nicebayan
Yeni Üye
Göz İle İlgili Deyimler,
Göz açamamak: İşlerinin yoğun oluşu nedeniyle başka bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamakŞu büronun işleri yüzünden göz açamıyorum
Göz açıp kapayıncaya dek: Çok tez, kısa bir zamandaO işi göz açıp kapayıncaya değin yaparız
Göz açtırmamak: Baskı aşağı bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemekÇalışan işçilere hiç göz açtırmadı
cazibeli: Cazibeli; şekli, rengi ve güzelliği ile işaretOldukça çekici bir elbise
incelemek: Özetle, özenli değil de şöyle bir bakıvermek; üstünde artı durmadan elden vermekKütüphaneye şöyle bir göz atıp gitti
Göz boyamak: Gösterişle ihanet etmek, bir şeyi iyi gibi uygulamak, blöf yapmak, yanıltmak
Göz bebeği: Öyle kıymetli, sevgili, fazla siklet bahşedilen (kimse)Babam benim göz bebeğimdir
Tehdit Etme devretmek: Korkutmak, korkutma etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmakOna o kadar bir tehdit etme verin ancak yeniden buralara but basmasın!
Gözden dışlamak: Bir malın elinden çıkmasına sabretmek, bir şeyden caymak ve yokluğuna razı almakEvi ister istemez gözden çıkardılar
Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmekEskisi gibi top oynayamayan Ali bir senede gözden düştü
gözden geçirmek: 1 Okumak 2 Durumu tahlil etmek 3 Niteliğini bilmek için bir şeyin her yanında bakmakYapılan işleri gözden geçirdiniz mi?
Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez elde etmekAdam biraz önce buradaydı lakin gözden kayboldu
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: Farklı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalıranlamında kullanılır
Gözden kaçmak: Farkına varılmamak, ortadan çekilmek, görülmemekNasıl oldu da gözden kaçırdık onu
Favori tütmek: Fazla arzulamak, hasret sürüklemekyıllarca gözümde tüten köyüme yarın kavuşuyorum!
Göz dikmek: Bir şeyi fethetmek isteğinde elde etmekKomşusunun tarlasına göz dikti
Göz doldurmak: Hâli, tavrı ve görünüşü ile beklenenden fazla etkilemekVitrine konan elbiseler göz dolduruyor
Göze olmak: Bir meslek nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmekVatan için kim ölümü göze almaz oysa?
Göze batmak: 1 Başkalarını fazla söz ve davranışlarıyla huzursuz etmek 2 Kıskançlığa, çekememezliğe yol açmakHer davranışınla gözüme batıyorsun Kendine bir çeki düzen ver
Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üstüne sürüklemekO uzun boyuyla anında göze çarpıyordu
Göze girmek: Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven galip gelmekKısa zamanda göze girmeyi başardı
Göze göz, dişe diş: Misilleme; benzer biçimde musibet yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını sonuçDüşmanla bundan böyle göze göz, dişe diş uğraş edilecektir
Göz gezdirmek: 1 Içe Doğru incelemeden okumak 2 Bir şeyi, bir yeri böylece fazla uyarı etmeden tez incelemekRaftaki mallara şöyle bir göz gezdirip çıkalım
Göz tarafından göre: Açıkça şekilde, herkesin gözü önündeGöz tarafından kadar yaktılar zavallının evini
Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan veya yoğun tozdan hiçbir şey görülmez elde etmekSokağa çıkmıştık, ancak sisten göz gözü görmüyordu
Göz hakkı: Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek ufak parçaÇocukların göz hakkını ayırmayı da sakın unutmayın
Göz hapsine almak: Kaçamak Bakmak, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamakAskerler, firari mahkûmun sığındığı evi bir saat değin göz hapsine aldılar
Göz kamaştırmak: 1 Hayran adamak 2 Zinde, aydınlık bir ışığın kısa bir süre için görüşü bulandırması, bakılan yeri görmez etmesiKapıdan çıkar çıkmaz göz kamaştıran bir ışığın etkisine girip donakaldılar
Göz kararı: Gözle oranlanarak belirtilen miktar, gözle yapılan ölçme ya da oranlamaKumaşı göz kararı ölçüp verdi
Göz kesilmek: Tüm dikkatiyle bakmakYoldan geçen adama göz kesildi
Göz kırpmadan: 1 Hiç duraksayıp tereddütsüz 2 Acımadan, merhamet etmedenÇocukları göz kırpmadan kurşuna dizdiler
Göz kırpmak: Karşısındakine göz kapağını açıp kapatarak muhabere tahsis etmek, bu şekilde meramını anlatmaya niyetlenmek; bir şeyi onayladığını ya da içten olmadığını gözünü açıp kapayarak maddeler halinde sıralamakTopluluk içinde birbirlerine göz kırparak gülümsediler
Göz kırpmamak: 1 Hiç uyumamak 2 Tehlikeye aldırmamakBu gece hiç göz kırpmadım, defalarca seni düşündüm
Göz kulak edinmek: 1 Korumak, görmek, korumak 2 Görme ve işitme yoluyla öğrenmeye amaçlamakYolda ona göz kulak ol da başına bir şey gelmesin
Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi flu görmek
Gözleri dolmak: Ağlayacak gibi almak, göz pınarlarına yaş yürümekHiç beklemediği bir anda beni karşı görür görmez gözleri dolu dolu oldu
Gözleri fal taşı gibi açtırmak: Şaşkınlık, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri kocaman kocaman gevşemiş edinmek
Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zekice, tez tez dönerek her tarafa bakmak
Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, matem, öfke ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması
Gözleri kapanmak: 1 Fazla uykusu gelmiş almak 2 ÖlmekYemeği yer yemez gözleri kapandı, horlamaya başladı
Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok afallamak, bu sebeple gördüğünün reel olduğuna inanmamakGözlerime inanamıyorum, sen misin Ahmet?
Gözlerini (gözünü) kan bürümek: Çok şahlanmış, kinli olmak; her kötülüğü yapacak hâle ulaşmakBir adamın gözlerini kan bürümesin, ondan her türlü belâ beklenebilir
Gözlerinin içi gülmek: Fazla sevindiğini gözlerinden ve yüzünden belli etmekSınıfını geçtiğini öğrenen Halim`in gözlerinin içi gülüyordu
Gözleri yaşarmak: Can Sıkıcı ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş ulaşmakGurbetteki oğlundan gelen mektup eline tutuşturulunca gözleri yaşardı
Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek
Göz nuru dökmek: Göz emeği tüketmek; gözün dikkatini, elin emeğini gerektiren ince bir meslek gerçekleştirmek ve işte uzun vakit hedeflemekOnca göz nuru döktüğü el işleri ürünleri çok ucuza satılınca kahroldu
Göz önünde yakalamak (bulundurmak): düşünmek Herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmakYola çıkıyorsunuz fakat yağmuru da göz önünde tutun
Göz ucuyla görmek: Kesin etmemeye çalışarak, başını çevirmeden göz kenarı ile yandan bakmakTanıdık Olmayan askerlere göz ucuyla bakmaya başladı
açgözlü: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyendoyumsuz insanlar topluma refah vermezler
Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, her işin altından kalkan, zekiSenin çocuk gözü açık birisi olacak galiba
Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmekHalam `gurbete dışarı giden oğluma kavuşamadan ölürsem gözüm açık gider` dedi
Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma ulaşmakYaşı büyüdükçe gözü de açılmaya başladı
Gözü arkada kalmak: Kendisi ayrıldıktan daha sonra, bıraktığı şey ya da kimse ile ilgili tedirginliği sürmek, merak etmekKöyden ayrılıyordu ama gözü de arkada kalmıştı
Gözü yan: 1 Sorup soruşturmadan, anlayıp anlamadan 2 Gafil, çevresinde olup bitenlerin farkında olan olmayanHiçbir süre gözü tabi biri olmanı istemem senin
Gözü dalmak: Gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın görmekZavallı ihtiyar bir noktaya gözü dalmış öylece duruyordu
Gözü doymak: Fazla istenen bir şeye kavuşup, artık istemez duruma varmakSanırım şu anda gözün doymuştur, daha istemezsin artık
Gözü gibi kaçınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle saklamakÇocuğunu gözü gibi sakınıyordu kadıncağız
Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da yük verdiği bir işe kapılıp diğer hiçbir şeyle uğraşamaz duruma ulaşmakKendinden öylesine geçmişti fakat gözü hiçbir şeyi görmez olmuştu
Gözü ısırmak: Bir kimseyi güya tanır gibi edinmek
Gözü ilişmek: Isteksiz Olarak, ansızın, rastgele bakmak
Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda başkalarına ve kendisine itimat etmekOnca işi yapmaya gözün kesiyor mu?
cesur (ya da böylece): Gözü Kara, hücum, korkusuz, güvenli olmayan işlere tereddüt etmeden girebilenO gözü kara bir insandı
Gözü korkmak: Daha önce başından geçen fena bir denemeden sonradan, birinden ya da bir şeyden zarar gelebileceği endişesine kapılmak ve o işi yapmaktan çekinmek
Gözünde büyümek: Olduğundan artı büyük veya zor görünmekOnca yolu nasıl yürüyeceğim, gittikçe gözümde büyüyor
Gözünde büyütmek: Bir şeyi, olayı, kimseyi ya da işi aşırıya kaçmak
Gözlerinden uyku akmak: Fazla uykusu geldiği için göz kapakları kapanır gibi edinmekÇocukcağızın gözlerinden uyku akıyor, şunu yatağına yatırın
Gözüne bakmak: 1 Bahşedilen emri yerine getirmek üzere göze çarpan ummak, işareti verecek kimseyi gözlemek 2 Gerektiğinden fazla dikkat göstermek, koruyup korumakÜç kuruş para verecek diye adamın gözünün içine bakıyor, ne derse yapıyoruz, daha ne istiyor bizden
Gözüne dizine dursun: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen ilenme sözü Allah, bu nankörlüğünün cezasını versinanlamında kullanılır
Gözüne girmek: Birinin sevgi ve ilgisini galip gelmek
Gözüne sokmak: 1 Bakmak istemediği bir şeyi zorla kullanmak 2 Bir uğraş sonucu, bir kimseyi büyüğünün beğenmesini karşılamakKalemi gözüne sokarcasına uzattı
Gözüne uyku girmemek: Uykusuz kalmak, hiç uyumamakGözüme uyku girmedi bu gece
Gözünü açılmak: 1 Açıkgöz, dikkat etmek 2 Birisine bilgiler vererek görüşünü genişletmekGözünü aç, işini kimseye kaptırma
Gözünü ayırmamak: Bir şeye sürekli bakmaktan kendini alamamakSürekli yola bakıyor, gözünü ayıramıyordu
Gözünü içeri almamak: Zarara uğratmak, bir işi kötü biçimde gerçekleştirmek, iyi yerine kötüyü tercih etmekPek bir taş attı ancak neredeyse kuzunun gözünü çıkaracaktı
Gözünü daldan budaktan esirgememek (veya sakınmamak): Tehlikeli işlere girişmekten çekinmemekSen oysa gençliğinde gözünü daldan budaktan sakınmazdın, ne oldu sana böyle?
Gözünü dört başlamak: Bir hileye düşmemek, aldanmamak için fazla dikkat etmekGözünü dört aç da kuru odun yerine yaş odun koymasınlar
Gözünü kan bürümek: Birisini öldürecek değin sinirlenmekKatillerin gözünü kan bürümüştü, önlerine çıkanı öldürüyorlardı
Gözünü tıkamak: 1 Görmezlikten gelmek, yapışına ses çıkarmamak 2 ÖlmekDedem gözünü kapayınca o koca aile ansızın dağılıvermiş
Gözünü korkutmak: Cesaretini Kırmak, aleyhinde duramaz hâle getirmekBirincil işi, adamlarıyla kasaba halkının gözünü ödünü koparmak oldu
Gözünün önünden gitmemek: Unutamamak, her lahza görür gibi elde etmekGözümün önünden gitmiyor onun hayâli
Gözünün yaşına bakmamak: Hiç acımamak, acınacak şey etmemekGözünün yaşına bakmadan hapse attılar adamı
Gözü o kadar (kara): Korkusuz, atılgan, gözü kara, tehlikelere aldırmayanGözü pek insanlardan korkulmaz, çünkü onlar kartlarını açık oynarlar
Gözü sulu: En ufak mutluluk veya üzüntü karşı anında ağlayıveren, gözyaşlarını tutamayanSenin kız da amma gözü sulu biriymiş
Gözü tok: Elinde imkânlar olsun olmasın, malmal veya paraya düşkün olmayan, eli bolO mu? Gözü tok bir insandır, inanın
Gözü yakalamak: Itimat Etmek, alkışlamakO adamı gözüm tuttu benim
Gözü üzerinde almak: Bir şeye, bir kimseye sıkça bakarak ne durumda olduğunu gözden geçirmek, dolayısıyla fena bir sonuca meydan vermemeye çalışmakGözünüz üzerinde olsun, devamlı izleyin onu
Gözü yılmak: Daha önce denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmekSebzecilik işinden gözüm yıldı, yeniden bu işe girişeceğimi sanmıyorum
Gözü yükseklerde olmak: Hâlen bulunduğu durumdan daha yüksek bir duruma ya da mevkiye çıkmak istemek, böyle bir amacı gütmekartık küçük şeylerle yetinme, gözün yükseklerde olsun defalarca
Göz yummak: Kabahatlerini, kusurlarını güzel karşılamak, görmezlikten varmak, kusuruna bakmamakSana bu yaşa gelinceye değin göz yumdum, lakin bundan böyle yeter
Göz yummamak: 1 Hoş görmemek, bağışlamamak 2 Hiç uyumamakSabaha dek gözlerimi yummadım*
Göz açamamak: İşlerinin yoğun oluşu nedeniyle başka bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamakŞu büronun işleri yüzünden göz açamıyorum
Göz açıp kapayıncaya dek: Çok tez, kısa bir zamandaO işi göz açıp kapayıncaya değin yaparız
Göz açtırmamak: Baskı aşağı bulundurarak başka bir şeyle uğraşmasına fırsat vermemekÇalışan işçilere hiç göz açtırmadı
cazibeli: Cazibeli; şekli, rengi ve güzelliği ile işaretOldukça çekici bir elbise
incelemek: Özetle, özenli değil de şöyle bir bakıvermek; üstünde artı durmadan elden vermekKütüphaneye şöyle bir göz atıp gitti
Göz boyamak: Gösterişle ihanet etmek, bir şeyi iyi gibi uygulamak, blöf yapmak, yanıltmak
Göz bebeği: Öyle kıymetli, sevgili, fazla siklet bahşedilen (kimse)Babam benim göz bebeğimdir
Tehdit Etme devretmek: Korkutmak, korkutma etmek, istediğini yaptırmak için yıldırmakOna o kadar bir tehdit etme verin ancak yeniden buralara but basmasın!
Gözden dışlamak: Bir malın elinden çıkmasına sabretmek, bir şeyden caymak ve yokluğuna razı almakEvi ister istemez gözden çıkardılar
Gözden düşmek: Kendisine daha önce duyulan sevgi ve ilgiyi kaybetmekEskisi gibi top oynayamayan Ali bir senede gözden düştü
gözden geçirmek: 1 Okumak 2 Durumu tahlil etmek 3 Niteliğini bilmek için bir şeyin her yanında bakmakYapılan işleri gözden geçirdiniz mi?
Gözden kaybolmak: Ortadan çekilmek, görünmez elde etmekAdam biraz önce buradaydı lakin gözden kayboldu
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur: Farklı düşenlerin arasındaki sevgi de zamanla azalıranlamında kullanılır
Gözden kaçmak: Farkına varılmamak, ortadan çekilmek, görülmemekNasıl oldu da gözden kaçırdık onu
Favori tütmek: Fazla arzulamak, hasret sürüklemekyıllarca gözümde tüten köyüme yarın kavuşuyorum!
Göz dikmek: Bir şeyi fethetmek isteğinde elde etmekKomşusunun tarlasına göz dikti
Göz doldurmak: Hâli, tavrı ve görünüşü ile beklenenden fazla etkilemekVitrine konan elbiseler göz dolduruyor
Göze olmak: Bir meslek nedeniyle karşılaşabileceği her türlü zararı ve tehlikeyi önceden kabullenmekVatan için kim ölümü göze almaz oysa?
Göze batmak: 1 Başkalarını fazla söz ve davranışlarıyla huzursuz etmek 2 Kıskançlığa, çekememezliğe yol açmakHer davranışınla gözüme batıyorsun Kendine bir çeki düzen ver
Göze çarpmak: Görünüşü ile dikkati üstüne sürüklemekO uzun boyuyla anında göze çarpıyordu
Göze girmek: Yetenekleri ve davranışları ile çevresinde, bulunduğu yerde sevgi ve güven galip gelmekKısa zamanda göze girmeyi başardı
Göze göz, dişe diş: Misilleme; benzer biçimde musibet yapıp öç alma, kötülüğü yapandan acısını sonuçDüşmanla bundan böyle göze göz, dişe diş uğraş edilecektir
Göz gezdirmek: 1 Içe Doğru incelemeden okumak 2 Bir şeyi, bir yeri böylece fazla uyarı etmeden tez incelemekRaftaki mallara şöyle bir göz gezdirip çıkalım
Göz tarafından göre: Açıkça şekilde, herkesin gözü önündeGöz tarafından kadar yaktılar zavallının evini
Göz gözü görmemek: Dumandan, karanlıktan veya yoğun tozdan hiçbir şey görülmez elde etmekSokağa çıkmıştık, ancak sisten göz gözü görmüyordu
Göz hakkı: Görülüp de imrenilen yiyeceklerden görenlere çıkarılan pay, imrenmelerini yok edecek ufak parçaÇocukların göz hakkını ayırmayı da sakın unutmayın
Göz hapsine almak: Kaçamak Bakmak, bir şeyin üzerinden bakışlarını ayırmamak, birinin hiçbir davranışını gözden kaçırmamakAskerler, firari mahkûmun sığındığı evi bir saat değin göz hapsine aldılar
Göz kamaştırmak: 1 Hayran adamak 2 Zinde, aydınlık bir ışığın kısa bir süre için görüşü bulandırması, bakılan yeri görmez etmesiKapıdan çıkar çıkmaz göz kamaştıran bir ışığın etkisine girip donakaldılar
Göz kararı: Gözle oranlanarak belirtilen miktar, gözle yapılan ölçme ya da oranlamaKumaşı göz kararı ölçüp verdi
Göz kesilmek: Tüm dikkatiyle bakmakYoldan geçen adama göz kesildi
Göz kırpmadan: 1 Hiç duraksayıp tereddütsüz 2 Acımadan, merhamet etmedenÇocukları göz kırpmadan kurşuna dizdiler
Göz kırpmak: Karşısındakine göz kapağını açıp kapatarak muhabere tahsis etmek, bu şekilde meramını anlatmaya niyetlenmek; bir şeyi onayladığını ya da içten olmadığını gözünü açıp kapayarak maddeler halinde sıralamakTopluluk içinde birbirlerine göz kırparak gülümsediler
Göz kırpmamak: 1 Hiç uyumamak 2 Tehlikeye aldırmamakBu gece hiç göz kırpmadım, defalarca seni düşündüm
Göz kulak edinmek: 1 Korumak, görmek, korumak 2 Görme ve işitme yoluyla öğrenmeye amaçlamakYolda ona göz kulak ol da başına bir şey gelmesin
Gözleri bulutlanmak: Gözleri yaşararak çevreyi flu görmek
Gözleri dolmak: Ağlayacak gibi almak, göz pınarlarına yaş yürümekHiç beklemediği bir anda beni karşı görür görmez gözleri dolu dolu oldu
Gözleri fal taşı gibi açtırmak: Şaşkınlık, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri kocaman kocaman gevşemiş edinmek
Gözleri fıldır fıldır etmek: Gözleri zekice, tez tez dönerek her tarafa bakmak
Gözleri kan çanağına dönmek: Uykusuzluk, matem, öfke ya da bir şeyin kaçması sebebiyle gözlerin çok kızarmış olması
Gözleri kapanmak: 1 Fazla uykusu gelmiş almak 2 ÖlmekYemeği yer yemez gözleri kapandı, horlamaya başladı
Gözlerine inanmamak: Hiç beklemediği bir anda bir şeyi görüp çok afallamak, bu sebeple gördüğünün reel olduğuna inanmamakGözlerime inanamıyorum, sen misin Ahmet?
Gözlerini (gözünü) kan bürümek: Çok şahlanmış, kinli olmak; her kötülüğü yapacak hâle ulaşmakBir adamın gözlerini kan bürümesin, ondan her türlü belâ beklenebilir
Gözlerinin içi gülmek: Fazla sevindiğini gözlerinden ve yüzünden belli etmekSınıfını geçtiğini öğrenen Halim`in gözlerinin içi gülüyordu
Gözleri yaşarmak: Can Sıkıcı ve duygulandırıcı bir durum karşısında gözlerinden yaş ulaşmakGurbetteki oğlundan gelen mektup eline tutuşturulunca gözleri yaşardı
Gözleri yollarda kalmak: Özlemle beklemek
Göz nuru dökmek: Göz emeği tüketmek; gözün dikkatini, elin emeğini gerektiren ince bir meslek gerçekleştirmek ve işte uzun vakit hedeflemekOnca göz nuru döktüğü el işleri ürünleri çok ucuza satılınca kahroldu
Göz önünde yakalamak (bulundurmak): düşünmek Herhangi bir durumun nasıl bir sonuca yol açacağını hesaba katmakYola çıkıyorsunuz fakat yağmuru da göz önünde tutun
Göz ucuyla görmek: Kesin etmemeye çalışarak, başını çevirmeden göz kenarı ile yandan bakmakTanıdık Olmayan askerlere göz ucuyla bakmaya başladı
açgözlü: Aç gözlü, doymak bilmeyen, gerektiğinden fazlasını isteyendoyumsuz insanlar topluma refah vermezler
Gözü açık: Uyanık, kurnaz, çıkarlarını iyi kollayan, her işin altından kalkan, zekiSenin çocuk gözü açık birisi olacak galiba
Gözü açık gitmek: Çok istediği şeylere kavuşamadan ölmekHalam `gurbete dışarı giden oğluma kavuşamadan ölürsem gözüm açık gider` dedi
Gözü açılmak: Yararlıyı yararsızı, iyiyi kötüyü ayırt edebilir duruma ulaşmakYaşı büyüdükçe gözü de açılmaya başladı
Gözü arkada kalmak: Kendisi ayrıldıktan daha sonra, bıraktığı şey ya da kimse ile ilgili tedirginliği sürmek, merak etmekKöyden ayrılıyordu ama gözü de arkada kalmıştı
Gözü yan: 1 Sorup soruşturmadan, anlayıp anlamadan 2 Gafil, çevresinde olup bitenlerin farkında olan olmayanHiçbir süre gözü tabi biri olmanı istemem senin
Gözü dalmak: Gözlerini bir noktaya dikerek dalgın dalgın görmekZavallı ihtiyar bir noktaya gözü dalmış öylece duruyordu
Gözü doymak: Fazla istenen bir şeye kavuşup, artık istemez duruma varmakSanırım şu anda gözün doymuştur, daha istemezsin artık
Gözü gibi kaçınmak (esirgemek): Bir şeye aşırı derecede ilgi duymak, onu koruyup gözetmek, dikkatle saklamakÇocuğunu gözü gibi sakınıyordu kadıncağız
Gözü hiçbir şey görmemek: Heyecana, öfkeye ya da yük verdiği bir işe kapılıp diğer hiçbir şeyle uğraşamaz duruma ulaşmakKendinden öylesine geçmişti fakat gözü hiçbir şeyi görmez olmuştu
Gözü ısırmak: Bir kimseyi güya tanır gibi edinmek
Gözü ilişmek: Isteksiz Olarak, ansızın, rastgele bakmak
Gözü kesmek: Bir işi yapabilme konusunda başkalarına ve kendisine itimat etmekOnca işi yapmaya gözün kesiyor mu?
cesur (ya da böylece): Gözü Kara, hücum, korkusuz, güvenli olmayan işlere tereddüt etmeden girebilenO gözü kara bir insandı
Gözü korkmak: Daha önce başından geçen fena bir denemeden sonradan, birinden ya da bir şeyden zarar gelebileceği endişesine kapılmak ve o işi yapmaktan çekinmek
Gözünde büyümek: Olduğundan artı büyük veya zor görünmekOnca yolu nasıl yürüyeceğim, gittikçe gözümde büyüyor
Gözünde büyütmek: Bir şeyi, olayı, kimseyi ya da işi aşırıya kaçmak
Gözlerinden uyku akmak: Fazla uykusu geldiği için göz kapakları kapanır gibi edinmekÇocukcağızın gözlerinden uyku akıyor, şunu yatağına yatırın
Gözüne bakmak: 1 Bahşedilen emri yerine getirmek üzere göze çarpan ummak, işareti verecek kimseyi gözlemek 2 Gerektiğinden fazla dikkat göstermek, koruyup korumakÜç kuruş para verecek diye adamın gözünün içine bakıyor, ne derse yapıyoruz, daha ne istiyor bizden
Gözüne dizine dursun: Nankörlük eden kimseye karşı söylenen ilenme sözü Allah, bu nankörlüğünün cezasını versinanlamında kullanılır
Gözüne girmek: Birinin sevgi ve ilgisini galip gelmek
Gözüne sokmak: 1 Bakmak istemediği bir şeyi zorla kullanmak 2 Bir uğraş sonucu, bir kimseyi büyüğünün beğenmesini karşılamakKalemi gözüne sokarcasına uzattı
Gözüne uyku girmemek: Uykusuz kalmak, hiç uyumamakGözüme uyku girmedi bu gece
Gözünü açılmak: 1 Açıkgöz, dikkat etmek 2 Birisine bilgiler vererek görüşünü genişletmekGözünü aç, işini kimseye kaptırma
Gözünü ayırmamak: Bir şeye sürekli bakmaktan kendini alamamakSürekli yola bakıyor, gözünü ayıramıyordu
Gözünü içeri almamak: Zarara uğratmak, bir işi kötü biçimde gerçekleştirmek, iyi yerine kötüyü tercih etmekPek bir taş attı ancak neredeyse kuzunun gözünü çıkaracaktı
Gözünü daldan budaktan esirgememek (veya sakınmamak): Tehlikeli işlere girişmekten çekinmemekSen oysa gençliğinde gözünü daldan budaktan sakınmazdın, ne oldu sana böyle?
Gözünü dört başlamak: Bir hileye düşmemek, aldanmamak için fazla dikkat etmekGözünü dört aç da kuru odun yerine yaş odun koymasınlar
Gözünü kan bürümek: Birisini öldürecek değin sinirlenmekKatillerin gözünü kan bürümüştü, önlerine çıkanı öldürüyorlardı
Gözünü tıkamak: 1 Görmezlikten gelmek, yapışına ses çıkarmamak 2 ÖlmekDedem gözünü kapayınca o koca aile ansızın dağılıvermiş
Gözünü korkutmak: Cesaretini Kırmak, aleyhinde duramaz hâle getirmekBirincil işi, adamlarıyla kasaba halkının gözünü ödünü koparmak oldu
Gözünün önünden gitmemek: Unutamamak, her lahza görür gibi elde etmekGözümün önünden gitmiyor onun hayâli
Gözünün yaşına bakmamak: Hiç acımamak, acınacak şey etmemekGözünün yaşına bakmadan hapse attılar adamı
Gözü o kadar (kara): Korkusuz, atılgan, gözü kara, tehlikelere aldırmayanGözü pek insanlardan korkulmaz, çünkü onlar kartlarını açık oynarlar
Gözü sulu: En ufak mutluluk veya üzüntü karşı anında ağlayıveren, gözyaşlarını tutamayanSenin kız da amma gözü sulu biriymiş
Gözü tok: Elinde imkânlar olsun olmasın, malmal veya paraya düşkün olmayan, eli bolO mu? Gözü tok bir insandır, inanın
Gözü yakalamak: Itimat Etmek, alkışlamakO adamı gözüm tuttu benim
Gözü üzerinde almak: Bir şeye, bir kimseye sıkça bakarak ne durumda olduğunu gözden geçirmek, dolayısıyla fena bir sonuca meydan vermemeye çalışmakGözünüz üzerinde olsun, devamlı izleyin onu
Gözü yılmak: Daha önce denediği için o durumla karşılaşmaktan korkmak, o işe girişmekten çekinmekSebzecilik işinden gözüm yıldı, yeniden bu işe girişeceğimi sanmıyorum
Gözü yükseklerde olmak: Hâlen bulunduğu durumdan daha yüksek bir duruma ya da mevkiye çıkmak istemek, böyle bir amacı gütmekartık küçük şeylerle yetinme, gözün yükseklerde olsun defalarca
Göz yummak: Kabahatlerini, kusurlarını güzel karşılamak, görmezlikten varmak, kusuruna bakmamakSana bu yaşa gelinceye değin göz yumdum, lakin bundan böyle yeter
Göz yummamak: 1 Hoş görmemek, bağışlamamak 2 Hiç uyumamakSabaha dek gözlerimi yummadım*