morfeus
Yeni Üye
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kanal İstanbul tartışmasına ilişkin olarak basın toplantısı düzenledi.
İmamoğlu'nun Kanal İstanbul projesine itiraz ettiği 15 madde şöyle:
1- Terkos Gölü ve Sazlıdere Barajı yok olacak
2- Deprem riskini tetikleyecek
3- İstanbul'un doğası katledilecek
4- Tarih talan edilecek
5- 100 milyar liralık yeni vergi yükü gelecek
6- İBB'nin sırtına 23 milyar lira ek maliyet
7- Gelir rüyası görmek demek
8- Trafikte iki kat perişanlık
9- 50 yıllık hafriyat
10- 1,2 milyon yeni nüfus
11- 8 milyonu adaya hapsetmek
12- Montrö rüyası görmek demek
13- Balıkçılık yok olacak
14- Maneviyat yok olacak
15- Bu milleti sevmemek demek
İmamoğlu konuşmasında şunları söyledi:
"16 milyonun seçilmiş temsilcisi olarak, seçilmiş tek kamu otoritesi olarak kuşkularımızı, bilimsel gerçekleri ve itirazlarımızı anlatmak adına buraya davet ettim. Ortaya koyacağım nedenler şahsi nedenlerim değildir. Siyasi bir amacı yoktur. Çocuklarımız için, torunlarımız için geleceği tehlikeye atan bir riskle karşı karşıyayız.
Kanal İstanbul bir ihanet projesi değil, bir cinayet projesidir. 82 milyonun güvenliğine yönelik bir felaket projesidir. Kimlere ne söz verilmiş olursa olsun derhal vazgeçilmelidir. 15 tehdidi, 15 madde olarak anlatmaya çalışacağım.
"SUSUZLUĞA MAHKUMİYET DEMEK"
Kanal İstanbul demek susuzluğa mahkumiyet demektir. Öncelikle projedeki kanal 45 km uzunluğunda en dar yerinde 275 metre genişliğinde bir kanal. 8 bin 500 yıldır var olan İstanbul yeraltı ve yerüstü su kaynaklarını kaybedecek. Sadece bu madde bile bu projenin rafa kaldırılmasını emrediyor. Akıllı, mantıklı, gerçeklerden uzaklaşmamış hiçbir siyasetçi, dünya susuzluğu konuşurken bunu destekleyemez. Kendi ülkesine, kendi şehrine, kendi insanına bu ihaneti düşünemez.
DSİ ve İSKİ raporları tek tek anlatıyor. Terkos Gölü'ne karışacak tuzlu su ile sıfatını yitirecektir. Terkos havzası İstanbul ve çevresi için çok önemli bir depolama alanıdır. Avrupa yakasındaki en büyük su deposudur. Kanal İstanbul inşa edilirse bu çok değerli su kaynağı yok olacak. Sazlıdere Barajı da devre dışı kalacak. Bir milli yatırım olarak değeri 2 milyar liranın üzerine olan Sazlıdere Barajı'ndan bahsediyorum. Atatürk Havalimanı gibi tümüyle işlevsiz kalacak. Terkos Gölü'nün doğusundaki 20 kilometrelik su toplama havzası da devre dışı kalıyor. 15 yıl sonra 7,5 milyon insanın su ihtiyacını karşılayacak. Kanal İstanbul inşa edilecek bu sistem devre dışı kalacak. Yerüstü su kaynaklarımız değil, yeraltı su kaynaklarımız da yok olacak. Bunu söyleyen bilim insanları, su uzmanları.
DSİ raporunda, "Zemin etüdü ve sondajlar yapılsa da her zaman beklenmedik durumlar ortaya çıkar. Kayalardaki çatlak ve kırıklar sondajlarla belirlenemez. Kanal İstanbul'un tuzlu suyu Terkos'a girer ve İstanbul'un büyük bölümü susuz kalır. Kaybedilecek su kaynağının alternatifi de bulunmamaktadır" diyor. Susuzluktan daha büyük bir felaket konuşulmuyor. Bu rapora göre inşa edilecek kanalın 5,2 kilometrelik zemini kireçtaşı. Tuzlu suyun karışacağı da net. Kanal kotu Terkos'tan düşük olacağı için sızıntı ihtimali büyük bir risk oluşturuyor.
Tek tehlike susuzluk da değil. Strateji ve güvenlik konusunda da felakettir. "İnşa edilecek olan kanal güzergahı acil eylem planı çerçevesinde saklı stratejik noktadır. Savaş ve doğal afetlerde yüzey suları kullanılmayacak durumda olabilir. Bu durumda stratejik rezerv alanda su kaynaklarını kaybetme riskiyle karşı karşıyayız" diyor raporda. Karşılığında ne alacağız. Su gitti, ne alacağız? Sükse yapacağız, kime?
"DEPREMİ TETİKLEMEK DEMEK"
Kanal İstanbul demek depremi tetiklemek demek. İhanetin ötesinde, cinayet. İstanbul var oldukça devam edecek bir sorundur deprem. Binlerce yıldır var, var olacak. Tarihsel dönem ve 120 yıllık verilere göre, kanal boyunca yapılacak yapılaşma İstanbullular için büyük bir risk taşıyor. Zemin yapısı ne yazık ki heyelanlara çok müsait. 11 km'den Kuzey Anadolu, 30 km'den Çınarcık fay hattı geçiyor. İnşaat ile ortaya çıkacak yüklemelerin depremleri davet edeceği, depremlerin şiddetini artıracağı söyleniyor. Avcılarda konteynır limanı yapılacak. Olası büyük İstanbul depreminin 6 metre yüksekliğinde dalgalar yaratacağı konusunda simülasyonlar var. Tsunami ile o liman sular altında kalacak.
"ÇEVRE KATLİAMI YAŞANACAK"
İstanbul doğasını sonsuza kadar katletmek demek. Yine beton, yine rant, yine çevre katliamı. ÇED raporunu açıklayanlar yapılaşmadan bahsetmiyor. Bu yapıların ne tür çevresel felaketlere yol açacağı ÇED raporu cevap vermiyor. Yapılaşma kısa zamanda sıcaklık, nem, rüzgar rejimini değiştirecek. İstanbul'un batısındaki bu duvar, İstanbul'u ısı adasına çevirecek. Çevre düzeni planı kapsamında, büyüklük, büyümenin yönetimine dikkat etmek zorundasınız. İstanbul'da her arazi kullanımı kentin ekolojik yapısına katkı vermelidir. 'İhanet ettik' diyenler dikkat etmedikleri için İstanbul'un başı dertte. 23 milyon metrekare orman alanı, 45 kilometre uzunluğunda 136 milyon metrekarelik tarım alanı sonsuza kadar ortadan kaldırılacak.
Manda popülasyonunda Türkiye'nin en büyük 3 şehrinden birinde o popülasyonu artırmak zorundayız. Diğer yandan bilinen en değerli kuş göç yolu. Deniz canlılarının üreme noktası. Yaban hayvanlarının yuvası; balığından kuşuna, yaban hayvanından bitkisine sahip çıkmazsak hayatta kalamayız. Milyonlarca insan nasıl yaşayacak?
"TARİH YOK EDİLECEK"
Kanal İstanbul demek, İstanbul'un tarihini talan etmek demektir. Boğaz'ın tarihi yapısının korunması gerekçe olarak anlatılıyor. Binlerce yıldır geçiş yapılan boğazda birkaç kazayı referans gösterip, bunu gerekçe gösterip kanalın bitmesiyle Boğaziçi trafiği azalacakmış. O da boğazdaki tarihi yapıyı koruyacakmış. ÇED raporunda boğaz trafiğinde yıllara göre artış yok. Son 10 yılda yüzde 22 azalış var. 17 milyon metrekare sit alanı etkilenmektedir. Nice tarihi kalıntılar, antik hazineler bu proje tarafından yok edilecek.
"110 MİLYAR LİRA EK YÜK BİNDİRİLECEK"
Kanal İstanbul demek, 82 milyonun sırtına 110 milyar lira yük bindirmektedir. DSİ, "Kanaldaki taşınmazların bulunduğu rezerv alan imara açılırsa, DSİ olarak, 1450 kamulaştırmasız el atma davasıyla karşı karşıyız. Bu DSİ tarafından karşılanamaz. Özel şahıslara ait kamulaştırma bedelleri milletin sırtına bindirilecek. Arsa manipülasyonları da ayrı boyut. Ülkenin yarısı yoksulluk sınırı altındayken, işsizlik artarken 420 kişilik memur alımı için 25 bin kişi başvurmuşken kimi kandırıyorsunuz? Bakanlığa göre 75 milyar lira, Büyükşehir Belediyesi'ne 35 milyar lira maliyet. Bedeli ödenemeyecek, geri getirilemeyecek felaketler başlayacak.
Kanal İstanbul demek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne ek 35 milyar liradır. 3 ishale hattının devre dışı kalmasıdır. Mevcutta yeni ihale edilen işler bile İSKİ'de devre dışı kalacak. Şimdiye kadar yapılmış arıtma sistemleri de yok edilecek. Bu 3 ishale hatları için 11 milyar lira maliyetle yeni arıtma tesisi inşa edilmesi lazım. İGDAŞ hatları da ortadan kaldırılacak. Ek maliyet gelecek.
İBB'nin 2 kurumuna milyar liralık maliyet çıkıyor. Bu rakam, İBB'nin 2020 bütçesinden yüzde 50 fazla. Pazartesi itibariyle protokolden çekilirken, her bir İstanbullunun sırtından yeni borçtan kurtarmaya çalıştık. 4 kişilik aileyi 5000 liranın üzerinde vergi yükünden kurtarıyoruz.
"TRAFİK ARTACAK, İSTANBULLUNUN HAYATI KISALACAK"
Bu proje gelir rüyası görmek demek. Devlet kamu yönetimi, bilimin neresinde kaldığı noktadayız. 'Panama, Suveyş kanalları yapıldı. Türkiye'nin kazanmasını istemiyorsunuz' diyorlar. Panama Kanalı gemilerin yolunu 13 bin kilometre, Suveyş Kanalı Afrika kıtasını dolanmamayı sağlıyor. 6 bin kilometre yolu kısaltıyor. Ya Kanal İstanbul, yoldan tasarruf söz konusu değil ki... Akıntı nedeniyle Marmara'dan Karadeniz'e giriş 3-4 saat sürecek. Hangi akıllı kaptan buna evet diyecek?
Montrö üzerinden uydurulmaya çalışılan konuya ayrıca değineceğim. Trafikte iki kat perişan etmek demek. Gemilerin yolunu kısaltmıyor, İstanbullunun hayatını kısaltıyor. Ana ulaşım ve lojistik planlarında Kanal İstanbul yer almıyor. Planlarda yer almadığı için İstanbul ulaşımına etkisini kestirmek mümkün bile değil. 3. köprü yolundan, TEM'den, viyadükler... Bunu hayal bile etmek istemiyorum. Kanal çerçevesindeki konut alanları, ulaşım hatları yeni ulaşım taleplerinin doğması demektir. Yeni bağlantı köprülerine ihtiyaç duyulacak. Problemlerim boyutu belirsiz.
Proje ile Mahmutbey-Esenyurt gibi metro hatlarını da derinden etkiliyor. Biz metro getirmemiz gerekirken, bu iki metro hattını inşa etmek varken, trafikte milyonlara niye zulmü reva görüyorsunuz? DHMİ raporları da diyor bunu. DHMİ'nin 15 Mart 2018 tarihli dosyasıyla ilgili bakanlığa yazdığı yazıda, "Bu proje ile İstanbul havalimanın uçuşa açılması imkansız olacaktır. Tüm pistler kullanıma açıldığında günde 3 bin 500 uçak trafiği olacağı için Kanal İstanbul projesi uygun görülmemektedir" diyor.
"50 YILLIK HAFRİYAT ÇIKACAK"
Kanal İstanbul demek 50 yıllık hafriyat demek. Ortaya çıkacak hafriyat tam bir muamma. Kamyonlar için yapılacak yeni yollar... Marmara gibi Karadeniz girişinde de liman kurulacak. Allah'ın lütfu denizi dolduracağız. Ben Karadeniz çocuğuyum bilirim Karadeniz'i. Kanal inşaatından çıkacak hafriyatın 2 milyar metreküpe ulaşmasını bekliyoruz. İstanbul'un kapasitesi 40 milyon metreküp. İstanbul'da 50 yılda çıkabilecek hafriyat sadece Kanal İstanbul'dan çıkıyor ve bunu denize dökmekten başka çare yok. Bağcılar, Güngören, Esenler'in bu üç ilçenin 10 katlı bina kadar yükseleceğini düşünün. 10 bin hafriyat kamyonu daha trafiğe çıkacak.
"İSTANBUL'A 6 BEŞİKTAŞ DAHA EKLENECEK"
Kanal İstanbul demek, İstanbul'a 1,2 milyon yeni nüfus demek. Kanal İstanbul inşa edildiğinde yeni yerleşim birimlerine 1,2 milyon yeni nüfus gelecek. 6 Beşiktaş demek. Sadece Kanal İstanbul yüzünden İstanbul trafiğinde 3,4 milyon yeni yolculuk olacak ve bu trafiğin yüzde 10 artması demek. İstanbul şu anda depremle ilgili sorunu çözmeye çalışıyor. Trafiği tümden durduracak, bu şehir planlamasıyla yeni sorunları çabası içindesiniz, neden?
"DEPREM ANINDA NASIL KURTARACAKSINIZ?"
Kanal İstanbul demek, 8 milyonluk nüfusu bir adaya hapsetmek demek. Hem karadaki, hem denizdeki ekolojik dengesini değiştirmekle kalmıyor, o adaya 8 milyonun hapsedilmesi gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Bu akıldışı proje, deprem riskinin en yüksek olan alana bir kanalla hapsediyorsunuz. Deprem anında güvenliği nasıl sağlayacaksınız? Deprem sonrası bu insanları nasıl nakledeceksiniz? Vatandaşların canını nasıl koruyacaksınız? Stratejik bir ihanet projesidir. Evet dememizi nasıl bekliyorsunuz?
"MONTRÖ RÜYASI DEMEK"
Kanal İstanbul demek, Montrö rüyası görmek demek. Kara ve deniz etkisi ayrıca 7 uluslararası anlaşmayı da bağlıyor. Diğer sözleşmeleri de ihlal ediyoruz. Madem Montrö üzerinden gidiyoruz; anlatıldığı gibi olumsuz değil. Türkiye'yi ve Karadeniz'de kıyısı olan ülkeleri koruyan bir sözleşme. Bu anlaşma ile neredeyse 90 yıldır Karadeniz bir barış denizidir. Karadeniz'de kıyısı olmayan ülkelerin gemileri en fazla 21 gün kalabilir. Boğazlar anlaşmasıdır ve Çanakkale Boğazı'nı da bağlar. Savaş çıkarmak için ihtiyaç duyulan bir filo Montrö sayesinde Karadeniz'e giremez. Kanal İstanbul'la bu koruma kalkanın kalkması söz konusu. Montrö fesh edilse dahi Türkiye boğazlarından ticari gemi geçişini yasaklayamazsınız. Gemileri karadan geçişe zorlayamazsınız.
"BALIKÇILIK BİTECEK"
Kanal İstanbul demek, Karadeniz'in balıklarını ve balıkçılığını yok etmek demektir. Kanalın getireceği önemli bir risktir. Bu risk Karadeniz kıyısındaki herkesi ilgilendiriyor. Kanalla binlerce yıllık su dengesi bozulacak. Karadeniz'de tuzlu su miktarı artacak ve dengesi bozulacak. Balıkçılık bitecek. Akıntı nedeniyle dip çamur Marmara'ya akacak. Silivri, Tekirdağ'da deniz sefası yapanlar, Yalova'da, Armutlu'da, Erdek'te yaşayanlar bundan derin etkilenecek. Bu güzel düzeni yok etmenin vebali o kadar büyük ki...
KANAL İSTANBUL DEMEK, BU MİLLETİ SEVMEMEK DEMEK
“Milleti sevmemektir. Kendini sevmektir. Kamu adına karar verenlerin önceliği milletin canını malını, geleceğini korumaktır. Öyle olmalıdır. Kamu adına iş yapanlar, siyasetçiler, bürokratlar çevreyi, tabiatı, denizleri, sahilleri, tarihi, kültür ve tabiat varlıklarını korumak zorundadır. Milletini seven bir siyasetçinin önceliği milletinin mutluluğunu sağlamaktır. Bunca genç işsizlikten inlerken, bunca insan yoksulken, sürdürülebilir üretim, sürdürülebilir istihdam ve sürdürülebilir refah için bunca fabrika kurma ihtiyacı varken, 16 milyonluk bu şehrin geleceği olan çocuklar yeterince beslenemezken, bizim önceliğimiz Kanal İstanbul olamaz.”
“YA KANAL YA İSTANBUL”
“Akıldan ve vicdandan tamamıyla uzak olan bu projeyle, dünyanın gözbebeği biricik İstanbul’umuz yaşanamaz bir kent olacak. Temiz hava, su, altyapı ve trafik açısından çözülemez sorunlarla baş başa kalacak. Ne boğaz geçişi ne deniz trafiği geçişi ne de ekonomik olarak böyle bir ihtiyaç söz konusu değildir. Birileri para kazanacak diye, bu kadim şehrin doğal çevresinin, yaşam alanlarının ve su havzalarının yok edilmesine tüm hukuki mücadelemizi vererek izin veremeyiz, vermeyeceğiz. İstanbul’un güvenliğini, 16 milyonun canını ve Türkiye’nin stratejik güvenliğini riske eden Kanal İstanbul projesine kimse, 16 milyon insanı ikna edemez. Bizi hiç ikna edemez. Bu proje her yönüyle felaket, ihanet ve cinayet projesidir. Özetle diyoruz ki; ya Kanal ya İstanbul.”
“İSTANBUL’DAKİ TÜM OKULLAR SIFIRDAN İNŞA EDİLEBİLİR”
“Kanal için sadece merkezi hükümetin harcayacağı para, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kentsel dönüşüme ayırdığı paranın tam 7 katıdır. Sayın Bakan bunu biliyor mu, bilmem. Bu bütçe ile en az 9 Marmaray inşa edilebilir. İstanbul’daki bütün ilk okullar, orta okullar ve liseler sıfırdan yeniden inşa edilebilir. İstanbul’daki deprem sorunu olan ne kadar riskli yapı varsa, tümden yeniden yapılabilir. 150 yataklı tam 1.650 tane hastane veya yüzbinlerce gencimizin istihdam edileceği yüzlerce fabrika inşa edilebilir. Bu proje nereden bakılırsa bakılsın, bir israf projesidir. Haramdır. Ülke kaynaklarını har vurup harman savurma projesidir. İstanbul’a katmerli ihanet projesidir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve 3 çocuğu olan vatandaş Ekrem İmamoğlu olarak, ülkemize büyük zararlar getirecek olan bu proje sevdasından derhal vazgeçmenizi öneriyorum.
“YANLIŞIN NERESİNDEN DÖNÜLSE KARDIR”
Yanlışın neresinden dönülürse kardır. İşte biz, bu 15 gerekçeyle, daha önce İBB ve ilgili bakanlıklar arasında hazırlanmış ve imza altına alınmış olan hukuksuz protokolden onun için çekildik. Protokol hukuksuzdu, çünkü, atanmış İBB Başkanı tarafından, yetkisiz şekilde imzalanmıştır. 1 Ağustos 2018 tarihinde yangından mal kaçırırcasına ve meclis kararı alınmadan imzalanan protokol, 5393 sayılı Kanun’un 75. maddesinin (a) bendi uyarınca, yetkili organ kararı olmadan imzalandığı için, zaten hukuken geçersizdir. Sakattır. Sonradan şekli, şartı tamamlamak için, 12.10.2018 tarihinde meclis kararı alma yoluna gidilmiştir. Ama bu durum, hukuksuzluğu ve yetkisizliği ortadan kaldırmaz. Geçersiz bir protokolün Meclis tarafından onaylanmış olması, o protokolü geçerli kılmaz. Dolayısıyla hukuka aykırı bu işlemi geri almak, benim yetkim dahilindedir. Ben de bunun için meclis kararı gerekmeyeceğini iyi biliyorum. Bir derse dönüyor konuşmalarımız ama Sayın Bakan’ın dünkü demeci tümüyle bilgisizlik ürünüdür. Ayrıca protokolde çok sayıda hukuksuzluklar ve İBB adına çok sayıda maliyet üstlenmeleri de söz konusudur. Çekilme gerekçemizin hukuksal dayanaklarını sizlere dağıttık. Oradan görebilirsiniz. 23 Haziran’da, millet bize demiş ki; ‘Tüm yanlışlara, eksikliklere bir göz at. Bu şehirde yapılan birtakım yanlış hareketleri analiz et.’ Bu bakımdan hem hukuksuzluğu giderdik hem de 16 milyon insanın bize emanetine ihanet etmedik.
“İSTANBUL SAHİPSİZ DEĞİLDİR”
Ocak başında yapacağımız iki çalıştaya, ‘Su Çalıştayı’ ve ‘Kanal İstanbul Çalıştayı’na ile bu konularda sözü olan tüm uzmanları, ‘Bu konuda benim de sözüm var’ diyen herkesi şimdiden davet ediyorum. Ben, kimsenin titrine saygısızlık yapmam ama ÇED raporunda bir profesör olmaz mı akademisyenler arasında? Bu ülkenin profesörlerine, bilim insanlarına bir şey mi oldu? Devletin kurumlarını da davet edeceğiz. Her kurumu. Bakanlıklar da dahil. Buyursun gelsinler, İstanbul halkına anlatsınlar. Anlatmak zorundasınız. Halkı bilgilendirmek zorundasınız. Nokta. Ey atanmış Bakanlar, bir kişiyi değil, halkı bilgilendirmek zorundasınız. Tüm İstanbulluları ve tüm İstanbul Gönüllülerini bu konuda inisiyatif almaya, açıklanan ÇED raporlarını okumaya, iyi anlamaya, etraflarıyla paylaşmaya davet ediyorum. Bu rapora ve raporun içindeki pek çok sorunlu detaya karşı çıkmaya, yasal yollardan haklarını savunmaya herkesi davet ediyorum. Bu rapora, hukuki haklarını kullanarak karşı çıkmaya davet ediyorum. Yasal yollardan hakkımızı, en sakin, en vakur, en haklı biçimde sonuna kadar aramaya herkesi davet ediyorum. Bu şehirde hiçbir güç, bu şehrin ortak aklının önüne geçemez. Bu ülkenin geleceğini riske edecek işlere, ‘Ben yaptım, oldu. Benim dediğim doğru’ diyemez. Bu kadim şehir, sahipsiz değildir. Bu milletin kaynaklarının hesapsız kitapsız, sorgusuz sualsiz harcanmasına seyirci kalınmayacaktır. İstanbul, hiç kimsenin tek başına babasının çiftliği değildir. İstanbul, 16 milyon insanındır, 82 milyon vatansever yurttaşındır. Hatta dünyanın bile gıptayla baktığı, dünyanın bile hakkının olduğu göz bebeği bir coğrafyadır. 1453’ten beri bize emanet olan bu topraklara sahip çıkacağız ve asla ihanet ettirmeyeceğiz."
Haberin kaynağı için tıklayın