Her ne kadar günümüze kadar ulaşan kaynakların birçoğunda bahsedilmese de yüzyılın en büyük dâhilerinden biri olan Einstein’ın ölümüne sebep olan Abdominan aort Anevrizması hakkında merak edilen tüm detayları Özel Optimed Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Hüseyin Anasız paylaştı.
Tüm kaynaklarda 18 Nisan 1955’te ofisinde gece çalışırken 76 yaşında iç kanamadan öldüğü yazılsa da herkesin aklında otopsi sırasında sefertası içinde çalınan beyni kalır. Ailesi tarafından öldükten sonra yakılmasına karar verilen dâhinin elbette ki beyninin hatırlanması doğaldır. Çünkü ölüm sonrası beyni incelenen Einstein’in beyninde normal bir insandan çok daha fazla glial hücre bulunuyordu.
Bu olağanüstü zekaya sahip insanın bedeninde iç kanamaya sebep olan hastalık ölmeden önce teşhis konulmuş olsa da hakkında pek bahsedilmez. Biz bu yazımızda sizlere, ister Einstein gibi bir dahi olun ya da olmayın iç kanama yaparak ölüme sebep olan kalpten kanı alıp vücuda dağıtan aort ana damarının karın kısmının genişlemesi hastalığından yani “Abdominal aort Anevrizmaları”ndan ve tedavi yöntemlerinden bahsedeceğiz.
1955’te ölen Albert Einstein’nın tek tedavi seçeneği olan açık cerrahi Abdominal aort Anevrizma’yı neden reddettiği hakkında pek bilgimiz olmasa da, günümüzde bu hastalık artık erken tanı ve açık cerrahiye alternatif tedavi seçenekleri ile ülkemizde ve hastanemizde başarılı bir şekilde tedavi edilmektedir. Abdominal aort Anevrizması tam olarak tıp dilinde damar çapının bir buçuk katından fazla genişlemesi olarak tanımlanmaktadır.
Anevrizma zamanla daha da genişler ve tedavi edilmediği takdirde patlar ve iç kanama ile beraber çoğunlukla ölüme neden olur. Bir anevrizma ne kadar büyükse patlama riski de o kadar fazladır. Sigara içenler, altmış yaşın üzerindeki kişiler, ailesinde anevrizması olanlar, bacaklarda damar tıkanıklığı olanlar, kontrolsüz yüksek tansiyonu olanlar, marfan sendromu ve behçet hastalığı vb olan hastalar daha fazla risk altındadır. Anevrizmanın nedeni tam olarak anlaşılabilmiş olmasa da sıklıkla damar sertliği ile birlikte damar duvarının zayıflaması ve sonra da içindeki basınca dayanamayıp genişlemesi söz konusudur.
Anevrizma, sinsi bir şekilde ilerleyerek rüptüre oluncaya kadar yani patlayıncaya kadar genellikle herhangi bir bulgu vermez ve sıklıkla tesadüfen tanı konur. Hafif karın, bel ve sırt ağrılarına sebep olabilir ancak bu ağrılar genellikle hem hasta hem de hekimler tarafından ciddiye alınmayacak düzeydedir. Patlaması ile beraber ciddi bir iç kanama gelişir ve genellikle ölüm ile sonuçlanır. İç kanama geliştikten sonra hastaneye ulaşabilen ve açık ameliyata alınan hastaların büyük çoğunluğu kaybedilmektedir.
Erken teşhis edildiğinde tedavi başarısı hastanemizde yüzde yüze yakın olan anevrizmaların teşhisi genellikle ultrason ve tomografi ile konur. Tanı, çoğu zaman başka hastalıklar için tetkik ve muayene sırasında tesadüfen konur. Özellikle 60 yaşın üzerindeki kişilerim hayatlarında en az hiçbir risk faktörü bulunmasa bile ultrasonografi ile anevrizma yönünden değerlendirilmeleri gereklidir.
Anevrizma demek hemen her zaman ameliyat değildir. Anevrizmanın çapı büyüdükçe iç kanama riski arttığından müdahalenin zamanlamasını belirleyen en önemli faktördür. Bu nedenle 5- 5.5 cm’den küçük anevrizması olan hastalarda sadece ultrason veya tomografi ile takip gerektirirken; çapı 5.5 cm’yi aşan ya da yılda 0.5 cm’den hızlı büyüyen anevrizmalara müdahale edilmelidir. Sigarayı bırakmak, kilo vermek, kolesterol, hipertansiyon varsa ilaç tedavisiyle anevrizmanın büyümesi engellenebilir.