iltasyazilim
Yeni Üye
Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler
Ülkemiz zelzele, su baskını ve erozyon gibi doğa olaylarının sıkça meydana geldiği bir coğrafyada bulunmaktadır Özellikle son yıllarda yaşanan depremlerin insan ve yerleşim yerleri üzerindeki yok edici etkileri kamuoyunun dikkatini doğal afetlere çekmiştir Gerçekte kamuoyunun bu ilgisinden önce ülkemizde bu konuya ilişkin akademik çalışmaların uzun süredir yapıldığı ve bilimsel yazında facia yönetimiolarak tanımlanan alanın son yıllarda artan bir şekilde artan bir ilgi odağı haline geldiği görülmektedir
Doğal felaket, Kentbilim Terimleri Sözlüğü'nde, lokal toplulukların genel yaşamını etkileyen, aksatan, bozan yer sarsıntısı (yer sarsıntısı), yangın, su baskını, erozyon (toprak kayması), çığ ve kaya düşmesi gibi doğa olayları1 olarak tanımlanmaktadır Tanınma tarafından bir doğa olayının doğal yıkım sayılabilmesi için lokal toplulukların yaşamını etkilemesi, aksatması ve bozması gerekmektedir Bu negatif etkiler tamamiyle önlenemese de sınırlanabilmektedir
Doğa olaylarının olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, facia olayı öncesi bazı önlemlerin alınması ile olasıdır Bu önlemlerin başında kentleşmenin gelişimine ve yerleşim düzenine doğal yıkım riskini göz önünde bulunduracak biçimde bir yön atamak gelmektedir Başka bir deyişle, kentleşme politikası, doğal afetin negatif etkilerini en üye indirecek bir kararlar ve izlenceler bütünü olarak görülebilir Bu yazının konusunu, kentleşme politikasının doğal afetlerin olumsuz etkisini azaltan bu işlevinin, günümüze değin meydana gelen doğal afetlerde yaşanan sorunlara bakarak ne ölçüde çözüm olacağının tartışılması oluşturmaktadır Bunun için önce doğal afetlerle ilgili yönetim yapısı ve yönetsel sorunlar incelenmekte, sonradan ise kentleşme ile doğal afetler arasındaki ilişki ortaya konarak, kentleşme politikasının doğal afetlerin negatif etkilerinin azaltılmasındakirolü tartışılmaktadır
Doğal Afetlere Aleyhinde Alınacak Önlemler nelerdir
2 Doğal Afetlerin Negatif Etkilerinin Azaltılması
Doğal afetler doğa olayları sonucu meydana gelmektedir Doğa olaylarının olması, örneğin depremin meydana gelmesi, önlenemez Oysa bu olaylar sonucu olan olumsuz etkilerin olabildiğince azaltılması sağlanabilir Bu amaçla alınacak önlemler yıkım olayı öncesi (2) yıkım olayı sonrası alınacak önlemler almak üzere ikiye ayrılmaktadır Afet olayı sonrası o yerin mülki yöneticilik amiri göre;
a) Haberleşme, ulaşım ve trafik güvenliğinin sağlanması,
b) Can kaybının en üye indirilmesi (kurtarma),
c) Emniyet ve asayişi sağlama,
d) Ölü ve yaralıların enkaz altından çıkarılması,
e) Tıbbî birincil takviye, hasta ve yaralıların hastaneye nakli,
f) Ölenlerin gömülme işlemlerinin yürütülmesi,
g) Yangınların söndürülmesi,
h) Acil ve geçici barınmanın sağlanması,
i) Hastalıkları önleyecek sıhhat koşullarının sağlanması,
j) Evsiz, barksız kalan insanların yiyecek, giyecek, ısınma ve barınma ihtiyacının karşılanması,
k) Elektrik, su ve kanalizasyon düzenlerinin işler duruma getirilmesi, karantina önlemlerinin alınması,
l) Harabe kaldırma ve temizlemenin yapılması ve
m) Zararların saptanmasını kapsayan önlemleri alırlar
Bu yazı çerçevesinde incelenen felaket olayı öncesi alınması gereken önlemler ise, facia ile oluşacak olası zararları olabildiğince azaltmayı amaçlar Bu amaçlar, politika oluşturmanın yanısıra, bilimsel ve teknik çalışmaların yapılmasını içerir Bu kapsamda, tasarlama, dirençli yapıyapma, önceden haber alma ve uyarma ve ilk takviye ve kurtarma hizmetleriyle ilgili tasarlama ve örgütlenme çalışmaları doğal afetin yaratacağı olumsuz etkileri en aza indirebilecek incelemeler olarak sayılabilir
Felaket olayı öncesi alınması gereken önlemler, örgütlenme ve yönetim ile kentleşme politikası elde etmek üzere iki başlık altında ele alınabilir
a Örgütlenme ve Idare
Kuruluş Yasasına (7116 sayılı) göre her türlü afetlerden önce ve daha sonra gereken önlemleri alma görevi Bayındırlık ve İskan Bakanlığına verilmiştir Doğal afetler ile ilgili hizmetler ise Bayındırlık Teşkilat ve Görevlerine İlişkin 180 sayılı Yasa Gücünde Kararname ile düzenlenmiştir Facia hizmetlerinin görülmesi işinin Bakanlıkça görüleceğini düzenleyen Kararnamede Facia İşleri Genel Müdürlüğü'nün görevleri şöyle sıralanmıştır:
Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler nelerdir
a) Doğal afete uğrayabilecek bölgeleri devretmek, buralarda yapılacak yapıların teknik koşullarını tahsis etmek, bunların uygulanmasını temin etmek
b) Afete uğrayabilecek bölgelerde, afetlerden en düşük can ve mal kaybıyla kurtulmayı sağlayacak önlemleri ve esasları belirleyip uygulanmasını sağlamak
c) Olası felaket yerlerini vermek ve bu afetlerin önlenmesi için gereken önlemleri edinmek
d) Afet olduğunda, ivedi destek uygulamasını ve eşgüdümünü karşılamak
e) Afete uğramış bölgelerde, en kısa zamanda, yerleşme ve barınmayı sağlayıcı kısa ve uzun süreli önlemleri alıp kullanmak ve uygulatmak; ayrıca, bu bölgelere götürülmesi yerinde görülen hizmetler için gerekenleri yerine getirmek ve bu konuda DPT ve ilgili ulus kuruluşlarıyla eşgüdüm ve işbirliği sağlamak
f) Afete uğramış ve uğrayabilecek bütün yerlerin imar ve yerleşme işlerinin hazırlık, kullanım, yönetim ve kontrol işlerini gerçekleştirmek ve yaptırmak
Doğal afetler ile ilgili kayda değer bir başka kuruluş ise, İçişleri Bakanlığı ana hizmet birimlerinden biri olan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'dür 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Yasa ve 7126 Sayılı Sivil Savunma Yasasıyla düzenlenen Genel Müdürlüğün görevleri arasında, doğal afetlerde arama, kurtarma ve destek çalışmaları yerine getirmek da bulunmaktadır Buradan anlaşıldığı üzere bu kuruluş eğitim çalışmaları ayrık tutulursa facia öncesinden çok, afet meydana geldikten daha sonra alınacak önlemler ile ilgilidir
bunun dışında, Ulusal Savunma, Sıhhat ve Sosyal Yardım, Ulaştırma, Çevre ve Orman, Tarım ve Köyişleri, Enerji ve Natürel Kaynaklar ve Sanayi ve Ticaret Bakanlıklarının doğal afetlerle ilgili değişik görevleri bulunmaktadır
Tahsis ve yetkilerin çok sayıda Bakanlık ve Kuruluş arasında değişik olması gerçekte bir eşgüdüm sorunu yaratmaktadır Bu sorun, doğal afet olayının meydana gelmesinde alınması gereken tez önlemlerin gerçekleştirilmesinde, o yerin valisini yetkili kılarak (7269 sayılı Afetler Yasasının 1 maddesi) aşılmaya çalışılmıştır
Doğal facia olayının meydana gelmeden önce alınması gereken önlemler ile ilgili olarak yaşanan öteki yönetsel sorunlar ise şöyle sıralanabilir:
Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler nelerdir
* Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın taşra örgütleri olan Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerinin doğal afetler alanında doğrusu etkili olabilecek örgütlenme düzeyinde olmaması
*Yapı yapmada uyulması gereken kuralları saptamak ve uygulamaklagörevli olan yerel yönetimlerin bu görevi bütünüyle yerine getirmemeleri
*Her ne değin doğal afetler ile ilgili çok sayıda kurum ve kuruluşun görevli olmasından kaynaklanan eşgüdüm sorunu taşrada o yerin vali ya da kaymakamı yetkili kılınarak aşılmak istense de, özellikle 1999 Marmara depreminden daha sonra merkezde oluşturulan dört yeni örgütle eşgüdüm sorununun daha da belirginleşmesi Bu Vesile Ile, doğal afetler ile ilgili kurumlar arasında, yetki, devir ve sorumluluklar yönünden karışık bir durum meydana gelmiştir
* Belediyelerin sivil savunma eğitimi ve uygulamalarını yaptırma konusundaki eksiklikleri
*Doğal afetler konusunda lokal yönetimlerin daha etkin duruma getirilmesini sağlayacak tüzel düzenlemelerin bulunmayışı
* Belediyelerin teknik, vasıtagereç, insan gücü ve akçalı açılardan eksik oluşu
* Kimi illerde (İstanbul gibi) doğal afetlerle ilgili gereğinden çok örgütlenmelere gidilmesi ve bundan kaynaklanan olumsuzluklar
b Kentleşme Politikası
Ülkemizde yapılan araştırmalar, kentleşmenin başlangıcının 1950'li yıllar olduğunu göstermektedir 1950'lerde nüfusun % 185'ini oluşturan kentli nüfus, tez artarak 1985'te nüfusun yarısını (% 509) aşmıştır Günümüzde ise (2000) şehirsel nüfusun toplam nüfus içindeki payı % 65'e ulaşmıştır
1950'li yıllardan başlayarak yalnızca kentli nüfus değişmemiş, kentleşmeyi ve aynı zamanda yerleşme düzenini etkileyen politikalar da değişmiştir 1950'li yıllara dek iç pazarı bütünleştirmeye dönük demiryolu politikası ve devlet eliyle ithal ikameci sanayileşmeyi öngören bir politika izlenerek ve sanayi tesisleri demiryolları üstünde kurularak dengeli bir ikâmetgâh büyüklüğü dağılımı yeğlenirken, 1950 ardından lüzum ekonomi, gerekse şehirsel yerleşme düzeni politikaları bütünüyle değişmiştir Ülkemiz bu dönemle birlikte devlet eliyle sanayileşme stratejisinden özel sektör ağırlıklı sanayileşme stratejisine geçmiş, bilhassa 1980'lerden sonra dışa dönük sanayileşme politikasına geçişle birlikte dengelenmiş yerleşme düzeninden tümüyle vazgeçilmiştir Bunun yerine idareli faaliyetlerin yer seçiminin, karşılaştırmalı üstünlükler ilkesine kadar yapılması benimsenmiş, bu ilkenin benimsenmesi ise sosyoekonomik ve mekansal çekicilikleri yüksek olan, ama bununla beraber facia riski yüksek olan İstanbul, Adapazarı ve Kocaeli gibi kentlerin daha da büyümesine yol açmıştır Başka bir deyişle bu kentlerin doğal facia riski olup olmaması izlenen politikalara tesir etmemiş, doğal afet olaylarının yaratacağı olumsuzlukların önüne geçecek bir kentleşme politikası izlenmemiştir Ancak kentleşme politikası; kentleşmenin yönünün belirlenmesi (nüfusun zelzele riski daha az olan yerlere yönlendirilmesi), bölge ve şehir planlarının doğal facia riskine kadar hazırlanmasının sağlanması ve inşa denetimi gibi bir çok yolla doğal afetin negatif etkilerinin evvelden azaltılmasını sağlayabilir Bu bağlamda, kentleşme politikası çerçevesinde alınan önlemler şöyle sıralanabilir:
* Kent planları, yerleşim yerinin üzerinde olduğu toprağın jeolojik özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmaktadır Büyük Kasaba ve kasabanın gelişme doğrultusu ve alçak ve yüksek yapı düzenleri toprağın bu özellikleri çerçevesinde belirlenmektedir Bu Nedenle, özellikle yer sarsıntısının olduğu yerlerde mümkün olaylardan asgari zarar görecek bir yerleşme yapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır Ancak, bunun günümüze kadar ülkemizde bütün olarak uygulandığını ileri sürmek güçtür Bunun nedeni, planı yalnızca şehir halkı ölçeğinde ele alan imar planlamasıyaklaşımının benimsenmesi, buna rağmen doğrudan mekansal dokuyu etkileyen yoğunluğu artırıcı potansiyelleri göz önünde bulunduran mekansal tasarlamayaklaşımının yeğlenmemesi olarak görülmektedir Bu yaklaşımın sonucu olarak, İstanbul, İzmit, Adapazarı, Gölcük ve Yalova gibi çekicilikleri öne çıkan kentlerin, idareli yoğunlaşma ve bunun özendirici etkisiyle oluşan nüfus baskısının yaşandığı mekanlar olmasının önüne geçilememiştir Bu yerleşimlerin idareli ve sosyal potansiyeli, zelzele riskinin önüne geçmiş, planlamada ise bu koşul göz ardı edilerek, bölgenin ilk olarak jeolojik, ekonomik ve sosyal özelliklerini göz önünde tutan totaliter bir tasarlama yaklaşımı yaşama geçirilememiştir Geçmişte Doğu Marmara Bölgesi Ön Planı gibi bazı iyi niyetli girişimler ise kağıt üzerinde kalmıştır
*Facia riski olan yerlerde inşa ve ev yapımının sınırlanması, yıkım olayı olmadan alınan önemli bir önlemdir 7269 sayılı Afetler Yasası ve Facia Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik uyarınca inşa yapmanın yasaklandığı bu yerlerdeki yasaklama hükmü, belediyeler ve köy ihtiyar kurullarınca uygulanır Bu yasağa tutarsız yapılan yapılar vali ve kaymakamlar tarafından yıktırılır Yeniden 7269 sayılı Afetler Yasası gereğince, afete uğramış ya da yıkım riski taşıyan bölgeler, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın belirlemesi ve önerisi üstüne Bakanlar Kurulunca Afete Maruz Alanolarak kararlaştırılmaktadır
* Bunların açık havada, dirençli yapılar yapılmasının sağlanması, doğal felaket olaylarının önceden kestirilmesine yarayan en son teknik gelişmelerin izlenmesi ve mümkün afetlerde alınacak önlemler için bir izlence hazırlanması gibi önlemler ile doğal afetlerin negatif etkileri en üye indirilmeye çalışılmaktadır
Doğal Afetlere Aleyhinde Alınacak Önlemler nelerdir
3 Sonuç ve Değer Biçme
Jeolojik yapısı gereği ülkemizin bilhassa yer sarsıntısı sebebiyle doğal yıkım riski yüksek olmasına rağmen, muhtemel olumsuzlukları azaltıcı önlemlerin yeterince alınmadığı görülmektedir Soruna bütüncül bir yaklaşımla bakılmadığı gözlemlenmektedir Oysa, öncelikle, başta ekonomi, sanayi, kentleşme, altyapılar ve ulaşım politikaları almak üzere bütün politikalarda doğal afet riskinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir Böyle bir yaklaşım, bir bir her bir alanda izlenen politikaların da bu konuda başarıya ulaşmasının esas koşulu olarak görülmektedir Kentleşme politikası da, bu yaklaşımla, doğa olayları sonucu yaşanan olumsuzlukları azaltıcı bir vasıta olarak düşünülmektedir
Bu bağlamda, başlangıçta, doğal afetlerle ilgili yönetsel karmaşaya (eşgüdüm sorununa) son verilerek, yetkinin merkezde tek elde toplanması ve merkez ile taşrada tayin paylaşımının açıklığa kavuşturulması gerekli görülmektedir Hem yapı yapmada uyulması gereken kuralları saptamak ve uygulamakla görevli olan yerel yönetimlerin bu görevini gereğince yerine getirmelerinin sağlanması gerekmektedir bu nedenle, lokal yönetimler; teknik, araçgereç, insangücü ve akçalı açılardan tatmin edici bir duruma getirilmelidir
İkinci olarak, şehir halkı ve bölge planları doğal felaket riskine tarafından hazırlanabilir Bunun için bazı teknik bilgilere ve çalışmalara sahip olunması gerektiği kuşkusuzdur Ne var oysa ülkemizde demin, jeolojik çalışmalar yapılarak mikrobölgeleme belgelerinin elde edilmesi, kentsel kusurlar araştırmaları ve kentsel risklerin belirlenmesi çalışmaları akademik çevrelerde bile fazlaca bilinmemektedir Hem, doğal facia riski göz önünde tutularak mesken yerlerinin, yapılaşma, altyapı, sosyal ve hesaplı varlıklarını birlikte değerlendirecek, cılız ve kusurlu yönlerini belirleyecek çalışmaların yapılması gerekmektedir
Üçüncü ve son bir önemli nokta da, doğal afetlerle ilgili bilimsel ve teknik gelişmelerin sürekli izlenmesidir Böylece, mesela depremlerde kullanılan erken dikkat sistemlerinin kullanılmasıyla büyük ölçüde can ve mal kaybının önüne geçilebilir
netten alıntı *
Ülkemiz zelzele, su baskını ve erozyon gibi doğa olaylarının sıkça meydana geldiği bir coğrafyada bulunmaktadır Özellikle son yıllarda yaşanan depremlerin insan ve yerleşim yerleri üzerindeki yok edici etkileri kamuoyunun dikkatini doğal afetlere çekmiştir Gerçekte kamuoyunun bu ilgisinden önce ülkemizde bu konuya ilişkin akademik çalışmaların uzun süredir yapıldığı ve bilimsel yazında facia yönetimiolarak tanımlanan alanın son yıllarda artan bir şekilde artan bir ilgi odağı haline geldiği görülmektedir
Doğal felaket, Kentbilim Terimleri Sözlüğü'nde, lokal toplulukların genel yaşamını etkileyen, aksatan, bozan yer sarsıntısı (yer sarsıntısı), yangın, su baskını, erozyon (toprak kayması), çığ ve kaya düşmesi gibi doğa olayları1 olarak tanımlanmaktadır Tanınma tarafından bir doğa olayının doğal yıkım sayılabilmesi için lokal toplulukların yaşamını etkilemesi, aksatması ve bozması gerekmektedir Bu negatif etkiler tamamiyle önlenemese de sınırlanabilmektedir
Doğa olaylarının olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi, facia olayı öncesi bazı önlemlerin alınması ile olasıdır Bu önlemlerin başında kentleşmenin gelişimine ve yerleşim düzenine doğal yıkım riskini göz önünde bulunduracak biçimde bir yön atamak gelmektedir Başka bir deyişle, kentleşme politikası, doğal afetin negatif etkilerini en üye indirecek bir kararlar ve izlenceler bütünü olarak görülebilir Bu yazının konusunu, kentleşme politikasının doğal afetlerin olumsuz etkisini azaltan bu işlevinin, günümüze değin meydana gelen doğal afetlerde yaşanan sorunlara bakarak ne ölçüde çözüm olacağının tartışılması oluşturmaktadır Bunun için önce doğal afetlerle ilgili yönetim yapısı ve yönetsel sorunlar incelenmekte, sonradan ise kentleşme ile doğal afetler arasındaki ilişki ortaya konarak, kentleşme politikasının doğal afetlerin negatif etkilerinin azaltılmasındakirolü tartışılmaktadır
Doğal Afetlere Aleyhinde Alınacak Önlemler nelerdir
2 Doğal Afetlerin Negatif Etkilerinin Azaltılması
Doğal afetler doğa olayları sonucu meydana gelmektedir Doğa olaylarının olması, örneğin depremin meydana gelmesi, önlenemez Oysa bu olaylar sonucu olan olumsuz etkilerin olabildiğince azaltılması sağlanabilir Bu amaçla alınacak önlemler yıkım olayı öncesi (2) yıkım olayı sonrası alınacak önlemler almak üzere ikiye ayrılmaktadır Afet olayı sonrası o yerin mülki yöneticilik amiri göre;
a) Haberleşme, ulaşım ve trafik güvenliğinin sağlanması,
b) Can kaybının en üye indirilmesi (kurtarma),
c) Emniyet ve asayişi sağlama,
d) Ölü ve yaralıların enkaz altından çıkarılması,
e) Tıbbî birincil takviye, hasta ve yaralıların hastaneye nakli,
f) Ölenlerin gömülme işlemlerinin yürütülmesi,
g) Yangınların söndürülmesi,
h) Acil ve geçici barınmanın sağlanması,
i) Hastalıkları önleyecek sıhhat koşullarının sağlanması,
j) Evsiz, barksız kalan insanların yiyecek, giyecek, ısınma ve barınma ihtiyacının karşılanması,
k) Elektrik, su ve kanalizasyon düzenlerinin işler duruma getirilmesi, karantina önlemlerinin alınması,
l) Harabe kaldırma ve temizlemenin yapılması ve
m) Zararların saptanmasını kapsayan önlemleri alırlar
Bu yazı çerçevesinde incelenen felaket olayı öncesi alınması gereken önlemler ise, facia ile oluşacak olası zararları olabildiğince azaltmayı amaçlar Bu amaçlar, politika oluşturmanın yanısıra, bilimsel ve teknik çalışmaların yapılmasını içerir Bu kapsamda, tasarlama, dirençli yapıyapma, önceden haber alma ve uyarma ve ilk takviye ve kurtarma hizmetleriyle ilgili tasarlama ve örgütlenme çalışmaları doğal afetin yaratacağı olumsuz etkileri en aza indirebilecek incelemeler olarak sayılabilir
Felaket olayı öncesi alınması gereken önlemler, örgütlenme ve yönetim ile kentleşme politikası elde etmek üzere iki başlık altında ele alınabilir
a Örgütlenme ve Idare
Kuruluş Yasasına (7116 sayılı) göre her türlü afetlerden önce ve daha sonra gereken önlemleri alma görevi Bayındırlık ve İskan Bakanlığına verilmiştir Doğal afetler ile ilgili hizmetler ise Bayındırlık Teşkilat ve Görevlerine İlişkin 180 sayılı Yasa Gücünde Kararname ile düzenlenmiştir Facia hizmetlerinin görülmesi işinin Bakanlıkça görüleceğini düzenleyen Kararnamede Facia İşleri Genel Müdürlüğü'nün görevleri şöyle sıralanmıştır:
Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler nelerdir
a) Doğal afete uğrayabilecek bölgeleri devretmek, buralarda yapılacak yapıların teknik koşullarını tahsis etmek, bunların uygulanmasını temin etmek
b) Afete uğrayabilecek bölgelerde, afetlerden en düşük can ve mal kaybıyla kurtulmayı sağlayacak önlemleri ve esasları belirleyip uygulanmasını sağlamak
c) Olası felaket yerlerini vermek ve bu afetlerin önlenmesi için gereken önlemleri edinmek
d) Afet olduğunda, ivedi destek uygulamasını ve eşgüdümünü karşılamak
e) Afete uğramış bölgelerde, en kısa zamanda, yerleşme ve barınmayı sağlayıcı kısa ve uzun süreli önlemleri alıp kullanmak ve uygulatmak; ayrıca, bu bölgelere götürülmesi yerinde görülen hizmetler için gerekenleri yerine getirmek ve bu konuda DPT ve ilgili ulus kuruluşlarıyla eşgüdüm ve işbirliği sağlamak
f) Afete uğramış ve uğrayabilecek bütün yerlerin imar ve yerleşme işlerinin hazırlık, kullanım, yönetim ve kontrol işlerini gerçekleştirmek ve yaptırmak
Doğal afetler ile ilgili kayda değer bir başka kuruluş ise, İçişleri Bakanlığı ana hizmet birimlerinden biri olan Sivil Savunma Genel Müdürlüğü'dür 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Yasa ve 7126 Sayılı Sivil Savunma Yasasıyla düzenlenen Genel Müdürlüğün görevleri arasında, doğal afetlerde arama, kurtarma ve destek çalışmaları yerine getirmek da bulunmaktadır Buradan anlaşıldığı üzere bu kuruluş eğitim çalışmaları ayrık tutulursa facia öncesinden çok, afet meydana geldikten daha sonra alınacak önlemler ile ilgilidir
bunun dışında, Ulusal Savunma, Sıhhat ve Sosyal Yardım, Ulaştırma, Çevre ve Orman, Tarım ve Köyişleri, Enerji ve Natürel Kaynaklar ve Sanayi ve Ticaret Bakanlıklarının doğal afetlerle ilgili değişik görevleri bulunmaktadır
Tahsis ve yetkilerin çok sayıda Bakanlık ve Kuruluş arasında değişik olması gerçekte bir eşgüdüm sorunu yaratmaktadır Bu sorun, doğal afet olayının meydana gelmesinde alınması gereken tez önlemlerin gerçekleştirilmesinde, o yerin valisini yetkili kılarak (7269 sayılı Afetler Yasasının 1 maddesi) aşılmaya çalışılmıştır
Doğal facia olayının meydana gelmeden önce alınması gereken önlemler ile ilgili olarak yaşanan öteki yönetsel sorunlar ise şöyle sıralanabilir:
Doğal Afetlere Karşı Alınacak Önlemler nelerdir
* Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın taşra örgütleri olan Bayındırlık ve İskan Müdürlüklerinin doğal afetler alanında doğrusu etkili olabilecek örgütlenme düzeyinde olmaması
*Yapı yapmada uyulması gereken kuralları saptamak ve uygulamaklagörevli olan yerel yönetimlerin bu görevi bütünüyle yerine getirmemeleri
*Her ne değin doğal afetler ile ilgili çok sayıda kurum ve kuruluşun görevli olmasından kaynaklanan eşgüdüm sorunu taşrada o yerin vali ya da kaymakamı yetkili kılınarak aşılmak istense de, özellikle 1999 Marmara depreminden daha sonra merkezde oluşturulan dört yeni örgütle eşgüdüm sorununun daha da belirginleşmesi Bu Vesile Ile, doğal afetler ile ilgili kurumlar arasında, yetki, devir ve sorumluluklar yönünden karışık bir durum meydana gelmiştir
* Belediyelerin sivil savunma eğitimi ve uygulamalarını yaptırma konusundaki eksiklikleri
*Doğal afetler konusunda lokal yönetimlerin daha etkin duruma getirilmesini sağlayacak tüzel düzenlemelerin bulunmayışı
* Belediyelerin teknik, vasıtagereç, insan gücü ve akçalı açılardan eksik oluşu
* Kimi illerde (İstanbul gibi) doğal afetlerle ilgili gereğinden çok örgütlenmelere gidilmesi ve bundan kaynaklanan olumsuzluklar
b Kentleşme Politikası
Ülkemizde yapılan araştırmalar, kentleşmenin başlangıcının 1950'li yıllar olduğunu göstermektedir 1950'lerde nüfusun % 185'ini oluşturan kentli nüfus, tez artarak 1985'te nüfusun yarısını (% 509) aşmıştır Günümüzde ise (2000) şehirsel nüfusun toplam nüfus içindeki payı % 65'e ulaşmıştır
1950'li yıllardan başlayarak yalnızca kentli nüfus değişmemiş, kentleşmeyi ve aynı zamanda yerleşme düzenini etkileyen politikalar da değişmiştir 1950'li yıllara dek iç pazarı bütünleştirmeye dönük demiryolu politikası ve devlet eliyle ithal ikameci sanayileşmeyi öngören bir politika izlenerek ve sanayi tesisleri demiryolları üstünde kurularak dengeli bir ikâmetgâh büyüklüğü dağılımı yeğlenirken, 1950 ardından lüzum ekonomi, gerekse şehirsel yerleşme düzeni politikaları bütünüyle değişmiştir Ülkemiz bu dönemle birlikte devlet eliyle sanayileşme stratejisinden özel sektör ağırlıklı sanayileşme stratejisine geçmiş, bilhassa 1980'lerden sonra dışa dönük sanayileşme politikasına geçişle birlikte dengelenmiş yerleşme düzeninden tümüyle vazgeçilmiştir Bunun yerine idareli faaliyetlerin yer seçiminin, karşılaştırmalı üstünlükler ilkesine kadar yapılması benimsenmiş, bu ilkenin benimsenmesi ise sosyoekonomik ve mekansal çekicilikleri yüksek olan, ama bununla beraber facia riski yüksek olan İstanbul, Adapazarı ve Kocaeli gibi kentlerin daha da büyümesine yol açmıştır Başka bir deyişle bu kentlerin doğal facia riski olup olmaması izlenen politikalara tesir etmemiş, doğal afet olaylarının yaratacağı olumsuzlukların önüne geçecek bir kentleşme politikası izlenmemiştir Ancak kentleşme politikası; kentleşmenin yönünün belirlenmesi (nüfusun zelzele riski daha az olan yerlere yönlendirilmesi), bölge ve şehir planlarının doğal facia riskine kadar hazırlanmasının sağlanması ve inşa denetimi gibi bir çok yolla doğal afetin negatif etkilerinin evvelden azaltılmasını sağlayabilir Bu bağlamda, kentleşme politikası çerçevesinde alınan önlemler şöyle sıralanabilir:
* Kent planları, yerleşim yerinin üzerinde olduğu toprağın jeolojik özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmaktadır Büyük Kasaba ve kasabanın gelişme doğrultusu ve alçak ve yüksek yapı düzenleri toprağın bu özellikleri çerçevesinde belirlenmektedir Bu Nedenle, özellikle yer sarsıntısının olduğu yerlerde mümkün olaylardan asgari zarar görecek bir yerleşme yapısı oluşturulmaya çalışılmaktadır Ancak, bunun günümüze kadar ülkemizde bütün olarak uygulandığını ileri sürmek güçtür Bunun nedeni, planı yalnızca şehir halkı ölçeğinde ele alan imar planlamasıyaklaşımının benimsenmesi, buna rağmen doğrudan mekansal dokuyu etkileyen yoğunluğu artırıcı potansiyelleri göz önünde bulunduran mekansal tasarlamayaklaşımının yeğlenmemesi olarak görülmektedir Bu yaklaşımın sonucu olarak, İstanbul, İzmit, Adapazarı, Gölcük ve Yalova gibi çekicilikleri öne çıkan kentlerin, idareli yoğunlaşma ve bunun özendirici etkisiyle oluşan nüfus baskısının yaşandığı mekanlar olmasının önüne geçilememiştir Bu yerleşimlerin idareli ve sosyal potansiyeli, zelzele riskinin önüne geçmiş, planlamada ise bu koşul göz ardı edilerek, bölgenin ilk olarak jeolojik, ekonomik ve sosyal özelliklerini göz önünde tutan totaliter bir tasarlama yaklaşımı yaşama geçirilememiştir Geçmişte Doğu Marmara Bölgesi Ön Planı gibi bazı iyi niyetli girişimler ise kağıt üzerinde kalmıştır
*Facia riski olan yerlerde inşa ve ev yapımının sınırlanması, yıkım olayı olmadan alınan önemli bir önlemdir 7269 sayılı Afetler Yasası ve Facia Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik uyarınca inşa yapmanın yasaklandığı bu yerlerdeki yasaklama hükmü, belediyeler ve köy ihtiyar kurullarınca uygulanır Bu yasağa tutarsız yapılan yapılar vali ve kaymakamlar tarafından yıktırılır Yeniden 7269 sayılı Afetler Yasası gereğince, afete uğramış ya da yıkım riski taşıyan bölgeler, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın belirlemesi ve önerisi üstüne Bakanlar Kurulunca Afete Maruz Alanolarak kararlaştırılmaktadır
* Bunların açık havada, dirençli yapılar yapılmasının sağlanması, doğal felaket olaylarının önceden kestirilmesine yarayan en son teknik gelişmelerin izlenmesi ve mümkün afetlerde alınacak önlemler için bir izlence hazırlanması gibi önlemler ile doğal afetlerin negatif etkileri en üye indirilmeye çalışılmaktadır
Doğal Afetlere Aleyhinde Alınacak Önlemler nelerdir
3 Sonuç ve Değer Biçme
Jeolojik yapısı gereği ülkemizin bilhassa yer sarsıntısı sebebiyle doğal yıkım riski yüksek olmasına rağmen, muhtemel olumsuzlukları azaltıcı önlemlerin yeterince alınmadığı görülmektedir Soruna bütüncül bir yaklaşımla bakılmadığı gözlemlenmektedir Oysa, öncelikle, başta ekonomi, sanayi, kentleşme, altyapılar ve ulaşım politikaları almak üzere bütün politikalarda doğal afet riskinin göz önünde bulundurulması gerekmektedir Böyle bir yaklaşım, bir bir her bir alanda izlenen politikaların da bu konuda başarıya ulaşmasının esas koşulu olarak görülmektedir Kentleşme politikası da, bu yaklaşımla, doğa olayları sonucu yaşanan olumsuzlukları azaltıcı bir vasıta olarak düşünülmektedir
Bu bağlamda, başlangıçta, doğal afetlerle ilgili yönetsel karmaşaya (eşgüdüm sorununa) son verilerek, yetkinin merkezde tek elde toplanması ve merkez ile taşrada tayin paylaşımının açıklığa kavuşturulması gerekli görülmektedir Hem yapı yapmada uyulması gereken kuralları saptamak ve uygulamakla görevli olan yerel yönetimlerin bu görevini gereğince yerine getirmelerinin sağlanması gerekmektedir bu nedenle, lokal yönetimler; teknik, araçgereç, insangücü ve akçalı açılardan tatmin edici bir duruma getirilmelidir
İkinci olarak, şehir halkı ve bölge planları doğal felaket riskine tarafından hazırlanabilir Bunun için bazı teknik bilgilere ve çalışmalara sahip olunması gerektiği kuşkusuzdur Ne var oysa ülkemizde demin, jeolojik çalışmalar yapılarak mikrobölgeleme belgelerinin elde edilmesi, kentsel kusurlar araştırmaları ve kentsel risklerin belirlenmesi çalışmaları akademik çevrelerde bile fazlaca bilinmemektedir Hem, doğal facia riski göz önünde tutularak mesken yerlerinin, yapılaşma, altyapı, sosyal ve hesaplı varlıklarını birlikte değerlendirecek, cılız ve kusurlu yönlerini belirleyecek çalışmaların yapılması gerekmektedir
Üçüncü ve son bir önemli nokta da, doğal afetlerle ilgili bilimsel ve teknik gelişmelerin sürekli izlenmesidir Böylece, mesela depremlerde kullanılan erken dikkat sistemlerinin kullanılmasıyla büyük ölçüde can ve mal kaybının önüne geçilebilir
netten alıntı *