Konfüçyus‘a sordular: "Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?" Büyük filozof, şöyle cevap verdi: "Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım. Şöyle ki: Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki dil, çok önemlidir!"
Dil Nedir?
Dil, insana özgü en güçlü iletişim aracıdır. Dil, düşünce ve duyguları anlatmada ve öğrenmede, ilgi alanları, deneyimleri, bilgileri aktarmada; soru sormak, istekte bulunmak gibi işlevleri gerçekleştirmede kullanılan bir araçtır. Dil gelişimi ise, kelimelerin, sayıların, sembollerin kazanılması, saklanması ve dilin kurallarına uygun olarak kullanılmasının gelişimi olarak tanımlanır. İnsan sosyal bir varlıktır ve toplum içinde yaşar. Bu nedenle toplumdaki diğer bireylerle ilişki içindedir. Bu ilişkileri kurmak için belirli iletişim araçları gereklidir. Bebekler konuşma dilini kullanmadan önce de iletişim kurabilirler. Ağzını uyarıcıya doğru çevirme refleksi bebeklerde emme ve yemeyle İlgili yeteneğin bir göstergesidir. Çeşitli ağlama türleri acı ağrı, düş kırıklığı ve yorgunluğun belirtisi olabilir. Sözel bir dil olmayan vücut dili; vücut duruşu, yüz ifadeleri, düzgün ya da gergin kaslar, hareket, göz yaşları, terleme, titreme, sallanma gibi davranış ve tepkileri içermektedir. Dil olmaksızın anlamlı insan ilişkileri geliştirmek olanaksızdır.
Dil ve Düşünce
Dil ve düşünce, dış dünyayı yöneten kuralları anlama yeteneğini yansıtır; dünyadaki olaylar ve etkileşim sürecinde gelişmektedir. Etkileşimi başlatma, sürdürme ve üründen yararlanma, insanların İletişim kurma, bilgileri anlama, üretme ve ifade etme becerisine dayalıdır. İletişim kurmanın en önemli aracı dildir. Piaget göre dil gelişimi çocuğun bilişsel gelişiminin belirli bir aşamaya ulaşmasının doğal bir sonucudur. Bilişsel gelişimin temelinde dil gelişimi değil, dil gelişiminin temelinde bilişsel gelişim yatar. Düşünme ve iletişim aracı olan dil, aynı zamanda bir öğrenme-öğretme mekanizmasının da aracıdır. İnsanın duygu ve düşünce yapısını oluşturan ve şekillendiren dilin, insanoğlunun yaşadığı evreni anlama ve bu anladıklarını diğerlerine anlatma çabasıyla ortaya çıkmış bir olgu olduğu söylenebilir.
DİL VE İLETİŞİM
"Dil" ve "iletişim" kavramları» birbirleriyle ilişkili olmakla beraber eş anlamlı değildirler. Dil işaretten kurulur ve bu işaretlerle bir kişi başkalarına bilgi iletir. İletişim ise, bir organizmanın ürettiği, başka organizmalar için anlamlı olan ve böylelikle onların davranışlarını etkileyen sinyallerden oluşur. Hayvanlardaki iletişim sadece davranış ve hareketlerle olurken insanlarda, bunların yanı sıra, sözcüklerle, dil kullanarak yapılan bir iletişim de vardır. Bunun için de heceler, sözcükler ve cümleler birbirleriyle belli bir ilişki ve sıralama düzeni içinde kullanılıp simgesel bir anlam taşırlar.
DİL GELİŞİMİNDEKİ İLKELER
Çocuğun dil'i öğrenmesi ve kullanması için aşağıdaki ilkelerin göz önünde tutulması gerekir:
1. Dil gelişimi, çocuğun olgunluğu ile yaşantılarının bir düzen içinde bulunmasına bağlıdır.
2. Dil gelişimi çocukların bir şeyler söyleyebileceği ve çocukların bir şeyler söyleyebilmek için güdülendiği bir çevrede mümkündür.
3. Dil gelişimi, yalnız okul ya da aile içinde değil, çocuğun hayatının bütünü içinde düşünülmelidir.
4. Çocuğun konuşmasının, bir amaca ulaşmak için gerekli olduğu zamanlarda dil gelişimi daha iyi olmaktadır.
5. Dil gelişimi her yönüyle bireyseldir, bireyin kendine özgüdür.
DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ VE KURALLARI Her dilin kendine özgü kuralları ve temel bileşenler bulunmaktadır. Bunlar: Sesbirimler, biçimbirimler, sözdizimi, anlam ve kullanımdır.
Sesbirim (Phoneme): Bir dildeki en küçük birimdir. Dile bağlı olarak 20 ile 60 arasında sesbirim olabilir. Sesbirimleri alfabedeki harflerden daha çoktur. Çünkü bazı harflerin birleşimleri farklı sesbirimlerini oluşturmaktadır.
Biçimbirimler(Morp7ıemes): Bir dildeki en küçük anlam birimleridir. "Biçim" ya da "ifade" gibi tek sözcüklerden ya da "yaz-gülü" gibi başka biçimbirimlerin birleşiminden de üretilebilir. Bu birleşimlerin bir kurala göre ve belli bir sırada olması gerekmektedir.
Sözdizimi (Syntax): Söz dizimi sesbirimler inin biçimbirimlerle, biçimbirimlerin sözcüklerle, sözcüklerin de kabul edilebilir bir anlatım oluşturmak için sözcük öbekleri ve cümlelerle birleştiği kurallar sistemidir Örneğin, "Selin okula başladı" şeklinde kurulmuş cümlede kurallı bir dizim söz konusudur.
DİLİN TEMEL BİLEŞENLERİ VE KURALLARI
Anlam (Semantik): Sözcük ve cümlelerin anlamlarıyla ilgilidir. Sözcüklerin düzgün bir şekilde kullanılmasını sağlar. Çocuk söylenişleri aynı ama anlamları farklı olan kelimeleri öğrenir. Örneğin çocuk, yaz sözcüğünün mevsimi mi yoksa yazma eylemini mi ifade ettiğini kavrar.
Kullanım (Pragmatik): Dilin günlük kullanımı anlamına gelmektedir. Çocuklar yetişkinlerle ve yaşıtlarıyla konuşurken hangi sözcükleri kullanacaklarını ve ses tonlarının nasıl olması gerektiğini öğrenirler. Kullanım bilgisi aynı zamanda anlamlı bir iletişim kurabilme, bir olayı betimleyebilme, bir şeyi açıklayabilme yeteneği anlamına gelmektedir. Ancak sözcüklerin ve cümlelerin doğru kullanımını bilmek yeterli değildir. Bu bilgileri belirli durumlara uygulayabilmek de gerekir.
DİL GELİŞİM KURAMLARI Psikologlar dil kazanımıyla ilgili dört ayrı görüş ifade etmişlerdir. Bunlar; davranışçı, sosyal öğrenmeci, bilişsel ve biyolojik (psiko-linguistik) kuramlardır.
DİL GELİŞİM KURAMLARI
Davranışçı Kuram
Davranışçı kuram, dilin pekiştireç aracılığıyla öğrenildiğini savunur. Skinner'e göre konuşma tıpkı diğer davranışlarda olduğu gibi koşullanma yoluyla kazanılmaktadır. bebekler sesleri tekrar ederken çevrelerinde kullanılan dildeki kelimelere benzer sesler çıkardıklarında yetişkinler tarafından gülümseme, övgü sözleri ya da kucağa alma gibi davranışlarla pekiştirilirler. Böylece bebekler kendilerini İstedikleri sonuca götüren sesleri ayırt ederek tekrar ederler. Bu tekrarlar Sunucunda da konuşulan dili öğrenmeye başlarlar. Bebeklerin çıkardıkları uygun sesler pekiştirildikçe tekrarlanma olasılıkları artar. Bu görüş dilin sadece çevreden verilen pekiştireçlerle geliştiğini söyleyerek dil ka/anımında biyolojik yapının etkisini göz ardı etmesi nedeniyle dil gelişimini bütün yönleriyle açıklamada yetersiz kalmaktadır.
Sosyal Öğrenme Kuramı
Bandura, dilin taklit ve tekrar aracılığıyla öğrenildiğini savunmaktadır. Sosyal öğrenme kuramına göre çocuklar çevrelerindeki insanların konuşmalarını duyar ve sesleri taklit eder. Ana babalar çocuklarına çeşitli nesneleri gösterip onları adlandırırlar. Çocuklarda bu adları ebeveynlerin söylediği şekliyle tekrarlarlar. Bir başka deyişle onların söylediklerini taklit ederler. Böylece dil, anne babanın model olması, çocuğun taklit etmesi, pekiştireçler ve düzeltici geribildirimlerle kazanılır. Örneğin, çocuğuna yemek yediren anne, yiyecekleri "süt", "ekmek" ve "peynir" diye adlandırarak çocuğuna tekrar ettirir. Çocuğun doğru kelimeleri ödüllendirilir, yanlışlar ise doğru bir şekilde tamamlatılarak tekrar ettirilir. Bu şekilde çocuk taklit yoluyla öğrenmiş olur.
Bilişsel Kuram
Bilişsel kuram, dilin dış dünyaya ilişkin bilişsel izlenimler yoluyla geliştiğini bu nedenle bilişsel geliş bir sonucu olduğunu vurgular. Piaget, dil ve düşüme arasında çok sıkı bir ilişki olduğunu düşünür. Pİaget'ye göre dil bireyin biliş düzeyini yansıtır. Dil önemli bir iletişim aracıdır ama düşünmenin gelişimine katkı sağlamaz. Örneğin sağır bir insan hiç konuşamayabilir ama kavramları geliştirir, sorunlarını çözer. Sağır bir çocuğun mantığı, işiten bir çocuğun mantığıyla kıyaslanabilir ölçüde gelişebilir. Piaget'ye göre, çocuğun duyu-devinim yoluyla düşünceleri gelişmekte, gelişen bu düşünceler konuşmalara yansımaktadır.
Biyolojik (Psiko-Linguistik) Kuram
Dil gelişimini biyolojik ve psikolojik temellerden yola çıkarak açıklayan kuramcılara psiko-linguistik kuramcılar denmektedir. Bu kuram, insanların kalıtsal ve örtük bir dilbilgisel yapıyla doğduklarını, çocukların dili doğumdan sonraki belli bir yaş döneminde öğrenebilmelerinin, bu kalıtsal ve örtük yapıya bağlı olduğunu savunur. En çok kabul gören bu yaklaşım dil gelişimini biyolojik temellere bağlar. Bu görüşün öncüleri, Chomsky ve Lenneberg gibi dil bilimcilerdir. Bu bilim adamları dil gelişimini biyolojik ve psikolojik temellere bağlayarak, çevrenin etkisini de göz ardı etmemektedirler.
Chomsky (1980), bebeklerin dil edinimine olanak veren bir donanımla dünyaya geldiklerini ve böylece doğuştan getirdikleri dil edinimi yeteneğinin bebeklere konuşmaları dinleme, sesleri ve ses örüntülerini taklit etme olanağı sağladığını ileri sürmektedir. Dil gelişimi, olgunlaşmaya dayalı olan nörolojik değişimlere koşut olarak gerçekleşmektedir. Doğuştan dili öğrenmek için getirilen özel bir mekanizma çocuğun çevresinde konuşulan dili içselleştirmesini, kuralları anlayarak öğrenmesini ve daha sonra da uygun dilbilgisi kuralları ile konuşabilmesini sağlar. Bu mekanizma sayesinde tüm çocuklar aynı aşamalardan geçerek, biyolojik olarak belli bir olgunluk düzeyine geldiklerinde, tıpkı yürümeyi öğrenir gibi konuşmayı öğrenmektedirler.
Chomsky'ye göre dilin derin ve yüzeysel olmak üzere iki çeşit yapısı vardır.
Derin yapı, yazılı ve sözlü biçimdeki bir cümlenin soyut anlamıyla ilgilidir ve konuşmanın söylemek istediği anlamı, niyeti içerir.
Yüzeysel yapı ise, cümlenin gramer özellikleriyle ilgili olup telaffuz edilen sözcükleri içerir. Çocuklar dil öğrenirken önce soyut olarak seslerin anlamlarını kavrar, daha sonra onları yüzeysel yapılar haline dönüştürülürler.
DİL GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Öğrenme ve Olgunlaşma Genel olarak olgunlaşma ve öğrenmeyle ilgili öğeler, çocuğun ilk dil gelişiminde önemli rol oynarlar. Çocuğun dili akıcı bir şekilde kullanabilir bir hale gelmesi için bir olgunluk düzeyine gelmesi ve nitelikli bir öğrenme sürecinden geçmesi gerekir. Sosyo-Ekonomik Durum Çeşitli araştırmalar, yüksek sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerden gelen çocukların, fakir ailelere kıyasla, cümle uzunluğu, soru sayısı, kelime haznesi bakımından daha üstün olduklarını göstermiştir. Bu fark kısmen, daha yüksek bir zeka seviyesine bağlanabilirse de, eşit zekaya sahip çocuklarda bile, yüksek sosyo-ekonomik gruplardan gelen çocukların daha elverişli ortamlarda yetiştikleri söylenebilir. Ana-babasıyla daha uzun süre birlikte olan çocuk düzgün konuşur. Sosyoekonomik düzeyi daha yüksek olan aileler iyi konuşmaya daha çok önem verdiklerinden çocuklarına daha iyi model olurlar ve çocuklarının çabuk ve düzgün konuşabilmesi için çaba harcarlar.
Konuşmaya Teşvik
Kendileriyle konuşulan ve ilgi gösterilen çocuklar, konuşmak için cesaretlendirilirler. Okulöncesi çocuğa kitap okunduğunda, TV seyretmesine izin verildiğinde ve oyun guruplarına sokulduğunda konuşmak için daha çok cesaretlenmektedir. Çocuk söylediği sözcük anlaşılmadığı ya da komik görülüp gülündüğü zaman konuşma cesareti kırılır. Bu yüzden çocukların konuşmada yaptıkları hatalara gülmemek, onlarla alay edilmesini önlemek gerekir.
Cinsiyet
Bazı araştırmalar, ilk dil gelişiminde konuşma miktarı, konuşmada kullanılan kelime çeşidi, cümlenin gramer yönünden doğruluğu gibi konularda kızların erkeklerden ilerde olduklarını göstermiştir. Erkek çocuklar her zaman kızlara göre daha geride kalırlar. Onların cümleleri daha kısa ve daha çok yanlışlı, sözcük dağarcıkları ise daha kısırdır.
Aile İlişkileri
Bakımevlerinde büyüyen çocuklar, aile içinde büyüyen çocuklara inanla daha çok ağlarlar takat daha az hecelerler. Bu çocukların konuşmayı daha geç öğrenmeleri, göstermiştir ki, sıkı kişisel ilişkiler dil gelişiminde önemli bir etkendir. Aile bireyleri (özellikle anne) ile çocuk aramdaki sağlıklı ilişkiler dil gelişimini oldukça etkiler. Ailenin genişliği de önemlidir. Ailede tek olan çocuk daha çabuk, iyi ve düzgün konuşma olanağına sahiptir. Çünkü tek çocuk ailenin ilgi merkezidir, bu yüzden çocukla konuşmak için aile yeterince zaman ayırır.
İki Dillilik
İki ayrı dilin konuşulduğu ortamlarda yaşayan ya da iki dil öğrenmek zorunda kalan çocuklar başlangıçta tek dili öğrenen çocuğa göre daha yavaş bir gelişim gösterirler. Küçük çocukların yabancı dilin ses ve duyuş özelliklerine karşı çok keskin bir kulakları olduğu, daha ileri yaşlarda ise çocukların ve büyüklerin dil öğrenirken daha çok dilbilgisi, kavram ve anlam üstünde durdukları ve bu nedenle ikinci bir dilin öğrenilmesinde küçük çocukların daha üstün bir durumda oldukları ileri si inilmektedir.
İkiz olma
İkizlerin iki-beş yaşları arasında, tek çocuklardan daha yavaş bir dil gelişimi gösterdikleri Davis (1937) tarafından ortaya konmuştur, ikizlerin, birbirleriyle daha az kelime kullanarak anlaştıkları görülmüştür. Aynı şeyleri anlatmak için daha çok kelime kullanmaları gerekirken, kendi aralarında el-kol işaretleri, jestler, tek kelimelerden kurulu cümleler, mırıldanmalar ve benzeri eylemler normal konuşmalarda yer alan kelime ve cümlelerin yerini kolayca alarak ikizlerin konuşmasını geciktirmektedir.
Sağlık
Şiddetli ve uzun süreli hastalıklar çocuğun konuşmasını, bir ya da iki yıl geciktirebilir. Hastalık nedeniyle başkalarıyla iletişiminin kısıtlanması da konuşmanın gecikmesine neden olabilir. Ayrıca böyle durumlarda, çocuk konuşmaya daha az teşvik edilerek, her istediği hemen yapılır. Böylece bir süre sonra daha bir şey söylemeden istediklerinin yapıldığını gören çocuk, konuşma ihtiyacı duymadığı için akranlarından geri kalabilir, Dil, dudak ve çene yapısındaki yapısal problemler de dil gelişimini olumsuz etkiler.
Zeka
Çeşitli araştırmacılar tarafından, dil yeteneği ile zihin yeteneği arasında doğrusal bir ilişkinin olduğu kabul edilmektedir. Ancak, çocuk dili iyi bildiği için mi zeka düzeyi yüksek çıkmaktadır, yoksa zeka düzeyi yüksek olduğu için mi dili iyi bilmektedir sorusuna kesin bir cevap verilememektedir. Piaget ise bu sorunun cevabını "dil gelişiminin temelini bilişsel gelişim oluşturmaktadır" diyerek yanıtlamaktadır. Düşünmek ile konuşmak arasında çok sıkı bir ilişkinin bulunduğu; düşünmenin sessiz konuşmak, konuşmanın ise düşünceleri seslendirmek olduğu ileri sürülmektedir. Erken konuşan çocukların zekaca üstün oldukları ileri sürülmüştür. Gardner'ın çoklu zeka kuramında dil (sözel) zekası, bir çok boyuttan oluşan zekanın sadece bir boyutunu oluşturmaktadır. Bu kurama göre tanımlanan sekiz zeka boyutundan biri olarak dil zekası gelişmiş kişilerin tamamında diğer zeka boyutlarının da aynı düzeyde gelişmiş olacağını söylemenin çok doğru olmayacağı vurgulanmaktadır.
Oyun
Çocuk için oyunun temel işlevi dünyaya uyum sağlamasını kolaylaştırmaktır. Çocuk gerçek dünyanın ne olduğunu onunla oynayarak anlar. İstemediği durumlarda oyun oynayarak başa çıkar. Dil, Kavram v.b. Gelişimlerinin temel taşlarını oyun yoluyla kurar. Çeşitli toplumsal rolleri oyun yoluyla dener. Gerçek dünyada her zaman hazır bulamadığı uyarıcıları oyun yoluyla bulur.
KONUŞMA GECİKMESİ NEDENLERİNDEN BAZILARI:
- İşitme kayıpları: (Doğuştan, kalıcı tipte işitme kayıpları olabileceği gibi orta kulakta sıvı birikmesi ile birlikte görülen geçici işitme kayıpları olabilir.) Kalıcı tip işitme kayıpları, işitme cihazı ya da koklear implant gibi yöntemler ile rehabilite edilmekte ve eğitim ve terapi ile konuşma ve dil gelişimi sağlanmaktadır.
- Nörolojik hastalıklar: (Motor ve mental gelişim gerilikleri, Down Sendromu) Bu grupta yer alan çocuklar özel eğitim ve konuşma ve dil terapisi yardımına gerek duyarlar.
- Otistik spektrum bozuklukları: Konuşma gecikmesi dışında başka alanlarda da problem dikkati çeker. Sosyalleşmede zorluk, çevre ile iletişim kurmak istememek, birlikte oyun oynayamamak gibi.
- Dikkat eksikliği ve hiperaktiviteye bağlı konuşma gecikmesi: Çok erken dönemde dikkat ile ilgili problemler tam olarak yanılanamasa bile konuşma gecikmesi nedeni ile çocuktaki sıkıntılar dikkati çeker.
- Çevresel koşullar: Çevresel koşullara bağlı olarak, uyaran eksikliğinden kaynaklanan konuşma ve dil gecikmesi.
Söyleyiş(Artikülâsyon) Bozuklukları
Artikülâsyon, nefesin gırtlaktan çıktıktan sonra yutak, ağız ve burundan oluşan üçüncü ekip organlarında (Dil, damak, diş, dudak) konuşma dilimizin geleneksel seslerine dönüşüp biçimlenmesidir. Artikülâsyon teriminin yanı sıra boğumlama, eklemleme, telaffuz ya da oynaklama terimleri de kullanılır. Söyleyiş bozuklukları, konuşanın söyleyişinde değil, dinleyenin kulağındadır. Diğer bir değişle dinleyici, konuşma seslerini; yer değiştirmiş, atlanmış, eklemeler ve çarpıtmalar yapılmış gibi algılıyorsa söyleyiş bozukluğu var demektir. Konuşan kişi ses birimlerini (fonemleri) nasıl çıkarırsa çıkarsın, işitenlere yanlış gelmedikçe fonemler doğru söylenmiş sayılmaktadır. Artikülâsyon bozukluğu dört değişik türde görülür:
Söyleyiş(Artikülâsyon) Bozuklukları
Atlama( Sesin Düşürülmesi)
Atlama ( Omissions) yanlışlarında sözcüklerin yalnızca bir kısmı söylenir. “Araba” yerine “arba”, “Havlu” yerine “avlu”, “Saat” yerine “Sat” örneklerinde olduğu gibi bazı sesler düşürülmektedir.
Yerine Koyma (Sesin Değiştirilmesi)
Sesin değiştirilmesi ( Substitutions) sık görülen artikülasyon bozukluklarındandır. Sözcük içinde çıkarılması güç gelen bir ses, çıkarılması kolay gelen bir sesle değiştirilir.”Çizgi” yerine “Çisgi”, “Para” yerine “Paya” gibi ses değişiklikleri görülür. Bazen de sözcük içindeki seslerin yer değiştirmesi olabilir. “Kitap” yerine “Kipat” örneğinde olduğu gibi…
Sesin Eklenmesi ( Additions) Sözcüğün aslında bulunmayan başka seslerin eklenerek söylenmesidir. Genellikle birbiri ardına gelen iki ünsüzün arasına bir ünlü ekleyerek söylenmesi şeklinde görülür.
Sesin Bozulması ( Distortions)
Sesin bozulması ( Çarpıtmalar) durumunda sesler tam doğru olmamakla birlikte gerçeğine yakındır. Ses, konuşma dilinde olmayan yeni bir ses olarak çıkarılır. “Gelir” yerine “Gelix”-“Geliy” ya da “Gelüm” gibi… Daha çok yöresel olarak çıkarılan sesler buna örnek teşkil eder.
Ses Bozuklukları ( Voice Disorders) İnsan sesinin üç özelliği vardır; ses perdesi, yüksekliği ve kalitesi. Bu üç özellikteki bozukluklar konuşan ve dinleyen için estetik açıdan rahatsız edicidir ve iletişime engel olur.
Sesleme(fonasyon) bozuklukları özellikle erken çocukluk döneminde ve ilköğretim çağındaki çocuklarda sık rastlanan bir bozukluktur. Bunun temel nedeni de bu yaş grubu çocukların oyunda ve etkinlikler esnasında aşırı yüksek sesle
Konuşma Akışındaki Bozukluklar
Bir konuşmanın akışı, süre, hız, ritim ve akıcılık içerir. Konuşma akışında duraksamalar konuşmacının anlaşılmasını güçleştirir. Bu durum dikkati çekecek kadar sık ve yaygın olduğunda bozukluk olarak kabul edilir.
Acele-karmaşık konuşma
Çoğunlukla kekemelik ile karıştırılan bu durum, aşırı konuşma hızı ile birlikte düzensiz cümle yapısını, söyleyiş problemlerini içerdiği gibi kekemeliğin problemi olan konuşmaya başlama güçlüğünü de içerir. Acele-karmaşık konuşanlar hızlı ve düzensiz söyleyiş biçimleri nedeniyle söylemek istediklerini anlatamazlar. Kekemelerin aksine bozukluklarının farkında değildir. Konuşabilirler ve nadiren kekelerler.
Kekemelik( Ritim Bozukluğu)
Konuşma özürleri arasında en eskiden bilinenidir. Kekemelik, konuşmanın akıcılığı ve ritmi ile ilgili bir iletişim bozukluğudur. Konuşmada uygun olmayan duraklamalar ve tekrarlar konuşmanın doğal akışını etkiler. Kekemelik, kişinin konuşmaya başlayamama, duraklama, bazı sesleri uzatma, tekrar etme, bazı vücut hareketleriyle (Sık tekrarlanan el-kol hareketleri, mimikler) konuşmanın sapma göstermesi şeklinde görülür. Kekemeliğin nedenleri hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Kekemeliğin nedenleri konusunda ileri sürülen görüşler oldukça değişik ve çoktur. Kekemelik öğrenilmiş bir davranış olabilir, bir kişilik bozukluğu olabilir, bir direnme belirtisi olabilir, organik bir bozukluk olabilir. Kekeleyen çocuk, karşısındakiler tarafından anlaşılamadığında, söylemek istediklerini kekelemekten dolayı söyleyemediklerinde sinirlenip saldırganlaşabilir ya da içe kapanabilir. Kekemeliğin, konuşma terapistleri veya ilgili eğitimciler tarafından tedavi edilmeden, kendiliğinden kaybolduğu görülebilir.
Dil Bozuklukları
Kimi insanlar düşüncelerini sözcüklerle anlatamadıkları için ya da duyduklarından anlam çıkaramadıkları için sözlü iletişimde zorluk çekerler. Bu kişiler, dil sembollerinin kullanımında sorunu olan kişilerdir. Bir insanın yeterli söyleyişi, sesi ve konuşma akışı olabilir; ancak konuşması anlamlı olmayabilir. Sesleri, sözcükleri, heceleri rasgele ve anlamsız bir düzende bir araya getirir, dil sembollerini uygun şekilde kullanamaz. Bu kişilerin dil bozuklukları vardır.
Gecikmiş Konuşma
Çocuklar yaşıtlarıyla kıyaslandığında beklenen zamanda dillerini geliştiremezlerse, anlama ve anlatmada güçlükleri varsa, bu durum gecikmiş konuşmadır. Aslında gecikmiş konuşma, çoğu zaman çocuğun bebeklik döneminde geçirmesi gereken konuşma gelişim aşamalarından birine takılıp kalması veya o aşamalardan birine dönüş yapması durumudur. Gecikmiş konuşma problemi olan çocuklarda bazı belirtiler görülür. Bazılarında cümle kurmada güçlük ve gecikmeler olur. Anlatmak istediklerini sözel yolla aktarmak yerine vücut hareketleriyle (Parmakla gösterme, fırlatma, vurma vb.) anlatmayı tercih ederler. Çıkardıkları sesler dinleyen tarafından anlamsız bulunur. Gecikmiş konuşma problemi olan çocuklar başkalarının konuşmalarına ilgi duymazlar ve dinlemezler. Bazıları toplumdan uzak durma eğilimi gösterirler. Duvarlara vücudunu sürtmek, bir başkasının elini tutmak, sıkmak gibi hareketler de gözlenebilir
Söz Yitimi (Aphasia):
Bireyde zekâ geriliği, bellek bozukluğu, işitme özrü ve konuşma organlarında bozukluk olmadığı halde konuşma işlevinin yerine getirilmemesi durumudur. Bir beyin hasarı sonucu oluşan fonksiyonel bir bozukluktur. Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybıdır. Genelde afazi (söz yitimi/aphasia) birden ortaya çıkar, ancak beyin tümörü gibi yavaş ilerleyen hasarlarda ise zamanla oluşabilir. Afazili çocuklar şaşkındır ve duygusal yönden tutarsızlık gösterir. Yaygın sözleri hatırlayamaz ve basit komutlar dışındakileri anlayamaz. Afazi tanısı olan çocuklar bireyselleştirilmiş eğitim programından yararlandırılmalıdır. Ayrıca konuşma terapisi desteği alınmalıdır.
Belirli Dil Yetersizlikleri
Herhangi bir beyin sarsıntısı geçirmediği halde dil becerilerinin, bilişsel ve sosyal becerilerinin gerisinde olması durumudur. Bu çocuklarda toplumsal uyumda bir problem ya da zihinsel bir yetersizlik olmayabilir. Fakat dili etkin olarak konuşamamaktadırlar. Bu durum konjenital söz yitimi veya gelişimsel söz yitimi olarak adlandırılır.
Beyin Felci İle İlgili Dil ve Konuşma Bozuklukları
Beyindeki herhangi bir zedelenme nedeniyle zayıflık ve felç içeren bir durumdur. Beyin felci problemi olan çocuklar için konuşma ve dilin kazanımı oldukça zordur. Çoğunda algısal motor ve bilişsel yetersizlik bulunur. Kas gücü ve koordinasyonları da zayıftır. Bu nedenle zihinsel olarak normal gelişim gösterseler de kaslarını yeterince kullanamadıkları için sesleri çıkarmada zorluk çekerler. Beyin felçli çocukların hepsi aynı derecede zarar görmezler. Konuşma problemi, beyindeki zedelenmenin derecesi ve konuşma organlarını etkileme durumuna göre farklı derecelerde ortaya çıkabilir.
İşitme Bozukluğuna Bağlı Konuşma Bozuklukları
İşitme organlarından herhangi birindeki, sesleri beyne taşıyan sinirlerdeki ya da beyinde işitmeyle ilgili bölgedeki herhangi bir motor yetersizlikten dolayı, bireyin sesleri duyamaması konuşma seslerinin öğrenilmesini de engeller. İşitmedeki kayıp ne kadar büyük olursa konuşmadaki sorun da o kadar büyüktür. İşitme yeteneğini tamamen kaybetmemiş olanlar eğitim ve işitme cihazı kullanımının da etkisiyle konuşabilmektedirler. Ancak normal işiten yaşıtı çocuklarla karşılaştırılacak olursa konuşmasında bozukluklar görülebilmektedir.
Disleksi
olarak adlandırılan öğrenme bozukluğunda çocuklar, öğrenmeye yardım eden zihinsel organizasyon bakımından yeterli değildir. Dislekside konuşmada bir engel olmadığı halde sesli ve sessiz okumada ve anlamada görülen bir bozukluk söz konusudur. Zekâsı, görmesi, işitmesi yeterli olmasına rağmen okuma öğreniminde başarısızdırlar. Bu durum merkezi sinir sistemindeki bir bozukluktan kaynaklanır. En belirgin özelliği harflerin ve kelimelerin karıştırılması ve tersten algılanmasıdır. Disleksili çocuklarda sık karşılaşılan özellikler; b ve d, p ve q harflerini, 6 ve 9 sayılarını ters algılama, “ne” yi “en”, 3’ü E,32 yi 23 olarak algılama, okurken kelimeleri atlama, yön ve zaman kavramlarında zorlanma, gecikmiş ya da yetersiz konuşma, konuşurken anlama en uygun kelimeyi seçmede zorluk, okunmayan el yazısı sıralanabilir.
Bilingualizm ve Yöresel Konuşmalara Bağlı Dil Bozuklukları
İki lisanlılık ( Bilingualizm), iki lisana aynı zamanda maruz kalmayı ifade eder. İki dilin konuşulduğu ev ortamı, her iki dilin konuşmaya başlangıcında geçici gecikmeye neden olur. Fakat çocuklar genellikle 5 yaşından önce iki dili de ustaca konuşabilirler. Ayrıca yöresel dil kullanımları ve şive farklılıkları da çocukların dili yanlış öğrenmelerine, telaffuz zorlukları yaşamalarına neden olmaktadır. Yöresel konuşmalarda bir çeşit bilingualizm sayılabilir.
Konuşma organlarının yapı bozuklukları
Dudak ve damak yarıklığı,
işitme düzeneği sorunları,
ağız ve gırtlak yapısındaki bozukluklar, dişlerdeki yapı bozuklukları vb.)
Merkezi sinir sistemi bozuklukları ( Beyin felci, öğrenme güçlüğü, söz yitimi vb.) Nörolojik bozukluklar (parkinson hastalığı, serebral palsi, spina bifida vb.)
Duyusal yetersizlik ( İşitme kaybı, görme kaybı )
Olumsuz çevre etmenleri ve taklit
Güdüleme, uyarım ve teşvik eksikliği
Travmalar Bilişsel bozukluklar ( Zekâ geriliği, down sendromu vb.)
Duygusal-sosyal-psikolojik problemler ve ilgisizlik (Ciddi duygusal sosyal problemi olan anne-baba ya da çocuk, utangaçlık, dikkat çekme isteği, otizm vb.)
Bilingualizm (İki lisanlılık)
Aile ve Öğretmen Nasıl Yaklaşmalı:
Dil ve konuşma güçlüğü çeken çocukların aile bireyleri, öğretmeni ve çevresindeki diğer bireyler onunla konuşurken dikkatle dinlemeli, göz teması kurmalıdır. Fakat bakışlarına endişeli ve gerilimli bir ifade yüklememeye çalışmalıdır. Unutulmamalıdır ki aile bireylerinin ve öğretmenin bazı davranışları ona zarar verebilir.
Acımak, merhamet göstermek
Endişeli bakışlar
Konuşmasındaki problemden dolayı cezalandırma tehdidinde bulunmak ve suçlamak
Akıcı konuştuğu bölümlerden çok problemli olan konuşması üzerinde durmak
Akıcı olmayan konuşmayı kesmesini söylemek
Konuşmaya başlamadan önce durup derin nefes almasını söylemek
Durup tekrar başlamasını istemek
Konuşmaya başlamadan önce düşünmesini önermek
Zorlandığı kelimeleri kullanmamasını önermek
Onun yerine cevap vermek ya da takıldığı yerleri tamamlamak
“Hayır, dur yapamazsın” gibi ifadeleri sık kullanmak
Onun yaşı ve olgunluk düzeyine uygun olmayan beklentiler içinde olmak çocuğa zarar veren davranışlardan bazılarıdır.
Dil ve konuşma güçlüğü çeken çocukların normal çocuklarla aynı eğitimi aldıkları okullarda, bu öğrenciler arkadaşları tarafından merak konusu olacaktır. Çıkabilecek uyum sorunlarını ortadan kaldırabilmek ve diğer öğrencilerin yeni duruma eşlik edebilmelerini ağlamak amacıyla, öğrencilerin merakları doğru ve gerçekçi bilgilerle giderilmelidir. Okulda ve sınıfta düzenlenecek olan sosyal ve kültürel etkinliklere yetenekleri ve performansı ölçüsünde katılmalarına, sorumluluk almalarına özen gösterilmelidir. Bu öğrenciler sınıf mevcudu en az olan sınıflara yerleştirilmeli, öğretmenin konuşmasını en iyi duyabileceği ve öğretmeni en iyi görebileceği yere oturması sağlanmalıdır.