bilgiliadam
Yeni Üye
Gokkuşağının Renkleri Hikayesi
Gokkuşağının Renkleri
Siyah benekli bir martı gecip gidiyor onumuzden, cıkmaz ağustosun son perşembesi Ben de oylece bakıyorum ona Zihnimde anılar, heyecanlar, umutlar ucuşuyor Hava guneşli Rıhtımda bir meltem esiyor hafiften İstanbulluların başında bir nahoşluk
Kimi ruhunu guneşe teslim etmiş, kimi denize… İlk defa her şey bu kadar guzel Cocukların ağlamaları, insanların kufurleşmeleri, guvercinlerin otuşu bile sinirime dokunmuyor artık Ben de hayatın icinde kaybola kaybola, tek duzeliğe alışmış bir karakter olmuşum Duygular nehrinin akıntısı, beni nereye suruklerse oraya gidiyorum Onume cıkan odun borularına carpıyorum zaman zaman Canım acıyor ama o kadar yorulmuşum ki, mucadeleci ruhumu teslim edip, bırakıvermişim kendimi nehre…
Bir balıkcıyla goz goze geliyoruz o anda Kısacık bir bakışma bu Bir: “ Merhaba bakışması Uzerinde koyu mavi, kalınca bir palto var Hicbir balığın kacmasına fırsat vermeden, ustaca yakalıyor Daha onceleri de buraya gelmiş, belli… Rahatsız oluyorum Rahatsız olduğumu soyleyemem ama Kızar bana beyaz sakallı amca Annem ayıplar, ben utanırım Olmaz, soyleyemem Kim bu adam? Neden hala bana bakıyor? Neden gozlerinde hep ben varım? Bilmiyorum, bir ic sıkıntısı kaplıyor bedenimi
Bir tezgahtarın bağırdığını duyuyorum uzaklardan
Gel abla, gel gel Taze taze hamsiler, kanlı canlı bunlar
Canımın sıkıldığı zamanlarda oynadığım oyunu oynamaya başlıyorum Adını da ben koydum: Gokkuşağının renkleri
Bu oyunu, onunla ilk tanıştığım gunde bulmuştum Sıcak bir temmuz ayı ortasında aniden yağmur bastırmıştı Guneşin de yağmurun da aynı anda gokyuzunde olmasına şaşırmıştım Ve hic beklemediğim bir anda onu gordum Sarısından kırmızısına, yeşilinden mavisine tam yedi renk bir yerde toplanmıştı Aynı gunun akşamı, annemi yemekten sonra yakalayıp o renkli şeyin ne olduğunu sormuştum Annem de beni:
“Gokkuşağı diye, gulerek yanıtlamıştı O gunden sonra, cevremdeki eşyaların, nesnelerin ait olduğu renkleri bulmaya calışmıştım Canımın sıkıntısına iyi gelecek zevkli, eğlenceli bir oyundu bu
Rıhtıma zincirlenmiş teknenin rengi kırmızı, ağacın dalına tunemiş kuşun rengi sarı, annesiyle birlikte yuruyen cocuğun ayakkabısı mor, kucuk kızın kazağı yeşil, denizin rengi civit mavisi, guneşin rengi turuncu, işten evine donen adamın gomleği maviydi…
Annem, elini yavaşca elime dokunduruyor İrkiliyorum bir an Oyle mutlu oluyorum ki; butun acılarımı, dertlerimi unutup ona sarılmak istiyorum Ama sarılamam Cunku ben anneme hic sarılmadım
Hadi guzel kızım, bir şeyler soyle diyor gozlerimin icine bakarak Oyle masum bakmasına dayanamıyorum
Ne soyleyebilirim ki… Her şey aynı işte, bilindik insanların, bilindik yaşamları… Gecen gun Ayşe’yi aradım Murat ile tartışmışlar, ağlayıp duruyor Yeşim desem, ailesini gecindirme derdinde Bir Sevilay mutlu aralarından O da parasal sıkıntılardan dolayı işinden ayrılmış Hep aşk, hep acı…
Konuşacak bir şey yok
Hic mi?
Hic
Kısacık bir an susuyoruz ikimizde Annem bir şeyler duşunuyor Ben renkleri saymaya devam ediyorum icimden Kırmızı, sarı, yeşil, mavi, mor…
Baban da canı sıkıldığında hep buraya gelirdi diyor annem Onun bu huzunlu halleri icimi bunaltıyor Babamı, anılarda yaşatmak istiyor Oysa artık babam da anılar da yaşamıyor Gecmiş onları curutmuş Gecmiş yavaş, yavaş annemi de curutuyor Bu bir oyun, gecmişin oyunu Annem de her defasında oyuna yenik duşen zayıf bir karakter
Neden onu unutmayı denemiyorsun?
Ne yani, bunca yaşananları bir kenara koyup boş mu vereyim?
Cevap vermiyorum Verirsem, kalbini kıracağım Gunlerce acınacak kadın rolunu oynayıp, kullanacak beni Gozlerimi kapıyorum Bundan sonra İstanbul ruhumu okşayacak Bundan sonra, İstanbul yaşatacak beni Ben babam gibi diplerde, unutulmuş kuytu koşelerde, anılarda yaşamayacağım
Babam gibi acılı olmayacak gidişim Sessizce gideceğim İnsanlar bilmeyecek, annem bilmeyecek, balıkcı bilmeyecek… Gun bitiyor gozlerimde Gokkuşağının renkleri gecip gidiyor onumden Rıhtıma zincirlenmiş teknenin kırmızı rengi, ağacın dalına tunemiş kuşun sarı rengi, annesiyle birlikte yuruyen cocuğun mor ayakkabısı, kucuk kızın yeşil kazağı, denizin civit mavisi rengi, guneşin turuncu rengi, işten evine donen adamın mavi gomleği… Renkler, giderek renksiz bir hale burunuyor Artık ayırt edemiyorum Başım donuyor, titriyorum Bilinmedik bir dunyaya adımımı atarken, en cok da, cocukluk gunlerimi geride bırakmam gerektiğini anladığımda acıyor icim Artık gecmişin oyunları yok, artık sevdiğim gokkuşağı renkleri yok, artık sadece İstanbul var
Gokkuşağının Renkleri
Siyah benekli bir martı gecip gidiyor onumuzden, cıkmaz ağustosun son perşembesi Ben de oylece bakıyorum ona Zihnimde anılar, heyecanlar, umutlar ucuşuyor Hava guneşli Rıhtımda bir meltem esiyor hafiften İstanbulluların başında bir nahoşluk
Kimi ruhunu guneşe teslim etmiş, kimi denize… İlk defa her şey bu kadar guzel Cocukların ağlamaları, insanların kufurleşmeleri, guvercinlerin otuşu bile sinirime dokunmuyor artık Ben de hayatın icinde kaybola kaybola, tek duzeliğe alışmış bir karakter olmuşum Duygular nehrinin akıntısı, beni nereye suruklerse oraya gidiyorum Onume cıkan odun borularına carpıyorum zaman zaman Canım acıyor ama o kadar yorulmuşum ki, mucadeleci ruhumu teslim edip, bırakıvermişim kendimi nehre…
Bir balıkcıyla goz goze geliyoruz o anda Kısacık bir bakışma bu Bir: “ Merhaba bakışması Uzerinde koyu mavi, kalınca bir palto var Hicbir balığın kacmasına fırsat vermeden, ustaca yakalıyor Daha onceleri de buraya gelmiş, belli… Rahatsız oluyorum Rahatsız olduğumu soyleyemem ama Kızar bana beyaz sakallı amca Annem ayıplar, ben utanırım Olmaz, soyleyemem Kim bu adam? Neden hala bana bakıyor? Neden gozlerinde hep ben varım? Bilmiyorum, bir ic sıkıntısı kaplıyor bedenimi
Bir tezgahtarın bağırdığını duyuyorum uzaklardan
Gel abla, gel gel Taze taze hamsiler, kanlı canlı bunlar
Canımın sıkıldığı zamanlarda oynadığım oyunu oynamaya başlıyorum Adını da ben koydum: Gokkuşağının renkleri
Bu oyunu, onunla ilk tanıştığım gunde bulmuştum Sıcak bir temmuz ayı ortasında aniden yağmur bastırmıştı Guneşin de yağmurun da aynı anda gokyuzunde olmasına şaşırmıştım Ve hic beklemediğim bir anda onu gordum Sarısından kırmızısına, yeşilinden mavisine tam yedi renk bir yerde toplanmıştı Aynı gunun akşamı, annemi yemekten sonra yakalayıp o renkli şeyin ne olduğunu sormuştum Annem de beni:
“Gokkuşağı diye, gulerek yanıtlamıştı O gunden sonra, cevremdeki eşyaların, nesnelerin ait olduğu renkleri bulmaya calışmıştım Canımın sıkıntısına iyi gelecek zevkli, eğlenceli bir oyundu bu
Rıhtıma zincirlenmiş teknenin rengi kırmızı, ağacın dalına tunemiş kuşun rengi sarı, annesiyle birlikte yuruyen cocuğun ayakkabısı mor, kucuk kızın kazağı yeşil, denizin rengi civit mavisi, guneşin rengi turuncu, işten evine donen adamın gomleği maviydi…
Annem, elini yavaşca elime dokunduruyor İrkiliyorum bir an Oyle mutlu oluyorum ki; butun acılarımı, dertlerimi unutup ona sarılmak istiyorum Ama sarılamam Cunku ben anneme hic sarılmadım
Hadi guzel kızım, bir şeyler soyle diyor gozlerimin icine bakarak Oyle masum bakmasına dayanamıyorum
Ne soyleyebilirim ki… Her şey aynı işte, bilindik insanların, bilindik yaşamları… Gecen gun Ayşe’yi aradım Murat ile tartışmışlar, ağlayıp duruyor Yeşim desem, ailesini gecindirme derdinde Bir Sevilay mutlu aralarından O da parasal sıkıntılardan dolayı işinden ayrılmış Hep aşk, hep acı…
Konuşacak bir şey yok
Hic mi?
Hic
Kısacık bir an susuyoruz ikimizde Annem bir şeyler duşunuyor Ben renkleri saymaya devam ediyorum icimden Kırmızı, sarı, yeşil, mavi, mor…
Baban da canı sıkıldığında hep buraya gelirdi diyor annem Onun bu huzunlu halleri icimi bunaltıyor Babamı, anılarda yaşatmak istiyor Oysa artık babam da anılar da yaşamıyor Gecmiş onları curutmuş Gecmiş yavaş, yavaş annemi de curutuyor Bu bir oyun, gecmişin oyunu Annem de her defasında oyuna yenik duşen zayıf bir karakter
Neden onu unutmayı denemiyorsun?
Ne yani, bunca yaşananları bir kenara koyup boş mu vereyim?
Cevap vermiyorum Verirsem, kalbini kıracağım Gunlerce acınacak kadın rolunu oynayıp, kullanacak beni Gozlerimi kapıyorum Bundan sonra İstanbul ruhumu okşayacak Bundan sonra, İstanbul yaşatacak beni Ben babam gibi diplerde, unutulmuş kuytu koşelerde, anılarda yaşamayacağım
Babam gibi acılı olmayacak gidişim Sessizce gideceğim İnsanlar bilmeyecek, annem bilmeyecek, balıkcı bilmeyecek… Gun bitiyor gozlerimde Gokkuşağının renkleri gecip gidiyor onumden Rıhtıma zincirlenmiş teknenin kırmızı rengi, ağacın dalına tunemiş kuşun sarı rengi, annesiyle birlikte yuruyen cocuğun mor ayakkabısı, kucuk kızın yeşil kazağı, denizin civit mavisi rengi, guneşin turuncu rengi, işten evine donen adamın mavi gomleği… Renkler, giderek renksiz bir hale burunuyor Artık ayırt edemiyorum Başım donuyor, titriyorum Bilinmedik bir dunyaya adımımı atarken, en cok da, cocukluk gunlerimi geride bırakmam gerektiğini anladığımda acıyor icim Artık gecmişin oyunları yok, artık sevdiğim gokkuşağı renkleri yok, artık sadece İstanbul var