bilgiliadam
Yeni Üye
Havuz Başı hikayesi
Sait Faik Abasiyanik Hikayeleri Havuz Basi
Havuz Başı Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık hikayeleri
Havuz Başı Sait Faik Abasıyanık
Beyazıt havuzunun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş, sizi bekliyorum Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki cocuk kederlerini, sevinclerini yaşamış ne demektir, diye duşunuyorum: Belki bir, gec olma hadisesi Belki de bir ceşit hazları, kederleri, cocuklukları uzatma temayulu Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet değil Kış muthiş olacak, kar yolları kapayacak, bembeyaz ovada oluluk uzayıp gidecek Sizi bekliyorum Sizi goreceğim; icimde bir şey koşacak Siz gormeden gececeksiniz Ben kederle sevinci duyup dalacağım istediğim aleme Dunyayı yeniden kederlerle kuracağım Sonra carşılardan carşılara, insan sesleri arasında, her şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde dolaşacağım Herkes gecti, siz gecmediniz Yuzunuzu goremedim Bayramım, cocukluk bayramım salıncaksız gecmiş gibi gozume yaş doldu Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, uzuntuden mi, bilmem
Havuzun suyu bulanık Kapının saatleri 12´yi gecmiş Kanepelerde kimseler yokTramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanıdık mıydı, acaba? Ne diye oyle donup donup baktı? Yoksa kimselerin oturmadığı kanepelerde bu saatlerde yalnız pek başıboşlar mı oturur? Kimseler aşık değil mi bu şehirde? Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yuzunu bir dakika gormek icin kimsenin?
Once yanımdaki kanepeye oturdular Biri kadın, oteki erkekti Erkek bana gulumsedi Halim yok gulmeye; yoksa tatlı tatlı gulumsemesine karşılık verilmeyecek adam değildi Bu selam yerine gecen gulumsemeye neden cevap vermedim? Sizi bekliyordum Hala sizi bekliyordum Belki de, bugun, bu saatte buradan cıkmayacaktınız Yoksa hasta mıydınız? Bir ara bir başkasında saclarınızı, yuruyuşunuzu seyreder gibi olmuş, siz olmadığınızı gorunce yeniden merak etmiş, uzulmuş; sonra, belki de benim burada oturduğumu tahmin etmiştir de oteki kapıdan cıkmıştır şuphesine duşmuştum Bu şupheden cabucak caydım O kadar ehemmiyet verilmeye değer miydim?
Ya hasta iseniz! Sanki hasta idiniz Koşup yatağınızın başucuna gelmiştim Gozlerinizi actınız Alnınız terli idi İki acık sarı tel terli alnınızın ustune yapışmıştı Ateşim duşmuyordemiştiniz Şehre kusmuştum Karaborsalardan ilaclar getirmiştim İyileşmiştiniz Rıhtım boyunca yurumuştuk Taze, kırmızı idiniz Alnınız terli idi Guluyordunuz Alay ediyordunuz Koşuyordunuz, yakalayamıyordum Allah esirgesin! Hasta olmayın!
Dort beş saniye icinde bunları duşunduğumden adamın selamına karşılık vermemiştim Dort beş saniye bir gecikmeden sonra ben de guldum Bunun uzerine adam yerinden kalktı, yanıma geldi:
Bu caminin ismi ne?
Bir turlu bulamadım caminin ismini, dersem, inanır mısınız? Hala sizinle beraberdim Hayır, hasat filan değildiniz, cok şukur! Beni gormemek icin arka yollardan gidişinizi gorur gibi oldum İcimi mutevekkil bir sıkıntı sardı Kızamıyorum size Dunyaya kızıyorum En iyi arkadaşıma kızıyorum
Yok a Bu mayıstan başka her şeye benzeyen soğuk bin dokuz yuz kırk altı mayısına kızıyorum Size kızamıyorum Arka sokaklardan beni gormemek icin kactı ise, beni duşunerek gitmiştir, diyorum Hatırladım caminin ismini:
Beyazıt camii, canım!
Kadın da yerinden kalktı Adamın muhim bir sual sorduğunu, cevabının butun karışık meseleleri halledeceğini bağıran pek mutecessis bir yuzle yanımıza geldi Yanına oturdu adamın Bu sefer o sordu:
Ali Sofya hangisi?
Şu tarafta Bir işaretle sol tarafı gosterdim Anlayamadılar ne taraftadır Ali Sofya Elimin gosterdiği istikameti bir turlu kestiremediler Gosterdiğim yerde kocaman binalar, birbirini kesen, bicen yollar, dukkanlar vardı Oradan Ayasofya´yı nasıl bulacaklar? Ama ne yapsınlar, caresiz kabullendiler Zahir oralardadır, diye akıllarından gecmiş gibi yuzume baktılar Son bir defa daha:
Her halde ıraktır dediler
Yok, pek ırak değil dedim
Adam ellisini asmıştı Toprak rengi yuzunde alışılmamış cizgiler vardı
Bunu getirdim koyden dedi
Carşaflı kadını gosterdi: Sutlac gibi buruşuk, ufacık gozleri ile yanaklarının elmacık kemiklere rastlayan yerleri pırıl pırıl, dişleri bembeyaz, yuzune bakınca bir sut kokusu duyar gibi oldum Bu yuz pembe mi pembe; icinde ne guzel bir kan akıyordu kimbilir
Hic İstanbul gormedi bu Bakıyor, hoşlanıyor da guluguluveriyor Hoşlanıyor pek Biz Luleburgaz´lıyız Ben geldim birkac defa İstanbul´a Bu gelmemişti Camileri gezdiriyordum
Taksim´e de bir gidin
Gideceğiz Beyoğlu´nu da goruruz ha? O da, Taksim´e ulaşmadan değil mi?
Evet
Tramvayla mı gidelim?
Tramvayla gidin, ya!
Ama biz, Tunel´den gecmek istiyoruz
Tunel işlemiyor, kapalı
Yaa, Tunel kapalı demek Tunel´in kapalı olmasına beraberce uzuluyoruz Kadın, elinde gazete kağıdına sarılmış bir şeyi bana gosteriyor:
Bakır ucuzlamış, ucuza aldık
Kaca aldınız?
Kilosuna ne verdikti? 450 kuruştan verdiler Te, bak şuna, 310 kuruş verdik Pahalı değil, değil mi?
325 kuruş verdik 700 gram geldi
Sen beş lira verdin Ne geri verdi sana bakırcı?
Hesap ettiler Once anlaşamadılar Sonra anlaştılar 310 kuruşa almışlardı tencereyi Ben senin gelmen ihtimali olan yola gozlerimi dikmiştim Onlar, hesaplarını yapmış, havuzu seyrediyorlar Ben gecmenizden umidi kesmişim Sizi nerede bulabileceğimi: Bana bakın! Beni dinleyin, nolur? Bırakın da bir gun samimi olayım Soyleyeceklerimi soyletmiyorsunuz Dinleyeceklerimi dinletmiyorsunuz Bırakın anlatayım
Bu, dibinden mi kaynar?
Yok canım? Babacığım, bu pınar mı? Boruyla icine terkos gelir
Adam yanındakine donuyor:
Borularla doldururlarmış Dibine boru doşemişler, senin anlayacağın
Bana:
Pekii, hani bu, suları fışkırtırmış?
Bayramlarda, sıcak havalarda Hava soğuk da ondan fışkırtmıyorlar
Adam, kadına:
Hava soğuk soğuk da ondan fışkırtmıyorlar, anladın mı? Sıcak havalarda fışkırtırlar da insanları serinletir
Bana da donuyor:
Peki diyor Hani ustune top korlar da sular lastik topu havaya fırlatır, oynatır durur; oyle de yaparlar mı?
Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın fıskiyeler, toplar Onlar, benden de cocuk Seni gorememenin sıkıntısı dağılıyor, seviniyorum Kadın eğilip beni dinliyor Taksim´den, oteki camilerden, meydanlardan, Boğazici´nden, Kızkulesi´nden soz acıyoruz Sonunda lakırdılarımız bitiyor Konuşmuyoruz bir zaman Ben, size bir mısra bulup soylemek istiyorum Yağmurlu havalardan, dağ yollarından, katırlardan, cıngıraklardan bahseder mısralar yok mu yeryuzunde?
Bu sırada adam, kadınına Kızkulesi´ni, Haydarpaşa´yı, Selimiye Kışlası´nı anlatıyor Bir ara ucumuz de susuyoruz Muhim şeyler duşunuyor gibiyiz Hele ben, neler duşunmuyorum: Kapıdan cıkıyorsunuz Koşa koşa yanıma geliyorsunuz Kolunuza bile giriyorum Tam bu sırada adam:
Kışın donar mı bu su?
Ne diyeyim ben şimdi? Uzuntum yine dağılıyor:
Donar diyorum, donar da cocuklar ustunde kayarlar
Kadına donuyor adam:
Donarmış; cocuklar ustunde kayarlarmış diyor Ne dersin sevgilim, Beyazıt Havuzu kışın donar mı? Murtaza cavuşla karısı Hacer anaya ben, donar, dedim
Sait Faik Abasiyanik Hikayeleri Havuz Basi
Havuz Başı Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık hikayeleri
Havuz Başı Sait Faik Abasıyanık
Beyazıt havuzunun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş, sizi bekliyorum Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki cocuk kederlerini, sevinclerini yaşamış ne demektir, diye duşunuyorum: Belki bir, gec olma hadisesi Belki de bir ceşit hazları, kederleri, cocuklukları uzatma temayulu Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet değil Kış muthiş olacak, kar yolları kapayacak, bembeyaz ovada oluluk uzayıp gidecek Sizi bekliyorum Sizi goreceğim; icimde bir şey koşacak Siz gormeden gececeksiniz Ben kederle sevinci duyup dalacağım istediğim aleme Dunyayı yeniden kederlerle kuracağım Sonra carşılardan carşılara, insan sesleri arasında, her şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde dolaşacağım Herkes gecti, siz gecmediniz Yuzunuzu goremedim Bayramım, cocukluk bayramım salıncaksız gecmiş gibi gozume yaş doldu Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, uzuntuden mi, bilmem
Havuzun suyu bulanık Kapının saatleri 12´yi gecmiş Kanepelerde kimseler yokTramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanıdık mıydı, acaba? Ne diye oyle donup donup baktı? Yoksa kimselerin oturmadığı kanepelerde bu saatlerde yalnız pek başıboşlar mı oturur? Kimseler aşık değil mi bu şehirde? Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yuzunu bir dakika gormek icin kimsenin?
Once yanımdaki kanepeye oturdular Biri kadın, oteki erkekti Erkek bana gulumsedi Halim yok gulmeye; yoksa tatlı tatlı gulumsemesine karşılık verilmeyecek adam değildi Bu selam yerine gecen gulumsemeye neden cevap vermedim? Sizi bekliyordum Hala sizi bekliyordum Belki de, bugun, bu saatte buradan cıkmayacaktınız Yoksa hasta mıydınız? Bir ara bir başkasında saclarınızı, yuruyuşunuzu seyreder gibi olmuş, siz olmadığınızı gorunce yeniden merak etmiş, uzulmuş; sonra, belki de benim burada oturduğumu tahmin etmiştir de oteki kapıdan cıkmıştır şuphesine duşmuştum Bu şupheden cabucak caydım O kadar ehemmiyet verilmeye değer miydim?
Ya hasta iseniz! Sanki hasta idiniz Koşup yatağınızın başucuna gelmiştim Gozlerinizi actınız Alnınız terli idi İki acık sarı tel terli alnınızın ustune yapışmıştı Ateşim duşmuyordemiştiniz Şehre kusmuştum Karaborsalardan ilaclar getirmiştim İyileşmiştiniz Rıhtım boyunca yurumuştuk Taze, kırmızı idiniz Alnınız terli idi Guluyordunuz Alay ediyordunuz Koşuyordunuz, yakalayamıyordum Allah esirgesin! Hasta olmayın!
Dort beş saniye icinde bunları duşunduğumden adamın selamına karşılık vermemiştim Dort beş saniye bir gecikmeden sonra ben de guldum Bunun uzerine adam yerinden kalktı, yanıma geldi:
Bu caminin ismi ne?
Bir turlu bulamadım caminin ismini, dersem, inanır mısınız? Hala sizinle beraberdim Hayır, hasat filan değildiniz, cok şukur! Beni gormemek icin arka yollardan gidişinizi gorur gibi oldum İcimi mutevekkil bir sıkıntı sardı Kızamıyorum size Dunyaya kızıyorum En iyi arkadaşıma kızıyorum
Yok a Bu mayıstan başka her şeye benzeyen soğuk bin dokuz yuz kırk altı mayısına kızıyorum Size kızamıyorum Arka sokaklardan beni gormemek icin kactı ise, beni duşunerek gitmiştir, diyorum Hatırladım caminin ismini:
Beyazıt camii, canım!
Kadın da yerinden kalktı Adamın muhim bir sual sorduğunu, cevabının butun karışık meseleleri halledeceğini bağıran pek mutecessis bir yuzle yanımıza geldi Yanına oturdu adamın Bu sefer o sordu:
Ali Sofya hangisi?
Şu tarafta Bir işaretle sol tarafı gosterdim Anlayamadılar ne taraftadır Ali Sofya Elimin gosterdiği istikameti bir turlu kestiremediler Gosterdiğim yerde kocaman binalar, birbirini kesen, bicen yollar, dukkanlar vardı Oradan Ayasofya´yı nasıl bulacaklar? Ama ne yapsınlar, caresiz kabullendiler Zahir oralardadır, diye akıllarından gecmiş gibi yuzume baktılar Son bir defa daha:
Her halde ıraktır dediler
Yok, pek ırak değil dedim
Adam ellisini asmıştı Toprak rengi yuzunde alışılmamış cizgiler vardı
Bunu getirdim koyden dedi
Carşaflı kadını gosterdi: Sutlac gibi buruşuk, ufacık gozleri ile yanaklarının elmacık kemiklere rastlayan yerleri pırıl pırıl, dişleri bembeyaz, yuzune bakınca bir sut kokusu duyar gibi oldum Bu yuz pembe mi pembe; icinde ne guzel bir kan akıyordu kimbilir
Hic İstanbul gormedi bu Bakıyor, hoşlanıyor da guluguluveriyor Hoşlanıyor pek Biz Luleburgaz´lıyız Ben geldim birkac defa İstanbul´a Bu gelmemişti Camileri gezdiriyordum
Taksim´e de bir gidin
Gideceğiz Beyoğlu´nu da goruruz ha? O da, Taksim´e ulaşmadan değil mi?
Evet
Tramvayla mı gidelim?
Tramvayla gidin, ya!
Ama biz, Tunel´den gecmek istiyoruz
Tunel işlemiyor, kapalı
Yaa, Tunel kapalı demek Tunel´in kapalı olmasına beraberce uzuluyoruz Kadın, elinde gazete kağıdına sarılmış bir şeyi bana gosteriyor:
Bakır ucuzlamış, ucuza aldık
Kaca aldınız?
Kilosuna ne verdikti? 450 kuruştan verdiler Te, bak şuna, 310 kuruş verdik Pahalı değil, değil mi?
325 kuruş verdik 700 gram geldi
Sen beş lira verdin Ne geri verdi sana bakırcı?
Hesap ettiler Once anlaşamadılar Sonra anlaştılar 310 kuruşa almışlardı tencereyi Ben senin gelmen ihtimali olan yola gozlerimi dikmiştim Onlar, hesaplarını yapmış, havuzu seyrediyorlar Ben gecmenizden umidi kesmişim Sizi nerede bulabileceğimi: Bana bakın! Beni dinleyin, nolur? Bırakın da bir gun samimi olayım Soyleyeceklerimi soyletmiyorsunuz Dinleyeceklerimi dinletmiyorsunuz Bırakın anlatayım
Bu, dibinden mi kaynar?
Yok canım? Babacığım, bu pınar mı? Boruyla icine terkos gelir
Adam yanındakine donuyor:
Borularla doldururlarmış Dibine boru doşemişler, senin anlayacağın
Bana:
Pekii, hani bu, suları fışkırtırmış?
Bayramlarda, sıcak havalarda Hava soğuk da ondan fışkırtmıyorlar
Adam, kadına:
Hava soğuk soğuk da ondan fışkırtmıyorlar, anladın mı? Sıcak havalarda fışkırtırlar da insanları serinletir
Bana da donuyor:
Peki diyor Hani ustune top korlar da sular lastik topu havaya fırlatır, oynatır durur; oyle de yaparlar mı?
Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın fıskiyeler, toplar Onlar, benden de cocuk Seni gorememenin sıkıntısı dağılıyor, seviniyorum Kadın eğilip beni dinliyor Taksim´den, oteki camilerden, meydanlardan, Boğazici´nden, Kızkulesi´nden soz acıyoruz Sonunda lakırdılarımız bitiyor Konuşmuyoruz bir zaman Ben, size bir mısra bulup soylemek istiyorum Yağmurlu havalardan, dağ yollarından, katırlardan, cıngıraklardan bahseder mısralar yok mu yeryuzunde?
Bu sırada adam, kadınına Kızkulesi´ni, Haydarpaşa´yı, Selimiye Kışlası´nı anlatıyor Bir ara ucumuz de susuyoruz Muhim şeyler duşunuyor gibiyiz Hele ben, neler duşunmuyorum: Kapıdan cıkıyorsunuz Koşa koşa yanıma geliyorsunuz Kolunuza bile giriyorum Tam bu sırada adam:
Kışın donar mı bu su?
Ne diyeyim ben şimdi? Uzuntum yine dağılıyor:
Donar diyorum, donar da cocuklar ustunde kayarlar
Kadına donuyor adam:
Donarmış; cocuklar ustunde kayarlarmış diyor Ne dersin sevgilim, Beyazıt Havuzu kışın donar mı? Murtaza cavuşla karısı Hacer anaya ben, donar, dedim