nicebayan
Yeni Üye
beş duyu organımız ile ilgili deyimler
AĞIZ
Ağız ağza belirlemek: İki kişinin başkaları işitmeyecek şekilde konuşması
Ağız yaymak: Dürüst davranmaktan kaçınmak
atışma: Bağrışma derecesini geçmeyen kavga
Ağız değişikliği: Yemeğin çeşidinde değişim
Ağız kahyası: Birinin söyleyeceği ya da söylemeyeceği sözlere karışan kimse
Ağız kalabalığı: Çabuk söylenen ve birbirini tutmayan sözler
Ağız kavafı: Satıcılar gibi, insanı blöf yapmak için fazla lakırdı söyleyen
Ağız satış: Yüksekten atarak kendini övmek
Ağzı gevşek: Sır tutmayan
Ağız tamburası çalmak: Sözle avutmaya niyetlenmek
Ağza alınmaz: Söylenmesi ayıp, çirkin söz
Ağzının mührü ile: Oruçlu olarak
Ağza lezzet,boğaza haykırış: Miktarı öyle az olan gıda şey
Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan kimse
Ağzı çiriş çanağına dönmek: Ağzı kuruyup acılaşmak
Ağzı kara: Fena haber vermekten hoşlanan, boşboğaz
Ağzı kulaklarına ulaşmak: Çok sevinmek
Ağzı kirli: Sövmeyi mizaç edinmiş olan
Ağzı teneke dolgun: Çok sıcak veya fazla soğuk şeyleri zahmetsizce içebilen kimse
Ağzı var,dili değil: Öyle sessiz bir kimseyi methetmek için söylenir
Ağzına baktırmak: Kendini alkış ile baktırmak
Ağzına bir kemik atmak: Susturmak için az bir şey vermek
Ağzına bir zeytin ver, altına tulum tutar: Küçük iyiliğe, büyük çıkar ummak
Ağzına burnuna bulaştırmak: Bir işi beceremeyip batırmak
Ağzına taş almış: Lakırdıya karışmayıp susanlar için kullanılan söyleyiş
Ağzına vur, lokmasını al: Uysal ve sessiz kimseler için söylenir
Ağzında bakla ıslanmamak: Hiç giz saklamamak
Ağzından baklayı çıkarmak: Sabrı tükenip sakladığı şeyleri bildirmek
Ağzından bal akmak: Fazla tatlı konuşmak
Ağzından çıkanı kulağı duymamak: Sözleri tartmadan ağır söylemek
Ağzından dirhemle çıkmak: Sözünü sanki kıskanırcasına bildirmek
Ağzından girip burnundan çıkmak: Diller dökerek birini kandırmak
gevezelik etmek: İstemediği halde manâsız bulunup söyleyivermek
Ağzını açıp gözünü yummak: Öfkelenip ağır sözler söylemek
Ağzını bıçak açmamak: Üzüntüsünden söz söyleyecek halde olmamak
Ağzının payını saptamak: Haddini anlatmak, paylayıp susturmak
Ağzını kiraya devretmek: Kendini de ilgilendiren bir durumda düşüncesini söylemek
Ağzını poyraza başlamak: Umduğunu elde edememek
Ağzını toplamak: Söylemekte olduğu fena söz veya küfürleri kesmek
ÜÇGENIN TABAN OLMAYAN KENARI
Ayak atmamak: Bir yere hiç uğramamak
Bacak baskın yapmak: Bir yere ulaşmak
Ayak bağı: Bir yere ya da işe gidilmesini engel olan kimse
But sürümek: Üstüne aldığı bir işten uzak durma çareleri aramak
Ayağı dolaşmak: Şaşırıp, hatalı bir davranışta bulunmak
Ayağı düze basmak: Güçlükleri savarak ilerisinden korkmayacak duruma gelmek
Ayağı suya ermek: Bir gerçeğin önemini sonra anlayıp, aklı başına ulaşmak
Ayağına senet vurmak:Bir engele çarptırmak
Ayağına değin varmak: Alçak gönüllük gösterip birinin yanında gelmek
Ayağına kara su inmek:Uzun zaman ayakta kalarak yorulmak
Ayağına kundura olamamakeğerce ondan fazla aşağıda elde etmek
Ağına sıcak su mu dökelim soğuk su mu?: Uzun bir zamandan beri gelmediği bir yere günün birinde çıkagelen kimseye sanki sitem yarı keyifle söylenen laf
Ayağında donu değil,fesleğen ister başına: Yoksulluğuna bakmayarak süs ve
şaşaa yerine getirmek isteyenler için söylenir
Ayağını eşit elde etmek: Açıkgöz ve sakıngan davranmak
Ayağını kesmek: Bir yere gitmez edinmek
Ayağını yorganına kadar uzatmak: Giderini,gelirine uydurmak
Ayağını bastığı yerde ot bitmez: Uğradığı yeri yakar yıkar
Ayağının altına karpuz kabuğu belirlemek: Bir kimseyi düzenle yerinden etmek
Ayağının tozu ile: Kazanç gelmez,henüz dinlenmeden
Ağanın türabı elde etmek: Biri ötekine kul gibi bağlanıp onun her türlü kahrını çekmek
Ayaklar baş, başlar ayak oldu: Değersizler başa geçti, değerliler ise geride kaldı
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere sırası gelmişken istemeye istemeye gitmek
Ayakları yere değmemek: Çok sevinmek
BURUN
Burun kıvırmak: Tartma vermeyip dalga geçmek
Burun bükmek: Aşağısamak
Burun şişirmek: Kibirlenmek
Burun yerine getirmek: Üstünlük taslamak
Burnu havada: Kendini böylece beğenmiş
Burnunda tütmek: Fazla özlemek
Burnu sürtülmek: Büyüklenme huyundan vazgeçip uysal bir ışık halkası geçirmek
Burnundan kıl etkilenmez: Kendisine laf söyletmez, geçimsiz ve gururlu kimse
Burnundan yetişmek: Hiçbir bahane ile kaçınamayacağı gerekçe ile yetişmek
Burnunu canını yakmak: Büyüklenmesini önlemek
karışmak: Gerekmediği halde bir işe burnunu sokmak
Burnunun dikine gitmek: Öğüt dinlemeyerek kendi bildiği gibi muamele etmek
Burnunun direği kırılmak: Pis bir koku duyarak huzursuz almak
Burnunun direği sızlamak: Fazla acı ağrımak
Burnunun ucunu görmüyor: Çok ayyaş
Burnunun yeli harman savuruyor:Çok büyüklenenler hakkında söylenir
Yanıt: beş duyu organımızla ilgili deyimler
EL
el altından: El Altından
El atmak: Burnunu Sokmak
El sürüklemek: Sözünden Dönmek
El ayak çekilmek: Cümbür Cemaat uykuya dalıp ortalık sessiz kalmak
El bebek gül bebek: Nazlı, şımarık
El dek: Ufacık
eli açık: Eli Açık
El elden üstün: Herkesin kedinden üstün biri bulunacağını anlatan deyim
El ermez, güç yetmez: Bir iş karşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılır
El etek öpmek: Bir işi yaptırmak için yakarmak
El düzenlemek: Yetkili olanlar, bir sorun ya da olayı ele almak
El pençe an koymak: Hürmet için ellerini birleştirip ayakta ummak
El üzerinde yakalamak: Bir kimseye fazla hürmet ve sevgi göstermek
Elde, avuçta bir şey kalmamak: Hiç malı, parası kalmamak
Elden ağza yaşamak: Günlüğü ama jurnal kazancını karşılayacak kadar elde etmek
Ele avuca sığmamak: Söz dinlememek, zorlama altına alınmamak
Ele bakmak: Avuç içindeki çizgilere bakıp kişinin geleceğini okumak
ayrılmak: Suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak
Eli ağır: Yavaş iş gören
Eli ayağı emrindeki: İstediğini yapamayacak durumda olan
Eli boş: O sırada işi olmayan
Eli sıkı: Çok tutumlu
Eli uz: Ressam,her işin altından kalkan
Eli böğründe kalmak: Bir işi yapmaya meydan bulamamak
Eli darda: Geçimini sağlayacak parası olmayan
Eli hafif: Acıtmadan meslek görebilen
Eli dursa ayağı durmaz: Kıpırdak, hareketli
Eli ekmek tutmak: Geçimini kendi emeğiyle sağlayacak ışık halkası ulaşmak
Eli genişlemek: Bolca paraya kavuşmak
Eli kalem miktar: Düşündüğünü yazabilir
Eli kolu yan kalmak: Bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz hale varmak
Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran
Eli maşalı: Şirret, edepsiz
Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı almak
Elini sallasa ellisi, başını sallasa tellisi: Bir işaretim üzerine dilediğim dek
ve dilediğim gibi istek çıkarabilir
Eline eteğine sarılmak: Çok yalvarmak
Elinden hiçbir şey kurtulmamak: Her şeyi becerebilmek
Eline eteğine doğru: Pak, her türlü kötülükten uzaktan olan
Eline kalmak: Ondan başka yardımcısı olmamak
Elini ayağını kesmek: Uğramaz olmak
Elini tez yakalamak: Çabuk adet edinmek
Elini eteğini çekmek: Uzun zaman yapageldiği bir işten çekilmek
Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Öyle nazlı yetişmiş olmak
Elinin körü!: Ortaya sürülen saçma bir düşünceye karşısında azarlama olarak söylenir
Elden vefa,zehirden şifa: Zehirden şifa beklenemeyeceği gibi, yabancılardan da vefa ummak boştur
GÖZ
Göz almak: Göz kamaştırmak
Göz aşinalığı: Birbirini arada bir uzaktan görmekle doğan tanışıklık
taramak: Özetle bakıvermek
Göz boyamak: Gösterişle ihanet etmek
Göz dikmek: Bir şeyi fethetmek arzusuna kapılmak
Göze ulaşmak: Bakışları rastlamak
Göz önüne getirmek: Tasarımlamak
Göz hakkı: Görülüp de imrenilebilecek ufak şeylerden görenlere çıkarılan pay
Göz hapsine elde etmek: Bakışlarını üzerinden ayırmamak
Göz kamaştırmak: Hayran etmek
Göz kesilmek: Tüm dikkatiyle görmek
Göz belirlemek: Bir şeyi ele geçirme isteğini gütmek
Göz önünde yetişmek: Hesaba katmak,göz önünde bulundurmak
Göz yummak: Kusurları görmezlikten ulaşmak Gözden düşmek: Sevgi ve ilgiyi kaybetmek
Gözü açık: Uyanık ve her işin altından kalkan
Gözden sürmeyi sürüklemek: Çalamayacağı hiçbir şey bulunmayacak derecede her işin altından kalkan hırsız almak
Gözden yürüyüp gitmek: Ayrılıp başka yere gitmek
Göze edinmek: Gelebilecek her türlü zararı evvelden benimsemek
Göze batmak: Bakanları sıkıntılı edebilecek gibi tutarsız, uygun olmayan gözükmek
Göze çarpmak: Üzerine dikkati çekmek
Gözü bariz: mükemmel gören
Gözleri bayılmak: Uyku, özlem gibi herhangi bir hal gözlerine vurmak
Gözleri anlamak: Ateşli hastalıkta gözleri kızarmış ve parlak
Gözleri fal taşı gibi başlatmak: Hayretten gözleri fırlamak
Gözleri kan çanağına dönmek: Gözleri fazla kızarmak
Gözleri velfecri okuyor: Gözlerinden kurnaz bir akıl belli oluyor
Gözlerinin içi gülümsemek: Çok sevindiği yüzünden,gözlerinden göstermek
Gözlerinin içine dek kızarmak: Utancından yüzü fazla kızarmak
doyumsuz: Kanmak bilmez, doyumsuz
Gözüne kestirmek: Başarabileceğini ummak
Gözü başlamak: İyiyi kötüyü ya da kendine yarayanı ayırt eder hale varmak
Gözü arkada kalmak: Arkada bırakılan bir şeye merak ve ilgi ile kopamamak
Gözü doymak: Çok istenen bir şeyin yeter miktarını elde ettikten daha sonra artık çoğunu istememek
Gözü gönlü açılmak: Ferahlamak
Gözü ısırmak: Bir kimseyi tanır gibi elde etmek
Gözü kaymak: Gönülsüzce bakıvermek
Gözü sönmek: Âmâ edinmek
Gözü toprağa görmek: Ölmek üzere edinmek
Gözünü ürkütmek: Yıldırmak
Gözü yüksekte: Yüksek emel arkasından olan
Gözünde gelişmek: Bir şey birine olduğundan büyük veya kayda değer gözükmek
Gözünde tütmek: Fazla özlem duymak
Gözünü beslemek: Bol bol belirlemek
Gözünü dört başlamak: Fazla tedbirli ve kurnaz olmak
Gözünü kan bürümek: Adam öldürecek derecede hiddetlenmek
Gözünün kuyruğu ile görmek: Kesin etmemeye çalışarak yana bakmak
KULAK
Kulak asmamak: önem vermemek
Kulak kabartmak: Belirlenmiş etmemeye çalışarak kulak vermek
Kulak kesilmek: Büyük bir özenle dinlemek
Kulak kesilmek: Büyük bir özenle dinlemek
Kulak misafiri edinmek: Yanında konuşulan bir şeyi kulak vermek
kulak vermek: Merak edip dinlemek,işitmeye kastetmek
Kulağı delik: Olup bitenleri tez haber alan
Kulağı kirişte: Ne söyleneceğini işitmek için çok titiz
Kulağına kar suyu firar etmek: Sıkışık bir duruma düşmek
Kulağına düzenlemek: Bir ışık halkası veya söze planlamak üzere önceden açıklama yapmak
Kulağına küpe edinmek: Başa gelen bir halden alınan dersi hiç unutmamak
Kulağını bükmek: Bir sorun aleyhinde titiz davranmasını söylemek
Kulakları dolmak: Aynı şeyleri dinlemekten usanç varmak
Kulakları paslanmak: Şimdiden beri müzik dinlememiş elde etmek
Kulaktan dolma: Şurada burada işitilerek edinilen bilgi *
AĞIZ
Ağız ağza belirlemek: İki kişinin başkaları işitmeyecek şekilde konuşması
Ağız yaymak: Dürüst davranmaktan kaçınmak
atışma: Bağrışma derecesini geçmeyen kavga
Ağız değişikliği: Yemeğin çeşidinde değişim
Ağız kahyası: Birinin söyleyeceği ya da söylemeyeceği sözlere karışan kimse
Ağız kalabalığı: Çabuk söylenen ve birbirini tutmayan sözler
Ağız kavafı: Satıcılar gibi, insanı blöf yapmak için fazla lakırdı söyleyen
Ağız satış: Yüksekten atarak kendini övmek
Ağzı gevşek: Sır tutmayan
Ağız tamburası çalmak: Sözle avutmaya niyetlenmek
Ağza alınmaz: Söylenmesi ayıp, çirkin söz
Ağzının mührü ile: Oruçlu olarak
Ağza lezzet,boğaza haykırış: Miktarı öyle az olan gıda şey
Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan kimse
Ağzı çiriş çanağına dönmek: Ağzı kuruyup acılaşmak
Ağzı kara: Fena haber vermekten hoşlanan, boşboğaz
Ağzı kulaklarına ulaşmak: Çok sevinmek
Ağzı kirli: Sövmeyi mizaç edinmiş olan
Ağzı teneke dolgun: Çok sıcak veya fazla soğuk şeyleri zahmetsizce içebilen kimse
Ağzı var,dili değil: Öyle sessiz bir kimseyi methetmek için söylenir
Ağzına baktırmak: Kendini alkış ile baktırmak
Ağzına bir kemik atmak: Susturmak için az bir şey vermek
Ağzına bir zeytin ver, altına tulum tutar: Küçük iyiliğe, büyük çıkar ummak
Ağzına burnuna bulaştırmak: Bir işi beceremeyip batırmak
Ağzına taş almış: Lakırdıya karışmayıp susanlar için kullanılan söyleyiş
Ağzına vur, lokmasını al: Uysal ve sessiz kimseler için söylenir
Ağzında bakla ıslanmamak: Hiç giz saklamamak
Ağzından baklayı çıkarmak: Sabrı tükenip sakladığı şeyleri bildirmek
Ağzından bal akmak: Fazla tatlı konuşmak
Ağzından çıkanı kulağı duymamak: Sözleri tartmadan ağır söylemek
Ağzından dirhemle çıkmak: Sözünü sanki kıskanırcasına bildirmek
Ağzından girip burnundan çıkmak: Diller dökerek birini kandırmak
gevezelik etmek: İstemediği halde manâsız bulunup söyleyivermek
Ağzını açıp gözünü yummak: Öfkelenip ağır sözler söylemek
Ağzını bıçak açmamak: Üzüntüsünden söz söyleyecek halde olmamak
Ağzının payını saptamak: Haddini anlatmak, paylayıp susturmak
Ağzını kiraya devretmek: Kendini de ilgilendiren bir durumda düşüncesini söylemek
Ağzını poyraza başlamak: Umduğunu elde edememek
Ağzını toplamak: Söylemekte olduğu fena söz veya küfürleri kesmek
ÜÇGENIN TABAN OLMAYAN KENARI
Ayak atmamak: Bir yere hiç uğramamak
Bacak baskın yapmak: Bir yere ulaşmak
Ayak bağı: Bir yere ya da işe gidilmesini engel olan kimse
But sürümek: Üstüne aldığı bir işten uzak durma çareleri aramak
Ayağı dolaşmak: Şaşırıp, hatalı bir davranışta bulunmak
Ayağı düze basmak: Güçlükleri savarak ilerisinden korkmayacak duruma gelmek
Ayağı suya ermek: Bir gerçeğin önemini sonra anlayıp, aklı başına ulaşmak
Ayağına senet vurmak:Bir engele çarptırmak
Ayağına değin varmak: Alçak gönüllük gösterip birinin yanında gelmek
Ayağına kara su inmek:Uzun zaman ayakta kalarak yorulmak
Ayağına kundura olamamakeğerce ondan fazla aşağıda elde etmek
Ağına sıcak su mu dökelim soğuk su mu?: Uzun bir zamandan beri gelmediği bir yere günün birinde çıkagelen kimseye sanki sitem yarı keyifle söylenen laf
Ayağında donu değil,fesleğen ister başına: Yoksulluğuna bakmayarak süs ve
şaşaa yerine getirmek isteyenler için söylenir
Ayağını eşit elde etmek: Açıkgöz ve sakıngan davranmak
Ayağını kesmek: Bir yere gitmez edinmek
Ayağını yorganına kadar uzatmak: Giderini,gelirine uydurmak
Ayağını bastığı yerde ot bitmez: Uğradığı yeri yakar yıkar
Ayağının altına karpuz kabuğu belirlemek: Bir kimseyi düzenle yerinden etmek
Ayağının tozu ile: Kazanç gelmez,henüz dinlenmeden
Ağanın türabı elde etmek: Biri ötekine kul gibi bağlanıp onun her türlü kahrını çekmek
Ayaklar baş, başlar ayak oldu: Değersizler başa geçti, değerliler ise geride kaldı
Ayakları geri geri gitmek: Bir yere sırası gelmişken istemeye istemeye gitmek
Ayakları yere değmemek: Çok sevinmek
BURUN
Burun kıvırmak: Tartma vermeyip dalga geçmek
Burun bükmek: Aşağısamak
Burun şişirmek: Kibirlenmek
Burun yerine getirmek: Üstünlük taslamak
Burnu havada: Kendini böylece beğenmiş
Burnunda tütmek: Fazla özlemek
Burnu sürtülmek: Büyüklenme huyundan vazgeçip uysal bir ışık halkası geçirmek
Burnundan kıl etkilenmez: Kendisine laf söyletmez, geçimsiz ve gururlu kimse
Burnundan yetişmek: Hiçbir bahane ile kaçınamayacağı gerekçe ile yetişmek
Burnunu canını yakmak: Büyüklenmesini önlemek
karışmak: Gerekmediği halde bir işe burnunu sokmak
Burnunun dikine gitmek: Öğüt dinlemeyerek kendi bildiği gibi muamele etmek
Burnunun direği kırılmak: Pis bir koku duyarak huzursuz almak
Burnunun direği sızlamak: Fazla acı ağrımak
Burnunun ucunu görmüyor: Çok ayyaş
Burnunun yeli harman savuruyor:Çok büyüklenenler hakkında söylenir
Yanıt: beş duyu organımızla ilgili deyimler
EL
el altından: El Altından
El atmak: Burnunu Sokmak
El sürüklemek: Sözünden Dönmek
El ayak çekilmek: Cümbür Cemaat uykuya dalıp ortalık sessiz kalmak
El bebek gül bebek: Nazlı, şımarık
El dek: Ufacık
eli açık: Eli Açık
El elden üstün: Herkesin kedinden üstün biri bulunacağını anlatan deyim
El ermez, güç yetmez: Bir iş karşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılır
El etek öpmek: Bir işi yaptırmak için yakarmak
El düzenlemek: Yetkili olanlar, bir sorun ya da olayı ele almak
El pençe an koymak: Hürmet için ellerini birleştirip ayakta ummak
El üzerinde yakalamak: Bir kimseye fazla hürmet ve sevgi göstermek
Elde, avuçta bir şey kalmamak: Hiç malı, parası kalmamak
Elden ağza yaşamak: Günlüğü ama jurnal kazancını karşılayacak kadar elde etmek
Ele avuca sığmamak: Söz dinlememek, zorlama altına alınmamak
Ele bakmak: Avuç içindeki çizgilere bakıp kişinin geleceğini okumak
ayrılmak: Suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak
Eli ağır: Yavaş iş gören
Eli ayağı emrindeki: İstediğini yapamayacak durumda olan
Eli boş: O sırada işi olmayan
Eli sıkı: Çok tutumlu
Eli uz: Ressam,her işin altından kalkan
Eli böğründe kalmak: Bir işi yapmaya meydan bulamamak
Eli darda: Geçimini sağlayacak parası olmayan
Eli hafif: Acıtmadan meslek görebilen
Eli dursa ayağı durmaz: Kıpırdak, hareketli
Eli ekmek tutmak: Geçimini kendi emeğiyle sağlayacak ışık halkası ulaşmak
Eli genişlemek: Bolca paraya kavuşmak
Eli kalem miktar: Düşündüğünü yazabilir
Eli kolu yan kalmak: Bir engel dolayısıyla hiçbir iş yapamaz hale varmak
Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran
Eli maşalı: Şirret, edepsiz
Eli varmamak: Bir işi yapmaya gönlü razı almak
Elini sallasa ellisi, başını sallasa tellisi: Bir işaretim üzerine dilediğim dek
ve dilediğim gibi istek çıkarabilir
Eline eteğine sarılmak: Çok yalvarmak
Elinden hiçbir şey kurtulmamak: Her şeyi becerebilmek
Eline eteğine doğru: Pak, her türlü kötülükten uzaktan olan
Eline kalmak: Ondan başka yardımcısı olmamak
Elini ayağını kesmek: Uğramaz olmak
Elini tez yakalamak: Çabuk adet edinmek
Elini eteğini çekmek: Uzun zaman yapageldiği bir işten çekilmek
Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Öyle nazlı yetişmiş olmak
Elinin körü!: Ortaya sürülen saçma bir düşünceye karşısında azarlama olarak söylenir
Elden vefa,zehirden şifa: Zehirden şifa beklenemeyeceği gibi, yabancılardan da vefa ummak boştur
GÖZ
Göz almak: Göz kamaştırmak
Göz aşinalığı: Birbirini arada bir uzaktan görmekle doğan tanışıklık
taramak: Özetle bakıvermek
Göz boyamak: Gösterişle ihanet etmek
Göz dikmek: Bir şeyi fethetmek arzusuna kapılmak
Göze ulaşmak: Bakışları rastlamak
Göz önüne getirmek: Tasarımlamak
Göz hakkı: Görülüp de imrenilebilecek ufak şeylerden görenlere çıkarılan pay
Göz hapsine elde etmek: Bakışlarını üzerinden ayırmamak
Göz kamaştırmak: Hayran etmek
Göz kesilmek: Tüm dikkatiyle görmek
Göz belirlemek: Bir şeyi ele geçirme isteğini gütmek
Göz önünde yetişmek: Hesaba katmak,göz önünde bulundurmak
Göz yummak: Kusurları görmezlikten ulaşmak Gözden düşmek: Sevgi ve ilgiyi kaybetmek
Gözü açık: Uyanık ve her işin altından kalkan
Gözden sürmeyi sürüklemek: Çalamayacağı hiçbir şey bulunmayacak derecede her işin altından kalkan hırsız almak
Gözden yürüyüp gitmek: Ayrılıp başka yere gitmek
Göze edinmek: Gelebilecek her türlü zararı evvelden benimsemek
Göze batmak: Bakanları sıkıntılı edebilecek gibi tutarsız, uygun olmayan gözükmek
Göze çarpmak: Üzerine dikkati çekmek
Gözü bariz: mükemmel gören
Gözleri bayılmak: Uyku, özlem gibi herhangi bir hal gözlerine vurmak
Gözleri anlamak: Ateşli hastalıkta gözleri kızarmış ve parlak
Gözleri fal taşı gibi başlatmak: Hayretten gözleri fırlamak
Gözleri kan çanağına dönmek: Gözleri fazla kızarmak
Gözleri velfecri okuyor: Gözlerinden kurnaz bir akıl belli oluyor
Gözlerinin içi gülümsemek: Çok sevindiği yüzünden,gözlerinden göstermek
Gözlerinin içine dek kızarmak: Utancından yüzü fazla kızarmak
doyumsuz: Kanmak bilmez, doyumsuz
Gözüne kestirmek: Başarabileceğini ummak
Gözü başlamak: İyiyi kötüyü ya da kendine yarayanı ayırt eder hale varmak
Gözü arkada kalmak: Arkada bırakılan bir şeye merak ve ilgi ile kopamamak
Gözü doymak: Çok istenen bir şeyin yeter miktarını elde ettikten daha sonra artık çoğunu istememek
Gözü gönlü açılmak: Ferahlamak
Gözü ısırmak: Bir kimseyi tanır gibi elde etmek
Gözü kaymak: Gönülsüzce bakıvermek
Gözü sönmek: Âmâ edinmek
Gözü toprağa görmek: Ölmek üzere edinmek
Gözünü ürkütmek: Yıldırmak
Gözü yüksekte: Yüksek emel arkasından olan
Gözünde gelişmek: Bir şey birine olduğundan büyük veya kayda değer gözükmek
Gözünde tütmek: Fazla özlem duymak
Gözünü beslemek: Bol bol belirlemek
Gözünü dört başlamak: Fazla tedbirli ve kurnaz olmak
Gözünü kan bürümek: Adam öldürecek derecede hiddetlenmek
Gözünün kuyruğu ile görmek: Kesin etmemeye çalışarak yana bakmak
KULAK
Kulak asmamak: önem vermemek
Kulak kabartmak: Belirlenmiş etmemeye çalışarak kulak vermek
Kulak kesilmek: Büyük bir özenle dinlemek
Kulak kesilmek: Büyük bir özenle dinlemek
Kulak misafiri edinmek: Yanında konuşulan bir şeyi kulak vermek
kulak vermek: Merak edip dinlemek,işitmeye kastetmek
Kulağı delik: Olup bitenleri tez haber alan
Kulağı kirişte: Ne söyleneceğini işitmek için çok titiz
Kulağına kar suyu firar etmek: Sıkışık bir duruma düşmek
Kulağına düzenlemek: Bir ışık halkası veya söze planlamak üzere önceden açıklama yapmak
Kulağına küpe edinmek: Başa gelen bir halden alınan dersi hiç unutmamak
Kulağını bükmek: Bir sorun aleyhinde titiz davranmasını söylemek
Kulakları dolmak: Aynı şeyleri dinlemekten usanç varmak
Kulakları paslanmak: Şimdiden beri müzik dinlememiş elde etmek
Kulaktan dolma: Şurada burada işitilerek edinilen bilgi *