Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliği’nce; Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Genel Müdürlüğü’ne hitaben yazılan hukuki görüşte; “Gebe çocuğun; cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranış sonucunda mı yoksa rıza ile cinsel ilişkiye dayalı olarak mı mağdur olduğu, gebeliği tespit eden kamu görevlisi tarafından bilinemeyeceğinden, 18 yaş altındaki resmi nikahı olmayan gebelerin sağlık kurum ve kuruluşlarına başvurduklarının tespiti halinde adli birimlere bildirimlerinin gerektiği” bildirilmişti.
2009 yılında ise Sağlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliği; “Uygulamada sağlık personelinin güvenliği açısından ve riskli gebe gurubuna giren 18 yaş altı gebelerin takip yaptırmadaki olumsuz sonuçları” nedeniyle konuyu yeniden değerlendirmiş, görüşünü değiştirmişti. Bu görüşe göre; “18 yaş altındaki resmi nikahı olmayan gebeler, kamu sağlık kurum ve kuruluşlarına başvurduklarında, 15 yaşını tamamlamamış olanların (rıza olsun veya olmasın) tamamının ve 15 yaşını tamamlamış olanlarda ise cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen herhangi bir emarenin varlığı mevcut ise adli mercilere bildiriminin gerektiği” kanaatine vardığını belirtmişti.
Burada 15 yaşını tamamlamış çocuklarda ancak cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen bir emarenin varlığı halinde adli birimlere bildirimin gerektiği görüşü bildirilmişti. Oysaki fiziksel ve/veya ruhsal bir travmanın varlığı, çocuğun yaşına uygun ruhsal ve bilişsel, zeka düzeyi olup olmadığı, bedensel ve ruhsal olarak bu etkene karşı kendisini savunup savunamayacağı gibi hususlara adli tıp uzmanı karar vermelidir. Adli tıp uzmanı da bu kararı verirken, çocuk psikiyatrisi ile gerekirse çocuk cerrahisi ve kadın hastalıkları uzmanından da görüş alarak, gereğinde birkaç görüşme ve muayeneden sonra, multidisipliner ve bütüncül bir yaklaşımla karar verebilir.
Acil koşullarda adli tıp uzmanlığı olmayan hekimlerin bu kadar önemli bir değerlendirmeyi yaparak, adli olgu bildirimi yapmama şeklinde insiyatif kullanması, olguların bilimsel bir yaklaşım ve algoritmaya göre yönetilememesi, hak kaybı, suçlunun cezasız kalması, küretaj seçeneği için zaman kaybedilmesi gibi hem tıbbi hem hukuki pek çok soruna, ilave mağduriyetlere, en önemlisi çocuk istismarının atlanmasına neden olacaktır.
Diğer yandan çocuk istismarını bildirmek sadece hekimin görevi de değildir. Sosyal hizmet uzmanı, hemşire vb diğer sağlık personeli, öğretmen, rehber öğretmen gibi kamu çalışanları hatta herhangi bir vasfı olmayan vatandaşın da bir suçun işlendiğine dair bilgisi olduğu durumda bildirim yükümlülüğü ve bildirmediğinde cezai yaptırım söz konusudur. Türk Ceza Kanunu bu konuda açıktır:
Suçu Bildirmeme Suçu
Türk Ceza Kanununun 278 inci maddesinde, işlenmekte olan bir suçun yetkili makamlara bildirilmemesi suç olarak tanımlanmıştır. Bu hükümde öngörülen/yerine getirilmemesi halinde öngörülen yükümlülük, herhangi bir meslek mensubuna ya da güvenlik kuvvetlerine yönelik değil herkes için geçerlidir. Buna göre bir suçun işlenmekte olduğunu ve icrasının devam ettiğini öğrenen kimse, bu durumu kolluk makamlarına, savcıya ya da kanunda belirtilen diğer makamlara bildirmekle yükümlüdür. TCK Madde 278 – (1) İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) İşlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması halen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Mağdurun on beş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır.
TCK ayrıca hem kamu çalışanlarına hem de sağlık görevlilerine ayrıca suçu bildirme ödevi yüklemiştir. Konu ile ilgili ayrı bir hukuki düzenleme ile konu yaptırıma bağlanmıştır. Bu sebeple kamu görevlisi olan veya olmayan sağlık görevlileri, görevlerini yerine getirirken veya mesleklerini icra ederken suç işlendiğini “öğrenirlerse” bunu yetkili makamlara bildirmekle ödevlidirler, bildirmedikleri takdirde yerine göre TCK 279 veya 280 inci maddelerine göre cezalandırılmaları söz konusudur:
Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi ile ilgili düzenleme Madde 279’da yer almaktadır: (1) Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Suçun, adlî kolluk görevini yapan kişi tarafından işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Adli olgu bildirimi/ihbar savcı veya kolluk makamlarına yapılmalıdır. Bir kamu sağlık görevlisi, göreviyle bağlantılı olarak öğrendiği kamu adına soruşturulması ve kovuşturulması gereken bütün suçları yetkili makama bildirmekle ödevlidir. Ancak şikayete bağlı suçlar için kamu görevlisinin böyle bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Hangi suçların soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olduğu ilgili ceza hükmünde gösterilmektedir. Örneğin, taksirle yaralamanın basit hali ve bilinçli taksirle işlenmemiş nitelikli hallerinin takibi şikayete bağlıdır.
Sağlık mesleği mensubu(doktor, diş doktoru, hemşire vb) ile ilgili düzenleme Madde 280’da yer almaktadır: (1) Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır.
Sağlık mesleklerinin icrası ile ilgili olarak, öldürme, kasten yaralama, organ ticareti, çocuk istismarı vb gibi suçlarda kamu çalışanı, sağlık görevlisinin yetkili makamları bilgilendirmesi gerekmektedir. Kamu görevlisi ya da sağlık personeli bildirimde gecikmişse yine suç işlemiş sayılacaktır. Kanun, bildirimin şekli konusunda bir düzenleme öngörmemiştir. Bildirim herhangi bir araçla yapılabilecektir.
Ancak, sağlık personelinin bildirim yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlaması açısından bildirimin yazılı yapılması yerinde olacaktır. Suçu bildirmeme suçu işleyen kişi ile ilgili takip şikayete bağlı değildir. Suçu öğrendiğinde savcı resen soruşturacaktır. Ayrıca suç adliye ile ilgili olduğunda fail 4483 sayılı Kanun ile 2547 sayılı Kanunun 53/c bendinde sağlanan himayeden yararlanamayacaktır. Diğer bir anlatımla ister YÖK Kanununa tabi isterse 4483 sayılı Kanununa tabi personel de olsa sağlık görevlisinin bu suçu işlemesi halinde soruşturmaya yetkili makam savcılıktır. Soruşturma, savcı tarafından herhangi bir idari izin prosedürüne gerek bulunmadan yapılacaktır.
Sonuç olarak sadece İstanbul’un bir ilçesindeki hastaneye yılın ilk 5 ayında 115 gebe çocuğun başvurması çok önemli bir sorundur. Gerek bu olguların bireysel olarak etkin ve bilimsel bir yaklaşımla yönetimi gerekse çocuk yaşta gebelik sorununa daha etkili geniş ölçekli önlemler alınması, çocukların bedensel, ruhsal gelişimi ve sağlıklarının korunması, hem sağlık çalışanları hem de toplumun geri kalanının bu konuda farkındalık geliştirmesi ivedilikle sağlanmalıdır.