yabancı dillerin etkisinden kurtarılması çalışmalarına sürat verildi Türk dili ile ilgili çalışmalar yapmak üzere Atatürk'ün emriyle Türk Dilini Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu) kuruldu (1932) Bilim ve fikir adamlarının katıldığı bir dil kurultayı toplandı Bu kurultayda, halkın anlamadığı özellikle Arapça ve Farsça'dan Türkçe'ye geçmiş olan sözcük ve deyimlerin Türkçe karşılıklarını bulmak üzere çalışmalar yapılmasına karar verildi Bu çalışmalar baştan sona yazı dili ile söylev dili arasındaki ayrım
ortadan kaldırıldı
Türk diline gereken önemin verilmesini Atatürk şu sözleriyle ifade etmiştir Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması
için, bütün devlet teşkilâtımızın itinalı ve uygun olmasını isterizTürkçe'nin milletimiz için önemini de Türk Dili, Türk Milleti için kutsal bîr hazinedir Türk Dili, Türk Milleti'nin kalbidir, zihnidirdiyerek belirtmiştir

ULUSAL KÜLTÜR

Kültür kelimesi Türkçe'ye Fransızca'dan girmiştir Toprağı sürmek, mahsul elde etmek ve onları geliştirmek anlamındadır Sözcük sonra insan vücudunu ve ruhunu nezaket etme, sanat ve düşünce eserlerini geliştirme anlamlarım da içine alan geniş bir mana kazanmıştır Kültür maddî ve manevî her şeyi işlemek ve demektir
Millî kültür ise bir millete kimlik kazandıran, diğer milletlerle arasındaki farkı belirlemeye yarayan, tarih boyunca meydana getirilen o millete ait maddî ve manevî değerlerin uyumlu bir bütünüdür Bir toplumu ırk yapan ve onun bütünlüğünü sağlayan millî kültürdür
Tarih bir milletin tüm fertlerinin bilmesi, benimsemesi koruması ve geliştirmesi gereken kültür hazinelerinden biridir Tarih, milletin geçmişteki varlığı, onun mirası ve bugüne kalan hatırasıdır Türk Milleti'nin bugün üzerinde yaşadığı topraklar, onu vatan gerçekleştirmek için şehit olan, koruyan, işleyen atalarımızın, yani tarihindir Bunların bilinmesi ve korunması her Türk için bir vazifedir
Dil, bir milletin kültürel değerlerinin başında kazanç ve bir milletin temelini oluşturur Dil, duygu ve düşünceyi insana aktaran bir araç olduğu için, duygu ve fikir birliği dil ile gelişir Kendi milletinin tarih ve kültürünü öğrenmek ve tahlil etmek isteyen her Türk, dilini çakmak zorundadır Türkiye'de Türkçe bilmeyen hiçbir yurttaş kalmamalıdır
Atatürk, Türkiye için idareli yeniden yapılanma yanına sosyal ve kültürel kalkınmaya da benzer ölçüde yer verilmesi gerektiğine inanmıştır Bir milletin haysiyetli bir şekilde varlığını devam ettirmesinde, bir toplumun millî şuura erişmesinde en büyük rolü kültür oynar Bunu mükemmel haberdar olan Atatürk, Millî şuurun ayakta kalabilmesi ve açıkgöz bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuzdiyerek millî şuur konusunda ne dek aklıselim olduğunu ortaya koymuştur Yine Atatürk, kültür birliğinin bir milleti millet yapan, ona dayanma gücü veren, diğer milletler aralarında kişilik kazandıran unsur olduğunu bilmekteydi Bununla ilgili şu sözleri çok önemlidir: Millî kültürün her çığırda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyeti'nin esas direği olarak temin edeceğiz
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Türk kahramanlığı ve Türk kültürüdür
Bu sözler, Cumhuriyet Türkiye'sinin millî kültüre dayalı olarak yükselip gelişeceğinin bir ifadesidir
Atatürk, millî kültür konusunda hedeflerin neler olduğunu da şöyle belirtmiştir: Yüksek bir insan cemiyeti olan Türk Milleti'nin tarihî bir vasfı da güzel sanatları hoşlanmak ve onda yükselmektir
Bunun içindir ama milletimin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, marifetli zekâsını, ilme bağlılığını, hoş sanatlar sevgisini ve millî birlik duygusunu kesintisiz ve her türlü incelemelerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür

ULUSAL TARİH

Tarih, bir milletin birikim ve tecrübelerinin yeni nesillere aktarılmasını karşılayan bir bilimdir Tarih bilimi, insanların vakit içinde geçirdikleri gelişmeleri, sebep netice ilişkileri kurarak araştırıp değerlendirir Geçmişteki olaylardan ders almayan milletler kendilerini günün şartlarına uydurmakta güçlük çekerler böylece tarih, bir insanlar için en yardımcı bir kaynak, en sağlam bir hazinedir Tarihi varlıklı bir millet, manevî miraslara sahip kuvvetli bir millettir
Osmanlı Devleti'nin eğitim sisteminin birlikten mahrum oluşu , tarih alanında da ayrı tarih anlayışları ortaya çıkarmıştı Medreselerde genel olarak İslâm tarihi okutulurken, diğer okullarda da yalnız Osmanlı Tarihi okutuluyordu İslâmiyet öncesi Türk tarihine tartı verilmiyordu İnsanlık tarihi kadar eski olan Türk Milleti'nin tarihi ihmalkârlık ediliyordu Hem, Avrupalılar da Türk Tarihi hakkında yalan yanlış iddialarda bulunuyorlardı
Atatürk haksız, düşmanca ve bilimsellikten uzak bu tarih iddialarının hatalı olduğuna inanıyordu Bu konudaki hatalı görüşlerin düzeltilmesi gerekiyordu Bu amaçla çalışmalar yerine getirmek üzere bilim adamları görevlendirildi Önce, Türk Tarihi'yle ilgili tanıdık olmayan dillerde meydana çıkan kitaplar Türkçe'ye çevrildi 1930 yılında, Türk Milleti'nin dünya tarihindeki yerini ve rolünü özetle belirten bir kitap yazıldı Bir yıl sonra Türk Tarihi'ni her yönüyle araştırmak üzere, Atatürk'ün direktifleri ile Türk Tarihi Muayene Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) kuruldu (1931) Bu cemiyetin çalışmalarıyla, Türk Tarihi, büyük ölçüde gün ışığına çıkarıldı 1931 yılında okullar için dört ciltlik bir genel tarih kitabı çıkarıldı 1932'de bilim adamları ve öğretmenlerin katılımıyla Türk Tarih Kongresi toplandı
Atatürk yeni bir görüş olarak Türk Tarih Tezi'ni ortaya koydu Bu tezin özü şudur: Türk Milleti'nin tarihi şimdiye değin tanıtılmak istenildiği gibi yalnız Osmanlı Tarihi'nden ibaret değildir Türk'ün tarihi çok daha eskidir ve bütün milletlere kültür ışığını saçmış olan ahali, Türk Milleti'dirBu tezle, millî tarihimiz hakiki karakterini kazandı
Bir toplumun millet hâline gelmesinde karşılıklı tarihin büyük bir yeri vardır Türk Tarihi uzun bir geçmişe dayanır Orta Asya'dan dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış olan atalarımız gittikleri yerlerde çoğu devlet kurup, yüksek bir uygarlık meydana getirdiler Tarih her tarafında Büyük Hun, Göktürk, Büyük Selçuklu ve Osmanlı Devleti gibi çoğu devlet kurmuş olan Türk Milleti, köklü ve zengin bir tarihe sahiptir Orta Doğu'da, Balkanlar'da ve Afrika'da, Türk kültürünün izleri hâlâ varlığını sürdürmektedir
Türkler'in en bariz özelliği, özgür ve bağımsız yaşama, dünyaya hâkim olma düşüncesidir Türk tarihinde bunun pek fazla örneği vardır Fakat Türkler münasebette bulundukları veya idareleri altına aldıkları kavimlere saygılı ve adâletli davranmışlardır Türk'ün bu başarısını sadece barbar güçlü olarak izah etmek çok yanlış bir görüştür
Türkler Avrupalılar'ın bahis ettiği gibi, yöneticilik ettikleri milletlerin medeniyetlerini yok etmemişler, tersine onları koruyarak günümüze kadar ulaşmalarını sağlamışlardır Türkler'in Anadolu'da ve Balkanlar'da meydana getirdikleri kültür ve medeniyet tarihin en güzel ve en üstün, en insanî ve en ince medeniyetlerinden biridir Türk âdetleri, Türk yemekleri, giyim tarzı Balkan Milletleri'nin çoğunu etkilemiştir Bugün dünyadaki devletlerin ordularında kullanılan onlu sistem (Askerî birliklerin 10, 100, 1000, 10000 şahsiyet birlikler hâlinde teşkilâtlanması) Hun Türkleri'nin bulduğu bir sistemdi
Türk Milleti, dünya medeniyetine her alanda büyük katkılarda bulunmuş bir millettir Bu gerçeklerin ortaya çıkarılması Atatürk'ün başlıca hedefi olmuştur O, bu konuda şöyle demektedir: Büyük devletler kuran atalarımız, büyük ve geniş ayrıntılı medeniyetlere de sahip olmuştur Bunu seslenmek, incelemek, Türklüğe ve dünyaya anlatmak bizim için bir borçtur Türk çocuğu, atalarını tanıdıkça daha büyük işler gerçekleştirmek için kendinde baskı bulacaktır
Bir milletin, gücünü tarihten aldığını mükemmel bilen büyük Önder, şu sözleriyle tarihin önemini dile getirir: Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, tüm Türk Çocukları kendileri için gerekli atılım kaynağını o tarihte bulabilecektir Bu tarihten, Türk Çocukları özgürlük fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin benzer kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyeceklerdir
Atatürk'ün tarih görüşü medenî ve birleştiricidir O, insanlığı geniş bir aile kabul eder Aralarında anlaşarak sevinç yolunda beraberce çalışmaları gerektiğini belirtir Onun: İnsanları mutlu edecek tek araç, onları birbirine yaklaştırmak, birbirlerini sevdirmek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını sağlamaya yarayan hareket ve enerjidirsözü ile Türk Milleti'nin mutluluğuna verdiği değeri öteki milletler için de vermiş olduğu açık açık belirtilmektedir
Atatürk, Türk Tarihi'ne büyük siklet verdi O, Türk milliyetçiliği görüşüne dayanan bir millî tarih anlayışını benimsedi Atatürk, bu görüşünü büyük devletler kuran atalarımız büyük ve kapsamlı medeniyetlere de sahip olmuştur Bunu aramak, muayene etmek, Türklüğe ve cihana anlatmak bizler için bir borçturve Türk Çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler gerçekleştirmek için kendinde zor bulacaktırsözleriyle dile getirmiştir

GÜZEL SANATLAR

Sanat, kültürü meydana getiren unsurlardan biridir Atatürk, Türk sanatının araştırılmasını, Türk toplumuna ve dünyaya tanıtılmasını istiyordu Bunun için imkânlar sağladı, yol gösterdi, özendirme etti Sanatı ve sanatçıyı övgü dolu sözler söyledi Bu sözlerinden bazıları şunlardır: Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, lakin bir artist olamazsınızYüksek bir insan cemiyeti olan Türk milletinin tarihî bir vasfı da hoş sanatları sevmek ve onda yükselmektir
Hoş sanatlar, bir milletin duygu, akıl, görgü ve zevkinin bir yansımasıdır böylece hoş sanatlar, bir milletin tanınmasında önemli rol oynar Sanat, milletleri birbirine yaklaştıran önemli bir kültürel etkinliktir Bir milletin hoş sanatlarda ileri gitmesi, o milletin diğer milletler göre zahmetsizce tanınmasını sağlar
Bir milletin kültür seviyesi, meydana getirdiği sanat eserleri ile ölçülür Hoş sanatlara tartı veren milletlerin dünya görüşleri de değişir Güzel sanatlar alanında eserler veren milletler, öteki milletler karşı saygınlık kazanırlar bu nedenle sanat alanındaki başarılar, millî kültürün yükselmesinde manâlı rol oynar
Sanatkârlarına tartma veren toplumlar her zaman gelişmişler ve yükselmişlerdir Sanat ve sanatçıya çok tartı veren Atatürk, Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelimdiyerek toplumların sanata ve sanatkârlara tartı vermeleri gerektiğini vurgulamıştır
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren güzel sanatların bütün dallarında gelişmeye tartma verildi İstanbul'da Hoş Sanatlar Akademisi ile Devlet Fotoğraf ve Heykel Müzesi açıldı Avrupa'ya resim, heykel ve müzik öğrenimi için öğrenci gönderildi
1936'da Ankara Devlet Konservatuvarı kuruldu Tiyatro için yurt dışından uzmanlar getirildi Bu Nedenle modern Türk sanatının oluşması sağlandı

EKONOMİ

Yeni Devletin Kuruluşu olan 1923 yılında kişi başına düşen milli gelir 50 $dır Bu dönemde (19201933) devlet, müteşebbis olarak iktisadi hayata katılmamış olmakla beraber geniş ölçüde ekonomiye müdahalede bulunduğundan, herzamanki devlet hizmetleri ötesinde, hesaplı, sosyal ve kültürel alanda hizmet gördüğünden, mutedil devletçilik, devletin sıfatını, niteliğini, özelliğini teşkil etmiştir
19331938 Yılları Türkiyenin Idareli Durumu : Birincil beş yıllık yeniden yapılanma planı 1933de hazır, 1934de yürürlüğe girmiştir Çok başarılı bu planın arkasında hazırlanan II Beş yıllık yeniden yapılanma planı II Dünya Savaşının çıkışı nedeniyle uygulanamamıştır
Bu dönemde devletin ekonomik hayata müteşebbis olarak katılması yanı sıra fevkalade manâlı millileştirme (devletleştirme) girişimlerinde de bulunulmuştur
19331938 yılları arasındaki döneme Türk Sanayiinin ilk ve planlı kuruluş safhası olarak bakılabilir
Bu devrede yapılan yatırımlar defalarca devletçilik ilkesi adı altında yapılmıştır Programın finansmanı geniş ölçüde vergiler, iç istikraz ve devlet bankalarının kredileri göre karşılanmıştır Bu dönemde yalnızca iki dış yardımdan faydalanılmış, 1934 yılında Rusyadan 8 milyon dolar, 1938de de İngiltereden 13 milyon sterlin borç sağlanmıştır
Cumhuriyetin ilk yıllarında nüfusun % 80i tarımla uğraşıyor ve ulusal gelirin yaklaşık yarısı tarımdan sağlanıyordu 1925 yılında aşar kaldırıldı ve köylüye bedeli 20 yılda ödenmek üzere toprak dağıtıldı
1927 yılında sanayi kuruluşlarını özendirme ve koruma amacıyla Özendirmei Sanayi Kanunu çıkartıldı 1933 yılında SÜMERBANK kurulmuştur 1935te MTA kuruldu
Karayollarındaki belli başlı gelişmeler 1948 ve onu izleyen yıllarda olmuştur Bunun nedeni ise demiryolu politikasına yük verilmiş olmasıdır Lozan ile Türk karasularında gemi işletme hakkı Türklere bırakılmıştır Gezgin nakliye devlet tekelin bırakılmış, tartı taşıma ise devlet ve özel girişim kadar gerçekleştirilmiştir 1938de Denizbank, 1939da Devlet Denizyolları Umum Müdürlüğü ve sonradan da Denizcilik Bankası kurulmuştur
Cumhuriyet döneminde birincil açılan Hemşire Okulu (1925) Kızılay Hemşire Okuludur *
 
Üst Alt