Çoğu insan, kadınlar ve erkeklerin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunuyor, ancak konu eşitliği sağlamak için adım atmaya geldiğinde birçoğu kendilerini “feminist” diye adlandırmaya ya da feminizm hareketini desteklemeye çekiniyor. Peki neden bundan çekiniliyor?
Bu içeriğimizde feminizm kelimesinin nereden geldiğini, femizmin ne olduğunu ve yanlış bilinen gerçekleri ele aldık.
“Feminizm” kelimesi nereden geliyor?
Feminizm, terim olarak ilk kez sosyalizmi savunan Fransız filozof Charles Fourier tarafından 1837 yılında kullanıldı. Fourier’ın kadınları güçlendirmekten bahsetmek için kullandığı Fransızca kelime “féminisme”, Latince kökenli olup “femina” yani kadın kelimesinden gelir.
Gerçek feminizm nedir, ne değildir?
Feminizm cinsiyetlerin sosyal, ekonomik ve politik konularda eşitliğini savunan düşünce akımına verilen addır. Feminizm büyük ölçüde kadın haklarını kısıtlayan Batı geleneklerine tepki olarak ortaya çıkmıştır, daha sonrasında feminist düşünce olarak tüm dünyaya yayılmıştır.
Feminizm, üstünlük değil eşitlik arar; kadınları toplumdaki erkeklerden daha üstün konuma getirmek için çabalamaz çünkü bu anaerkillik olur. Ayrıca feminizm, erkeklerden nefret etmeyi savunup erkek karşıtlığını da yapmaz; ataerkil toplum yapısına ve toplumun insanlar üzerine atadığı cinsiyet rollerine karşı çıkar.
Kadın erkek eşitsizliğinde fiziksel gücün önemsizliği:
Feminizm kadın ve erkeğin aynı olmasını değil, eşit olması ile ilgilidir. Pek çok insan, kadınların erkeklerle “aynı” olmadığı ve bu yüzden eşitlik olamayacağı argümanını sunuyor. Başka bir deyişle, kadınlar ve erkeklerin farklı bedenlere, farklı fiziksel güçlere sahip olduğu için aralarında eşitliğin mümkün olmadığı anlamına geldiği düşünülüyor.
Bahsi geçen “eşit” kelimesinin “aynı” anlamına gelmediğini kavramak çok önemli bir konu. Feminizm eşit haklara, fırsatlara ve özgürlüğe sahip olmak ile ilgilidir; kadınlar ve erkekler eşit haklara sahip olmak için fiziksel olarak “aynı” olmak zorunda değildir.
Neden bu kadar çok “feminist” ve “feminist hareket” teriminden nefret ediliyor?
Bu sorunun ardında birçok sebep bulunuyor, sadece bir tane değil. Birçok insan feministlerin erkeklerden “üstün” olduklarını düşündüklerini ve erkekleri bastırmak istediklerini düşünüyor. Oysa ki feminizm, kadınların üstünlüğünü savunmaz çünkü ister kadın ister erkek olsun cinsiyet üstünlüğü feminizmin eşitlik ilkesine ters gelir.
Bunun yanı sıra feminizmin eski gelenekleri ve yerleşmiş cinsiyet rollerini yıkacağı düşüncesi insanlara korkutucu ve yanlış bir şeymiş gibi geliyor. Halbuki cinsiyet rolleri ve cinsiyete bağlı beklentiler, kadınların üzerine bir yük olduğu kadar erkeklerin üzerinde de koca bir yük. Bu yüzden feministler, baskıcı ve kusurlu olduklarına inandıkları cinsiyet rollerini değiştirmek için çaba sarf ediyor.
Kendinden emin kadınlar ve iş hayatı:
İnsanların güçlü, kendinden emin ve fikirlerini savunan kadınlardan çekinmesi bu örneklerden biri. New York Times'ın en çok satan yazarları Joseph Grenny ve David Maxfield tarafından yapılan bir çalışma, işyerinde cinsiyet yanlılığının göz ardı edilemez gerçek olduğunu, kadınların “savunmacı” ve “kendinden emin” davrandıklarında yetkinliklerinin %35 oranında düştüğünü ve kötü lider olarak düşünüldüğü gerçeğini ortaya koydu.
Bunu, erkeklerin savunmacı ve kendinden emin olarak davrandıklarında yaşadıkları ise yetkinliklerinin %22 oranında düştüğü ortaya koyuldu. Az gibi dursa da bu önemli fark, kadınların kendinden emin davranıp görüşlerini savunmasının üstlenecekleri liderlik ve yönetici rollerinde tam olarak başarılı olmalarını engelleyen önemli bir faktör olduğunu gözler önüne seriyor.
Ayrıca çalışmanın bir parçası olarak Grenny ve Maxfield, konuşmacıların konuya girmeden önce niyetlerini belli etmelerine izin veren kısa bir açıklama cümlesi kullanmanın sosyal ve duygusal tepkiyi azaltıp azaltamayacağını görmek için bir deney yaptı. Bu deney, hem kadınlar için hem de erkekler için olumsuz düşünceleri geri tepmeyi %27'ye kadar azaltabileceğini gösterdi.
Feminizm türleri nelerdir?
Feminist düşünce içerisinde de cinsiyet, cinsiyet farklılıkları ve kadın gibi terimler tartışma konusu olup zaman içerisinde fikir ayrılığı yaratmıştır. Bazı feministler kimsenin kendini %100 feminist olarak tanımlayamayacağını ileri sürmüş, bunun sonucunda da feminizmin alt türleri ortaya çıkmıştır. Tarihsel olarak dört kuşak olmasına rağmen feminizmin daha birçok ideolojiyi savunan alt dalları da bulunmaktadır.
- Liberal Feminizm
- Sosyalist ve Marksist Feminizm
- Radikal Feminizm
İlk dönem olarak bilinen ve Liberal Feminizmi savunan birinci kuşak feminizmi, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Batı dünyasında ortaya çıktı ve birçok ülkeyi etkiledi. O dönemde kadınlar, kendilerine oy kullanma hakkı tanınması gibi yasal konulara odaklandılar, kadınlara yönelik pozitif bir ayrımcılık talebi söz konusu değildi. Bu tarz talepler 1960’lardan sonra ikinci kuşak feminizminde ortaya çıktı.
Sosyalist ve Marksist Feminizmin ağılıklı olduğu yaklaşık 10 yıl süren ikinci kuşak feministlerine göre ise seçme ve seçilme haklarına sahip olmak yeterli değildi, kadınların aleyhine işleyen ayrımcı düzeni değiştirmek istiyorlardı. Bu düzenin sorumlusunu da kapitalist sistem olduğunu savunuyorlardı.
Üçüncü kuşak ile birlikte 1970’lerin başlarında Radikal Feminizm türü ön plana çıktı. Radikal Feminizme göre insanlığın tarihi erkek egemen kültürün ortaya çıkmasının tarihi olarak da söylenebilir. Tarih, ekonomi, edebiyat, din gibi konular erkeği merkeze alıp erkeklerin egemenliğini pekiştirmeye yönelik şekillendiğini, dolayısıyla ataerkil düzenin asıl sorun olduğunu savunurlar. Ayrıca üçüncü kuşak feminizmi farklı kimliklerde, farklı cinsel yönelimleri, farklı ten rengi, etnik kökeni ve milleti olan kadınları da içine alarak genişletmek ister.
Şimdiki zamanda geçerli olan dördüncü kuşak feminizmi ise 2013'te başlayan ve internet kullanımının katkılarıyla homofobiye, transfobiye, ırkçılığa, emperyalizme, heteroseksizme, sömürgeleştirmeye, doğanın yıkımına ve ataerkilliğe karşı çıkan feminizm aşamasıdır.