Son Konu

Çevre Kirliliği İle İlgili Bilimsel Araştırma

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Çevre sorunlarının gelişimine girmeden önce, dünyamızı ve ülkemizi tehdit eden bir takım temel çevre sorunlarının üzerinde durmak gerekmektedir Böylece, keza bu sorunların niteliği ayrıca de bunlarla ilgili yönetmelik ve bilincin gelişim tarihleri daha iyi izlenebilecektir Gerçekten bu ayırımın kendisi zeka çevre sorunları gibi yenidir Zira çevre sorunları ilk olarak II Dünya savaşı sonrası ortaya çıktığında, bunların son tahlilde sanayileşmenin bir sonucu olduğu ve yalnızca bulundukları bölgeleri ilgilendirdiği sanılıyordu Böylece, bunlarla ilgili çözüm ve bilinç de yöresel ve mahallî olarak düşünülüyordu Çevre sorunlarının ortaya çıktığı alan bölgelerde yaşamayan ırk bu sorunlara ilgi duymadıkları gibi, çözümü konusunda da bir üzüntü hissetmiyorlardı

Ancak, çevre sorunlarının sebep olduğu bazı sonuçlarının evrenselliği anlaşıldıktan sonra global anlamda bir çevre bilinci uyanmaya başladı Insanlar ancak o süre anlayabildiler ama: Tek bir dünyamız var Hepimiz benzer gezegenin üzerindeyiz Bir çevre düşünürünün kullandığı amblem ile, benzer gemideyiz, Bu geminin batması ile hepimiz batacağız Her ne değin üst güvertede yaşayanlar daha çok sorumluluk sahibi olsa da

Belirtildiği gibi, “çevre sorunlarının insanlık üzerindeki etkilerinin tamamiyle anlaşılması son yirmi yılda meydana geldi Daha önceleri su ve hava kirlenmesi olarak görülen ve daha fazla sanayi bölgelerinde rastlanan çevre sorunlarının, toksik atıklardan, ozon tabakasının incelmesine, tabiattaki biyoloji ile ilgili zenginliğin değil olmasına, yani bir takım canlı türlerinin bir daha dönmemecesine yok olmasına, iklim değişikliklerine, deniz ve okyanusların kirlenmesine değin uzandığı görüldü Keza çevre kirliliğinin yalnızca insanın maddî ve ruh sağlığını korkutma etmediği; medenîyet ve kültürel varlıkları da korkutma ettiği ortaya çıktı Diğer Taraftan bu sorunlar yalnızca zengin ve gelişmiş ülkeleri değil, gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeleri de aynı derecede etkilemektedir Hemen bu sorunların esas niteliğine dikkat çekmek istiyoruz Zira bu sorunların bazıları global iken, bir kısmı bölgesel ve diğer bir kısmı ise mahallî sorunlar olarak karşımıza çıkmaktadır

Bütün insanlığı korkutma eden global çevre sorunlarının başlıcaları: İklim değişmesi, sera etkisi, ozon tabakasının incelmesi ve süratli nüfus artışıdır Dünyamız âdeta bir canlı gibi alıngan yankı sistemlerden meydana geldiğinden, global çevre sorunlarının sonuçlarından tüm canlılarla beraber halk müziği da etkilenmektedirler bu nedenle, bu sorunlar yalnızca meydana çıktıkları yerlerdeki insanları ve çevreyi korkutma etmiyorlar Bütün insanların sağlığını ve geleceğini korkutma ediyorlar
Bölgesel Çevre Sorunları ise, daha çok ortaya çıktıkları bölgedeki yankı sistemleri ve dolayısıyla insanları tehdit eden sorunlardır En önemlileri ise, Eko sistemlerin tahribi ve Biyolojik zenginliğin kaybolmasıdır

Mahallî Çevre Sorunlarına gelince, bunlar daha çok ortaya çıktıkları yerleri tehdit eden sorunlar olup başlıcaları: Atık Maddeler (Çöpler), Sanayi ve Kimyasal Atıklar ve Zehirli Atıklardır

Birkaç sene öncesine kadar çevre sorunları konusunda bazılarını aydınlatmak ara sıra baskı olabiliyordu Yerel yönetimleri ve yetkilileri uyarmak için bilimsel raporlara ihtiyaç duyuluyordu Bir çok insan ise çevre sorunlarını ciddîye almıyordu Oysa, günümüzde herkes bir şeylerin zıt gittiğini bizzat kendi beş duyusuyla tecrübe edebiliyor: Kirlenen hava, su ve denizin yanına; yok olan ormanlar ve buralarda yaşayan canlılar Bunların bir sonucu olarak değişen iklim Bir yana kavurucu sıcaklar, bir yanlamasına su baskını felâketleri Son birkaç yıldır âdeta Hz Nuh ’tan bu yana yaşanan en büyük sel felâketlerine şahit olunmaktadır

Çevrenin tahribine seyirci kalan, başka bir ifadeyle çevreyi bilinçsizce yıkım eden; ondaki ilahi denge ve ahengi göz ardı eden modern insan, bunun bedelini çok pahalıya ödemektedir Bunun en tipik örneği, ülkemizin bazı bölgelerinde aşırı ağaç ve orman kesimlerinin niçin olduğu felâketlerdir Ağaçların ve ormandaki ekolojik yapıların suyu tutucu ve erozyonu önleyici rolünün gözardı edilerek, bu ağaçlar indirimli; böylece yağan yağmurlar sellere ve balçık deryalarına dönüşmüştür Bunun tipik örnekleri ülkemizin bir çok uygun bilhassa de Senirkent, Zonguldak ve Trabzon ’da meydana gelmiş; trilyonlarca maddî zararın yanına, tamir edilemez çevresel zararlara sebebiyet vermiştir

Bundan Böyle herkes, çevrenin ve ekolojik dengenin bozulmasının sebep olduğu ve olabileceği sorunlarla ilgili olarak aracısız tecrübe ve deneylere sahiptir Burada Rum suresinin 41 Âyeti fiilen anlamlıdır:

İnsanların kişisel olarak kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu Allah, belki pişmanlık duyup dönerler diye, yaptıklarının bir kısmının cezasını onlara dünyada tattıracak

Şimdi global, bölgesel ve mahallî olarak dünyayı ve ülkemizi korkutma eden bazı kayda değer çevre sorunlarına özetle değinmekte fayda bulunmaktadır

Hava Kirliliği ve Asit Yağmurları

İnsanların faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim faaliyetleri esnasında ortaya meydana çıkan atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatını korkutma eder bir konuma gelir Yeryüzündeki canlı hayatın sürmesi için vazgeçilmez bir yere ve öneme sahip olan hava tüm hayatı etkileyecek biçimde endüstriyel artıklarla öbür yollardan kirlenmektedir Bu kirlenme öncelikle 19401950 ’li yıllarda çoğalan sanayileşmenin bir sonucu olarak dünyanın dağıtılmış şehirlerinde havanın aşırı kirlenmesiyle görülmeye başlandı İşte bundan nedeniyle “halk göre atmosfere karıştırılan yabancı maddelerle hava bileşiminin bozulmasına hava kirliliği denildi Dünya Sağlık Örgütü ’ne kadar: “Hava kirliliği, canlıların sağlığını olumsuz yönden etkileyen ya da maddî zararlar meydana getiren havadaki yabancı maddelerin, normalin üzerindeki yoğunluğudur

Hava kirliliğine yol açan unsurlar ya ilk elden fabrika bacalarından, egzoz gazlarından havaya karışıyor yada havadaki öteki gazlarla birleşerek, havanın kirlenmesine yol açıyor

Ayrıca sanayi işletmelerinin çıkardığı baca gazları havadaki oksijen ve su buharı ile birleşerek, bir dizi kimyasal reaksiyonlar sonucu asit yağmurlarına dönüşür Asit yağmurları toprağın ağır ağır asitlenmesine yol açarak, ağaçların ve bitkilerin topraktan beslenmesine engel olur Asit yağmurları hem değişik yollardan sulara karışarak, sulardaki canlıların hayatını da etkiler

Havadaki karbon tozları, katı parçacıklar, karbonmonoksit, kükürt dioksit, doymamış hidrokarbonlar, aldehitler ve öteki kanserojen maddeler insanlarda solunum yolları hastalıkları, nefes darlığı ve akciğer kanseri gibi öbür hastalıklara yol açarlar

Sanayileşme ile büyük hız kazanan hava kirlenmesi bilhassa büyük kentlerin çevresinde yoğunlaşmaktadır Çünkü büyük kentler ve onların çevresinde yoğunlaşan imal ve tüketim faaliyetleriyle artıklar tez çoğalıyor Keza egzoz gazları, trafik tıkanıklıkları ve şamata de hayatın kalitesini çabuk düşürmektedir

Havanın gaz halinde ve aralıksız hareket içinde olması rüzgarlarla kirlenmeyi yeryüzü ölçüsünde yaygınlaştırıyor Bu bağlamda en çok zararı ise ormanlara veriyor Büyük kentlerde alt inşa yatırımlarının hazırlanmış olması, deniz, hava ve kara yolu ulaşımının kolaylığı yatırımların büyük kentlerin çevresinde yoğunlaşmasına yol açıyor İşgücü ve pazar açısından fazla uygun olan büyük kentler, imal ve tüketim faaliyetlerinin en yoğun olduğu yörelerdir Bu aşırılık, hava kirlenmesinin büyük kentlerde ileri boyutlara ulaşmasına niçin olmaktadır

Bütün bunların en manâlı sebeplerinden birisi sanayi ve teknolojilerimizin bir sonucu olan asit yağmurları Uzmanların bildirdiklerine göre bunun kaynağı sanayi kuruluşlarıdır Özellikle termik santrallerin bacalarından meydana çıkan dumanların içinde bolca kükürtdioksit ve azot oksit gibi gazlar bulunmaktadır Bunlar atmosferdeki nem ile birleşince yakıcı asitlere (sülfirik asit, nitrik asit vb) dönüşmekte kar, yağmur, sis yağışlarıyla da yeryüzüne ulaşmaktadır İşte bunlara asit yağmuru deniliyor

Asit yağmurları, göller ve nehirler gibi sular dünyasına düştüğünde bunların asitlik derecesini arttırır Balıklar sudaki asitlik değişimine çok aklıselim oldukları için böyle sularda yaşayamazlar Fiilen de, Baltık ülkelerindeki göller İngiltere ’deki ağır sanayi bölgelerinden kaynaklanan asit yağmurları ile asitleşmiş ve bu göllerde birçok balık türü ortadan kalkmıştır

Asit yağmurları hayvanlar ve ot gibi yaşama gibi canlı varlıklara zarar vermekle kalmaz, taşınmaz kültür varlıklarını da negatif yönde etkiler Örneğin, kent içi ya da şehir halkı dışındaki tarihî binalar, açık hava müzeleri, binlerce yıllık antik kentlere ait yapılar ya da Nemrut dağında olduğu gibi taş anıtlar asit yağmurlarıyla yıpranmakta ve dağılmaktadır Asit yağmurları bitki toplumlarının, örneğin geniş ormanların toprak üstü kısımlarında brülör zararlar oluşturduğu gibi, toprakların yapısını da bozmakta, toprak içindeki bitki köklerinin hastalanmasına ve toprağa can veren mikroorganizmaların ölmesine neden olmaktadırlar

Suların Kirlenmesi

Hava gibi su da yaşam için vazgeçilmez bir yer ve öneme sahiptir Dünyanın az kalsın, dörtte üçü sularla kaplıdır Dünyadaki suların sadece %3 ’ü tatlı su, geri kalanı ise tuzludur Tatlı suların büyük bir kısmı da dağ doruklarında kar ya da kutuplarda buz halindedir Suların kullanılmaz ayla gelmesi, hayatın kaynağının kuruması, canlı hayatın değil olmasıdır
Su kaynaklarının kullanılmasını bozacak veya hasar verecek derecede niteliğini düşürecek biçimde suyun içerisinde organik, inorganik, radyoaktif ve biyolojik herhangi bir maddenin bulunmasına su kaynaklarının kirlenmesi denilmektedir
Başka bir ifade ile, sanayi artıklarının ve kanalizasyon sularının deniz, göl ve nehirlere karışması suların özelliklerini, kalitesini büyük ölçüde yok etmektedir Suyun kalitesi, rengi ve kokusunun değişiminin ise sulardaki canlı hayatı etkilediği görülmektedir Bunun sonucu olarak da sularda yaşayan canlıların türü ve sayısı her gün gitgide artarak azalmaktadır
Önceden kaynak ya da akarsu suları her birkaç kilometrede kendi kendini temizleyerek kirlilik sorununu tabiî bir şekilde çözüyordu Bugün ise nehirler kaynağından denize döküldüğü koylara gidinceye değin sürekli kirlenmekte ve kendi kendine doğal olarak temizlenmesi muhtemel olamamaktadır

Su kirlenmesinde sanayi kuruluşlarının etkisi büyüktür Sanayi işletmeleri üretim teknolojisinin bir gereği olduğu değin, üretimdeki maliyetleri de minimuma indirebilmek için, su kaynaklarına ve kentlere yakın yerlerde kuruluyor Fabrikaların kuruluş yeri seçimine etki eden fazla sayıda unsur varsa da en manâlı olanlar hammadde kaynakları ile pazara olan yakınlıktır öte yandan, kağıt ve kimyasal madde üretimi de petrol gibi sanayilerin göl ya da deniz kenarlarında kurulması, imal maliyetlerini büyük ölçüde düşürmektedir Oysa sanayi işletmelerinin denizlerin ve göllerin yakınında kurulmasının bir sonucu olarak denizler ve göller hızla kirlenmekte, keza bu sularda yaşamış canlı sayısı da tez azalmaktadır

İzmir, İzmit ve Gemlik körfezleri artık canlıların yaşaması için kullanışlı değil Bursa, İstanbul ve İzmit çevresinde ise tarımsal üretimin durma noktasına geldiği görülmektedir Bunlar ülkemizdeki çevre kirlenmesinin boyutlarını gösterme açısından kayda değer örneklerdir

Dünyadaki mevcut su miktarı takriben 1400 km3 ’cins Bu ne azalır, ne de çoğalır Keza teorik olarak, dünya tatlı su kaynakları bugünkü nüfusunun çok daha fazlasının ihtiyaçlarını karşılayacak güçtedir Ama birbirinden farklı olarak suların dağılımı, yağışlar, nüfus yoğunluğu, arazi seviyesi ve son olarak su kirlenmeleri sonucu çoğu ülkede su kıtlığına neden olmaktadır

Toprak Kirlenmesi ve Erozyon

Gezegenimizdeki hayatın bir diğer kaynağı ise topraktır Toprak kirliliğiyle, “çevrenin bir bileşeni olan toprağın, millet kadar özümleme kapasitesinin üzerindeki miktarlarda, değişik bileşikler ve toksik maddeler ile yüklenmesi sonucunda anormal fonksiyonlar göstermesini anlıyoruz

Toprak bitki örtüsünün beslendiği kaynakların belli başlı deposudur Toprağın üstteki tabakası insanlarla birlikte öteki canlıların da beslenmesinde esas kaynaktır “Dünyanın üstteki derisi olarak da anılan, “toprağın üstteki tabakasının önemi sanıldığından büyüktür Toprak kayması ve erozyonla değil olan üç santim toprağın her tarafta oluşması yüzyıllar sürebilir Bilhassa erozyon sonucu ülkemizin fazla verimli toprakları yok olmaktadır Ülkemizin topraklarını tehdit eden erozyon felâketi, içinde bulunduğumuz son yüzyılda artarak devam ediyor

Erozyon sonucu her yıl yaklaşık 500 milyon ton bereketli toprağımız akarsularla ve rüzgârlarla denizlere veya diğer ülke sınırlarına taşınıyor Bu rakamın büyüklüğünü kamuoyuna daha çarpıcı bir şekilde ifade yapabilmek için bilim adamları, her yıl erozyonla yitirilen toprağın, Kıbrıs adası büyüklüğünde ve 20 cm kalınlığında bir kitle oluşturduğunu vurguluyorlar
Üstelik erozyonun, toprağın verimliliğini karşılayan, mikroorganizmalarını barındıran, gıda maddesi karşılayan çok değerli hayatî kısmını taşıdığını düşünürsek, önümüzdeki yıllarda ülkemizi ne dek ciddî bir beslenme sorununun beklediğini tahmin etmek güç olmasa lüzum Yok olan toprağın geri kazanımı ise şimdilik mümkün görülmemektedir

Bilhassa erozyonun neden olduğu toprak kaybını vurgulamak gerekmektedir Erozyon, toprağın suyu tutabilme yeteneğini azaltır, besleyiciliğini tüketir, köklerin tutunabileceği derinliği de kısaltır Toprak verimi düşer Erozyona uğramış üst toprak nehirlere, göllere, rezervuarlara taşınır; limanlara su yollarına çamur yığar, su depolama kapasitesini azaltır, su baskını olaylarını sıklaştırır

Ur ve hayvanlar birbirini toprağın üst tabakasına dayanarak besler Bitkiler hayvanların yaşaması için gerekli oksijen ve su buharını sağlar Keza bitkiler, insanlarla birlikte bütün canlıların ihtiyacı olan güneş enerjisini toplar

Dahası toprağa aşırı miktarda verilen kimyasal gübreler ve öteki endüstriyel atıklar, toprak ile birlikte suların doğal yapısını bozmaktadır Diğer yana ise, sanayi kuruluşlarının fazla geniş alanlara yayılması yüzünden tarıma kullanışlı toprakların tez azaldığı görülmektedir

Yeryüzündeki her canlı hayatını sürdürebilmek için, başka canlılara dayanır Irk da varlıklarını sürdürebilmek için diğer canlılara muhtaçtır Bu yüzden, insanlığın varlığının devam edebilmesi için, önce havaya ve suya, sonrada toprağa gereklilik vardır

Ormanlar

Irk, üç dört bin sene dek önce tarıma başladıklarında yeryüzünde yaklaşık 6 milyar hektar ormanlık arazi vardı Bugünse, 15 milyarı balta girmemiş orman almak üzere geriye yalnızca dört milyar hektar kalmıştır Ormanların yok oluşu sürüyor Ormanların kademeli olarak azalmasından, yalnızca kereste ve kağıtlık odun üretiminin düşeceği gibi bir netice dışında tutmak hatalı Ormanlar ticarî ölçütlere vurulamayacak değin kıymetli kaynaklardır Ormanların esas fonksiyonları: Toprak oluşturur, İklim dengesizliklerini yumuşatır, Yağışlı fırtınalara set çekerek su taşkınlarını ve selleri önler, kuraklık tehlikesine engel olur

Şiddetli yağmurların toprağı aşındırmasını, toprağın sıkılaşmasını, kumsalların çamurlaşmamasını sağlamakla kalmazlar, bütün canlıların takriben yarısını bünyelerinde barındırırlar Ormanlar dev boyutlarda bir karbonmonoksit kütlesi oluşturarak atmosferdeki karbonmonoksitle dengeyi sağlar ve sera etkisini önlerler

Ormanlar, kısa vadeli kazançlar uğruna değil ediliyor Oysa koskocoman para ve çabayla bitmiş yerine konulabiliyor

Ozon Tabakasının İncelmesi

Sanayileşmiş ülkelerde yeryüzü kaynaklarının kontrolsüz harcanması sonucu ozon tabakasının tahribi, asit yağmurları, sera tesiri, hava, kara ve denizlerin kirlenmesine, ormanların ve tarım alanlarının azalması hayat alanını artan bir şekilde daraltmaktadır

Ozon tabakasının incelmesinin başlıca tehlikesi cilt kanserlerinin artmasıdır Sera etkisinin temel nedeni ise petrol ve kömür gibi eski kalıntı yakıtların kullanımıdır Bu durumunun zamanla oluşturabileceği mümkün neticeler arasında atmosfer ısısının artması, buzulların erimesiyle deniz seviyelerinin yükselmesi, karaların azalması, kuraklık ve dolayısıyla yiyecek kıtlığı tehlikesi sayılabilir

Keza, inşaat materyali, sentetik malzemeler içeren mefruşat ve çeşitli tüketim ürünlerinin (badana kâlemleri, inceltiler, cila, vernik…) içerdikleri bileşikler ev içi havasını kirleterek sağlık durumu açısından zararlar oluşturabilmektedir Amyant ve kurşun taşıyan boyalar özellikle sıhhat açısından güvenli olmayan olmaktadır

Kimyasal Atıklar

Jurnal hayatımızda çokça karşılaştığımız çevre sorunlarının birçoğu kullandığımız bazı kimyasal ürünlerden kaynaklanmaktadır Zira bilim ve teknolojinin sadece yararcılık anlayışı ile gelişmesi ekolojik sistemi tahrib etmekte, çevreye de sürekli şekilde yeni kimyasal maddeler sağlamaktadır Kimyasal maddelerin fazla üretimi ve tüketimi sonucu bugün bundan böyle kimyasal bir keşmekeş yaşanmaktadır Üretimi yapılan kimyasal bileşik sayısının 65 milyonu bulduğunu biliyoruz Pek fazla kimyasal madde, tehlikesinden habersiz olarak evlerimize; iş yerimize, gıdalarımıza ve vücudumuza girmekte; çevreye ve canlılara etkileri araştırılmaksızın kötü etkilerini sürdürmektedir

Endüstri ve kozmetik sanayiinde geniş çapta kullanılan florokarbon gazı, atmosferin koruyucu ozon tabakasını zayıflatmaktadır Amyant liflerin uzun vakit kullanımı çalışanlarda kanser oluşumuna neden olmuştur Zararsız zannedilmiş olan ağrı kesici ilaçların artı kullanımı sonucu bu ilaçların böbrek yetmezliğine yol açtıkları görülmüştür Geçmişte thalidomide adlı ilacın kullanılması kolsuz, bacaksız bebeklerin doğmasına niçin olmuştur Tarımda fazla fazla tabiî ve sun ’î gübre kullanımı zemin sularının kimyasal kirlenmesine niçin olmaktadır

Kısacası, çevremizde ne dek fazla kimyasal madde varsa sağlığımız o ölçüde tehlikeye girmektedir Özellikle atık suların nehirlere, göllere ve denizlere boşaltılması fazla dramatik çevre sorunlarına niçin olmaktadır İzmit ve İzmir Körfezleri ile, yakın zamanlarda Sakarya nehrinde yaşanan kirlenmeler bunun en canlı örnekleri olarak zikredilebilir Endüstriyel atık suların içerisinde bulundurdukları toksit maddeler, sudaki canlı yaşamının kısa sürede tükenmesine yol açmakta ve ekosistemi felç etmektedir Hem içme sularına karışmalarıyla kayda değer sağlık sorunlarına yol açtığını yukarıda belirtmiştik

Nüfus Artışı

Çevre sorunları söz konusu olduğunda oldukça çok tartışılan konulardan bir tanesi de nüfustur Sorunun esas esprisi şudur: Dünyamızın kaynakları sınırlıdır Dünya nüfusunun şipşak çoğalması bu kaynakları korkutma etmektedir Hele hele laf konusu nüfus dengesiz bir şekilde büyüyorsa, bunun dünyanın sınırlı kaynakları için büyük bir zorlama ve risk yapacağı bilinmektedir

Gerçekten de nüfusun gelişimine bakıldığında, nüfus artışını bir “bombaya benzetenlerin endişeleri daha iyi anlaşılabilir 1991 yılı verilerine kadar 135963100 kilometrekare olan dünyamız, halen 5391257000 birey barındırmakta ve beslemektedir Tarihe bakıldığında nüfusun sınırlı kaynaklara göre ters orantılı olarak, yani geometrik olarak büyüdüğü görülmektedir Zira, dünya nüfusu 16 Yüzyılda 500600 milyon olarak tahmin edilirken, 20yüzyılın başlarında bu rakam 17 milyara ulaştı Yüzyılımızın sonlarına içten ise (1985) 48 miyar oldu Bu akım aynı şekilde devam ederse, dünya nüfusu 2000 yılında 61 milyara ulaşacak

Bu gelişen nüfusun dünyamızın sınırlı kaynakları için ciddî bir tehdit olduğu ileri sürülmektedir Bilhassa az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusun çevreye verdiği baskı ve tehdidin daha çok olduğu söylenmektedir Genç nüfusa meslek ve istihdam sağlamak için daha fazla doğal kaynak kullanılmakta veya tüketilmektedir Ama bunun tam tersini söyleyenler de azımsanacak gibi değil Yani, gelişmiş ülkelerin doğal kaynakları daha fazla kullandığı ve tükettiği ileri sürülmektedir Doğrusu de, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşamış insanların aylıktakvim olarak tüketimleri, gelişmiş ülkelerdeki insanlarla karşılaştırıldığında, gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların daha fazla kaynak kullandığı ya da tükettiği görülür Bu da doğal kaynakları tüketme ve çevre sorunusorunları olarak karşımıza gelmektedir

Ayrıca gelişen nüfusun göçlere neden olduğu da aşina bir gerçektir Iş ve daha iyi bir gelecek için, gelişmiş ülkelere, (Amerika ve Avrupa ’ya) veya aynı ülke içerisinde, ama sanayi kuruluşların bulunduğu şehirlere doğru bir göçün olduğu bilinmektedir Bu göçün meydana getirdiği kültürel ve sosyal sorunların yanında, öteki kayda değer bir sorun ise, bilhassa şehirlerin daha alçak yapılarının eksik kalmasıdır Bu yetersizliğin bir sonucu olarak da şehirlerde ilk olarak gecekondu mahallesi olmak üzere çoğu sorunların ortaya çıktığı görülmektedir

Burada unutulmaması gereken husus, dünyamızın kaynaklarının ve imkânlarının sınırlı olduğunun anlaşılmasıdır Bilindiği gibi, yalnızca bu noktanın anlaşılması bile yenidir Daha önceleri sınırsız ve liner çoğaltma ekonomilerini savunanlar, bugün dünyanın kaynaklarının sınırlı olduğunun tamamen anlaşılmasıyla bunu savunamamaktadırlar Yine, Sürdürülebilir yeniden yapılanma tartışmaları da bu noktada gündeme girmektedir

Yapılması gereken, lüzum yöneticilerin ve gerekse insanların, keza ekonomi anlayışlarını, keza tüketim ve yaşayış biçimlerini her tarafta sorgulamaları ve düzenlemeleri gerektiğidir Dünyamızın ekolojik dengelerin korkutma etmeyen sürdürülebilir bir ekonomi anlayışını geliştirmek zorundayız

Eğri Şehirleşme

Sanayileşme ve şehirleşme, çevre sorunlarının ortaya çıkışında iki esas faktör olarak ortaya çıkmaktadır Zira, “endüstri kenti, barındırdığı nüfus açısından tarihin en kalabalık kenti olmuş, fazla nüfus yığılmaları çevreyi bozucu etkiler doğurmuştur

Bugün dünya nüfusunun %50 ’den fazlası şehirlerde yaşamaktadır Bu nüfusun büyük bir kısmı genellikle daha aşağı yapı hizmetlerinin olmadığı topluluk ve sağlığa zararlı kenar gecekondu semtlerinde yaşamaktadır Tabiî çevrenin ortadan kalktığı; aşırı kalabalık ve curcunalı şehir hayatı cisim ve ruh sağlığını büyük ölçüde etkilemektedir Kompleks ve sağlıksız hayat şartlarına yan olarak alkolizm, ilâç tutsaklığı, uyuşturucu alışkanlığı, psikolojik bozukluklar, intiharlar, cinâyetler, kazalar, enfeksiyon hastalıkları artmaktadır Yoğun vasıta trafiği; gürültü, hava kirliliği, stres, takâtsizlik… gibi etkileriyle başlı başına şehirleşmenin önde gelen bir sorununu oluşturmaktadır Prof Dr Rasim Adasal modern hayat durumlarına ve koşullarına yan bu bozuklukları toplum hastalıkları ve modern medenîyet hastalıkları olarak isimlendirmektedir Diğer Taraftan trafik kazalarıyla her sene milyonlarca birey yaralanıp, sakatlanmakta ve, 300 bin dek birey de bu kazalarda ölmektedir
Çevre sorunları ve kirliliğinin bu sayılanlardan ibaret olmadığı açıktır böylece her gün yeni kirlilik kavramları literatüre girmektedir: Siyasî kirlenme, dilin kirlenmesi, Ahlâkî kirlenme vs Insanlar yalnızca temiz bir çevreyi özlemiyorlar Temiz bir çevreyle beraber, pak bir ahlâk, pak bir dil ve temiz bir siyaseti de özlüyorlar Başka bir ifadeyle ayrıca insanlarla ve keza de doğayla olan ilişkilerimizde temizin ve temizliğin nitelendirdiği yeni bir ilişkiler ağını istek ediyorlar

Bütün bunlardan ötürü yeni bir çevre ahlâkının geliştirilmesi ve mesuliyet şuurunun yerleştirilmesi bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır Bu yeni anlayışa göre, insanın yalnız kendine karşısında yok; bununla birlikte diğer canlılara, cansız varlıklara ve hatta gelecek nesillere aleyhinde da sorumlulukları ve görevleri baştan belirlenmeli ve vurgulanmalıdır İnsan kendini tabiatın yağmacısı değil onu muhafaza ve geliştirmekle görevli bir emanetçi kabul etmelidir Meşhur Rus yazar ve düşünürü A Soljenistin ’in dediği gibi:

İhtiyaçlarımızı sınırlandırmanın zamanı geldi Fedakârlık ve feragat göstermekte güçlük çekiyoruz; çünkü siyasal, kamusal ve özel hayatlarımızda kendimizi alıkoyma, gemleme denilen altın anahtarı çoktan okyanusun dibine düşürdük Ne var ancak, özgürlüğüne kavuşan kişinin atacağı en birinci ve en zeki adım budur Özgürlüğü kazanmanın en muhakkak yolu da budur Dış olayların bizi buna mecbur etmesini, hatta bizi alt etmesini bekleyemeyiz

aynı zamanda unutulmaması gereken kayda değer bir nokta ise, toplumun ve çevrenin sağlıklı olması için insanların gıda, su, mesken, ulaşım ve iş gibi esas ihtiyaçlarının ekonomik şekilde halledilmesi gerekir Ne eyvah oysa günümüz dünyası fazla zengin küçük bir grupla (Kuzey), yoksul olan büyük bir kitleye (Güney) ayrılmış haldedir Yaşama ve ayakta kalma mücadelesi veren insanlardan çevre bilinci ummak fazla bir iyimserlik olur

Yard Doç Dr İbrahim Özdemir *
 
Üst Alt