bilgiliadam
Yeni Üye
Ataturkun Vatan Millet Sevgisi İle İlgili Anıları
Vatanımın Toprağı Temizdir
Kral Edward İstanbula geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahce Sarayına yanaştı Ataturk de rıhtımda onu bekliyordu Deniz dalgalı idi ve Kralın bindiği motor inip cıkıyordu Kral rıhtıma cıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı O sırada Ataturk de Kralı rıhtıma almak uzere elini uzatmış bulunuyordu Bunu goren Kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Ataturk:
Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez! diyerek, Kralı elinden tutup rıhtıma cıkarıverdi
YANINA ALDIĞI İLK ER
Ataturk, Mudanya yolu ile Bursaya gidiyordu Kalabalık bir halk kutlesi iskelede etrafını cevirmiş bulunmakta idi Bir kadının, elinde bir kağıtla Ataturke yaklaştığı goruldu Zayıf bir kadındı Atanın yolunu keserek titrek bir sesle:
Beni tanıdın mı oğul? dedi Ben sizin Selanikte komşunuzdum Bir oğlum var: Devlet Demir Yollarına girmek istiyor Siz onu alsınlar dediniz Fakat Mudur dinlemedi Oğlumu yine işe almamış Ne olur bir kere de siz soyleyiniz
Ataturkun celik bakışlı gozleri samimiyetle parladı Elleriyle geniş jestler yaparak ve yuksek sesle:
Oğlunu almadılar mı? dedi Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş Cok iyi yapmışlar İşte Cumhuriyet boyle anlaşılacak
Kadın kalabalığın icinde kaybolmuştu Ve Ataturk adeta kendinden gecercesine dolu bir sesle:
İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuc diyordu
Hulusi KOYMEN
Kaynak: Uludağ Dergisi, 1941
KOYLU MİLLETİN EFENDİSİDİR
Bir gece beraber oturuyorduk Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elcimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı Ataturk, ertesi gunu Buyuk Millet Meclisinde okuyacağı soylevi hazırlıyordu Mahmutla Ruşen Eşref not tutuyorlardı Ataturk ara sıra bana da, Ne dersin? diye soruyordu Ben ne diyebilirim? Hic Sonra Ataturk bana dondu ve dedi ki:
Bu memleketin efendisi kimdir?
Duşundum Karşılığı o verdi:
Turk koylusudur, dedi Ve devam etti:
Turk koylusu Efendi yerine getirilmedikce memleket ve millet yukselmez!
Prof Mahmut Esat BOZKURT
1942
KAHRAMAN TURK KADINI
17 Mart 1923 Tarsus:
Mustafa Kemal istasyondan şehre doğru, bir sure yaya olarak yurudu O nu gormek icin sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi O sırada ansızın bir olayla karşılaştı
Milli Mucadele deki cete giysili bir kadın, Ataturkun yolunu keserek ayağına kapandı Gozyaşlarıyla şoyle haykırıyordu:
Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak icin eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde carpışmış olan (Adile Cavuş) olduğunu fısıldadılar
Gozlerinden iki damla yaş duşen Mustafa Kemal, bu guneşten yuzu yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şoyle seslendi:
Kahraman Turk kadını! Sen yerlerde surunmeye değil, omuzlar uzerinde yukselmeye layıksın
Hakiki İnsan
Ataturk, muhtelif vesilelerle maiyetinde calışan kimselerin samimiyet ve sadakatlarını imtihan etmesini gayet iyi bilirdi İnsanların haleti ruhiyesini, niyet ve emellerini teşhis ve temyiz etmekte şelaleler sacan bir zekaya malikti
O buyuk insan, bir gece Cankaya koşkundeki bir ziyafette devrin vekillerinden maruf bir zata şoyle bir sual sorar:
Beni hakikaten sever misiniz?
Muhatabı hemen cevabı yapıştırır:
Sevmek ne kelime Atam, taparım!
Peki her dediğimi de yapar mısınız?
Derhal
Ataturk, bu soz uzerine belinden tabancasını cıkarır ona uzatır
Oyleyse, al tabancamı, sık kafana
Aman Atam der, herhalde benimle şaka ediyorsunuz Benim olmemi istemezsiniz Meseleyi anlayan Ataturk, yeleleri kabaran bir aslan mehabetiyle dışarıda hizmet eden askeri yanına cağırıp aynı sualleri sorup, cevabını aldıktan sonra, karşısında Toroslardan kopmuş bir kaya parcası gibi duran bu bağrı yanık Anadolu cocuğuna tabancasını uzatıp kafasına sıkmasını emreder Aslan Mehmetcik, bu emri bilatereddut yerine getirir, fakat kendisine bir şey olmaz Cunku, Ataturk, daha once tabancasındaki merminin kurşununu cıkarmıştır
İşte o zaman, Ataturk yanındakilere şoyle der:
Beni ve vatanı seven hakiki insanı gordunuz mu?
Gecmiş olsun
Karşısında kim olursa olsun, milleti ve devletinin haysiyet ve itibarını alakadar eden mevzularda seremoniyi aşarak hakikatleri ders verir gibi konuşmak yiğitliği Ataturkle devlet literaturune girmiştir 4 Ekim 1933de Dolmabahce Sarayında, İstanbula gelen Yugoslavya Kralı II Aleksandr ile Kralice Maryyi kabul etmiş, aynı akşam şereflerine ziyafet vermişti Baş başa kaldıklarında Yugoslav Kralı:
Size bir hakikati anlatmak isterim 1919da İngilizler, Ege sahillerinizin işgali icin Yunanlılardan evvel bana muracaat ettiler Cok cazip teklifler de yaptılar Fakat ben reddettim Ekselansınızı tanıdıktan sonra bu kararımın doğruluğunu bir daha anladım dedi
Başkası olsa ne yapardı? Teşekkur ederdi değil mi?
Hayır! Yugoslav Kralı cumlesini tamamlayıp cevap bekler gibi tavır alınca, Ataturk ayağa kalktı, bunun uzerine kral da kalkmıştı Ona bir iki adım attı ve dudaklarında kendisine cok yakışan anlamlı tebessumu ile elini uzattı:
Gecmiş olsun majeste dedi
Cunku Mustafa Kemalin, kendisine İstanbul Rumları şivesi ile Kosti dediği Yunan Kralı Konstantin, ordusu denize dokuldukten sonra tac ve tahtını kaybetmişti
Ataturk ile devlet hayatımızda yaşanılan gunu duşunme ve nabza gore şerbet verme illetinden kurtulunmuştur
Milletine Olan Guveni
Toplantıda kendisinden evvel soz soyleyenlerden biri ona: Nereden ilham ve kuvvet aldığını sormuştu; Ataturk bu soruya millet hizmetinde bulunan insanların ilham kaynakları hakkında, uzunca bir tahlil yaparak cevap verdi Sonunda kısaca demişti ki:
Efendiler İlham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir; milletin muşterek arzusu, gercek temayuludur Varlığımızı, istiklalimizi kurtaran butun teşebbus ve hareketler; milletin muşterek fikrinin, arzusunun azminin yuksek tecellisinden başka bir şey değildir
Herkesin Millete İnanmasını İstedi
Zaferi muteakip yaptığı seyahatte Samsuna da uğramış, orada oğretmenlerle goruşuyordu
Oğretmenler adını konuşanların, kendisi hakkında cok sitayişkarane sozler soyleyişlerini sukunetle dinledikten sonra, onlara şu cevabı vermişti:
Vatandaşınız olan herhangi bir şahsı, istediğiniz gibi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz! Fakat bu sevgi, sizi milli varlığınızı, butun muhabbetlerinize rağmen herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermenize sebep olmamalıdır Bunun aksine hareket kadar buyuk hata olmaz Ben ancak vazifemi yaptım Bana, bu ilhamı ve kudreti nereden aldığımı soruyorsunuz Cevap olarak diyebilirim ki, bugunku uyanıklığı, dune, gecmişe borcluyuz Gecmişte bu milletin cektiklerinden buyuk bir ilham ve kudret kaynağı olamaz!
Millet Adamıydı
Milli Mucadelenin buhranlı gunlerinde, Ankara civarında yaptığı bir gezintiden donerken, yolda sarıklı bir hocaya rast gelmişti Konuşurken, ustlerinden gecen ucağı gostererek, sordu:
Hocam, bu ucak nasıl ucuyor?
Ne bileyim ben Oğretmediler ki bize?
Peki, sen ne bilirsin?
Ne mi bilirim Bu ucağa bin dersin, binerim, oradan kendini aşağı at dersin, atarım İşte ben bunu bilirim ama, bunu da senden oğrendim, Paşam!
Mustafa Kemal, bu soz uzerine:
Var ol hocam! Ama, şunu da bil ki, ben de senin gibiyim Ben de, milletin hicbir arzusunu, hicbir isteğini, hayatım pahasına da olsa, yapmamazlık edemem!
Kırk Asırlık Turk Yurdu
1923 Martının on beşinci pazar gunuydu Ataturk, Adana istasyonunda trenden inmiş, sağı solu dolduran halkın coşkun alkışları ve Yaşa, varol! sesleri arasında yaya olarak şehre gidiyordu
Yarı yolda karalar giymiş bir kadın kalabalığı goze carptı; sonra onların arasından ikişer levha taşıyan dort genc kız cıktı; Ataturkun onunde durdular, arkalarında bir kız daha gorundu ve onune gecti Hıckırıklar, iniltiler ve yalvarışlarla dolu bir nutuk soylemeye başladı Bu genc kızın şahsın da henuz esir bulunan İskenderunlu Antakyanın Turk olan butun halkı, Bizi de kurtar!diye yalvarıyordu
Herkesin gozleri yaşarmıştı; hıckırıklarını tutamayanlar vardı
Ataturkun de gozleri nemliydi ve başı eğilmiş gibiydi Genc kızın nutku bitince, alnı yukseldi; mavi gozlerinde ve pembe yuzunden bir celik parıltısı goruldu Her kelimesi uzerinde kuvvetle durarak:
Kırk asırlık Turk yurdu yabancı elinde kalamaz! dedi
On altı yıl sonra Hatay davasının en heyecanlı gunlerinde hasta ve bitkin olmasına, mutlak istirahat tavsiyesine rağmen, Hataya yakın olmak icin tekrar Adanaya gitti Dort saat ayakta durmak ve calışmak gibi olağanustu metanet gosterdi Hatay kurtuldu, fakat Ataturku kaybettik
İsmail Habib bu bahsi şoyle bitirir:
Hatay, Hatay! Seni kurtaran aynı zamanda senin şehidin oldu
Vatanımın Toprağı Temizdir
Kral Edward İstanbula geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahce Sarayına yanaştı Ataturk de rıhtımda onu bekliyordu Deniz dalgalı idi ve Kralın bindiği motor inip cıkıyordu Kral rıhtıma cıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı O sırada Ataturk de Kralı rıhtıma almak uzere elini uzatmış bulunuyordu Bunu goren Kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Ataturk:
Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez! diyerek, Kralı elinden tutup rıhtıma cıkarıverdi
YANINA ALDIĞI İLK ER
Ataturk, Mudanya yolu ile Bursaya gidiyordu Kalabalık bir halk kutlesi iskelede etrafını cevirmiş bulunmakta idi Bir kadının, elinde bir kağıtla Ataturke yaklaştığı goruldu Zayıf bir kadındı Atanın yolunu keserek titrek bir sesle:
Beni tanıdın mı oğul? dedi Ben sizin Selanikte komşunuzdum Bir oğlum var: Devlet Demir Yollarına girmek istiyor Siz onu alsınlar dediniz Fakat Mudur dinlemedi Oğlumu yine işe almamış Ne olur bir kere de siz soyleyiniz
Ataturkun celik bakışlı gozleri samimiyetle parladı Elleriyle geniş jestler yaparak ve yuksek sesle:
Oğlunu almadılar mı? dedi Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş Cok iyi yapmışlar İşte Cumhuriyet boyle anlaşılacak
Kadın kalabalığın icinde kaybolmuştu Ve Ataturk adeta kendinden gecercesine dolu bir sesle:
İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuc diyordu
Hulusi KOYMEN
Kaynak: Uludağ Dergisi, 1941
KOYLU MİLLETİN EFENDİSİDİR
Bir gece beraber oturuyorduk Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elcimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı Ataturk, ertesi gunu Buyuk Millet Meclisinde okuyacağı soylevi hazırlıyordu Mahmutla Ruşen Eşref not tutuyorlardı Ataturk ara sıra bana da, Ne dersin? diye soruyordu Ben ne diyebilirim? Hic Sonra Ataturk bana dondu ve dedi ki:
Bu memleketin efendisi kimdir?
Duşundum Karşılığı o verdi:
Turk koylusudur, dedi Ve devam etti:
Turk koylusu Efendi yerine getirilmedikce memleket ve millet yukselmez!
Prof Mahmut Esat BOZKURT
1942
KAHRAMAN TURK KADINI
17 Mart 1923 Tarsus:
Mustafa Kemal istasyondan şehre doğru, bir sure yaya olarak yurudu O nu gormek icin sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi O sırada ansızın bir olayla karşılaştı
Milli Mucadele deki cete giysili bir kadın, Ataturkun yolunu keserek ayağına kapandı Gozyaşlarıyla şoyle haykırıyordu:
Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak icin eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde carpışmış olan (Adile Cavuş) olduğunu fısıldadılar
Gozlerinden iki damla yaş duşen Mustafa Kemal, bu guneşten yuzu yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şoyle seslendi:
Kahraman Turk kadını! Sen yerlerde surunmeye değil, omuzlar uzerinde yukselmeye layıksın
Hakiki İnsan
Ataturk, muhtelif vesilelerle maiyetinde calışan kimselerin samimiyet ve sadakatlarını imtihan etmesini gayet iyi bilirdi İnsanların haleti ruhiyesini, niyet ve emellerini teşhis ve temyiz etmekte şelaleler sacan bir zekaya malikti
O buyuk insan, bir gece Cankaya koşkundeki bir ziyafette devrin vekillerinden maruf bir zata şoyle bir sual sorar:
Beni hakikaten sever misiniz?
Muhatabı hemen cevabı yapıştırır:
Sevmek ne kelime Atam, taparım!
Peki her dediğimi de yapar mısınız?
Derhal
Ataturk, bu soz uzerine belinden tabancasını cıkarır ona uzatır
Oyleyse, al tabancamı, sık kafana
Aman Atam der, herhalde benimle şaka ediyorsunuz Benim olmemi istemezsiniz Meseleyi anlayan Ataturk, yeleleri kabaran bir aslan mehabetiyle dışarıda hizmet eden askeri yanına cağırıp aynı sualleri sorup, cevabını aldıktan sonra, karşısında Toroslardan kopmuş bir kaya parcası gibi duran bu bağrı yanık Anadolu cocuğuna tabancasını uzatıp kafasına sıkmasını emreder Aslan Mehmetcik, bu emri bilatereddut yerine getirir, fakat kendisine bir şey olmaz Cunku, Ataturk, daha once tabancasındaki merminin kurşununu cıkarmıştır
İşte o zaman, Ataturk yanındakilere şoyle der:
Beni ve vatanı seven hakiki insanı gordunuz mu?
Gecmiş olsun
Karşısında kim olursa olsun, milleti ve devletinin haysiyet ve itibarını alakadar eden mevzularda seremoniyi aşarak hakikatleri ders verir gibi konuşmak yiğitliği Ataturkle devlet literaturune girmiştir 4 Ekim 1933de Dolmabahce Sarayında, İstanbula gelen Yugoslavya Kralı II Aleksandr ile Kralice Maryyi kabul etmiş, aynı akşam şereflerine ziyafet vermişti Baş başa kaldıklarında Yugoslav Kralı:
Size bir hakikati anlatmak isterim 1919da İngilizler, Ege sahillerinizin işgali icin Yunanlılardan evvel bana muracaat ettiler Cok cazip teklifler de yaptılar Fakat ben reddettim Ekselansınızı tanıdıktan sonra bu kararımın doğruluğunu bir daha anladım dedi
Başkası olsa ne yapardı? Teşekkur ederdi değil mi?
Hayır! Yugoslav Kralı cumlesini tamamlayıp cevap bekler gibi tavır alınca, Ataturk ayağa kalktı, bunun uzerine kral da kalkmıştı Ona bir iki adım attı ve dudaklarında kendisine cok yakışan anlamlı tebessumu ile elini uzattı:
Gecmiş olsun majeste dedi
Cunku Mustafa Kemalin, kendisine İstanbul Rumları şivesi ile Kosti dediği Yunan Kralı Konstantin, ordusu denize dokuldukten sonra tac ve tahtını kaybetmişti
Ataturk ile devlet hayatımızda yaşanılan gunu duşunme ve nabza gore şerbet verme illetinden kurtulunmuştur
Milletine Olan Guveni
Toplantıda kendisinden evvel soz soyleyenlerden biri ona: Nereden ilham ve kuvvet aldığını sormuştu; Ataturk bu soruya millet hizmetinde bulunan insanların ilham kaynakları hakkında, uzunca bir tahlil yaparak cevap verdi Sonunda kısaca demişti ki:
Efendiler İlham ve kuvvet kaynağı milletin kendisidir; milletin muşterek arzusu, gercek temayuludur Varlığımızı, istiklalimizi kurtaran butun teşebbus ve hareketler; milletin muşterek fikrinin, arzusunun azminin yuksek tecellisinden başka bir şey değildir
Herkesin Millete İnanmasını İstedi
Zaferi muteakip yaptığı seyahatte Samsuna da uğramış, orada oğretmenlerle goruşuyordu
Oğretmenler adını konuşanların, kendisi hakkında cok sitayişkarane sozler soyleyişlerini sukunetle dinledikten sonra, onlara şu cevabı vermişti:
Vatandaşınız olan herhangi bir şahsı, istediğiniz gibi sevebilirsiniz; kardeşiniz gibi, arkadaşınız gibi, babanız gibi, evladınız gibi, sevgiliniz gibi sevebilirsiniz! Fakat bu sevgi, sizi milli varlığınızı, butun muhabbetlerinize rağmen herhangi bir şahsa, herhangi bir sevdiğinize vermenize sebep olmamalıdır Bunun aksine hareket kadar buyuk hata olmaz Ben ancak vazifemi yaptım Bana, bu ilhamı ve kudreti nereden aldığımı soruyorsunuz Cevap olarak diyebilirim ki, bugunku uyanıklığı, dune, gecmişe borcluyuz Gecmişte bu milletin cektiklerinden buyuk bir ilham ve kudret kaynağı olamaz!
Millet Adamıydı
Milli Mucadelenin buhranlı gunlerinde, Ankara civarında yaptığı bir gezintiden donerken, yolda sarıklı bir hocaya rast gelmişti Konuşurken, ustlerinden gecen ucağı gostererek, sordu:
Hocam, bu ucak nasıl ucuyor?
Ne bileyim ben Oğretmediler ki bize?
Peki, sen ne bilirsin?
Ne mi bilirim Bu ucağa bin dersin, binerim, oradan kendini aşağı at dersin, atarım İşte ben bunu bilirim ama, bunu da senden oğrendim, Paşam!
Mustafa Kemal, bu soz uzerine:
Var ol hocam! Ama, şunu da bil ki, ben de senin gibiyim Ben de, milletin hicbir arzusunu, hicbir isteğini, hayatım pahasına da olsa, yapmamazlık edemem!
Kırk Asırlık Turk Yurdu
1923 Martının on beşinci pazar gunuydu Ataturk, Adana istasyonunda trenden inmiş, sağı solu dolduran halkın coşkun alkışları ve Yaşa, varol! sesleri arasında yaya olarak şehre gidiyordu
Yarı yolda karalar giymiş bir kadın kalabalığı goze carptı; sonra onların arasından ikişer levha taşıyan dort genc kız cıktı; Ataturkun onunde durdular, arkalarında bir kız daha gorundu ve onune gecti Hıckırıklar, iniltiler ve yalvarışlarla dolu bir nutuk soylemeye başladı Bu genc kızın şahsın da henuz esir bulunan İskenderunlu Antakyanın Turk olan butun halkı, Bizi de kurtar!diye yalvarıyordu
Herkesin gozleri yaşarmıştı; hıckırıklarını tutamayanlar vardı
Ataturkun de gozleri nemliydi ve başı eğilmiş gibiydi Genc kızın nutku bitince, alnı yukseldi; mavi gozlerinde ve pembe yuzunden bir celik parıltısı goruldu Her kelimesi uzerinde kuvvetle durarak:
Kırk asırlık Turk yurdu yabancı elinde kalamaz! dedi
On altı yıl sonra Hatay davasının en heyecanlı gunlerinde hasta ve bitkin olmasına, mutlak istirahat tavsiyesine rağmen, Hataya yakın olmak icin tekrar Adanaya gitti Dort saat ayakta durmak ve calışmak gibi olağanustu metanet gosterdi Hatay kurtuldu, fakat Ataturku kaybettik
İsmail Habib bu bahsi şoyle bitirir:
Hatay, Hatay! Seni kurtaran aynı zamanda senin şehidin oldu