iltasyazilim
Yeni Üye
Depresyon uzun süre boyunca devam eden, çok çok üzgün, umutsuz, çaresiz, değersiz hissetme halidir Gündelik hayatta kolayca kullandığımız bu sözcük aslında çok ciddi bir rahatsızlığa işaret eder
Bu ruh hali kişinin tüm yaşamını etkiler Yalnız kalma isteği, hiçbir şeyden zevk alamama, iştahsızlık (veya kendini yemeğe verme), yorgunluk, sık sık ağlama, çok az ya da çok fazla uyuma, dikkat eksikliği, yerinden kalkmak istememe, kararsızlık, suçluluk hissi, intihar düşüncesi gibi geçici olmayan, uzun süren belirtileri vardır
Depresyonun üzüntüden farkı, üzüntü hissi bir dalgalanma şeklinde, ara ara gelir ve geçer Elbette istenmeyen, kötü bir olay karşısında herkes üzülür veya kendini çaresiz hissedebilir Yine de bir arkadaşınız ya da severek yaptığınız bir hobiniz sizi neşelendirmeyi başarabilir Üzüntü gündelik hayatınıza devam etmenize, işe gitmenize, bir arkadaşınızla buluşmanıza veya televizyondaki bir filmi ilgiyle izlemenize izin verebilir
Hatta kısa bir süre sonra kendinizi geleceğe dair planlar yaparken bulabilirsiniz Depresyonda ise böyle bir dalgalanma, işlerini normal şekilde sürdürme, geleceğe umutla bakma vb söz konusu değildir Aşırı üzüntü hissi ve diğer belirtiler aylarca, kesintisiz olarak sürebilir
Depresyondaki kişilere karşı, ‘hadi neşelen, güçlü ol, mızmızlanma’ demek hiçbir fayda sağlamayan, yanlış bir yaklaşımdır Depresyonu bir kapris olarak görmek hem hasta hem de çevresindekiler için durumu sadece daha da zorlaştırır Depresyon hastaları mutlaka profesyonel yardım almalı ve bir psikiyatra başvurmalıdır
Sıklıkla, beyindeki kimyasal bir dengesizliğin depresyona neden olduğu dile getirilir ancak bu tip bir açıklama, hastalığın ne kadar karmaşık olduğunu göstermekte yetersiz kalır Araştırmalara göre artık depresyonun sadece serotonin, dopamin gibi bazı beyin kimyasallarının çok az ya da çok fazla üretilmesiyle açıklanması mümkün değil Depresyon daha çok, kişinin ruh halinin beyin tarafından hatalı şekilde düzenlenmesi, genetik yatkınlık, strese yol açan olaylar, kullanılan ilaçlar ve tıbbi sorunlar gibi pek çok olası nedene bağlıdır Bu nedenlerden birkaçının birbirini tetiklemesiyle depresyon ortaya çıkar
Elbette kimyasallar bu sürecin dışında tutulamaz ancak beyindeki bir kimyasalın seviyesinin çok düşük bir diğerinin çok yüksek olması gibi basit bir durumun söz konusu olmadığını bilmekte fayda var Ruh halinizi, algılarınızı ve hayatı nasıl deneyimlediğinizi belirlemekten sorumlu dinamik sistemi etkileyen milyonlarca hatta milyarlarca kimyasal reaksiyon söz konusudur Depresyonun ortaya çıkmasında da, sinir hücrelerinin dışında ve içinde işlev gören pek çok kimyasal etkili olabilir İşte bu nedenle, iki farklı depresyon hastası aynı belirtilerden şikayetçi olsa da, hastalığın nedenleri ve tedavi yöntemleri tamamen farklı olabilir
Günümüzde kişilerin depresyona yatkın olmasına neden olan genler ve çeşitli ilaç tedavileri ile ilgili olarak tıp dünyası yeni ve kesin bilgiler ortaya koymaya devam etmektedir Ancak depresyon henüz tüm hatlarıyla çözülmüş ve anlaşılmış değildir Bu makalemizde bugüne dek elde edilen bilgiler ışığında, depresyona neden olduğuna inanılan ana faktörleri sıralamaya çalışacağız
Beynimizin Ruh Halimizi Etkileyen Bölgeleri
Günlük hayatımızda bizler duygularımızı mantığımızdan, beynimizden ayrı bir yere koymaya meyilliyizdir Oysa bilim dünyası duygularımızın kaynağı olarak beynimize işaret eder Beyindeki bazı bölgeler ruh halimizi düzenlemeye yardımcı olur Araştırmacılar sinir hücresi bağlantılarının, sinir hücresi gelişiminin ve sinir devrelerinin depresyon üzerinde belki de bazı beyin kimyasallarından çok daha önemli rol oynadığına inanırlar
Yapılan araştırmalar, aşağıda detaylarını bulabileceğiniz, beyindeki üç bölgenin depresyonda önemli bir rol oynadığını göstermiştir
Amigdala: Beyinde öfke, zevk, üzüntü, korku gibi duygularla ilişkili bir grup yapının parçalarından biri de, duygusal olayların hafızada saklanmasında önemli bir rolü olan amigdaladır Korkutucu bir olay benzeri, duygu yüklü bir anımız aklımıza geldiğinde amigdala harekete geçer Kişiler üzgün ya da ileri derecede depresyon hastası olduklarında amigdaladaki hareketlilik daha yüksektir Depresyon tedavisinden sonra bile bu hareketlilik devam eder
Hipokampus: Hipokampus uzun dönemli hafıza ve anımsama sürecinde merkezi bir rol oynar Beynin bu kısmı, örneğin saldırgan bir köpekle karşılaştığınızda, hissettiğiniz korkuyu kaydeden kısımdır Böyle bir kayıt, yaşamınızın ilerleyen günlerinde karşınıza çıkan köpeklerden çekinmenize neden olabilir Bazı depresyon hastalarında beyindeki hipokampus bölgesinin daha küçük olduğu görülmüştür Araştırmalar sürekli strese maruz kalmanın beynin bu bölgesindeki sinir hücresi gelişimine zarar verdiğini öne sürer
Talamus: Bu bölge, duyulara ait bilgiyi toplar ve konuşma, davranışsal tepkiler, hareket, düşünme ve öğrenme gibi önemli işlevlerimizin yönetildiği beyin korteksine gönderir
Sinir Hücreleri Arasındaki İletişim
Beynimizde, sinir hücreleri arasında mesaj taşınabilmesini sağlayan kimyasallar vardır Mutluluk hormonu diye bilinen serotonin bunlara bir örnektir Antidepresanlar, bu kimyasalların sinirler arasındaki yoğunluğunu arttırmaya yöneliktir Daha önceleri depresyon tamamen bu kimyasallar üzerinden anlaşılmak isteniyordu Artık depresyonun bundan daha karmaşık bir yapıda olduğu görülmekte Öte yandan kimyasalların tamamen devre dışı bırakılması da doğru olmaz
Beyin hücreleri genellikle duyular, öğrenme, hareketler ve ruh halinin belirlenmesi için, işlerin yolunda gitmesini sağlayacak seviyede kimyasal üretir Ancak ileri derecede depresyonda olan kişilerde, bu dengeyi sağlayan karmaşık sistemde bir terslik olur Beyindeki alıcılar bu kimyasallara karşı duyarsız ya da aşırı tepkili olabilir Ya da az üretilen kimyasala bağlı olarak mesaj iletimi zayıflar Sözünü ettiğimiz bu kimyasallardan bazıları şunlardır: serotonin, noradrenalin, dopamin, glutamat, GABA
Genler
Beyin de dahil olmak üzere vücudumuzun tamamı genler tarafından kontrol edilir Genlerin doğru zamanda ürettiği uygun proteinler, biyolojik sürecin olması gerektiği şekilde işlemesini sağlar Ancak genlerin protein üretiminde bir terslik olduğunda, herhangi bir stres karşısında bu sistemde bir dengesizlik ortaya çıkabilir Ruh halimiz onlarca gen tarafından etkilenir Örneğin bazı genler strese nasıl tepki vereceğimizi, bir sorun karşısında az ya da çok, ne kadar bunalacağımızı etkiler
Tıp dünyası, duygudurumunu etkilediği düşünülen genlerin işleyişini ve neden bazı insanların depresyona daha yatkın olduğunu daha iyi anlamaya yönelik çalışmalarını sürdürmektedir
Genetik faktörün depresyon üzerindeki gücünü anlamak için aileleri incelemek yararlı olabilir Birinci dereceden akrabası ileri derecede depresyon hastası olan kişilerde depresyon görülme riski düşük de olsa vardır
Stres Yaratan Olaylar
Bir noktada hemen herkes strese neden olan olaylarla karşı karşıya kalır Sevilen birinin kaybı, işten çıkarılmak, hastalık ya da kötü bir ilişki elbette kişilerin ruh halini olumsuz yönde etkiler Bazıları erken yaşta annebaba kaybı, şiddet ya da cinsel taciz gibi ağır durumlarla baş etmek zorunda kalır Stresli durumlarla karşı karşıya kalan herkeste mutlaka bir duygudurumu bozukluğu görülecek diye bir şart yoktur Hatta çoğu kişide bu tipte bir rahatsızlık söz konusu olmaz Bununla birlikte, stresin depresyon üzerinde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir
Daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi genetik özellikler strese karşı ne kadar dayanıklı olduğunuz üzerinde etkilidir Genetik, biyoloji ve stres yaratan olaylar bir araya gelerek depresyona neden olabilir
Stresin kendine özgü fizyolojik etkileri vardır Vücutta çeşitli kimyasal reaksiyonlara ve vücudun tepki vermesine yol açar Kalp çarpıntısı, kasların gerilmesi, nefesin hızlanması ve terleme gibi tepkileri hepimiz az çok biliyoruz Kısa süreli streste vücut genellikle normale döner ancak stres kronikleştiği zaman, vücut ve beyindeki değişiklikler de kalıcı olabilir
Normalde, kendimizi tehlike altında hissettiğimizde, kendimizi savunmamızı ve tehlikeden kaçmamızı kolaylaştırması için vücudumuzda stres hormonları devreye girer Tehdit ortadan kalktığında bu savunma hali de vücut tarafından sonlandırılır Bazı kişilerde ise bu savunma mekanizması hiçbir zaman tam anlamıyla kapanmaz ve stres hormonlarının seviyeleri sıklıkla yükselir ve öyle de kalır Bu durum yüksek tansiyon, astım veya depresyon gibi sonuçlar doğurabilir Depresyon hastalarında genellikle stres hormonu seviyelerinin yüksek olduğu görülmüştür Antidepresanlar bu seviyelerin düşürülmesinde yardımcı olabilir Stres hormonu normal seviyeye indiğinde depresyon belirtilerinde de gerileme görülür
Erken Yaştaki Kayıplar ve Travmalar
Erken yaştaki kayıp ve travmaların hayatın ilerleyen dönemlerde kişileri depresyona karşı daha hassas kılabilir Çocuklukta anne ya da babanın vefatı ya da sevilen birinin ilgisinden mahrum kalma gibi kayıplar veya cinsel taciz benzeri durumların yol açtığı travmalar, uzun zaman sürecek ve depresyon olarak kendini gösterecek bir etkiye yol açabilir
Yetişkin bir kişi çocukluğunda yaşadığı bir kayıp ya da travmayla, hastalığı arasında bağlantı kurduğunda depresyonun üstesinden gelmek kolaylaşabilir Eğer kişi çocukluğunda yaşadığı bir kayıp ile depresyonu arasındaki bağlantıyı göremiyorsa, hayatının ilerleyen dönemlerinde karşılaştığı diğer kayıplar da depresyonu tetiklemeye devam eder Bu paragrafta anlatılanlar elbette her depresyon hastası için geçerli değildir Burada söz konusu olan, çocukluğunda kayıp veya travma geçirmiş hastalardır
Tıbbi Sorunlar
Bazı hastalıkların uzun süreli duygudurumu bozukluklarına yol açabileceği bilinmektedir Depresyon hastalarının onda birinde bu hastalığın kökeninde tıbbi bir rahatsızlık ya da bir ilaç yatar Bu rahatsızlıklardan en bilineni vücudun çok az tiroid hormonu ürettiği, hipotiroididir
Kalp krizi atlatan hastaların bir çoğunda depresyona rastlanması yine depresyon ve kalp hastalığı arasında bir bağlantı olduğunu düşündürür Kalp hastaları için depresyon yavaş iyileşme ve ileriki dönemlerde yeni kalp damar sorunları anlamına gelebileceğinden, önemli bir sorun oluşturur
Depresyon ile ilişkilendiren diğer önemli rahatsızlıklar arasında Parkinson, Alzheimer ve MS hastalıkları sayılabilir Bunların dışında B12 vitamini eksikliği, lupus benzeri bağışıklık sistemi hastalıkları, bazı virüs ve enfeksiyonlar, hepatit, iktidarsızlık gibi başka tıbbi sorunlar da depresyonu tetikleyebilir
Kimi zaman da depresyon belirtileri, kullanılan bir ilacın yan etkisi olarak ortaya çıkabilir Steroidler, tansiyon ilaçları, hormon ilaçları, uyku ilaçları, yatıştırıcılar, kalp ilaçları ve antibiyotikler şüpheli listesinde yer alır Ancak bu tip bir ilaç kullanılıyorken bile, depresyon farklı nedenlerden dolayı, ayrıca ortaya çıkmış olabilir Kullandığınız ilacın ruh halinizi olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorsanız, doktorunuza danışmalısınız Durumun netleşmesinde ancak bir profesyonel yardımcı olabilir
Kaynaklar
Bu ruh hali kişinin tüm yaşamını etkiler Yalnız kalma isteği, hiçbir şeyden zevk alamama, iştahsızlık (veya kendini yemeğe verme), yorgunluk, sık sık ağlama, çok az ya da çok fazla uyuma, dikkat eksikliği, yerinden kalkmak istememe, kararsızlık, suçluluk hissi, intihar düşüncesi gibi geçici olmayan, uzun süren belirtileri vardır
Depresyonun üzüntüden farkı, üzüntü hissi bir dalgalanma şeklinde, ara ara gelir ve geçer Elbette istenmeyen, kötü bir olay karşısında herkes üzülür veya kendini çaresiz hissedebilir Yine de bir arkadaşınız ya da severek yaptığınız bir hobiniz sizi neşelendirmeyi başarabilir Üzüntü gündelik hayatınıza devam etmenize, işe gitmenize, bir arkadaşınızla buluşmanıza veya televizyondaki bir filmi ilgiyle izlemenize izin verebilir
Hatta kısa bir süre sonra kendinizi geleceğe dair planlar yaparken bulabilirsiniz Depresyonda ise böyle bir dalgalanma, işlerini normal şekilde sürdürme, geleceğe umutla bakma vb söz konusu değildir Aşırı üzüntü hissi ve diğer belirtiler aylarca, kesintisiz olarak sürebilir
Depresyondaki kişilere karşı, ‘hadi neşelen, güçlü ol, mızmızlanma’ demek hiçbir fayda sağlamayan, yanlış bir yaklaşımdır Depresyonu bir kapris olarak görmek hem hasta hem de çevresindekiler için durumu sadece daha da zorlaştırır Depresyon hastaları mutlaka profesyonel yardım almalı ve bir psikiyatra başvurmalıdır
Sıklıkla, beyindeki kimyasal bir dengesizliğin depresyona neden olduğu dile getirilir ancak bu tip bir açıklama, hastalığın ne kadar karmaşık olduğunu göstermekte yetersiz kalır Araştırmalara göre artık depresyonun sadece serotonin, dopamin gibi bazı beyin kimyasallarının çok az ya da çok fazla üretilmesiyle açıklanması mümkün değil Depresyon daha çok, kişinin ruh halinin beyin tarafından hatalı şekilde düzenlenmesi, genetik yatkınlık, strese yol açan olaylar, kullanılan ilaçlar ve tıbbi sorunlar gibi pek çok olası nedene bağlıdır Bu nedenlerden birkaçının birbirini tetiklemesiyle depresyon ortaya çıkar
Elbette kimyasallar bu sürecin dışında tutulamaz ancak beyindeki bir kimyasalın seviyesinin çok düşük bir diğerinin çok yüksek olması gibi basit bir durumun söz konusu olmadığını bilmekte fayda var Ruh halinizi, algılarınızı ve hayatı nasıl deneyimlediğinizi belirlemekten sorumlu dinamik sistemi etkileyen milyonlarca hatta milyarlarca kimyasal reaksiyon söz konusudur Depresyonun ortaya çıkmasında da, sinir hücrelerinin dışında ve içinde işlev gören pek çok kimyasal etkili olabilir İşte bu nedenle, iki farklı depresyon hastası aynı belirtilerden şikayetçi olsa da, hastalığın nedenleri ve tedavi yöntemleri tamamen farklı olabilir
Günümüzde kişilerin depresyona yatkın olmasına neden olan genler ve çeşitli ilaç tedavileri ile ilgili olarak tıp dünyası yeni ve kesin bilgiler ortaya koymaya devam etmektedir Ancak depresyon henüz tüm hatlarıyla çözülmüş ve anlaşılmış değildir Bu makalemizde bugüne dek elde edilen bilgiler ışığında, depresyona neden olduğuna inanılan ana faktörleri sıralamaya çalışacağız
Beynimizin Ruh Halimizi Etkileyen Bölgeleri
Günlük hayatımızda bizler duygularımızı mantığımızdan, beynimizden ayrı bir yere koymaya meyilliyizdir Oysa bilim dünyası duygularımızın kaynağı olarak beynimize işaret eder Beyindeki bazı bölgeler ruh halimizi düzenlemeye yardımcı olur Araştırmacılar sinir hücresi bağlantılarının, sinir hücresi gelişiminin ve sinir devrelerinin depresyon üzerinde belki de bazı beyin kimyasallarından çok daha önemli rol oynadığına inanırlar
Yapılan araştırmalar, aşağıda detaylarını bulabileceğiniz, beyindeki üç bölgenin depresyonda önemli bir rol oynadığını göstermiştir
Amigdala: Beyinde öfke, zevk, üzüntü, korku gibi duygularla ilişkili bir grup yapının parçalarından biri de, duygusal olayların hafızada saklanmasında önemli bir rolü olan amigdaladır Korkutucu bir olay benzeri, duygu yüklü bir anımız aklımıza geldiğinde amigdala harekete geçer Kişiler üzgün ya da ileri derecede depresyon hastası olduklarında amigdaladaki hareketlilik daha yüksektir Depresyon tedavisinden sonra bile bu hareketlilik devam eder
Hipokampus: Hipokampus uzun dönemli hafıza ve anımsama sürecinde merkezi bir rol oynar Beynin bu kısmı, örneğin saldırgan bir köpekle karşılaştığınızda, hissettiğiniz korkuyu kaydeden kısımdır Böyle bir kayıt, yaşamınızın ilerleyen günlerinde karşınıza çıkan köpeklerden çekinmenize neden olabilir Bazı depresyon hastalarında beyindeki hipokampus bölgesinin daha küçük olduğu görülmüştür Araştırmalar sürekli strese maruz kalmanın beynin bu bölgesindeki sinir hücresi gelişimine zarar verdiğini öne sürer
Talamus: Bu bölge, duyulara ait bilgiyi toplar ve konuşma, davranışsal tepkiler, hareket, düşünme ve öğrenme gibi önemli işlevlerimizin yönetildiği beyin korteksine gönderir
Sinir Hücreleri Arasındaki İletişim
Beynimizde, sinir hücreleri arasında mesaj taşınabilmesini sağlayan kimyasallar vardır Mutluluk hormonu diye bilinen serotonin bunlara bir örnektir Antidepresanlar, bu kimyasalların sinirler arasındaki yoğunluğunu arttırmaya yöneliktir Daha önceleri depresyon tamamen bu kimyasallar üzerinden anlaşılmak isteniyordu Artık depresyonun bundan daha karmaşık bir yapıda olduğu görülmekte Öte yandan kimyasalların tamamen devre dışı bırakılması da doğru olmaz
Beyin hücreleri genellikle duyular, öğrenme, hareketler ve ruh halinin belirlenmesi için, işlerin yolunda gitmesini sağlayacak seviyede kimyasal üretir Ancak ileri derecede depresyonda olan kişilerde, bu dengeyi sağlayan karmaşık sistemde bir terslik olur Beyindeki alıcılar bu kimyasallara karşı duyarsız ya da aşırı tepkili olabilir Ya da az üretilen kimyasala bağlı olarak mesaj iletimi zayıflar Sözünü ettiğimiz bu kimyasallardan bazıları şunlardır: serotonin, noradrenalin, dopamin, glutamat, GABA
Genler
Beyin de dahil olmak üzere vücudumuzun tamamı genler tarafından kontrol edilir Genlerin doğru zamanda ürettiği uygun proteinler, biyolojik sürecin olması gerektiği şekilde işlemesini sağlar Ancak genlerin protein üretiminde bir terslik olduğunda, herhangi bir stres karşısında bu sistemde bir dengesizlik ortaya çıkabilir Ruh halimiz onlarca gen tarafından etkilenir Örneğin bazı genler strese nasıl tepki vereceğimizi, bir sorun karşısında az ya da çok, ne kadar bunalacağımızı etkiler
Tıp dünyası, duygudurumunu etkilediği düşünülen genlerin işleyişini ve neden bazı insanların depresyona daha yatkın olduğunu daha iyi anlamaya yönelik çalışmalarını sürdürmektedir
Genetik faktörün depresyon üzerindeki gücünü anlamak için aileleri incelemek yararlı olabilir Birinci dereceden akrabası ileri derecede depresyon hastası olan kişilerde depresyon görülme riski düşük de olsa vardır
Stres Yaratan Olaylar
Bir noktada hemen herkes strese neden olan olaylarla karşı karşıya kalır Sevilen birinin kaybı, işten çıkarılmak, hastalık ya da kötü bir ilişki elbette kişilerin ruh halini olumsuz yönde etkiler Bazıları erken yaşta annebaba kaybı, şiddet ya da cinsel taciz gibi ağır durumlarla baş etmek zorunda kalır Stresli durumlarla karşı karşıya kalan herkeste mutlaka bir duygudurumu bozukluğu görülecek diye bir şart yoktur Hatta çoğu kişide bu tipte bir rahatsızlık söz konusu olmaz Bununla birlikte, stresin depresyon üzerinde önemli bir rol oynadığı bilinmektedir
Daha önceki bölümlerde belirttiğimiz gibi genetik özellikler strese karşı ne kadar dayanıklı olduğunuz üzerinde etkilidir Genetik, biyoloji ve stres yaratan olaylar bir araya gelerek depresyona neden olabilir
Stresin kendine özgü fizyolojik etkileri vardır Vücutta çeşitli kimyasal reaksiyonlara ve vücudun tepki vermesine yol açar Kalp çarpıntısı, kasların gerilmesi, nefesin hızlanması ve terleme gibi tepkileri hepimiz az çok biliyoruz Kısa süreli streste vücut genellikle normale döner ancak stres kronikleştiği zaman, vücut ve beyindeki değişiklikler de kalıcı olabilir
Normalde, kendimizi tehlike altında hissettiğimizde, kendimizi savunmamızı ve tehlikeden kaçmamızı kolaylaştırması için vücudumuzda stres hormonları devreye girer Tehdit ortadan kalktığında bu savunma hali de vücut tarafından sonlandırılır Bazı kişilerde ise bu savunma mekanizması hiçbir zaman tam anlamıyla kapanmaz ve stres hormonlarının seviyeleri sıklıkla yükselir ve öyle de kalır Bu durum yüksek tansiyon, astım veya depresyon gibi sonuçlar doğurabilir Depresyon hastalarında genellikle stres hormonu seviyelerinin yüksek olduğu görülmüştür Antidepresanlar bu seviyelerin düşürülmesinde yardımcı olabilir Stres hormonu normal seviyeye indiğinde depresyon belirtilerinde de gerileme görülür
Erken Yaştaki Kayıplar ve Travmalar
Erken yaştaki kayıp ve travmaların hayatın ilerleyen dönemlerde kişileri depresyona karşı daha hassas kılabilir Çocuklukta anne ya da babanın vefatı ya da sevilen birinin ilgisinden mahrum kalma gibi kayıplar veya cinsel taciz benzeri durumların yol açtığı travmalar, uzun zaman sürecek ve depresyon olarak kendini gösterecek bir etkiye yol açabilir
Yetişkin bir kişi çocukluğunda yaşadığı bir kayıp ya da travmayla, hastalığı arasında bağlantı kurduğunda depresyonun üstesinden gelmek kolaylaşabilir Eğer kişi çocukluğunda yaşadığı bir kayıp ile depresyonu arasındaki bağlantıyı göremiyorsa, hayatının ilerleyen dönemlerinde karşılaştığı diğer kayıplar da depresyonu tetiklemeye devam eder Bu paragrafta anlatılanlar elbette her depresyon hastası için geçerli değildir Burada söz konusu olan, çocukluğunda kayıp veya travma geçirmiş hastalardır
Tıbbi Sorunlar
Bazı hastalıkların uzun süreli duygudurumu bozukluklarına yol açabileceği bilinmektedir Depresyon hastalarının onda birinde bu hastalığın kökeninde tıbbi bir rahatsızlık ya da bir ilaç yatar Bu rahatsızlıklardan en bilineni vücudun çok az tiroid hormonu ürettiği, hipotiroididir
Kalp krizi atlatan hastaların bir çoğunda depresyona rastlanması yine depresyon ve kalp hastalığı arasında bir bağlantı olduğunu düşündürür Kalp hastaları için depresyon yavaş iyileşme ve ileriki dönemlerde yeni kalp damar sorunları anlamına gelebileceğinden, önemli bir sorun oluşturur
Depresyon ile ilişkilendiren diğer önemli rahatsızlıklar arasında Parkinson, Alzheimer ve MS hastalıkları sayılabilir Bunların dışında B12 vitamini eksikliği, lupus benzeri bağışıklık sistemi hastalıkları, bazı virüs ve enfeksiyonlar, hepatit, iktidarsızlık gibi başka tıbbi sorunlar da depresyonu tetikleyebilir
Kimi zaman da depresyon belirtileri, kullanılan bir ilacın yan etkisi olarak ortaya çıkabilir Steroidler, tansiyon ilaçları, hormon ilaçları, uyku ilaçları, yatıştırıcılar, kalp ilaçları ve antibiyotikler şüpheli listesinde yer alır Ancak bu tip bir ilaç kullanılıyorken bile, depresyon farklı nedenlerden dolayı, ayrıca ortaya çıkmış olabilir Kullandığınız ilacın ruh halinizi olumsuz yönde etkilediğini düşünüyorsanız, doktorunuza danışmalısınız Durumun netleşmesinde ancak bir profesyonel yardımcı olabilir
Kaynaklar