bilgiliadam
Yeni Üye
Bilgi Ne Demek?
İnsanın, toplumsal emeğiyle meydana cıkardığı nesnel dunyanın yasalı ilişkilerinin, duşuncesinde yeniden uretimi
İnsanla cevresi arasında kurulan ilişki, eşanlamda 'bilgi', ilk duşuncelerden bu yana ceşitli acılardan değerlendirilmiştir Kimileri bu ilişkinin asla kurulamayacağını (bilginin edinilemeyeceğini N), kimileri kısmen kurulabileceğini, kimileri ancak tanrısal duzeyde kurulabileceğini, kimileri de bağıntılı (goreli N) olarak her an kurulmakta olduğunu ileri surmuşlerdir
Bilginin kaynağı, ozu ve sınırı ustundeki araştırmalar ceşitli oğretiler doğurmuştur Usculuk, gorguculuk, deneyselcilik, sezgicilik, eleştiricilik, kuşkuculuk, bilinemezcilik, olguculuk, uygulayıcılık, inakcılık, inancılık, olasıcılık, anlıkcılık, iradecilik, doğuştancılık, bilgicilik vb bilginin insan icin olanaklı olup olmadığı yolunda ceşitli savlar ileri surmuşlerdir
Antik Cağ Yunan duşuncesinde bilgiciler ve şupheciler bilginin olanaksız bulunduğu kanısındaydılar Sokrates de fizik bilginin kesin olmadığını, kesin bilginin ancak torebilimsel alanda gercekleşebileceğini ileri surmuştur
Kant idealizmi, Comte pozitivizmi, Spencer evrimciliği Heidegger ve Sartre egzistansializmi (varoluşculuğu) Camus sacmacılığı aynı kanıyı surdurup cağımıza kadar getirmişlerdir
Bunlara karşı bilginin olanaklı bulunduğunu ileri suren oğretiler, bilginin nasıl elde edileceği konusunda iki buyuk kampa ayrılırlar 'Uscular' genel adı altında toplananlar bilginin doğuştan beri insan usunda varolduğunu, 'duyumcular' genel adı altında toplananlar bilginin ancak duyularımızla elde edilebileceğini savunurlar
Bilginin insandan bağımsızlığını ve kendini kendisiyle belirlediğini ileri suren Platon ve Hegel'in nesnel duşuncecilikleri gibi oğretiler de vardır
İngiliz duşunuru Spencer'in uc turlu bilgi bulunduğu yolundaki savı bir bilgi sınıflamasında yol acmıştır Spencer'e gore bu uc tur bilgiden biri 'halksal bilgi' dir ki dağınık ve gunluk bilgilerdir, ikincisi 'bilimsel bilgidir ki bu dağınık bilgilerin kendilerine ozgu bilim dallarında birleştirilip yasalara bağlanılışından elde edilmiş bilgilerdir, ucuncusu 'felsefesel bilgi'dir ki bilimsel bilgileri evrensel bir yasada birleştirmiş olan bilgidir
Bilgi, doğada hazır değildir, doğada nesneler ve olaylar vardır ama bilgi yoktur, bilgiyi yaratan ve ureten doğa ustundeki calışması ve bu calışmaya duşuncenin katkısıyla bizzat insanın kendisidir
Metafizik, idealist ve Tanrıbilimsel varsayımlar bir yana, bilimselliğe pek yaklaşmış olan duyumculuk bilgi'yi 'bireysel deney'in urunu olarak tanımlıyordu Ne var ki bu bireysel deneyin algılarını duzenlerken kullanmak zorunda bulunduğu kavram ve ulamları nerede bulduğu acıklanamıyordu Cunku bu kavram ve ulamlar, bireysel deneyin değil, 'toplumsal deney'in binlerce yıl işleye işleye oluşturup hazırladığı urunlerdi (us ve bilgi birikimi N) İnsan pratiğinin toplumsal karakteri belirtilmeden hicbir bilgi acıklanamaz İnsanın toplumsal calışmayla elde ettiği bilgi, doğanın bilincte yansıtılmasıdır Oysa bu, aynanın doğayı yansıtması gibi basit bir fiziksel yansıtma değil, birtakım karmaşık işlevleri gerektiren bilincsel bir yansıtmadır Bilgi, nesnenin kendisinden başlar Duyularla algılanır İnsan bilincinde ceşitli soyutlamalara ve bireşimlere uğrar Kavramlaşır, ulamlaşır, yasalaşır (ve hipotezleşir N) Sonra yeniden doğaya, nesneye doner ve kendini pratikle denetler, doğrular (ve kuramlaşır N) İnsan bilincinde kavramlaşan, ulamlaşan, yasalaşan yansı, yeniden doğaya donerek pratikle doğrulanmadıkca bilgi olmaz Bilgi, somuttan gelir, soyuttan gecer ve yeniden somutta gercekleşir
Duyulur veriler sınırlıdır, orneğin ışığın saniyede uc yuz bin kilometre hızla koştuğunu bildiremezler Bunu biz duşuncemizde tasarımlarız Ama bu, bilginin ancak soyut duşuncemizde ve tasarımlarımızda olduğu anlamına gelmez Cunku soyut duşuncemizin tasarımlarını hem duyularla algıladığımız nesnelerden esinlenmiş, hem de yaptığımız aletlerle bu tasarımımızı nesnel dunyaya aktararak pratikle doğrulamışızdır Bu doğrulamayı gercekleştirmemiş olsaydık, ışığın tasarımladığımız hızı bir bilgi değil bir boşsoz olurdu Nitekim nesnel dunyada insanın tasarımını aşan gerceklikler de vardır orneğin mezonlar gibi kimi elementer zerrelerin varlık sureleri saniyenin yuz milyonda biri kadar tahmin edilmektedir ki hicbir insan bu niceliği tasarımlayamaz İnsanın pratik eylemi olan bilimler bu duyudışı ve tasarımdışı olgulardan eylemsel sonuclar cıkarırlar ve onları pratikte kullanırlar
Bilgi, her zaman tamlığın doğrultusunda ilerleyen eksik ve tamamlanmamış bir surectir, her zaman da boyle kalacaktır Ama bu da, hicbir zaman tam (kesin, bitmiş, saltık) bilgiye erişilemeyecektir anlamına gelmez Cunku her eksik bilgi tamlığını, başka bir deyişle her goreli bilgi saltıklığını icermektedir Tamlık, eksikliğin, saltıklık goreliliğin icindedir Orneğin ışık konusunda dalga kuramı, yirminci yuzyılın başlarında ışığın aynı zamanda zerreli oluşunun anlaşılması uzerine, yetersizliğinden oturu bırakıldı Ne var ki bu goreli ve eksik bilgi, bırakılıncaya kadar işe yaramış ve bircok bilimsel gerceklerin meydana cıkarılmasını sağlamıştı Cunku kendi saltıklığını da icermekteydi (Işığın dalga ya da tanecik olduğu kuramları, birleştirilerek, ışığın koşullara gore hem dalga hem de tanecik olduğu kuramıyla aşıldı N)
Bunun gibi evrenin ilk yapısını araştıran ilk duşunceler bunu sırasıyla su, hava, ateş, vb ozdeklerinde gormuşlerdi Zamanla birbirlerine yerlerini bırakan butun bu goreli bilgiler evrenin ozdeksel bir yapısı bulunduğu saltık bilgisini taşımaktaydılar Saltık bilgi, goreli bilgilerin; eş deyişle tam bilgi, eksik bilgilerin bu suregiden iceriğidir Goreli bilgiyle saltık bilgi, birbirleriyle bağımlıdır ve biri olmadan oburu olmaz Doğa sonsuz olduğu icindir ki bilgi sureci de sonsuzdur Daha acık bir deyişle bilgi hicbir zaman hicbir yerde bitmeyecek ve metafizikcilerin hayal ettikleri gibi hicbir zaman ve hicbir yerde bir son bilgiye varılmayacaktır ''Bilginin sona ermesi, sonsuzun sona ermesi demek olur ki olanaksızdır'', sayıların dizisini sonuna kadar saymak nasıl olanaksızsa doğanın bilgisini tuketmek de oylece olanaksızdır
Ozetlersek, bilgi, ne idealist uscuların sandıkları gibi tek başına usla, ne de materyalist duyumcuların sandıkları gibi tek başına duyumla elde edilebilir İlkin o, insan pratik'iyle uretilir Bu uretme iki aşamada gercekleşir; her ikisi de pratikte denetlenmiş olarak birinci aşama duyumsal aşama, ikinci aşama mantıksal aşama'dır Bilgi uretiminin denetimi de gene pratiğe donup bilgiyi doğrulamakla yapılır Bilgi sureci boylelikle tamamlanır ''Canlı algılamadan soyut duşunceye ve buradan da pratiğe; işte gerceği tanımanın, bilgi edinmenin diyalektik yolu budur'' Pratik, bilginin hem cıkış noktası hem de doğruluğunun olcutudur ''Yaşamın, eşdeyişle pratiğin bilgi kuramının temeli olduğu goruşu bizi kacınılmaz olarak ozdekciliğe goturur''
İnsanın, toplumsal emeğiyle meydana cıkardığı nesnel dunyanın yasalı ilişkilerinin, duşuncesinde yeniden uretimi
İnsanla cevresi arasında kurulan ilişki, eşanlamda 'bilgi', ilk duşuncelerden bu yana ceşitli acılardan değerlendirilmiştir Kimileri bu ilişkinin asla kurulamayacağını (bilginin edinilemeyeceğini N), kimileri kısmen kurulabileceğini, kimileri ancak tanrısal duzeyde kurulabileceğini, kimileri de bağıntılı (goreli N) olarak her an kurulmakta olduğunu ileri surmuşlerdir
Bilginin kaynağı, ozu ve sınırı ustundeki araştırmalar ceşitli oğretiler doğurmuştur Usculuk, gorguculuk, deneyselcilik, sezgicilik, eleştiricilik, kuşkuculuk, bilinemezcilik, olguculuk, uygulayıcılık, inakcılık, inancılık, olasıcılık, anlıkcılık, iradecilik, doğuştancılık, bilgicilik vb bilginin insan icin olanaklı olup olmadığı yolunda ceşitli savlar ileri surmuşlerdir
Antik Cağ Yunan duşuncesinde bilgiciler ve şupheciler bilginin olanaksız bulunduğu kanısındaydılar Sokrates de fizik bilginin kesin olmadığını, kesin bilginin ancak torebilimsel alanda gercekleşebileceğini ileri surmuştur
Kant idealizmi, Comte pozitivizmi, Spencer evrimciliği Heidegger ve Sartre egzistansializmi (varoluşculuğu) Camus sacmacılığı aynı kanıyı surdurup cağımıza kadar getirmişlerdir
Bunlara karşı bilginin olanaklı bulunduğunu ileri suren oğretiler, bilginin nasıl elde edileceği konusunda iki buyuk kampa ayrılırlar 'Uscular' genel adı altında toplananlar bilginin doğuştan beri insan usunda varolduğunu, 'duyumcular' genel adı altında toplananlar bilginin ancak duyularımızla elde edilebileceğini savunurlar
Bilginin insandan bağımsızlığını ve kendini kendisiyle belirlediğini ileri suren Platon ve Hegel'in nesnel duşuncecilikleri gibi oğretiler de vardır
İngiliz duşunuru Spencer'in uc turlu bilgi bulunduğu yolundaki savı bir bilgi sınıflamasında yol acmıştır Spencer'e gore bu uc tur bilgiden biri 'halksal bilgi' dir ki dağınık ve gunluk bilgilerdir, ikincisi 'bilimsel bilgidir ki bu dağınık bilgilerin kendilerine ozgu bilim dallarında birleştirilip yasalara bağlanılışından elde edilmiş bilgilerdir, ucuncusu 'felsefesel bilgi'dir ki bilimsel bilgileri evrensel bir yasada birleştirmiş olan bilgidir
Bilgi, doğada hazır değildir, doğada nesneler ve olaylar vardır ama bilgi yoktur, bilgiyi yaratan ve ureten doğa ustundeki calışması ve bu calışmaya duşuncenin katkısıyla bizzat insanın kendisidir
Metafizik, idealist ve Tanrıbilimsel varsayımlar bir yana, bilimselliğe pek yaklaşmış olan duyumculuk bilgi'yi 'bireysel deney'in urunu olarak tanımlıyordu Ne var ki bu bireysel deneyin algılarını duzenlerken kullanmak zorunda bulunduğu kavram ve ulamları nerede bulduğu acıklanamıyordu Cunku bu kavram ve ulamlar, bireysel deneyin değil, 'toplumsal deney'in binlerce yıl işleye işleye oluşturup hazırladığı urunlerdi (us ve bilgi birikimi N) İnsan pratiğinin toplumsal karakteri belirtilmeden hicbir bilgi acıklanamaz İnsanın toplumsal calışmayla elde ettiği bilgi, doğanın bilincte yansıtılmasıdır Oysa bu, aynanın doğayı yansıtması gibi basit bir fiziksel yansıtma değil, birtakım karmaşık işlevleri gerektiren bilincsel bir yansıtmadır Bilgi, nesnenin kendisinden başlar Duyularla algılanır İnsan bilincinde ceşitli soyutlamalara ve bireşimlere uğrar Kavramlaşır, ulamlaşır, yasalaşır (ve hipotezleşir N) Sonra yeniden doğaya, nesneye doner ve kendini pratikle denetler, doğrular (ve kuramlaşır N) İnsan bilincinde kavramlaşan, ulamlaşan, yasalaşan yansı, yeniden doğaya donerek pratikle doğrulanmadıkca bilgi olmaz Bilgi, somuttan gelir, soyuttan gecer ve yeniden somutta gercekleşir
Duyulur veriler sınırlıdır, orneğin ışığın saniyede uc yuz bin kilometre hızla koştuğunu bildiremezler Bunu biz duşuncemizde tasarımlarız Ama bu, bilginin ancak soyut duşuncemizde ve tasarımlarımızda olduğu anlamına gelmez Cunku soyut duşuncemizin tasarımlarını hem duyularla algıladığımız nesnelerden esinlenmiş, hem de yaptığımız aletlerle bu tasarımımızı nesnel dunyaya aktararak pratikle doğrulamışızdır Bu doğrulamayı gercekleştirmemiş olsaydık, ışığın tasarımladığımız hızı bir bilgi değil bir boşsoz olurdu Nitekim nesnel dunyada insanın tasarımını aşan gerceklikler de vardır orneğin mezonlar gibi kimi elementer zerrelerin varlık sureleri saniyenin yuz milyonda biri kadar tahmin edilmektedir ki hicbir insan bu niceliği tasarımlayamaz İnsanın pratik eylemi olan bilimler bu duyudışı ve tasarımdışı olgulardan eylemsel sonuclar cıkarırlar ve onları pratikte kullanırlar
Bilgi, her zaman tamlığın doğrultusunda ilerleyen eksik ve tamamlanmamış bir surectir, her zaman da boyle kalacaktır Ama bu da, hicbir zaman tam (kesin, bitmiş, saltık) bilgiye erişilemeyecektir anlamına gelmez Cunku her eksik bilgi tamlığını, başka bir deyişle her goreli bilgi saltıklığını icermektedir Tamlık, eksikliğin, saltıklık goreliliğin icindedir Orneğin ışık konusunda dalga kuramı, yirminci yuzyılın başlarında ışığın aynı zamanda zerreli oluşunun anlaşılması uzerine, yetersizliğinden oturu bırakıldı Ne var ki bu goreli ve eksik bilgi, bırakılıncaya kadar işe yaramış ve bircok bilimsel gerceklerin meydana cıkarılmasını sağlamıştı Cunku kendi saltıklığını da icermekteydi (Işığın dalga ya da tanecik olduğu kuramları, birleştirilerek, ışığın koşullara gore hem dalga hem de tanecik olduğu kuramıyla aşıldı N)
Bunun gibi evrenin ilk yapısını araştıran ilk duşunceler bunu sırasıyla su, hava, ateş, vb ozdeklerinde gormuşlerdi Zamanla birbirlerine yerlerini bırakan butun bu goreli bilgiler evrenin ozdeksel bir yapısı bulunduğu saltık bilgisini taşımaktaydılar Saltık bilgi, goreli bilgilerin; eş deyişle tam bilgi, eksik bilgilerin bu suregiden iceriğidir Goreli bilgiyle saltık bilgi, birbirleriyle bağımlıdır ve biri olmadan oburu olmaz Doğa sonsuz olduğu icindir ki bilgi sureci de sonsuzdur Daha acık bir deyişle bilgi hicbir zaman hicbir yerde bitmeyecek ve metafizikcilerin hayal ettikleri gibi hicbir zaman ve hicbir yerde bir son bilgiye varılmayacaktır ''Bilginin sona ermesi, sonsuzun sona ermesi demek olur ki olanaksızdır'', sayıların dizisini sonuna kadar saymak nasıl olanaksızsa doğanın bilgisini tuketmek de oylece olanaksızdır
Ozetlersek, bilgi, ne idealist uscuların sandıkları gibi tek başına usla, ne de materyalist duyumcuların sandıkları gibi tek başına duyumla elde edilebilir İlkin o, insan pratik'iyle uretilir Bu uretme iki aşamada gercekleşir; her ikisi de pratikte denetlenmiş olarak birinci aşama duyumsal aşama, ikinci aşama mantıksal aşama'dır Bilgi uretiminin denetimi de gene pratiğe donup bilgiyi doğrulamakla yapılır Bilgi sureci boylelikle tamamlanır ''Canlı algılamadan soyut duşunceye ve buradan da pratiğe; işte gerceği tanımanın, bilgi edinmenin diyalektik yolu budur'' Pratik, bilginin hem cıkış noktası hem de doğruluğunun olcutudur ''Yaşamın, eşdeyişle pratiğin bilgi kuramının temeli olduğu goruşu bizi kacınılmaz olarak ozdekciliğe goturur''