Çökkünlük anlamına gelen bu kelime; ruhsal olarak kişinin çökkünlük yaşaması ve üzüntü,
umutsuzluk, karamsarlık, isteksizlik, gibi yakınmalar göstermesiyle meydana gelir. Depresyon bazı durumlarda hüzün veya kayıp duygularının tarifinde de kullanılır. Bahsettiğimiz bu duyguları hepimiz zaman zaman hissedebiliriz ve çoğunlukla birkaç saat veya birkaç gün içinde geçer. Böyle zamanlarda kişiler günlük faaliyetlerini de yürütebilirler. Klinik rahatsızlık olarak tanımlanan depresyon, keder hissinden farklı olmakla birlikte yoğun ve uzun süreli olabilir. Ruhsal rahatsızlık olan depresyonun,
bireyin iyi biri veya kötü biri olmasıyla ilişkisi yoktur. Çevresel, duygusal, fizyolojik, kalıtsal ve bilişsel faktörlerin hepsi veya birkaçı rahatsızlığın meydana gelmesinde rol oynamaktadır. Depresyon rahatsızlığının yaygınlığı kadınlarda %10-25 iken erkeklerde %5-12 oranında görülmektedir.
Depresyon kişinin; iş hayatında, aile ortamında, sosyal çevresinde ciddi bozulmalara sebep olur. Bazen bu bozulmalar o kadar kötü bir hal alır ki kişiyi gelecekle ilgili umutsuzluğa sürükleyerek ölümün tek çare olduğunu düşünmesine neden olabilir. Ayrıca depresyon, bir belirtiler grubudur. İlk iki belirti için giriş kriteri denmekte olup tanı koyabilmek için bu iki belirtiden en az birinin görülmesi, belirtinin en az iki hafta süreyle ve bireyin yaşantısını etkileyecek oranda şiddetli olması gerekir.
Depresyon belirtileri olarak;
-Mutsuzluk, keder ve ağlama hali
-Zevk almama, isteksizlik ve ilgisizlik
-Değersizlik ve suçluluk düşünceleri,
-Tekrarlayıcı şekilde ölüm, intihar düşünceleri,
-Dikkatini toplayama güçlüğü, unutkanlık ve dalgınlık,
-Psikomotor yavaşlama ya da ajitasyon,
-Uyku bozukluğu
-İştah değişimleri
-Enerji kaybı ve kolay yorulma görülebilir.
Depresyon, tek bir nedene bağlı gelişen bir rahatsız olmamakla birlikte kişinin yaşadığı olaylar, kişilik yapısı ve bu durumlara eşlik eden beynindeki değişiklikler depresyona üç ana etkeni oluşturmaktadır.
Muhtemel bazı değişikliklerin ve durumların yaşanması da (Ev/şehir değişikliği, işten ayrılma, sevdiği bir kişinin kaybı, ilişki yaşadığı kişiden ayrılma, mezun olma, çevresiyle yaşadığı çatışma, İş tatminsizliği, hayata karşı fazla yük alarak tükenme, yalnız hissetme, doğum yapmak, ilaç veya alkol kullanma, mevsim değişiklikleri, bedensel hastalık veya yakınmalar) depresyonun süresini ve şiddetini etkilemektedir. Çoğu zaman kronik rahatsızlıkların ilk çıkışı depresyon dönemine denk gelmektedir.
Literatürdeki birçok araştırma ortaya koymuştur ki kalp krizi geçiren bireylerde depresyonu da tabloya eklediklerinde hastaların, ikinci bir kriz geçirme riskini arttırmaktadır. Depresyonun, kronik bir hastalığın gidişatını kötüleştirebildiğini veya kronik bir hastalığın depresyona neden olabileceğini söyleyebiliriz.
Depresyon Tedavisi
Depresyon tanısı koymak her zaman kolay değildir. Bazı kişiler depresyonunu tarif etmekte güçlük çeker, ağrılarını, bulantılarını, kederlerini, hayatın tatsız gelmesini anlatmaya çabalarlar. Dahası bu durumları ve duyguları tanımlayamayabilir ya da söylemekten utanabilir. Belirtilerinin ciddiye alınmayacağı düşüncesiyle hekime başvururken daha bedensel sorunlarını anlatabilir. Depresyon asıl belirtileri daha soyut kaldığından bazı kişilere bu durumlar gayretsizliğinden, yetersizliğinden veya tembelliğinden olmuş gibi gelebilir. Depresyonun teşhisi için tıbbi disiplinler arası iş birliği ve bu iş birliğini geliştirmek önemli bir yere sahiptir. (Couper 2003) Depresyon; ilaç tedavileri, psikoterapiler, EKT (elektro konvülsif tedavi) gibi birçok faklı şekilde tedavi edilebilir. Psikoterapi kişinin hem yaşamındaki meseleleri açısından hem de yaşadığı bu rahatsızlık açısından oldukça faydalıdır ama bazı tip depresyonlar için tek başına yeterli olmayabilir. Bu sebeple bazı depresyon türleri için ilaç tedavisine de ihtiyaç vardır. Depresyon tedavisinde etkili olduğu bilinen psikoterapiler (bilişsel davranışçı terapi,
kişilerarası psikodinamik psikoterapi) ve ilaç tedavilerinde yaklaşık %60-70 civarında hasta, verilen ilk tedaviye yanıt verir. Gerek psikoterapi desteğinin uygulanması gerekse de ilaç tedavisiyle kazanılan olumlu oranlar bu görüşmelerin düzenli ve uygun koşullarda uygulanmasıyla sağlanır. Orta ve şiddetli seviyede depresyonda psikoterapiyle birlikte mutlaka ilaç tedavisi önerilir. Depresyon tedavisinde şu aşamalara dikkat edilmelidir;
-Doğru tanı konması,
-Kişiye tanı ve tedavi bilgisini açıklamak ve tedavi anlaşması sağlamak,
-Tedavi şeklini, süresini ve olası riskleri açıklamak,
-Rahatsızlığı yaşayan kişiyle birlikte tedavi kararını vermek,
-Etkili bir tedavi sürecine vakit kaybetmeden başlamak,
-Suisid riskini göz ardı etmemek,
-Gebe kalma veya emzirme durumlarıyla ilgili kişiyi uyarmak
-İlaç etkilerini takip etmek ve yeni başlanacak ilaçlar için uyarmak.
Depresyonun, bilişsel davranışçı terapiye göre tedavisi aşamalarla ilerler. İlk aşaması olan
değerlendirme aşamasında kişinin detaylı bir yaşam öyküsü alınır ve rahatsızlığın belirtilerinin
tanımlanması sağlanır. Ana yakınmalarının, terapideki belirlenecek hedef belirtilere ifade edilmesi sağlanır. Değerlendirme sırasında çeşitli depresyon ölçeklerinden ve formülasyon formlarından yararlanılabilir. Kişinin daha detaylı bir yaşam öyküsü bilgisine ulaşmak adına bilişsel davranışçı terapiler derneğinin yaşam öyküsü anketi tamamlatılabilir. Böylece olası özyıkım düşüncelerine karşı da önlem oluşturulabilir. Değerlendirme sırasında kişinin yakınmaları, gelişimsel formülasyonu yani; temel ve ara inançları, olumsuz otomatik düşünceleri, erken yaşantıları, kritik olayları, belirtileri konuşulur. Böylece kişiye uygulanacak psikoterapi metodunun açıklanacağı psikoeğitim aşaması için gerekli zemin oluşturulur. İkinci aşama olan psikoeğitim aşamasında kişinin kendi içinde dahi anlamlandıramadığı birçok duygu ve düşünceyi terapist eşliğinde nasıl ele alacakları ve depresyonun nedenleri konusunda detaylı bir bilgilendirme yapılır. Böylece terapiye başlarken terapist-danışan ilişkisi güvenli bir zeminde oluşmaya başlar. Çalışma planlarının anlaşılabilir olması ve yapılacak tedavinin kişiye açık ve şeffaf bir şekilde aktarılması kişinin terapiye olan inancında olumlu yönde etki edebilir. Seansların genel yapısı hakkında bilgilendirme yapılır, görüşme sıklığına karar verilir ve sorun düzeyinde formülasyon yapılarak kişinin yaşadığı depresyonun şiddeti belirlenir. Depresyonun şiddetinin belirlenmesinde Beck Depresyon Ölçeği kullanılabilir. Psikoeğitimden sonra gelen davranışçı müdahaleler aşamasında kişinin sağlıklı kabul gören davranışlarının arttırılması hedeflenir. Davranışçı tekniklerle kişinin terapide hedef belirlemesi ve adım adım hedefine doğru giden davranışlarının takibi adına çizelgeler yapılır. Böylece terapi sürecinde edindiğinde başarısı ve sağlıklı tutumları kaydedilmiş olur. Etkinlik çizelgeleri kişinin yaşadığı duygulanımdaki değişikliklerini fark etmesinde, gün içindeki sıkıntılı ve zorlandığını hissettiği zamanları bulmasında, bu süreçte kendisine iyi gelen şeyleri görmesinde en önemlisi depresyonunun döngüsünü keşfetmesinde önemli ölçüde yardımcı olur.
Böylece depresyon düzeyini azaltacak etkinlik ödevleri verilerek kişinin davranışsal açıdan sosyal çevreye uyumlu hareket etmesi sağlanır. Bir sonraki aşamada yani bilişsel müdahale aşamasında değerlendirmede ve psikoeğitim sırasında konuşulan meselelerde terapistin de dikkatini çeken düşünce yapılanması incelenir. Kişinin depresyon ekseninde oluşan düşünce sistemindeki otomatik düşünceleri ve duygularının düşünceleri üzerindeki etkisi konuşulur. Bu aşamadı kişinin düşünce kaydı açıkça ortaya çıkarılır. Davranışsal müdahalelerin, bilişsel açıdan kişideki etkileri de gözlemlenir. Bu aşamada terapist, davranışsal ödevlerden daha çok kişinin düşünce sistemine yönelik ödevler vermeye başlar. Bu geçiş uygun zamanda yapılmalıdır zira acelece geçilen bir aşama, önceki aşamada yapılan müdahalenin etkisini azaltabilir. Kişinin depresyon belirtileri, gelişim tablosunda da göze çarpıyorsa, depresyon haricinde sosyal düzeyde sorun yaşayacak belirgin bir kişilik patolojisi varsa, kişilik bozukluğunda uygulanacak şema çalışması aşaması uygulanmalıdır. Ayrıca birey kendini tanımak ve kişisel gelişim için şemaları üzerinde çalışmak istiyorsa da bu aşama çalışılabilir. Kişiliğinde belirgin özellikleri üzerinden (onaylanma, sevgi bağımlılığı vs) şemaları belirlenir ve uygun formülasyonlarla terapi süreci ilerler. Son aşama olarak yinelemeyi önlemede kişinin terapi sürecinde kat ettiği yolu vurgulayarak, hayatın belirsizliğinde yeniden böyle bir durum yaşadığında yapabilecekleri konuşulur. Böylece sürecin olumlu dönüşümleri pekiştirilir.
Tüm bu aşamalarda depresyonda intahar riski göz ardı edilmeden çalışılmalıdır. Depresyonun tüm belirtileri içinde umutsuzluk ile en yakın ilişkisi intihar düşüncesidir. Melges (1969), depresyonda temel problemin umutsuzluk olduğunu vurgulamıştır. Kişinin kendine zarar verici düşünceleri gündemdeyse hastaneye yatırma konusu gündeme gelmelidir. Depresyonundan dolayı durumunu doğru algılayamıyor ise ölmeyi bu durumun tek çıkış yolu olarak görüyorsa kişiyi bu düşüncelerle yalnız bırakmamalı, ortak bir tedavi planıyla yatılı olarak tedavi modeli uygulanmalıdır.