Ameliyat olan hasta, hastanede yattığı süreç içerisinde günden güne sağlığına kavuşacaktır. Vücudunda bulunan dren (ameliyat sahasındaki kan ve sıvı birikimlerini dışarı alan düzenek), çeşitli sondalar, tüpler ve borular, varsa trakeotomi kanülü gibi fazlalıklardan kurtulur. Ağız yoluyla konuşabilir, beslenebilir ve burun ile ağızdan nefes alabilir hale geldikten sonra taburculuk gündeme gelmektedir.
Ameliyatta çıkartılan dokuların patoloji incelemelerinin sonuçlanmasıyla hastalığın ağız içi ve boyunda yayılımı ve kesin evresi ortaya çıkacaktır.
Bu veriler elde edildikten sonra kulak burun boğaz ve baş boyun cerrahının; görüntüleme işlemlerini yapan radyolog ve nükleer tıp uzmanın, radyoterapiyi uygulayacak radyoterapistin ve kemoterapi uygulayacak medikal onkoloğun bulunduğu bir tıbbi konseyde hastanın durumu tekrardan tartışılır.
Ameliyat sonrası, hastalığın yayılımına göre ilave tedavi kararı (radyoterapi ve kemoterapi) genellikle bu toplantılarda verilir.
Radyoterapi ve kemoterapi kararı verilmiş ise, tedavinin başlaması için öncelikle hastanın ameliyatın getirdiği sıkıntıları iyice atlatabilmesi beklenir. Bu süre yaklaşık bir ile iki ay kadar sürmektedir.
Dil ve ağız içi kanseri ameliyatı sonrası takip nasıldır?
Hastalar dil kanseri nedeniyle yapılacak ameliyattan sonra beş yıl kadar ameliyatı yapan doktorun takibinde olmalıdır. İlk yıl üç ayda bir, sonraki yıllarda ise altı ayda bir kontrollere gelmek uygun olacaktır. Hasta ayrıca radyoterapi ve kemoterapi de gördüyse medikal onkolog ve radyoterapi uzmanının da kontrolünde olması, sürecin doğal bir parçasıdır.
Kanserin tekrarlama (nüks) ihtimalini en aza indirmek için neler yapmak gerekir?
İlk yıl, hastalığın nüks etme ihtimalinin en fazla olduğu dönemdir. Yıllar geçtikçe bu ihtimal yavaş yavaş azalır. Genel kabul gören bir görüşe göre beşinci yıldan sonra hastalığın tekrar etmesi nüks (geri gelme) olarak değil, aynı veya yakın bölgede yeni bir hastalığın ortaya çıkması olarak değerlendirilir.
Kimi zaman, ameliyat, radyoterapi ve kemoterapi gibi tedaviler tam anlamıyla uygulandıktan sonra bile, hastalığın geri gelmesi söz konusu olabilmektedir. Yani yapılması gerekenlerin tamamen yapılmış olması, hastalığın tekrar etme ihtimalini ne yazık ki sıfırlamaz, en aza indirir.
Hastalığın geri gelmesi, umudun tamamen tükendiği anlamına gelmemelidir. Önemli olan, hastalık tekrarladığında tedavi edilebilir aşamadayken fark etmek ve gereken ilave önlemleri almaktır. İşte burada hastanın düzenli kontrollerini aksatmaması ve istenilen tetkikleri yaptırması önem kazanmaktadır. Ayrıca kimi zorluklar ve sıkıntılar içeren tedavi süreci sonlandıktan sonra hastanın sosyal hayata tekrardan dönmesi, gündelik aktivitelerini yapmaya başlaması, çalışıyor ise iş hayatına dönmesi büyük önem arz etmektedir.
Aşırıya kaçmadan doğal ürünler ile beslenmek, menüde taze sebze ve meyve de dahil olmak üzere her türlü gıdayı bulundurmak, yeteri kadar bedensel egzersiz yapmak, morali ve psikolojik durumu yüksek tutacak aktivitelere vakit ayırmak, sevdikleri ile bir arada olmak, bu tür hastalıkların tedavisi ile uğraşan çoğu doktorun hastalarına önerdiği şeylerdir.
Sigara ve alkol kullanımı, hastalığın oluşumunda rol aldığı gibi, geri gelmesinde de etkili olacaktır. Hastaların, varsa bu alışkanlıklarından kurtulmaları zorunludur. Hastaların yakınlarına bu konuda büyük görev düşmektedir. Hasta tek başına bu alışkanlıklarından kurtulmayı başaramaz ise, psikiyatri uzmanlarından ve psikologlardan yardım istemekten kaçınmamalıdır.
Hastaların çoğu, kanser tedavilerinin ardından korktukları hastalık tekrarını önlemek için kimi bitkisel kökenli ürünlere başvurmaktadır. Burada önemli olan, bu ürünlerin – özellikle de aşırı kullanımında – bazı ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini bilmektedir. Örneğin kimi yabancı kaynaklarda böğürtlen ekstresi, soya fasulyesinden elde edilen bir protein gibi ürünlerin yararlı olabileceği belirtilmekte ancak tıbbi anlamda kesin kanıt mevcut olmadığı da vurgulanmaktadır. Bu durumda bizim önerimiz, doğal, mümkünse tarım ilaçlarına maruz kalmamış her türde sebze ve meyveyi kararında tüketmektir.
Dil ve ağız içi kanseri nüks (tekrar) ederse ne yapılmalıdır?
Nüks (hastalığın tekrarı) durumunda da öncelikle cerrahi açıdan bir şey yapılıp yapılamayacağı araştırılır. Ameliyat sonrası dönemde radyoterapi almış olan hastalar kimi zaman (özellikle de radyoterapinin üzerinden uzun vakit geçmiş ise) ek doz radyoterapi mümkün olabilmektedir. Hasta tekrar ameliyat edilemeyecekse, ek doz radyoterapinin önemi daha da büyür. Brakiterapi (radyoaktif madde içeren ve ‘implant’ olarak adlandırılan ufak tüplerin tümör ve etrafına belirli bir süreliğine yerleştirilmesi) yoluyla ışın verilmesi işlemi de hastalığın geri gelmesi durumunda bir seçenek olarak uygulanabilmektedir. Ayrıca kemoterapi seçeneği de nüks durumunda geçerliliğini korumaktadır.
Dil ve ağız içi kanseri ameliyatı sonrası konuşma bozuklukları yaşanır mı?
Sesi oluşturan organımız gırtlaktır. Gırtlakta oluşan ham ses, yutak, damak, dil ve dudaklarımız sayesinde harfler, kelimeler ve cümlelere dönüşür. Yani, yutak, boğaz ve ağzımız harflerin ve kelimelerin oluşumunda önemli rol oynar. Bu bölgelerdeki ameliyatların konuşma fonksiyonunu etkilemesi kaçınılmazdır. Özellikle ameliyat sonrası günlerde, hele ki trakeotomi adı verilen soluk borusuna delik açılarak tüp yerleştirilmesi işlemi uygulandıysa hastaların konuşma fonksiyonu ciddi anlamda etkilenir.
Hastanın boynundaki trakeotomi deliği kapatıldıktan sonra hasta rahatlıkla ses çıkartmaya başlar. Ağzındaki yaralar iyileştikten sonra da harfleri ve kelimeleri daha iyi çıkartabilir hale gelir ve konuşması daha rahat anlaşılır.
Ancak örneğin dil tümörü hastalarında dilin oluşumunda önemli rol aldığı bazı harflar daha az anlaşılır çıkabilir. Bu durumda hasta, biraz ‘peltek’ olarak niteleyebileceğimiz şekilde konuşabilir. Bu durumun hasta için bir iletişim sorunu oluşturup sosyal engel halini alması çok nadirdir.
Tüm tedaviler tamamlandıktan sonra çoğu hasta telefonda bile çok rahat anlaşılabilir, yakınları tarafından kolaylıkla tanınabilir bir konuşmaya sahip olmaktadır. Kalan sorunlar ile başa çıkabilmek için de ses ve konuşma terapistleri yardımcı olabilmektedir.
Dil ve ağız içi kanseri ameliyatı sonrası beslenme nasıldır?
Dil kanseri ameliyatı geçiren hastalar, ameliyatın büyüklüğüne göre bir günden bir – iki haftaya kadar bir süreyi ağızdan yeme içme olmaksızın geçirirler. Bu dönemde bazen damardan özel beslenme sıvılarıyla ya da burundan mideye uzanan ‘nazogastrik’ tüp yardımıyla hastalar gerekli besini ve sıvıyı almaktadırlar. Boyun ve ağız içindeki yaralar iyileştikten ve trakeotomi deliği kapatıldıktan sonra hasta, ağızdan öncelike sıvı ve yumuşak gıdalar ile beslenmeye başlayabilir. Taburcu olduktan sonra hastaların hemen hepsi, evinde hazırlanan her türlü gıdayı yiyebilecek hale gelir ve yediklerinin tadına varır.
Dil ve ağız içi kanseri tedavisi sonrası tad alma problemi yaşanır mı?
Dilin bir kısmı ameliyatla alınmış olsa bile dilin kalan kısmı ve damak tad alma fonksiyonunun tamamında yeterli olacaktır. Ameliyattan sonrası ilk gün ve haftalarda hasta ağızdan beslenemediği için zaten tad alması söz konusu olmayacaktır. Fakat, özellikle tedavileri tamamlanıp hastanaden taburcu olduktan sonra beslenmesinde, tad almasında bir sıkıntı olmayacaktır.
Ameliyat sonrası radyoterapi görecek hastaları biraz daha sıkıntılı günler bekler. Yeni ve yüksek teknolojili cihazlar ile uygulanan radyoterapinin uzun dönemli yan etkileri azalmış olsa da, ağız kuruluğu ve kısmi tad alma bozuklukları, hastaların yakındığı sorunlar olabilmektedir.