Son Konu

Ataturkun Yaptığı İnkılaplar Ve Acıklamaları

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
41
Puanları
48
Credits
-6,413
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Ataturkun yaptığı inkılaplar
Ataturk inkılaplarının acıklaması

Şapka Giyilmesi
Cumhuriyet ’in ilanını izleyen yıllarda, sosyal, ekonomik ve kulturel alanda medeni ulkeler arasındaki yerini alması icin, Turk Milletinin hızlı bir değişime ihtiyacı vardı Milletin gecireceği bu değişim sureci her alanda kendini gostermeliydi

Osmanlı İmparatorluğu doneminden Cumhuriyet ’in ilk yıllarına kadar, Turk Milletinin giyim ve başlık tarzları belli bir uyum gostermiyordu Mustafa Kemal bu karmaşıklığı ortadan kaldırmak ve medeni olculer icinde bir giyim şekli belirlemek icin calışmalara başladı

Mustafa Kemal bu konuda cok kararlıydı Ataturk 25 Ağustos 1925 ’teki Kastamonu ziyaretinde şapka giymiş, medeni kılık kıyafette de bizzat onculuk yapmıştır:

“Artık duramayız behemehal ileri gideceğiz; cunku mecburuz Millet vazıh (acık) olarak bilmelidir: Medeniyet oyle kuvvetli bir ateştir ki, ona bigane kalanları yakar, mahveder İcinde bulunduğumuz medeni ailede layık olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve ila (yuceltme) edeceğiz Refah saadet ve insanlık bundadır
…Efendiler; Turkiye Cumhuriyeti ’ni tesis eden Turk halkı, medenidir Tarihte medenidir, hakikatte medenidir …Turkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu gostermek mecburiyetindedir… şapkaya itiraz edenler vardır Onlara diyeyim ki cok gafilsiniz ve cok cahilsiniz Onlara sormak isterim, Yunan serpuşu olan fes giymek caiz olur da, şapka giymek neden olmaz? Ve onlara ve butun bu millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve hahamların hususi kisvesi olan cuppeyi ne vakit ve ne icin giydiler… Turkiye ’nin hakikaten medeni olan halkı baştan aşağı harici vaziyetiyle dahi medeni ve mutekamil insanlar olduklarını fiilen gostermeye mecburdurlar…

Nitekim, 25 Kasım 1925 tarihinde TBMM ’ce kabul edilen kanunla, şapka giyilmesi kanunlaşmıştır

Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması
Osmanlı İmparatorluğu doneminde, tekke ve zaviyeler belli bir sure icin gorevlerini yerine getirmiş olsalar da, cokuş yıllarında, Turk Milletinin sosyal ve kulturel alandaki gelişim ihtiyaclarına cevap veremez ve dunyadaki gelişmelere ayak uyduramaz olmuşlardır Ayrıca bazı tekkelerin siyasetle yakından ilgilenmesi, bağnaz ve tutucu bir yapı sergilemeleri ve butun bunları, hic ilgisi olmadığı halde İslam dini adına yapıyor olmaları; Turk Milletinin gelişmesini ve İslam dininin anlaşılmasını engelliyordu

Mustafa Kemal Ataturk ’un goruşleri cercevesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilir 2 Eylul 1925 tarihinde hukumet kararnamesi cıkartılır ve 12 Aralık 1925 tarihinde de kanun yururluğe girer

TakvimSaat, Hafta Tatili, Ağırlık ve Uzunluk Olculerinin Duzenlenmesi
Osmanlı Mebusan Meclisi ’nde de, saat ve zaman konusunda ortaya cıkan karışıklıklardan dolayı, ezani saatin kullanılmaması yonunde calışmalar yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı O yıllarda Osmanlı Mebusan Meclisi ’nin sonuca ulaştıramadığı bu girişimi, TBMM hukumeti sonuclandırmak istemiştir 1922 yılının Eylul ayında verilen bir teklifle konu gundeme alınmış, fakat aynı duşunce savunucularının muhalefeti nedeniyle, teklif, ancak 26 Aralık 1925 tarihinde kanunlaşmıştır

Kullanılan takvim konusunda da birtakım karışıklar yaşanıyordu Kullanılan iki farklı takvime bir de dış ilişkilerde kullanılan miladi takvim eklenince, durum daha da karmaşık hale geliyordu Bu durumu duzeltmek icin aynı gun ve tarihli, 698 sayılı kanunla, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren gecerli olmak uzere miladi takvimin kullanılması kabul edildi

İmparatorluk doneminde, ulke genelinde uygulanacak belirli bir hafta tatili gunu yoktu Cumhuriyet ’in kurulmasıyla, hafta tatili uygulamasındaki karışıklık da sona erdirildi; dunya devletleriyle uyum sağlamak icin, cumartesi gunu oğleden sonra başlamak uzere pazar gunu resmi tatil olarak kabul edildi

1931 yılında da ondalık sisteme gecildi; “endaze, “arşın, “okka gibi ağırlık ve uzunluk olcusu birimleri, metre ve kilo gibi ağırlık ve uzunluk olcu birimleriyle değiştirildi 1935 yılında cıkarılan bir kanunla da yılbaşı gunu tatil olarak kabul edildi

Soyadı Kanunu
Osmanlı İmparatorluğu ’nda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Turklerin soylarından gelen bir adları yoktu Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol acıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi cozmekten uzak kalıyordu Bu karışıklığı duzeltmek icin, 21 Haziran 1934 ’te kabul edilen bir kanunla, adımızla beraber bir de Turkce soyadı kullanmak mecburiyeti getirildi Bu kanunla Mustafa Kemal ’e TBMM tarafından, ‘ATATURK ’ soyadı verildi Ayrıca aynı yıl icinde, Osmanlı sınıf yapısına ait “Hoca, “Paşa, “Hazret gibi unvanların da kullanılması yasaklanmıştır

Harf İnkılabı
Arap harflerinden oluşan alfabe, asırlardır kullanılmasına rağmen, oğrenimindeki zorluklar aşılamamıştı ve zamanla ihtiyacı karşılayamaz hale gelmişti II Meşrutiyet doneminde de, bu konuda careler aranmış fakat başarılı olunamamıştı Ataturk, Turk kulturu ve Turkce etrafındaki birliği bir an once oluşturmak icin, yeni Turk alfabesi konusundaki calışmalarını bizzat yonetmiş, yeni harfleri halka oğretme calışmalarına katılmıştır Nitekim, 1 Kasım 1928 yılında Meclis ’te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928 ’den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmıştır

Kadın Hakları
Turk kadını, yuzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden alınmış, adeta yok sayılmıştır Medeni ulkeler seviyesine cıkmak isteyen Turkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci sınıf insan muamelesi yapamazdı Zira kadınlar, Milli Mucadele ’de, milli teşkilatlar kurarak calışmalar yapmışlar, cepheye silah taşımışlar ve vatanın kurtulması icin erkeklerle beraber savaşmışlardır

Medeni hukukun kabuluyle, kadın erkek eşitliği benimsenmiş; evlenme, tarafların isteğine bırakılmış, aradaki vekil sistemi kaldırılarak evlendirme memurunun onunde yapılan nikahlar gecerli sayılmış, bu nikahtan sonra isteyenin dini nikah yaptırması serbest bırakılmış; tek eşlilik uygulaması getirilip boşanmalardaki “talak usulu kaldırılıp boşama yetkisi gecerli sebepler aramak şartıyla mahkemelere bırakılmıştır Ayrıca kadınlar, miras paylaşımında ve şahitlikte de erkeklerle eşit olma hakkına sahip olmuşlardır

Bu hukuki duzenlemelerin yanı sıra, Turk kadınının kultur seviyesini yukseltip sosyal hayatta ve calışma sahasındaki gercek yerlerini almaları konusunda butun calışmalar yapılmıştır Bu girişimler sonrasında, Turk kadını dunya kadınlarına ornek teşkil edecek ilerlemeler kaydetmiştir

Ataturk kadınlara verdiği değeri aşağıdaki sozleriyle de belirtir:
“Zaman ilerledikce, ilim ilerledikce, medeniyet dev adımlarla yurudukce, hayatın, asrın bugunku gerceklerine gore evlat yetiştirmenin gucluklerini biliyoruz… Bugunun anaları icin gerekli ozellikleri taşıyan evlatlar yetiştirmek… pek cok yuksek ozelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır Bu sebeple kadınlarımız daha cok aydın, daha cok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar

Kadınlara, 3 Kasım 1930 tarihinde yapılan belediye secimlerinde, oy kullanma hakkı, 8 Ekim 1934 yılında da secme ve secilme hakları verilmiş, boylece sosyal hayatta onlerine cıkan engeller kaldırılmıştır
Ataturk, bu konuda yapılması gerekenleri şoyle belirtmiştir:
“…Daha selametle ve daha durust olarak yuruyeceğimiz yol vardır; buyuk Turk kadınını calışmalarımıza katkıda bulundurmak, hayatımızı onunla birlikte yurutmek Turk kadınını ahlaki, bilimsel, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğinin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekcisi yapmak yoludur

…Turk kadını dunyanın en munevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır Ağır sıklette değil; ahlakta, fazilette ağır vakur olmalıdır …Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir Herhalde kadın, cok yuksek olmalıdır…

Ataturk başka bir konuşmasında, “Bir topluluk, cinsinden yalnız birinin asrın icaplarını edinmesiyle yetinirse o topluluk yarıdan fazla gucsuzluk icinde kalır… Bizim topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşı gosterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri gelmektedir… diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir

Tarih Kurumu
Turkiye toprakları uzerinde yaşayan halk, ceşitli gruplardan meydana geldiğinden bir ırk birliği sağlanamamıştı Dahası Turkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda gerekli calışmalar yapılmamış, Turk tarihi derinlemesine incelenmemişti
Ataturk bu konuyu şu sozleriyle belirtmiştir:
“Biz henuz şimdiye kadar gercek, bilimsel ve muspet anlamıyla milli bir devir yaşayamadık Bundan dolayı da milli bir tarihe malik olamadık

Turk tarihinin başlangıc noktası konusunda, genellikle Osmanlı İmparatorluğu ’nun kuruluş tarihi esas alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle yabancı tarihcilerin calışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere gore de, asırlardır uc kıtaya hukmetmiş olan Turklerin tarihi yoktu

Mustafa Kemal Ataturk, kahraman Turk Milletinin gercek tarihini oğrenmesine buyuk onem vermiş, bu konudaki calışmaları bizzat başlatmıştır Bu calışmalarda, once İslamiyet oncesi Turk tarihine dikkat cekilmiş, 23 Nisan 1930 ’daki Turk Ocakları Kurultayı ’nda, bu konuda faaliyet gosterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır

Bu calışmalar neticesinde Turk Tarihi Ana Hatları adlı eser meydana getirilmiştir 12 Nisan 1931 tarihinde Turk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuş ve cemiyetin ilk toplantısı da Ataturk ’un başkanlığında 26 Nisan 1931 yılında yapılmıştır:

“Bizim milletimiz derin bir gecmişe maliktir Bu duşunce bizi elbette altı, yedi yuz yıllık Osmanlı Turkluğunden, Selcuk Turklerine ve ondan evvel bu donemlerin her birine eşit olan buyuk Turk devletlerine kavuşturur…Turk cocuğu, ecdadını tanıdıkca daha buyuk işler yapmak icin kendinde kuvvet bulacaktır

Turk Tarihi Tetkik Cemiyeti ’nin calışma esasları şoyle belirlenmiştir:
Toplanarak bilimsel goruşmeler yapmak,
Turk tarihinin kaynaklarını araştırıp yayınlamak,
Turk tarihini aydınlatmaya yarayacak belge vs sağlamak icin gereken yerlere araştırma ve inceleme kurulları gondermek,
Cemiyetin calışmalarının urunlerini her turlu yollarla yayınlamak
Bu calışmalardan sonra, oncelikle liseler icin bizzat Ataturk ’un de kaleme aldığı 4 ciltlik bir tarih kitabı hazırlanmıştır Turk Tarihi Tetkik Cemiyeti ilk kongresini 2–11 Temmuz 1932 tarihleri arasında tertiplemiştir

Dil Konusundaki Calışmalar
12 Temmuz 1932 ’deki Tarih Kongresi ’nin hemen ardından, Ataturk, ‘Turk Dili Tetkik Cemiyeti ’ni kurdurmuş, dilde de birlik sağlanması icin adım atılmasını sağlamıştır ITurk Dil Kurultayı, 26 Eylul 1932 tarihinde Dolmabahce Sarayı ’nda toplanmıştır
Bu kongrede, dildeki Arapca ve Farsca kelimelerin yanı sıra bolgeler arasındaki lehce farklılıklarının da ortadan kaldırılması icin İstanbul Turkcesi ornek alınarak calışmalara başlanmıştır Yapılan calışmalar Belleten adlı dergide yayımlanmıştır

Milli kultur ve beraberliğin sağlanması icin her alanda Turkce hakim olmalıydı Ataturk, bu konuya da ozenle eğilmiş ve calışmaları bizzat takip etmiştir Ataturk, “Turk dilinin, kendi benliğine, aslındaki guzellik ve zenginliğe kavuşması icin butun devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz diyerek konunun onemini belirtmiştir
1934 ’de yapılan II Turk Dil Kurultayı ’na yurtdışından da dil bilginleri davet edilmiştir

Bu kongrede:
Istılahların (dil, terim) oz Turkce ve eklerle yapılması gerekliliği,
Bu ıstılahların hemen ders kitaplarına gecirilmesi,
Devlet yayınlarının oz Turkceye cevrilmesi
kararlaştırılmıştır Bu donemde OsmanlıcaTurkce cep kılavuzları ve bazı yayınlar hazırlanmıştır
III Turk Dil Kurultayı 24–31 Ağustos 1936 tarihleri arasında yapılmıştır Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gercekleşen kurultayda, cemiyetin adı ‘Turk Dil Kurumu ’ olarak değiştirilmiştir Bu kurultayda, calışma esasları, diğer iki kurultaydakinden farklı olmuştur: Artık “Guneş Dil Teorisi (ozleştirmeye ret, yaşayan dile donuş) uzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Turkce karşılık aranmasına son verilerek yaşayan dil kabul edilmiştir

Guzel Sanatlar Alanındaki Calışmalar
Ataturk, Turk Milletinin yuksek zevkini ortaya cıkarmak ve Turkiye ’nin, sanat calışmaları yonunden de, medeni ulkeler arasındaki yerini almasını sağlamak icin bu alandaki calışmaları teşvik etmiş, başarılı sanatcıları odullendirmiştir

Bunun icin, guzel sanatların her alanında calışmalar hızlandırılmış, 1924 yılında Ankara ’da Muzik Oğretmen Okulu acılmıştır Bu okul, 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitusu Muzik Bolumu ’ne donuşturulmuştur Yine aynı yıl Ankara Devlet Konservatuvarı acılmış ve sanatcılar yetiştirilmeye başlanmıştır

“Turk Beşleri olarak anılan, Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin ve Necil K Akses, ilk sonat, koncerto, senfoni ve operalarını vermişlerdir

İstanbul Belediye Konservatuvar ’ında batı muziğine de yer verilmiştir Ayrıca, Muzıkai Humayun 1924 yılında Ankara ’ya getirilmiş ve adı Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti olarak değiştirilmiştir 1935 yılına kadar, bu heyetin orkestra şefliğini Adnan Saygun ve Zeki Ungor yapmışlardır

Darul Bedayi 1931 yılında İstanbul Belediyesi ’ne bağlanmış, 1934 yılında ise Şehir Tiyatroları adını almıştır Ankara Halkevi sahnesinde, 1932 yılında Ataturk ’un de ilk temsillerinde hazır bulunduğu ‘Akın ’, ‘Coban ’, ‘Mavi Yıldırım ’ oyunları sergilenmiştir

Sanayii Nefise Mektebi mezunları 1924 yılında Avrupa ’ya eğitime gonderilmiştir Bu okulun adı, 1928 yılında Guzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilmiştir 1932–1933 eğitim yılında Gazi Eğitim Enstitusu ’nde Resimİş Bolumu acılmıştır

1924 tarihinden itibaren resim ve heykel sergileri acılmaya başlanmış, 20 Eylul 1937 tarihinde de Resim Heykel Muzesi acılmıştır

Ataturk, guzel sanatlarda elde edilen başarının, medeni ulke olma yolunda ve inkılapların sağlamlaştırılmasında onemli bir etken olduğunu şu sozleriyle belirtir:
“Guzel sanatlarda başarı, butun inkılapların başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır Onlar butun başarılarına rağmen, medeniyet alanında yuksek insanlık niteliğiyle tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır

“Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatcı olamazsınız

“Bir millet ki resim yapamaz, bir millet ki heykel yapamaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapamaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur Halbuki bizim milletimiz, hakiki ozellikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır
 
Üst Alt