Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Lideri Recep Tayyip Erdoğan medya yöneticileriyle dış siyaset konusunda toplantı yaptı. Erdoğan, Rusya'nın teslimatına başladığı S-400 füze savunma sistemleri için "Tarihimizin en kıymetli muahedesi, bu anlaşmadır" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gazete ve televizyon kanallarının genel yayın direktörleri, kimi muharrir ve akademisyenlerle Vahdettin Köşkü'nde bir ortaya geldi.
S-400 tanıtım sinemasının gösterilmesinin akabinde konuşan Erdoğan, basın mensuplarına, Türkiye'nin ulusal güvenliği ve egemenlik hakları bakımından değerli bir tartışma olan S-400 tedariki konusunda gösterdikleri onurlu duruş için şükranlarını sundu.
Türkiye'nin uzunca bir vakittir, ulusal bir sıkıntısı üzerinde, her kısımdan insanıyla, kurumuyla, kuruluşuyla böylesine güçlü bir birlikteliği ortaya koyamadığını lisana getiren Erdoğan, "Ülkemizin, S-400 alımı ve bu çerçevede süren tartışmalar bize, milletimizin sağduyusu ve irfanı ile bunların sesi olduğuna inandığım medya hassaslığının tüm gücüyle ayakta olduğunu göstermiştir. İnşallah 82 milyon olarak hepimizin ortak geleceğini ilgilendiren başka tüm konularda da benzeri bir kenetlenme ortaya koyacağımıza inanıyorum." dedi.
Türkiye'nin ulusal güvenlik hassasiyetlerinin, rastgele bir vehme veya örtülü diğer bir gayeye değil, büsbütün olgulara dayalı olduğunu tabir eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Coğrafyamız, binlerce yıldır daima bir cazibe merkezi olmuştur. Ecdadımızın bu topraklara girişi de o denli kolay gerçekleşmemiştir. Bir yerde var olmak ile orayı yönetmek farklı şeylerdir. Biz bu coğrafyayı yönetmek üzere geldiğimizden beri kesintisiz bir uğraş içindeyiz. Anadolu Selçuklu Devleti, Osmanlı Devleti ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti ile devam eden bu toprakları vatan kılma uğraşımıza yönelik tehditler sürekli olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Olağan bu tehditlerin niteliği, periyoda, kaidelere, ittifak münasebetlerine nazaran farklılık göstermektedir.
Osmanlı asırlarca kimi vakit batıdan, kimi vakit doğudan, kimi vakit güneyden, kimi vakit da kuzeyden gelen tehditlerle uğraşmak zorunda kalmıştır. Yıkılışı da her dört istikametten gelen akınlar ve bunlara karşı vermek zorunda kaldığı çetin uğraş sonunda olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan üzere küçük bir devlete değil, onu üzerimize gönderen geri plandaki devrin devasa güçlerine karşı kazandığımız zaferle kurulmuştur. Cumhuriyet devrinde de sınamalarımız hiç bitmemiştir. Batı ittifakı ile kurduğumuz siyasi ve askeri paktlara karşın, en büyük tehditleri yeniden onlardan gördüğümüz bir gerçektir. Bu siyasaldır, bu ekonomiktir, bu kültüreldir, her manada... Soğuk Savaş periyodunda uzunca bir müddet Sovyetler Birliği'ne karşı ileri garnizonluk yapmış olmamız dahi, bizi bu tehditlerden muhafazaya yetmemiştir. Yunanistan ve daha sonra Güney Kıbrıs Rum Kesiti, başımızda Demokles'in Kılıcı üzere daima sallandırılmıştır."
Erdoğan, Türkiye'nin son periyotta Arap coğrafyasında yaşanan trajik gelişmelerin bir kesimi yapılmaya çalışıldığının da inkar edilemez bir gerçek olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin, Cumhuriyet devrinde binlerce yıllık devlet deneyimi, kadim medeniyet geleneği, güçlü tarih ve kültür birikimi sayesinde vakit zaman küçük yaralar almış olsa da bu tuzakların hiç birine düşmeden günümüze kadar geldiğini aktaran Erdoğan, "Son yıllarda dünyada ve bölgemizde yeni yapılanmaların sancıları yaşanıyor. Ülkemiz bu yeni ve hakikaten kritik sınamalar karşısında izlediği dengeli ve ahlaki siyasetten taviz vermemiştir. 8. yılına girdiğimiz Suriye probleminde, Mısır'daki, Libya'daki, Katar'daki pek çok Afrika ülkesindeki gelişmelerde hatta en son Venezuela hadisesinde daima bu dengeli ve ahlaki çizgide hareket etti." değerlendirmesini yaptı.
Suriye başta olmak üzere bölgedeki çatışmalar ve krizlerden kaçan 4,5 milyona yakın insanın Türkiye'de sükunetle barındırılıyor olmasının dahi başlı başına bir muvaffakiyet olduğunu lisana getiren Erdoğan, "Aslında Türkiye'ye büsbütün kendi fedakarlığı ile yürüttüğü bu sığınmacı siyaseti sebebiyle Nobel Barış Mükafatı verilmesi gerekir. Biz bu çabaları, rastgele bir karşılık beklediğimiz için değil yalnızca insanlığımız ve kültürümüz gereği ortaya koyduk, birebir halde devam edeceğiz. Bu 4,5 milyon, 5 milyonu buluyor. Dünyada bunun bir öteki örneği yok. 'Nobel' dediğiniz vakit 'adalet' diyorlar. Türkiye'den öteki bunu dünyada yapan bir öteki ülke var mı? Yok. Pekala niye bu bahis ele alınmıyor yahut niye değerlendirmeye tabi tutulmuyor. Bu uğraşları rastgele bir karşılık beklediğimiz için değil yalnızca kültürümüzün de gereği bu adımları atıyoruz." sözlerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin bölgesini istikrara ve güvenliğe kavuşturma eforları sebebiyle takdir edilmek yerine cezalandırılmaya çalışıldığını belirterek, şunları kaydetti:
"Mesela, Suriye krizinin tahlili için G20 Antalya Zirvesi'nde tüm önderlere bir teklifim oldu. Dedim ki 'Gelin, Suriye sonlarımız boyunca, bir inançlı bölge oluşturalım.' Bu bölgeyi teröristlerden büsbütün arındırarak ülkemize ve başka yerlere sığınan Suriyelilerin hayatlarını sürdürebilecekleri bir yer haline getirmeyi G20 önderlerine teklif ettim. Hatta bu hedefle inançlı bölgede Suriye halkının hayat biçimine uygun yeni yerleşim alanlarının inşa edilmesi, ekonomik kalkınmaya yönelik adımlar atılması üzere ayrıntıları da gündeme getirdim. Prensipte herkes bu işe olumlu baktığını söyledi lakin maalesef istisnasız hiç bir Batılı önder, bu doğrultuda somut rastgele bir adım atmaya yanaşmadı. Bu ortada Suriye topraklarından Türkiye'ye yönelik terör tehdidi giderek tırmandı. Hudut kentlerimize daima bombalar, mermiler, roketler düşmeye başladı. Vatandaşlarımızdan ve güvenlik görevlilerimizden hayatlarını kaybedenler, yaralananlar oldu. Büyükşehirlerimizde patlayan bombalar huzurumuzu kaçırdı."
NATO'ya en büyük dayanağı veren ülkelerden olan Türkiye'nin bu tehdit karşısında güvenliği için arayışlara girdiğini belirten Erdoğan, kimi NATO üyesi ülkelerin Türkiye'ye süreksiz olarak hava savunma sistemleri gönderdiğini hatırlattı.
Türkiye'nin, savunma sistemlerini satın almak için ABD'ye başvurduğunu belirten Erdoğan, "Dönemin lideri Sayın Obama başta olmak üzere Amerikalı yetkililerle bu sıkıntıyı tekraren konuştuk. Talebimizi söz ettik. Hatta epey de ısrarcı olduk. Maalesef, kongrenin müsaade vermediği gerekçesiyle bize o vakit Patriotlar satılmadı. O günden bu güne vakit zaman bu ısrarlarımız devam etti fakat tekrar satılmadı." diye konuştu.
Türkiye'ye süreksiz olarak konuşlandırılan hava sistemlerinin bir kısımının sökülüp geri gönderildiğini lisana getiren Erdoğan, "Uzun ve çetrefilli görüşmeler sonucunda Rusya ile S-400 alım satım konusunda mutabık kaldık. Natürel bu mutabakatımızın içerisinde kredi mukavelesinden tutun ortak üretime varıncaya kadar her türlü müzakerede ele alınması gereken başlıklar, alt başlıklar içerisinde yer aldı." sözlerini kullandı.
Bu müddette Suriye krizinin giderek derinleştiğini ve Türkiye için yeni tehditler üreten bir bataklık haline dönüştüğünü belirten Erdoğan, "Sınırlarımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunun batı kanadını Fırat Kalkanı ve Zeytin Kısmı Harekatlarıyla değerli ölçüde kırdık. Aslında Sayın Obama, devrinde bir Zeytinlik Operasyonu hususumuz önümüzdeydi. Ancak ne kadar konuştuysak masada kaldı. Bu adımı, o periyotta atamadık. Rejimin daha evvel Halep, Hama, Dera üzere yerlerde yaptığı katliamların, İdlib Bölgesinde de tekrarlanmasının önüne geçmek için Rusya ve İran ile üçlü bir sistem oluşturduk. Alanda Rusya ile ağır işbirliği halinde İdlib'deki durumu stabil hale getirdik. Her ne kadar rejim daima ateşkesi ihlal ediyor olsa da İdlib'in güvenliğini sağlama konusunda Rusya ile anlayış birliğini koruyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Erdoğan, bölgedeki müşahede noktalarına rejim ataklarının devam etmesi halinde karşılık vermek yerine, birtakım tahliller üretmenin gerektiğini taraflara açıkça tabir ettiklerini vurgulayarak, Kuzey Irak'taki duruma değindi.
Kuzey Irak'ta 1984 yılında Türkiye'ye yönelik terör hücumlarını kaynağından kesmek için başlatılan operasyonların devam ettiğini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunlar da işte biliyorsunuz, Pençe ve Pençe-2 Harekatları şu anda muvaffakiyetle devam ediyor. Bu sürecin sonunda artık Kandil diye bir tehdit kaynağı kalmayacağına da inanıyorum. Kandil'e alternatif Sincar'ı inşa etmeye çalıştılar. Orası da şu anda temizlenmiş durumda. Ve bunu da başaramadılar. Temennimiz o dur ki başaramayacaklar. Böylelikle Fırat'ın doğusunda kökleştirmeye çalıştıkları terör koridorunun doğu ucunu da kapatmış olacağız."
Son periyotta, Türkiye'nin güvenlik hassasiyetini tetikleyen bir başka gelişmenin de Doğu Akdeniz'de yaşandığını belirten Erdoğan, "Türkiye'nin ve Kıbrıs Türklerinin, Doğu Akdeniz'deki haklarını, hukuklarını, çıkarlarını yok sayan anlayışın bölgeye çöreklenme uğraşlarına rağmen somut adımlar atıyoruz. Hala Fatih ve Yavuz sondaj gemilerimiz, bunun yanında da Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemimiz, bölgede faaliyetlerini tüm tehditlere aldırmadan sürdürüyor. Bu gemilerin güvenliğini sağlamak gayesiyle natürel yanlarında Deniz ve Hava Kuvvetlerimizin ögeleri da bulunuyor. İsrail, Mısır, Libya, Cezayir ve Tunus başta olmak üzere, bölge ülkelerindeki tüm gelişmeleri dikkatle takip etmek mecburiyetindeyiz." diye konuştu.
Tıpkı biçimde Güney Asya'da Afganistan, Pakistan, Hindistan merkezli her gelişmenin Türkiye'nin takip alanı içinde olduğunu söz eden Erdoğan, "Amerika'nın İran yaptırımları, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin Körfez Ülkeleri'ndeki her tasarrufunu da yakından izliyoruz." dedi.
Balkanlar'ı, Doğu Avrupa'yı, Kafkasya'yı, Orta Asya'yı da birebir çerçevenin içinde düşünmek gerektiğini aktaran Erdoğan, "Çünkü buralarda yaşanacak her problemin ucu, eninde sonunda gelip kesinlikle ülkemize dayanacaktır. Bu sebeple en küçük bir boşluğa meydan vermeden, rehavete kapılmadan, altımızın oyulmasına fırsat tanımadan gereken her durumda inisiyatif kullanmakta tarafız." diye konuştu.
Bilhassa bu fotoğrafın özetin özeti mahiyetinde olduğunu lisana getiren Erdoğan, kelamlarını şöyle sürdürdü:
"Ortaya çıkan tablo, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemi tedarikinin büsbütün kendi toprakları içinde ve bölgesinde barışı müdafaa gayeli olduğunu göstermektedir. Biz, S-400'leri alarak savaşa hazırlanmıyoruz. Barışı ve kendi ulusal güvenliğimizi garanti altına almaya çalışıyoruz. Savunma sanayimizi geliştirmeye yönelik başka tüm atılımlarımızın da gayesi budur. Bir şairimizin dediği üzere 'Bu mesel ile bulur cümle düvel fevzü fela, hazır ol cenge şayet ister isen sulhü sela.' Evet bizim tüm hazırlıklarımızın gayesi şu anda barışı korumaktır."
Türkiye için siyasette ve iktisatta, bilhassa de savunma endüstrinde güçlü olmanın bir tercih değil, bir mecburilik olduğunu belirten Erdoğan, "Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Şöyle, çeyrek asır evvel Bosna Hersek ve Kuveyt, daha yakın tarihte Irak, Suriye, Ukrayna, Yemen, Katar sorunları, İsrail'in bölgedeki yayılmacılığının yol açtığı meseleler, güçlü olunmadığında nasıl bir sonuçla karşılaşılacağına işaret ediyor. Üstelik iş yalnızca bu bölgenin değil. Tüm dünyanın göz bebeği bir coğrafyanın tam kalbinde bulunuyoruz. Kıyıdaki, köşedeki ülkelere yapılanlar şayet siyasi, ekonomik, askeri olarak yeteri kadar güçlü olmazsak, unutmayın, bizim başımıza geleceklerin küçük bir örneğidir. Elbette bu sözlerimle hiç kimseyi itham etmiyorum. Yalnızca tarihi bir hakikati aktüel örneklerle lisana getirmeye çalışıyorum." diye konuştu.
Genel yayın direktörlerine seslenen Erdoğan, "Sizlerden S-400 problemini de, başka ulusal güvenlik önceliklerimizi de bu anlayışla değerlendirmenizi ve bilhassa halkımızı bu noktada bilinçlendirmeye sizlerin de aracı olmanızı, çaba etmenizi istiyorum." dedi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"Zira siyasette bile şu anda S-400 konusunda maalesef adeta Amerika'nın temsilcileri üzere çaba edenler var. Onları savunanlar var. Bu halde parlamentomuzun içerisinde hangi niyetler nasıl tezahür ediyor, hepsi ortada. Bu keyfi değildir, az evvel de söylediğim üzere bir zorunluluktur ve bu zorunluluğun bir gereği olarak devam ediyor. İnşallah yıl sonuna kadar belirli bir kısmı ve 2020'nin nisan ayına kadar külliyen bu işi bitirmiş olacağız ve çok daha öz inanç içerisinde yolumuza da devam edeceğiz. Medya aracılığıyla gelişmeleri takip eden milletimizin ne kadar hakikat, sağlıklı, berrak bilgilere ulaşırsa bu tıp sıkıntılardaki kararlarını da o derece sağlıklı vereceğine inanıyorum."
Bir gazetecinin "S-400 ve F-35'in bir ülkede tıpkı anda savunmaya katılması muazzam bir şey. O amaç için, biz de o stratejiye yönelik kime ne misyon düşer onu öğrenebilir miyiz?" sorusuna karşılık Erdoğan, şunları kaydetti:
"S-400 bir hava savunma sistemidir. O başka bir husus. Fakat F-35'e geldiğimiz vakit o bir taarruz silahıdır. Ancak biz olağan buradaki 9 ortak ülkeden bir tanesiyiz. Hatta hatta biz burada, ortak olmanın ötesinde üretimine katılan ülkeyiz. Lakin bütün bunlara karşın, bu yapılan hem dostluğa, hem bu türlü iştirake da yakışmıyor. S-400 farklı bir şey F-35 farklı bir şey. Ve biz burada ödeme planında da, ödemelerini en sağlıklı biçimde yapan bir ülkeyiz. 1 milyar 400 milyon dolar şu ana kadar biz F-35 ile ilgili ödeme yaptık. Bir başka taraftan da kesimlerin üretimine yönelik, bunları da yapıyoruz. Şu anda ben olağan Lider Sayın Trump'ın altındakilerle tıpkı fikirde olduğuna inanmıyorum ve bunu da en son Osaka’da bir arada yaptığımız toplantıda tüm dünya basınının önünde kendi arkadaşlarına falan çok açık, net söyledi. Sayın Trump’ın duruşu bu olduğuna nazaran, bunun dışında da rastgele bir şeyi biz şu ana kadar ilgili birimlerimizle tespit etmiş değiliz. Ve temenni ederim ki F-35 konusunda farklı bir istikamette gelişme olmaz. Artık ikide bir birtakım yaptırımlardan bahsediliyor. Ben bu mevzuda da, yani Sayın Trump'tan aldığım izlenimlerden de hareketle söylüyorum. Bu türlü bir durumun, mesela CAATSA, bunu ikide bir söylüyorlar. Tamam da artık CAATSA ile ilgili, bu hususta imzayı Sayın Trump 2017'de attı. Bizim CAATSA ile ilgili şu projemiz bizim onun da öncesine gidiyor. CAATSA'nın kapsamı içinde Türkiye yok, bu türlü bir şey kelam konusu değil. Dolayısıyla daha da ileri gidecek olursak, bunun içinde F35 ile ilgili de rastgele bir şey kelam konusu değil. Onun için bu oyunlara gelmeden, biz devletler ortası bu ciddiyetten hareketle adımımızı attık, atıyoruz ve buralarda ben rastgele bir ıstırap doğacağına inanmıyorum. Yolumuza kararlı bir biçimde devam ediyoruz."
"Amerikan idaresiyle son birkaç gün içinde rastgele bir temas oldu mu? Önümüzde ki günlerde bir heyet gelecek. Fırat'ın doğusu başta olmak üzere o heyetle görüşülecek mi? Suriye'nin kuzeyinde inançlı bölge ile ilgili tezler bir sefer daha lisana getirilecek mi?" sorusunu Erdoğan, "Şimdi mevzuyla ilgili olarak savunma bakanımız, Amerikan savunma bakan vekiliyle görüşmeleri oldu. Görüşmenin sonunda da savunma bakanı Türkiye’ye bir heyet, önümüzdeki hafta içerisinde gönderecekler ve muhataplarıyla görüşmeleri burada yapacaklar. Bu ortada gerek, Sayın Bolton’la İbrahim Beyefendi, gerekse bu ortada gelişmeyle ilgili de Sayın Trump’la da bir görüşme yapmamız kelam konusu olabilir. Bunu da yapılan görüşmelerle tespit edeceğiz." diye yanıtladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "S-400 füzeleriyle birlikte 24 batarya geldi bildiğimiz kadarıyla. Bunların füzeleri Rusya'dan mı gelecek? Burada mı üretilecek? Bunların devamlı bir akışı olacak mı? Bunlar aktive edildiğinde yalnızca Türkiye'nin denetiminde mi yoksa Ruslar da bunu görecek mi?" sorusu üzerine şunları kaydetti:
"Rusya ile irtibatlı olan hususlarda bütün hassasiyetlerimizi kendileriyle konuştuk. Bu hassasiyetler içinde bu muahedeyi yapmış bulunuyoruz. Adımları buna nazaran atmış bulunuyoruz. Bu süreklilik alışılmış ki devam edecek. Burada ortak üretim dediğimiz olayın altında ne yatıyor? Bu yatıyor. Sayın Putin ile yaptığım görüşmede de ortak üretim üzerinde hassasiyetle durduk. Hatta hatta tahminen biz bu sürecin gerisinden S-500 olayını da tekrar Rusya ile yapmak durumu kelam konusu. Bunları da görüştük, konuştuk. Bugünü şu anda düşünmüyoruz çok daha ileri süreci düşünmek durumundayız. Çünkü etrafımızda bizler için tehdit oluşturan birtakım ülkeler varsa, bunlara karşı bizler de önlemimizi almak durumundayız. Bunların hepsi bu önlemin birer ön ayaklarıdır. Bu adımları da buna nazaran attık, atmaya da devam ediyoruz."
Soru üzerine Erdoğan, Yavuz ve Barbaros gemilerinin Doğu Akdeniz'de bulunduğunu hatırlatarak, "Burada bütün deniz ve hava kuvvetlerimizle bu adımı atıyoruz. İHA'larımız gerek insansız, gerek silahlı, onlar daima bölgede uçuyor, uçmaya hazır pozisyonda. Onun için de çok fazla burada koparılan kıyametler, bizi ilgilendirmiyor. Biz şu anda işimize bakıyoruz. Nedir bu? Bir kere Kuzey Kıbrıs'ta bizim soydaşlarımız var. Güney Kıbrıs'ta Rumlar var. Üç tane garantör ülke var. Türkiye-Yunanistan-İngiltere. Hasebiyle burada kelam sahibi olan birileri varsa, bu üç tane ülkedir. Niçin? Garantördür. Biz, garantör ülke olarak Kıbrıs'ta yaşayan Rum ve Türklerin haklarını savunma noktasında kelam söyleme hakkına sahibiz. AB bu sürecin içinde yer almış ancak maalesef üzerine düşen zaruriliği yerine getirmiş mi? Hayır, getirmemiştir. BM, maalesef o da yerine getirmemiştir. Bunun da en değerli göstergesi, meşhur Bürgenstock'taki yapılan görüşmelerdir. Bu görüşmelerde verilen kelamların hiç biri yerine getirilmemiştir." değerlendirmesini yaptı.
Kıbrıs'ta yapılan referandumda, kuzey Bürgenstock'taki görüşmeye yüzde 65 "evet" derken, güneyin yüzde 75 ile "hayır" dediğini hatırlatan Erdoğan, kelamlarına şöyle devam etti:
"Hayır dediği halde o AB'ye alınmıştır. Kuzey bu işin dışında bırakılmıştır. Mali noktada verilmesi gereken dayanaklar vardır. Bu verilmesi gereken dayanakları ne yazık ki AB şu ana kadar yerine getirmemiştir. Bütün bu gelişmeler karşısında bizim hala burada konuşan, ses çıkaranlara olumlu bakmak diye bir şeyimiz yok. Artık çıkmış AB ne diyor? Yaptırım uygulayacakmış. Ne ise senin yaptırımın yap. Kusura bakma. Siz bir kez Kuzey Kıbrıs'taki Türklerin haklarını savunmadınız. Verdiğini kelamları de yerine getirmediniz. Münhasır Ekonomik Bölge noktasında da AB, hala tek taraflı hareket etmeye devam etmektedir. Siz, tek taraflı hareket ederken size 'eyvallah' mı diyeceğiz? ki bu konuşmaların, atılan adımların hiç birisinin milletlerarası bağlayıcılığı da yoktur. Biz, artık burada KKTC'deki soydaşlarımızla ilgili onların hukukunu nereden hareket ederek koruyoruz? Garantör ülke olma vasfıyla bu adımı atıyoruz. Buradaki duruşumuz da diktir, bu duruşumuzu sonuna kadar da koruyacağız".
Rusya ile ilgili beklenen bir sıkıntıda, S-400'ün savunma sisteminin Rusya'ya karşı da kullanılıp kullanılamayacağına ait sorusunu Erdoğan, "Bunun denetimi büsbütün bize aittir. Burada silahlı kuvvetlerimiz denetimi büsbütün elinde tutacaktır. Yazılım konusu, ortak üretimle ilgili süreçtir. Ortak üretimle ilgili süreçte bu adımlar atılacaktır." halinde yanıtladı.
Rusya'ya gönderdikleri 100 kişinin bu husustaki eğitimlerini aldığını anlatan Erdoğan, "Onlar eğitimlerini alırken, adeta bir öğretmen edasıyla bu eğitimi aldılar. Zira onlar da döndükten sonra burada yetiştirecekler. Bu sayılar kâfi sayılar değil. Bu 100, tahminen çarpanı 10 olacaktır. Yetiştirecekleri arkadaşlarımızla birlikte geleceğimize daha emin adımlarla yürümüş olacağız." dedi.
Cumhurbaşkanı, "S-400 hakkında olumsuz yorumlar yapılması, bu türlü bir güvenlik sıkıntısının iç siyaset konusu haline getirilmeye çalışılması hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna karşılık, ulusal ve yerli kavramlarının kendisi için özel olduğunu söz etti.
Türkiye'de ulusal duruş ve yerli duruş sergileyenlerin olduğu üzere bu ulusallıktan ve yerlilikten uzak olanların bulunduğunu anlatan Erdoğan, "Bunlar adeta ülke içinde, Gazi'nin geçmişte söylediği üzere ihanet şebekeleri. Bu ihanet şebekeleri, bugün olduğu üzere yarın da olacak. Bunların ismi Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin'dir lakin haindir. Şu anda bu terör örgütünün içinde kod isimlerini açtığınız vakit bakıyorsunuz Muhammed de var. İşte en son öldürülen... Hatta arkadaşlarıma dedim ki bu ismi kullanmayın. Bu Peygamberimize hakaret olur. Bu türlü bir şeyin olmadığı yerde ecdadımız kullanmamış bu ismi. Mehmet'e biz nereden gelmişiz? Muhammed'ten gelmişiz. Hatta bunu ecdat Mehemmed diye yumuşatmış daha sonra da Mehmet'e gelmiştir. Durum bu türlü olduğuna nazaran bizim buradaki duruşumuz çok çok değerlidir." diye konuştu.
"Tarihimizin şu anda en değerli muahedesi, S-400 muahedesidir. Zira bu bir pazar olma mantığı değildir. Bu tıpkı vakitte bir ortak olma, üretime birlikte geçme sürecidir." diyen Erdoğan, kelamlarını şöyle sürdürdü:
"Zaten biz şu 18 yıllık süreç içinde yüzde 20 yerli savunma sanayine sahipken, bugün yüzde 70'e dayandık. Bunu da ne kâfi bulmadık. Şu an 300 kilometre menzilli füzelerimiz var lakin istiyoruz ki savunma çizgimizi çok daha güçlü hale getirelim. Bu adım bizim savunmadaki en güçlü adımımız olacak. Bununla da kalmayacağız, bu bizim gerek yazılım noktasındaki gücümüzü arttıracağı üzere atacağımız adımlarda da bizim bundan sonraki süreçte, neyi, ne vakit, nasıl atacağız bunun çalışmalarını da gerek savunma sanayi, gerek şu anda savunma teknoloji bakanlığımız müşterek yaptıkları çalışmalarla bu adımları bir an evvel atmanın çabası içindeler. Ağır çalışmalarımız devam ediyor."
Rusya'nın yanı sıra Fransa ve İtalya ile de bir çok mutabakatların olduğuna değinen Erdoğan, "Fransa ve İtalya bu görüşmeleri ne vakit yaptık? Hala işi ağırdan alıyorlar. Bunun yanında İngilizler ile savaş uçağı noktasında attığımız adımlar var. Onlar da işi ağırdan alıyorlar. En son May ile G20'de bunları konuştuk. Temenni ederiz ki yeni idareyle bu işi hızlandırırız. İngiltere'ye diyoruz ki 'bize Rolls Royce ver.' Hem diyor hem satamıyor. Sat işte kardeşim. Ben Atak helikopterlerinde Rolls Royce'u kullanmak istiyorum. Şu ana kadar ürettiklerimiz içinde Rolls Royce'u kullandık fakat bir yerlerden müsaade alıyorlar. Daima bir yere bakarak verdikleri için de sonuç alamıyoruz. Bizden Atak helikopterlerini isteyen çok müşterimiz var. Çok güçlü bir helikopter oldu. Biz tıpkı formda kendimize kâfi hale geleceğiz. İstiyoruz ki dostsak, dostlar bizimle bu noktada fikri mülkiyet hakkı olarak, onun evresini dahi yapabilsinler. Biz yaparız. Niçin? Dostuz." tabirlerini kullandı.
Cumhurbaşkanı, bedelli kalemlerin, bu noktada pahalı kelamı olanların, gazetedeki köşelerinde yahut televizyonlar kanalıyla halkı bilinçlendirme noktasında vereceği takviyenin, halkın devletine olan itimadını daha da arttıracağına dikkati çekti.
Bu kıymetli kalemlerin, son olarak Pençe-1, Pençe-2 harekatlarının Türkiye'nin bölgede inançlı bir tablo çizmesine değerli katkı sağladığını anlatan Erdoğan, "Zaman vakit şehitlerimiz de oluyor ancak bu türlü bir cenge çıktığınız vakit şehit vermemek mümkün değil. Tarih boyunca bu bu türlü oldu. Bundan sonra da bu türlü olacak. Temennim o ki dik duralım, dikleşmeyelim. Bizim kimseyle dikleşmeye merakımız yok ancak ülkemizin prestijine da gölge düşürmeye niyetimiz yok." dedi.
"G20'de ölçülü iletiler veren Donald Trump ile ABD idaresi ortasında bir yaklaşım farkı olduğu görülüyor. Yaşanan S-400 sürecinin akabinde yeniden orta yol bulunabilir mi? Bundan sonrası için ABD ile savunma mutabakatlarının kapısını kapatmadan sanki nasıl alternatifler üretilebilir?" sorusuna karşılık Erdoğan, şöyle konuştu:
"Burada aslında bu orta yolun en değerlisi F-35. 9 ülke var, bir tanesi biziz. 1 milyar 400 milyon dolar şu ana kadar ödeme yaptık. Taksitlerimizde hiç aksama yok. Diyoruz ki 'siz illaki bizim S-400 almamamızı istiyorsanız, biz alternatif çalışmak istiyoruz. Verin bize patriotları, sizden de patriot alalım. O da olsun, o da olsun elimizde.' Zira elimizde alternatiflerimizin olması lazım ki bu noktada geleceğe emin adımlarla yürüyelim. Bunun karşısında bize daha farklı alternatif getirmiyorlar. Alternatif getirmesi gerekenler onlar. Türkiye malum ABD ve İngiltere'den sonra 100+16 uçakla tedarikte 3. sırada yer alıyor. Artık bu türlü olduğuna nazaran bizim bilhassa F-35'te ortaya koyduğumuz bu plana sadık kaldığımıza nazaran bizim gösterdiğimiz sadakate karşımızdakilerin de göstermesi gerekir diye düşünüyorum. Bilhassa bu CAATSA'yı önümüze sürüyorlar. Lider Trump'ın CAATSA yaptırımlarından feragat etme ya da erteleme yetkisi var. Tablo bu türlü olduğuna nazaran aslında orta yolu bulması gereken sayın Trump'ın kendisidir. Biz birlikte dostça oturduğumuz vakit o kelamlarında açık ve net, ben de açık ve netim. Açık açık kendisiyle konuştuk. Biz kapsamlı bir savunma işbirliğini de yapabiliriz. Buna da Trump bugüne kadar daima olumlu baktı, hatta hatta 75 milyar dolarlı ticaret hacminin, son görüşmede hatta 100 tabirini de kullandı. Biz 75 milyar dolar, 100 milyar dolarlık ticaret hacmini konuştuğumuz devirde bu tıp dedikodularla mı uğraşacağız? Bunlarla niçin uğraşalım? Üstelik biz, stratejik ortağız. Stratejik iştirakimizin da gereğini yapalım."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin S-400 almasına yönelik ABD'nin yansılarından biri olarak da okunabilecek bir adım da Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ne uygulanan silah ambargosunu kaldırmayı öngören yasanın, temsilciler meclisinde onaylanması oldu. Senatoda da onaylandı. Bu öneriyi getiren de Türkiye'ye yönelik F-35'lerle ilgili kısıtlama getirilmesi gerektiğini söyleyen senatördü. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünyada giderek artmaya meyilli cepheleşmede Doğu Akdeniz ve S-400 problemi ile ilgili neler söylemek istersiniz?" sorusu üzerine, şunları kaydetti:
"Bu zat (ABD'li Cumhuriyetçi Kuzey Carolina Senatörü Lindsey Graham) , Türkiye düşmanı olan bir zattır. Bu türlü bir zatın, senatoya getirmiş olduğu bu tehdit Türkiye ile ABD alakalarını adeta bozmaya yönelik hesapsız bir tehdittir. Ben inanıyorum ki Sayın Trump bu oyuna gelmeyecektir. Bu oyunu da bozması gereken Sayın Trump'ın buradaki taktikleri olacaktır. Bozması gerekir diye düşünüyorum. Bir senatörün bu noktadaki yaklaşımları Türkiye-ABD bağlarını asla bozmamalı. Güney Kıbrıs ile ilgili mevzuda ise maalesef tekrar bir Cumhuriyetçi olması hasebiyle gündeme getiriyorum Sayın Bush periyodunda, o vakit Bush'un, Colin Powell'a bir talimatı vardır. Bizim tam Kıbrıs'taki olayları gündemde tuttuğumuz bir vakitti. O vakit da bu sorun çözülemedi. Zira AB'de bize yeniden büyük oyun oynandı. Kıbrıs'ta tekrar büyük oyunlar oynandı. Şu anda misal taktikler, misal oyunlar oynanmaya çalışılıyor. Neresinden gidersek gidelim burada bütün problem bizim duruşumuzdur. Bu duruşumuz sayesinde Allah'ın müsaadesi ile bunları aşarız."
Bölgede yeni gelişmelerin yaşandığına ve bu yeni gelişmenin Yunanistan'daki seçimler olduğuna değinen Erdoğan, "Miçotakis idaresinin nasıl bir durum ortaya koyacağı, nasıl bir gelişme Yunanistan'da olacağı... Yaptığımız görüşmeye baktığımızda birbirimize karşı hoş tabirler kullandık. Temennim odur ki kendileri de bu sözlerine sadık, sahip olmak suretiyle adımlar atarsa, Yunanistan-Türkiye ortasındaki münasebetleri hızla daha uygun bir pozisyona taşırız. Bu hususta görevlendirmeler yaptık. Bu görevlendirmelerle birlikte karşılıklı olarak görüşmeler yapılacak. Yeni devirde Yunanistan bizden ne istiyor? Biz Yunanistan'dan ne istiyoruz? Bunları heyetlerimiz, arkadaşlarımız görüşecekler. Buna nazaran adımlarımızı atacağız." diye konuştu.
"S-400'ü almamız NATO'nun geleceğini nasıl etkileyecek? AB'nin yaptırımları gündeme gelirse, AB üyesi ülkelerle savunma işbirliklerimiz etkilenir mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"NATO'yu nasıl tesirler noktasında, NATO'yu güçlü tesirler. NATO'nun bundan keyifli olması lazım. NATO'nun en güçlü ayağı 3-5 ülke varsa, bunun bir tanesi Türkiye'dir. Hele hele bu bölgede Türkiye NATO'nun en güçlü ayağıdır. Ödeme planlarına baktığımız vakit ABD'den sonra 2. ve ya 3. sırada ödemelerini en sağlıklı biçimde yapan ülke de Türkiye'dir. Avrupa'nın meşhur zenginleri var ya onların hiç birisi bizim üzere ödeme yapmıyor. Bu çeşit vecibelerini yerine getiren Türkiye'ye karşı aldığımız bu S-400'ler gereç noktasında da güvenlik noktasında da savunma sistemleri noktasında da güçlü olmamız kime güç katacaktır? Birebir vakitte NATO'ya güç katacaktır. Şu anda bizim en problemli anımızda savunma sistemlerini istediğimizde 4 ülke bize patriotlar noktasında takviye verdi. Bunlar da ne kadar sağlıklı olacak o da başka düşündürücü bir pozisyonda. Müddetler yakın her an çekilebilir durumdalar. "
AB üyesi ülkelerin ellerindeki en büyük silahlarının ekonomik yaptırımlar olduğunu tabir eden Erdoğan, "Yeter ki benim milletim notumuzu düşürmesin. Onların not düşürmesi bizi o kadar ilgilendirmiyor. Şu anda bizim enflasyonumuz 15,7'ye düşmüş vaziyette. Bu yıl sonuna kadar gayemiz tek haneli sayıya enflasyonumuzu düşürmek. Tek haneli sayıya enflasyonumuzu yıl sonuna kadar düşürdüğümüz anda, faiz oranlarında yıl sonuna kadar muhakkak bir amacımız var. Bunu da başaracağız. Önemli manada bunu düşüreceğiz. Bu düştüğü anda enflasyonun önemli manada düştüğünü göreceksiniz. Şu andaki gayelerimizi belirledik. Adımlarımızı buna nazaran atacağız." diye konuştu.
Erdoğan, FETÖ'ye karşı çabanın kesintiye uğramadan devam ettiğini söyledi.
"Tabii, 15 Temmuz konusunda hala bizi anlamak istemeyenler var." diyen Erdoğan, "Çok yakın kimi dostlar bile bakıyorsunuz, 'İşte bunların üzerine bu formda gitmek hakikat mudur, değil midir?' diyenler oluyor. Benim 251 şehidim ve 2 bin 193 gazim var. Onlara hesabı nasıl veririz? Bir öteki, Parlamento binamızdan tutunuz da Özel Kuvvetlere kadar bütün buraları vuranlar, Külliyeyi vuranlar... Bütün bunlara karşı bizim kalkıp da 'İyi yaptınız, güzel olsun.' diyecek halimiz yok. Buranın da tek muhatabı yargıdır. Yargı, bu değerlendirmelerini yapıp, bunun sonucunda de şu anda biliyorsunuz, birinci derecesinde de zati kararlar verilmeye başlandı, veriliyor. Fakat FETÖ ile gayrette biz bu işin bittiği kanaatinde değiliz. Esasen olmadık. Çünkü adeta metastaz yapmış bir kanser mikrobu üzere. Hasebiyle da bunun büsbütün temizlenmesi lazım. Bunun muhakkak kesilip alınması lazım." diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bununla ilgili de gün geçmiyor ki, televizyonlarda 'Şu kadar FETÖ'cü gözaltına alındı. Şu kadarı tutuklandı' haberleri dönüyor. Devam ediyor, devam edecek. Şayet bu noktada samimiyse bu ekip ve aşikâr kesitleri, o vakit demek ki bu çalışmalar devam ediyor. Demek ki, himmet toplantıları devam ediyor ki, bunlar yakalanıyor. Bu toplantılar olmasa, bunlar yakalanmaz. Yakalandıklarına nazaran, rahat durmuyorlar. Hala çalışıyorlar. Münasebetiyle bizim de devlet olarak bunlar üzerindeki çalışmalarımızı, Emniyet Teşkilatı, Silahlı Kuvvetlerimiz, bütün bakanlıklar, hepsi kararlılıkla bunu devam ettireceğiz. Doğal, bunların gerisinde hangi güçlerin olduğunu da sizler de kestirim ediyorsunuz. Zira, biz her ülkeden bunları istiyoruz. Başta Amerika olmak üzere 'Bunları verin.' diyoruz. Natürel, bizi anlamak istemiyorlar. Belgelerle vesaire.. Daha yeni Adalet Bakanımız, Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakan Vekili ile görüşmeler yaptı. Şimdi onlar bu işin ya idrakinde değiller yahut da bu onlar için kıymetli bir maşa. Bunu bu türlü kullanıyorlar. Olay budur. Kullansalar da kullanmazlarsa da biz, daima söylediğim üzere bu can bu deride hayli bu çabayı sürdürürüz.
Yatıyorlar, kalkıyorlar, isim vermeme gerek yok. Meslektaşınız olan bir ahlaksız var. Orada yaptığı konuşmaları var. Geçenlerde tekrar Kamışlı'da yaptıkları toplantıda, kimler kimlerle bir ortada oldu biliyorsunuz. DHKP/C'si, PKK'sı, YPG'si FETÖ'cüsü hepsi orada bir ortaya gelmek suretiyle Türkiye'nin aleyhinde yapılması gereken neyse bunların hepsini Kamışlı'da konuştular. Bunları yaptılar. Bütün bunlara karşı da gerekeni daima birlikte yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Adımları da ona nazaran atmamız gerekiyor. Vakit kaybına tahammülümüz yoktur."
Erdoğan, İdlib'deki son duruma ait şunları söyledi:
"İdlib ile alakalı görüşmelerimiz, buluşmalarımız devam ediyor. Oradaki askeri mevcudiyetimiz devam ediyor. Milli İstihbarat Teşkilatımızın elemanlarıyla bir arada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin mevcudiyetiyle birlikte daha evvel 27 Eylül'de yapılan mutabakat çerçevesinde faaliyetlerin yürütülmesine çaba gösteriyoruz. Bu mevzuda, Rus muhataplarımızın, Bakan dahil Genelkurmay Lideri ve öbür askeri adresler dahil bunlarla devamlı görüşmek suretiyle mutabakat muhtırasına uymalarını kendilerine söylüyoruz. Burada silahtan arındırılmış 15-20 kilometrelik bölgede, bütün radikallerin, ağır silahların çıkartılması üzere vazifelerimiz var. Vazifemizi bütün samimiyetimizle gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Fakat vakit zaman kimi sızmalardan ötürü istenmeyen birtakım olaylar olabildiğinden, kendilerine açıklıkla söylüyoruz. Onların bize uydu fotoğrafları dahil gönderdikleri birtakım fotoğraflar var. Bunların bir birçoklarının yanlış olduğunu kendilerine ispatlı bir halde gösteriyoruz. Bu hususta muhataplarımıza tekrar tekrar lisana getiriyoruz. Oradaki köylerde yaşayan ve hücuma uğrayanlar radikaller değil, meskenlerini almak isteyen ve hayatlarını sürdürmek isteyen insanlardır. Hasebiyle Rusya'nın yapması gereken şeyin aktifliğini kullanıp rejimi, 27 Eylül'de yapılan mutabakat muhtırası çerçevesindeki sona çekmesi gerektiğini söylüyoruz. Biz orada gerekçen çok açık ve net olarak hem askeri hem insani manada ve türel manada misyonumuza sadakatle devam ediyoruz. Bunu da tekrar tekrar Rus muhataplarımıza söylüyoruz. Rastgele bir aksiyonun gerçekleşmemesi için de gerekli tedbirleri almış bulunuyoruz."
Cumhurbaşkanı, 1-2 Ağustos'ta Astana'da teknik bir toplantının gerçekleştirileceğini ve burada Suriye sıkıntısının ele alınacağını lisana getirerek, şöyle devam etti:
"Ağustos sonunda, Üçlü Zirve'yi İnşallah Türkiye'de yapacağız. Akabinde da bir Dörtlü Tepe olayımız var. Dörtlü Zirve'yi de tekrar Türkiye'de yapacağız. Fakat yer noktasında şurası, burası demiyorum. Belirleyeceğiz ve sonra açıklayacağız. Doğal, bu ağustos başı ve sonu çalışmasında amaç, özelikle Anayasa Kurulunu artık kurma noktasına geldiğimizi söyleyebiliriz. Bu türlü bir durumdayız ve Anayasa Komitesinin kurulmasıyla çok önemli bir uzaklık alınmış olur. Dörtlü Tepe, burada büyük bir kıymet arz ediyor. Bu Dörtlü Tepe ile de işi daha da hızlandırmış olacağız. Bu mevzuda çalışmalar, düzgün bir durumda izleniyor. Gerek G-20'de yaptığımız görüşmede bu bahiste atılacak adımların samimiyetini gördüm. Şu anda da bakanlarımızın yeniden kendi ortalarında yaptığı görüşmelerde, olumlu adımlar var. 1-2 Ağustos üzere yapılacak ön çalışmalar ve gerisinden da ağustos sonunda da yapacağımız Üçlü Tepe ile bunu artık tahminen de noktalama pozisyonuna taşıyabiliriz. Bu bir itimat adımı olabilir diye düşünüyorum. Biraz rejimin rahatsızlıkları var lakin bunları da aşarız diye düşünüyorum."
İnançlı bölge oluşturulması konusunda Türkiye'nin dışarıda tutulması üzere bir durumun kelam konusu olup olmadığının sorulması üzerine Erdoğan, "Biz onlara karşın bir adım atmıyoruz. Niçin biz onlara karşın atalım, burayı onlar ne diye ilan etmişlerdi? Terör koridoru ilan etmişlerdi. Biz bu terör koridorunu, gerek Afrin'de gerek Cerablus'ta gerekse El Bab'ta, yani bizim daha evvel Obama devrinde Zeytin Kolu Harekatı düşündüğümüz o bölgeyi, biz farklı operasyonlarla DEAŞ'ı oradan def etmek suretiyle aştık ve bitirdik. Ve natürel ki, PKK'nın yan kuruluşları olan malum YPG, PYD bunlar, orada bizimle önemli uğraşa girdiler. Onlar da gerekli dersi aldılar. Artık, olağan malum burada Amerika'nın verdiği kelamlar var. Bu kelamlar tutulmadı. Neydi? Münbiç'i boşaltacaktı. 90 gün demişlerdi. Lakin ne yazık ki, Münbiç boşaltılmadı. Münbiç'in sahibi bir sefer, terör örgütleri değil. Oranın sahibi Araplar. Alışılmış, şu anda Arap aşiretleri, önemli manada 'Burayı da bunlardan temizleyelim' diyorlar. Biz de her görüşmemizde bunları Amerika'ya söylüyoruz. Şu andaki amaç, orayı bir an evvel sahiplerine teslim etmek için terörden temizlemek." değerlendirmesinde bulundu.
Telabyad'da, Tel-Rıfat'ta kimi çalışmaların olacağını lisana getiren Erdoğan, "Aslında terör koridoru denilen bu bölgeyi, bir inançlı bölge haline getirmek istiyoruz. Maksadımız bu. Bunun için bu hazırlıklar. Son görüşmemizde Sayın Trump'a da Sayın Putin'e de tıpkı vakitte Merkel'e de söyledim. 'Gelin, bize dayanak verin. Burada yalnızca lojistik dayanakla ve hava güvenliğiyle verilecek dayanakla birlikte biz bu inançlı bölgeye mahallî mimarıyla konutlar inşa edelim. Bizdeki çadır kentlerde, konteyner kentlerde olsun, kalan insanları kendi topraklarına yerleştirelim. Türkiye'de de malum bu mültecilerle ilgili düşüncelerimiz, meselelerimiz var. Bunları da bu vesileyle büyük oranda aşmış oluruz. Bir de bu insanları ortasında meslek sahibi beşerler var. Onların da mesleklerine dönmesini sağlayalım. Yine bir meslek edindirme imkanları sağlayalım.' dediğimizde, 'Hakikaten isabetli olur.' diyorlar. Lakin adım atmaya gelince 'Para yok.' diyorlar. Bu bahisteki kararlılığımızı devam ettireceğiz. Bunu koruyacağız. 'Bu inançlı bölgenin en az 30-40 kilometre derinliğindeki bölgeyi muhafazamız gerekir ki bir mana tabir etsin. Yoksa, inançlı bölge hiçbir işe yaramaz.' dedik. Lakin bunlara karşın, inançlı bölgeyi muhafaza ismine adımlarımızı atıyoruz. Ulusal Savunma Bakanlığımız, Silahlı Kuvvetlerimiz kararlı bir formda yoluna devam ediyor. Önlemlerimizi alalım, sonra telaşa kapılmaya gerek olmasın." diye konuştu.
Kandil'de yürütülen operasyonların nasıl gittiğine ait bir soruya ise Erdoğan, şu cevabı verdi:
"Terörle uğraş konusundaki faaliyetlerimiz, en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar devam edecek. Asil milletimizi bu terör belasından kurtaracağız. Türk Silahlı Kuvvetleri, bütün gücüyle bu amacını gerçekleştirmek için çalışmalarını yürütüyor. Bu bir taraftan kelamda önder takımına karşı istihbarat takviyeli harekata paralel Kuzey Irak'taki bütün inlere girerek o amaçları temizleyeceğiz. Bunların büsbütün temizlenmesi, bir plan dahilinde yürütülmektedir. Burayı kademe basamak temizleyeceğiz. Bir sistematik içerisinde götürüyoruz. Geçen hafta, Dışişleri Bakanlığımızın koordinatörlüğünde, Iraklı muhataplarımızla bir çalışma yapıldı. Burada 'Biz Irak'ın toprak bütünlüğüne saygılıyız. Siyasi kişiliğine, kimliğine saygılıyız. Öbür tarafta ülkemizin, milletimizin canını yakan bu teröristlere tahammül edemeyeceğimizi, etmediğimizi, bu hususta ne gerekirse yapacağımızı... Bir arada yapalım, siz yapın biz dayanak verelim. Ama sonuçta bu teröristleri buradan çıkaralım. Bizim buraya girmemiz, operasyon yapmamız sizi rahatsız ediyorsa, yıllardan beri sizin iradeniz dışında bu teröristlerin buralarda yuvalanması sizi niçin rahatsız etmiyor?' halinde niyetlerimizi tabir ettik. Münasebetiyle Sincar dahil Mahmur Kampı'nın çabucak yakınındaki yuvalanmış teröristler dahil bunların hepsi amaçtır. Kandil dahil maksattır. Bunlar bir biçimde temizlenecektir."
Kuzey Suriye'de uçuşa yasak bir bölge oluşturulmasının ileride tıpkı Kuzey Irak'takine emsal bir yapıya yol açıp açmayacağının sorulması üzerine Erdoğan, "Amerika Birleşik Devletleri, çekilme kararı aldıktan sonra belirli bir ölçüde asker bırakma konusunda bir eğilim gösterdi. Almanya, İngiltere ve Fransa üzere ülkelerden ek asker talebinde bulundu. Ancak bu ülkeler, olumsuz yanıt verdiler. Daha sonra Danimarka, Estonya, Litvanya, Polonya ek asker talebinde bulundular. Bu ülkelerin Amerika ile alakaları düzgün. Lakin oraya asker gönderme konusunda hukuksal ve öteki bahislerde birtakım zahmetleri var. ABD'nin bu bölgede bir operasyon yahut öbür bir hususta adım atma emaresini göremedik. Şu anda onlar da gelecek hafta gelecek heyette, onların teklifi üzerine yeniden ABD'nin çekilmesini koordine eden ortak misyon gücü toplantısını gerçekleştireceğiz. Burada bu inançlı bölge konusunda da tekrar neler yaparız, derinliği ne olacak, denetimi kimde olacak, mevzularını görüşeceğiz. Burada bir Çekiç Güç oluşturmanın emaresini toplantılarda görmedik." tabirlerini kullandı.
"Gelinen noktada dünya başkanlarının FETÖ'ye bakışlarında bir değişiklik olduğunu gözlemliyor musunuz?" sorusuna Erdoğan, şu cevabı verdi:
"O farklılığı gösterenler var, göstermeyenler de var. Kimi ülkeler bu hususta çok kararlı. Hatta, orada FETÖ başlarını yakalayıp bize gönderenler de var. Balkanlar'da olumlu bir değişim var. Onlar çok önemli güç ve prestij kaybındalar. Bunları G-20'de etraflıca görüştük, konuştuk. Bunun sonucunu aldığımız ülkelerde var. Artık Yunanistan'da da olumlu sinyalleri alıyoruz. Yunanistan'da bu iş önemli manada patlak verirse, zati çözülme çok daha süratli olumlu bir halde başlayacaktır."
S-400'lerin ödemesinin dolar mı yoksa ruble üzerinden mi yapıldığına ait soru üzerine ise Erdoğan, "Bu alımla ilgili olarak maalesef rubleye tam manasıyla geçemedik. Bu mevzuyla ilgili Merkez Bankalarımızın ortaya koyduğu hal, bu işin gecikmesine neden oldu. Başkanlar olarak biz yerli paramıza geçiş yapalım istiyoruz. Lakin bu bürokratik oligarşi diyoruz ya işte bu noktada onlar devreye giriyor. Bunu aşacağız. Buna inanıyorum. Çok farklı bir periyodun içerisindeyiz. İsabetli bir adım oldu. Bundan sonraki yol haritası kıymetli."
Amerika'nın İran'a yaklaşımını yanlışsız bulmadıklarını lisana getiren Erdoğan, "Bunu şahsen Amerikalılara da söylediğimiz için söylüyorum. Bölge artık savaştan çok yoruldu. Biz bu uygulamaları, bu yaptırımları gerçek bulmuyoruz. Zira, bölgenin artık yine ayağa kalması lazım. Bölge halkının artık gece rahat yatıp, sabah huzurla kalkmaya gereksinimi var. Biz de şu anda bunun yanındayız. Dünyayı barışa taşıyacaksak, bu türlü taşıyacağız' diyoruz ve noktayı koyuyoruz." dedi.
Erdoğan, "S-400'lerle birlikte Türkiye düşmana kaygı verecektir. Bir de yerli savunma endüstrimize ortak üretimle birlikte atacağımız adımla, o başka bir güç katacaktır. Biz artık 100 gencimize Rusya'ya gönderdik. Onlar orada eğitimlerini aldılar, geldiler. Gençlerimiz açısında da yeni bir süreç başlıyor. Bu bir ufuktur. Türkiye şu anda Savunma Endüstrisinde yalnızca Baykar'da 350 gencimiz çalışıyor. Bu gençler, şu kadar, bu kadar saat kelam konusu değil. Ben birkaç kere gittim. Saat 20.00 hala çalışıyorlar. Genç bir grup var. Bunlar orada çalışırken de apayrı bir aşk ve heyecanla çalışıyorlar. Bu natürel büyük bir ehemmiyet arz ediyor. Birebir durumu, biz öbür Savunma Endüstrisi ünitelerimizde de yapar hale geldik. Bu bizi Hindistan'ı yakalamaya hakikat götürür."
S-400'lerdeki teknik tabirlere açıklık getiren Erdoğan, "Birincisi bütün bizim aldığımız bu Nisan 2020'de konseyimi ve işletilmesi dediğimiz gelecek olan sisteminin tamamının ismine filo diyoruz. Bu filonun içerisinde iki batarya var. Her bir bataryada 8 launcher var. Hasebiyle bizim şu anda yapmakta olduğumuz alımın, tedarikin, evvel teslim alacağız, sonra kurulumunu sağlayacağız ve bunun sonunda elimize bizim bir filo olacak. O filonun iki bataryası olacak ve o bataryada 8'er launcher olacak. Ayrıyeten bunun füzelerini ayrıyeten tedarik edilecek." dedi.
İkinci filo ile ilgili çalışmaların devam ettiğini belirten Erdoğan, "İkinci filoyu bekliyoruz. Üçüncü filo, Türkiye'de üretim dahil, teknoloji transferi ve paylaşımı dahil formda çalışma sürdürülüyor. Önümüzdeki günlerde bu gelişmeleri takip edeceğiz. Başka taraftan da hem kamu hem özel dal olarak, üniversitelerimiz dahil bu mevzuda ağır çalışmalarla bu teknolojiyi hem bünyemize adapte edebilecek bir noktaya gelmek için ağır bir çaba içerisindeyiz. Savunma Sanayi Başkanlığımızın koordinatörlüğü çerçevesinde." tabirini kullandı.
Erdoğan, filoya ait şunları anlattı:
"Her birinin komuta yeri var, komuta aracı, komuta radarı var. Onun dışında, her bir bataryanın da kendi içinde tespit ve takip radarları var. Kendi içinde, bir bütünlük içinde devam edecek. Çalışma bu halde yürüyecek. Launcher bizim atış rampası. Bir bataryada 8 atış var, 8 tüp launcher var. Ne kadar füzemiz varsa o kadar füze kullanacağız. Füzelerle ilgili de basında çeşitli rivayetler var, 'S-400’ler bunu vurur, şunu vuramaz.' üzere. S-400’ün vuramadığı yoktur. Uçak, bina..."
Mühimmatın hudutlu olup olmamasıyla ilgili sorulan soruya cevap veren Erdoğan, "Ne kadar mermin varsa o kadar kullanırsın. Sınırsız diye bir şey var mı? Bütün topçu silahlarının bütün sistemlerinde, F16'ların mühimmatları da bir sonlu. Bitince ikmal ediliyor ve üreteceğiz." diye konuştu.
AKILLI BOMBA ÜRETİR HALE GELDİK
Yerli üretime de değinen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Mesela, akıllı bomba. Obama'dan istedim. O vakit biz daha üretmiyoruz. İbrahim Beyefendi çeviri ediyor, konuştuk, Antalya G20'de. 'Çözeceğiz bu işi' dedi, Obama gitti. Ne oldu? Yanlış komşu bizi mesken sahibi yaptı, biz akıllı bomba üretir hale geldik. Tıpkı halde mesela güdüm kiti dediğimiz kanatlı onda da biz birebir şeyi yapıyoruz. Artık o kanatlı güdüm kitini üretir hale geldik. Mesela bizim meşhur Boralarımız var, artık biz Bora'mızı kendimiz üretiyoruz. Bunları biz üretiyoruz onun için rahatız. Bunları ne kadar çeşitlendirirsek, ne kadar artırırsak o kadar düşmana karşı güçlü hale geleceğiz."
S-400'lerin tehdit değil büsbütün savunma sistemi olduğunu belirten Erdoğan, kelamlarını şöyle tamamladı:
"Çeşitli ülkelerde, siyasi, bürokrat, askerler bir tehdit olarak bunu algılıyor. Tehdit formunda lisana getiriyorlar. 'Bize karşı bir tehdit' üzere sözler kullanıyorlar. Bu büsbütün yanlış bir şey. Bu büsbütün bir savunma sistemi. Şayet karşı taraf o şahıslar, o ülkeler, bize karşı uçak kullanma, füze kullanma niyetinde değillerse onlar için tehdit olması kelam konusu değil. Artık dünya nereye gidiyor? Uçaklar ve savaş uçaklarında artık insansıza gidiyor. Artık muhakkak bir mühlet sonra uçaklar, büsbütün, birinci derecede savaş uçakları doğal artık insansız olacak. SİHA'lar, İHA'lar hatta artık denizaltılarda bile mesela Sayın Putin ile yaptığımız sohbette de söyledim, büsbütün insansız denizaltılara da gidiyorlar, bunun çalışmasını yapıyorlar. Her şeyde insan ögesini da düşünmenin içerisindeyiz. Hamdolsun insansız hava araçlarında SİHA'da buna girdik. Onda da yeni bir kademeye gerçek gidiyoruz."
Toplantıya Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ulusal Savunma Bakanı Hulusi Akar, Cumhurbaşkanlığı İrtibat Lideri Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da katıldı.