Son Konu

Kadının Dini Ve Aklı Konusunda ?

adanali

Yeni Üye
Katılım
20 Eki 2019
Mesajlar
11,158
Tepkime
0
Puanları
36
Yaş
35
Konum
Adana
Web
bilgilihocam.com
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Kadının Dini Ve Aklı Konusunda ?

önce bu meseleye esas teşkil eden bir hadis-i şerifin mealini okuyalım. Sonra da konuyla ilgili sorulara cevap vermeye çalışalım:

Ashab-ı Kiramdan Ebu Said el-Hudri anlatıyor. Bir Ramazan veya Kurban Bayramıydı. Resul-i Ekrem Efendimiz bayram namazlarını kıldığımız namazgaha geldi. Bir tarafta kadınlar da bulunuyordu. Onların yanından geçti ve şu hitapta bulundu:

"Ey kadınlar, sadaka veriniz istiğfarı çok yapınız. çünkü bana cehennemlikler gösterildi, çoğu sizler idiniz."

Bunun üzerine o kadınlar: "Ya Resulallah, bizler ne yaptık da cehennemliklerin çoğu bizden olmuş" diye sordular.

Resulullah (a.s.m.) şöyle cevap verdi: "çünkü sizler ötekine berikine çokça lanet eder, kocalarınıza karşı nankörlükte bulunursunuz. Ne gariptir ki, kendine hakim akıllı ve dinine bağlı bir kimsenin aklını, sizin kadar eksik dinli hiçbir kimsenin çelebildiğini görmedim."

Kadınlar tekrar sordular: "Aklımızın ve dinimizin noksanlığı nedir, Ya Resulullah?"

Resulullah (a.s.m.) "Kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısı değil midir?" diye sordu.

Kadınlar "Evet" cevabını verdiler. Resul-i Ekrem Efendimiz izah etti ve tekrar sordu:

"İşte bu aklın eksikliğinden hayız gördüğü zaman [günlerce bekler> namaz kılmaz, Ramazan`da bir müddet oruç tutmaz değil mi?"

Kadınlar, "Evet" dediler.

(Hadis için bk. Buhari, Hayz 6, Zekat 44, İman 21, Küsuf 9, Nikah 88; Müslim, Küsuf 17, (907), İman 132, (79); Nesai, Küsuf 17, (3, 147); Muvatta, Küsuf 2, (1, 187)

Cevap 1:

Hadi-i şerifte kadınların aklı ve dini noksan olduğuna işaret edilmiştir. Akıllarının noksanlığına delil olarak, Mali konularda iki kadının şahitliğini bir erkek yerine sayan ayet (Bakara, 2/282) gösterilmiştir. Dinlerinin noksanlığına ise, aybaşı gören ve loğusa olan kadının bu halinde namaz, oruç gibi ibadetlerden uzak kalması, delil getirilmiştir. (bk. Buhari, Hayız, 6).

Bu hadisi doğru anlamaya ihtiyacımız vardır. çünkü, pratikte bazı kadınların bazı erkeklerden daha akıllı olduğu ortadadır. Bu nedenle konunun anlaşılması için birkaç noktaya işaret etmekte fayda vardır:

a. Hadisin içinde geçen bazı noktalar, burada söz konusu edilen aklın noksanlığı, geri zekalı olma anlamında olmayıp, duygusal taraflarının daha fazla olduğuna işarettir. Hadiste bu konu açıklanırken, kadınlara hitaben: “Siz çok lanet okuyorsunuz, kocanızın/yakınlarınızın iyiliklerini inkar ediyorsunuz” şeklindeki ifade bunu göstermektedir. çünkü, kızgınlık anında başkasına lanet okumak veya gördüğü iyiliğini inkar etmek, duygusal hareket edildiğinin en bariz göstergesidir.

b. Kadınların duygusal olarak yaratılmasının hikmeti ise, onların annelik özelliklerinde saklıdır. çünkü, çocukların kahrını çekmek, onları büyütmek, ancak, ciddi bir fedakarlık, denizler gibi çağlayan bir şefkat, bir sevgiyle mümkündür. Bunlar da birer duygudur. Annelerin birer şefkat kahramanı olmaları için verilen bu duyguların, elbette yan etkileri de olacaktır. İşte onların, o ince ruhları, o fedakar vicdanları, o sevecen gönüllerinin tamamen aksi istikametinde cereyan eden, aşırı duygusallılarının sonucu ortaya çıkan durumlar ise bu yan etkinin bir negatif yansımasıdır.

c. Hadiste kadınların akıllarının noksanlığına delil olarak gösterilen ayette geçen “Tedılle” kelimesi, ”unutma” yı ifade etmektedir. (bk. Kurtubi, III/397). “Unutkanlık” gerekçesi ise, işin başka boyutunu da ortaya koymaktadır. Yani burada gerçekten akılları noksan kadınlar değil, büyük çoğunlukla karşılaşacakları, gebeliğin, loğusalığın, özellikle de her ay söz konusu olan ay halinin, kadının psikolojisi üzerindeki tesiri inkar edilemez. Bununla birlikte, psikoloji ve özellikle de jinekoloji bilim dalı uzmanlarınca yapılacak ciddi bir araştırma, bu konuda önemli gerçekleri ortaya çıkaracaktır.

d. Hükümler çoğunluğa göredir. Bu gün yüzde doksan aile bireyleri, erkek ve kadın olarak, kadınların daha alıngan, daha sabırsız, daha duygusal, işine gelmediği zaman, bazı iyilikleri, güzellikleri -bile bile- inkar etmeye daha meyyal, ufak meseleleri bile büyütüp problem haline getirmeye daha yatkındır. İşte, duyguların öne çıktığı bir durumda, akıl devreden tamamen veya kısmen çıkar. Bu da aklın noksanlığı olarak ifade edilir.

e. Bu duygusal tarafın pozitif bir ayrımcılığı da vardır. İşin ehli olan alimler, bir erkeğin, kırk yılda ancak varacağı bir velayet mertebesine, bir kadının kırk günde yetişebildiğini söylemektedir.

“Cennet annelerin ayakları altındadır” hadisinde de bu pozitif ayrımcılığı görüyoruz.

Demek ki, Allah'ın adaletinden şüphe etmemek gerekir. Mükafat ve ceza ile, yapılan fiiller arasında adil bir ölçüden ziyade, merhamet dolu bir ölçü vardır.

Buna göre her insan maddi ve manevi konumuna, içinde bulunduğu şartlara göre hesaba çekilecektir. öyleyse kadın kadınlığına ve kendine verilen diğer özelliklere göre; erkek de yine erkekliğine ve kendine verilen diğer özelliklere göre hesaba çekilecektir. Hiç kimse yapmadığından hesaba çekilmeyeceği gibi, yapamayacağı şeyden de sorumlu tutulmayacaktır. Her insanın kendine özel bir hesabı, bu hesaba göre de bir karşılığı vardır.

“…Allah kullarına, zulmetmez.” (Al-i İmran, 182, Enfal, 51, Hacc, 10)

“…Rabbin kullarına zulmedici değildir.” (Fussilet, 46)

“Şüphe yok ki Allah kullarına zerre kadar zulmetmez.” (Nisa, 40)

“Şüphe yok ki Allah insanlara zulmetmez fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus, 44)

Umum mülkün yegane sahibi, tek hakimi Allahü Azi-müşşan'dır. O Sultan-ı Ezel ve Ebed kendi mülkünde elbette dilediği gibi tasarruf eder. Amma O Adil-i Hakim ve Rahim-i Mutlak'ın bütün tasarrufat-ı hakimane, rahimane ve adilanedir. Hiç kimse O'nun mahlukatına O'ndan başka şefkatli ve merhametli olamaz.

Cevap 2:

Hadis-i şerifte açıkça görüleceği üzere, Peygamber Efendimiz, kadının dininin eksik oluğunu adet gördüğü zaman bazı ibadetleri yapamaması olarak izah ediyor. Bu hal kadının yaratılışında mevcuttur. Her kadın her ay belli günler adet görür. Bu günlerde bazı İbadetleri yapamaz. Bu ibadetlerin bir kısmından muaf tutulmuş, bir kısmını da daha sonra kaza edebileceği esası getirilmiştir.

Adet günlerinde kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz, hac ibadetini eda ederken farz olan ziyaret tavafını yapamaz. Oruç ve tavafı daha sonra kaza ederken, kılamadığı namazlardan muaf tutulmuştur. Bu arada bir çeşit ibadet olan Kur'anı ele alma, okuma ve camiye girme gibi işleri de yapamaz.

Malum günler içinde bu ibadetleri yapamayan kadın, belli bir müddet için de olsa bazı dini hizmetlerden, vazifelerden ayrı durmaktadır. Görünüşte dini yaşayışında bir eksiklik bulunmaktadır. çünkü namaz, oruç ve hac İslam dininin beş esasından üç mühim rüknünü teşkil etmekte, dolayısıyla bazı vakitler bunları yapamayan kadın erkeğe göre eksik olmaktadır.

Demek ki, buradaki noksanlık nisbidir. Senenin bütün günü beş vakit namazı kılabilen, Ramazan boyu bir aylık orucu tutabilen Müslüman bir erkek, Müslüman kadına göre bu ibadetleri eksiksiz yapma bakımından mükemmel olmakta; kadın da nakıs kalmaktadır. Yani, mesela her ay bir hafta adet görebilen bir kadın sene içinde yaklaşık üç ay namaz kılmamakla, bu hususta erkeğe nisbetle nakıs kalmaktadır.

Ancak bu noksanlık keyfiyet bakımından değil, kemiyet bakımındandır. Yani kadın bu zaman zarfında namaz kılmamakla aynı zamanda bir farzı yerine getirmektedir. çünkü kadının adet günleri içinde sözünü ettiğimiz İbadetleri yapmaması farz, yapması ise haramdır. Demek ki, kadın namaz kılmazken de bir çeşit ibadet yapmakta; yine Allah'ın emrine uymakta, dolayısıyla sevabını o cihetten almaktadır.

Meseleye bu cihetten baktığımızda kadının ibadetteki eksikliği başka bir yolla telafi edilmektedir.

Diğer taraftan hadis-i şerifte kadınlar kötülenmiyor, erkekler dikkate sevk ediliyor. Aklı başında, dinine bağlı erkeklerin kadınlar vasıtasıyla fitneye kapılmamaları, imanlarına zarar vermemeleri istenmektedir. çünkü günümüzde pek çok örneklerini gördüğümüz gibi, erkeklerin bir kısmı kadınlara uyarak dini yaşayışlarında eksiklik göstermektedir.

Cevap 3:

Her bir insanın, bu alemde içinde bulunduğu farklı hayat şartları, fert, aile ve akraba dairelerinde karşılaştığı ayrı ayrı mes'eleleri, maişet (geçim) noktasındaki değişik problemleri ve nihayet içinde bulunduğu memleketin kendisine has içtimai yapısıyla ayrı bir dünyası vardır. Hikmetlerini hakkıyla bilemediğimiz, fakat adil olduğundan da şüphe etmediğimiz bu İlahi taksimatın neticeleri ahirette, yüce adalet gününde sergilenecek, Zilzal Suresi'nde de beyan buyurulduğu gibi zerre kadar hayır ve zerre kadar şerrin hesabı orada görülecektir.

Bu dünyada faydalı sanılan birçok haller, orada mes'uliyetinin ağırlığı ile kulun büyük bir yükü olurken, zahmet ve meşakkat olarak görünen nice hadiseler -sabretmek şartıyla- orada günahların affına vesile olacaktır.

Haşir meydanı, hayvanların bile gerek insanlardan ve gerekse birbirilerinden olan haklarının alınacağı, hatta bir kafirin Müslümanda olan hakkının dahi hesaba katılacağı bir yüce adalet divanı olarak insanları beklemektedir. Hayvanların birbirinde olan küçük haklarını bile, mahiyetini bilemediğimiz hassas bir teraziyle tartan O Adil-i Mutlak, elbette ki insanları da o mutlak adaletiyle muhakeme edecektir.

Zerre kadar şerrin dikkate alınacağı o adalet gününde, İlahi adalete iftira edenlerin de hesaba çekileceği gözden uzak tutulmamalıdır. “Allah, kişiye ancak gücünün yeteceği kadar teklif eder” (Bakara Suresi, ayet: 286.) buyurmakla, kullarına çekemeyecekleri yükleri teklif etmediğini açıkça bildirmektedir. İnsanın bedeninin takat getiremeyeceği veya mal varlığının kafi gelmeyeceği yükler olduğu gibi, aklının da tek başına erişemeyeceği hakikatler vardır. Bunların hepsi, kullara çekemeyecekleri yüklerin yüklenmediği hakikati içerisindedir.

Konuyu bazı misallerle açıklayalım:

- Ayakta duramayacak kadar hasta olan bir kimse, namazını oturarak kılar.

- Oturamayacak ve kımıldayamayacak durumda bulunan bir hastanın ise namazı te'hire kalır.

- Ramazan'da unutarak yemek yiyen kimsenin orucu bozulmaz.

- Kendisine zorla haram bir şey yedirilen kimse mes'ul olmaz.

- Fakir bir Müslümana hacca gitmek ve zekat vermek farz değildir.

Misaller çoğaltılabilir. Bunlar Cenab-ı Hakk'ın Adil-i Mutlak olduğuna ve kullan için takat getiremeyecekleri yükler takdir etmediğine birer delildir.

Allahü Teala mutlak- adaletiyle kullarının mes'uliyetlerini bedeni ve mali durumlarıyla olduğu gibi, içinde bulundukları şartlarla, iman hakikatlerini kavrama ve İslami hükümlere vakıf olabilme imkanlarıyla da sınırlandırmıştır.

Cevap 4:

Konuyla ilgili Hadisden çıkarılacak bazı dersler:

1- Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselam), bu hadislerinde kadınları manen en ziyade ziyana atan fıtri zaaflarına dikkat çekmektedir. En ziyade diyoruz çünkü cehennemdeki çokluklarının sebebi bu zaafa bağlanmaktadır. O zaaf da: Kötü sözü çabukça, çokça sarfetmeleri, kocalarına karşı nankörlükleri, erkeklerin aklını çelici olmalarıdır. Erkekleri günaha attıkları için, sebep olmadan dolayı kendilerine mesuliyet gelmektedir. Aynı durum karşı cins için de geçerlidir. Yani erkelerin de kadınlar adına yapacakları hatalardan dolayı sorumlu olmaları söz konusudur.

2- Hadis, ilk nazarda, kadınlara karşı her zaman her yerde görülen hafife alıyor bir tavır taşıyor gibi gelebilir. Fakat aslında, bunu söylemek hadisteki inceliği kavramamak olur. Resulullah, kadınlarda tabii olarak mevcut, fakat farkında olamadıkları zaaflarını göstererek, şuurlu olarak o zaaflarının üzerine gidilmediği takdirde hasıl edecekleri zararın büyüklüğüne dikkat çekmiştir. Şöyle ki: Kadınlar annelik gibi, şefkat ve hissilik gerektiren bir vazife üzere yaratıldıkları için, birkısım hissiliklerde erkeklere göre daha üstündürler. Bu hissi güçlülüğün, beraberinde getirdiği yan zaaflar var. Bu zaaflar hususunda şuurlu olunmaz, irade ile yönlendirilmez ve tabii hallerine bırakılırsa sahibini zarara atıcı olumsuz sonuçları olacaktır. Resulullah cehennemdeki sayı çokluğunun bu fıtri zaaftan ileri geldiğini belirtmiştir.

Sözünü ettiğimiz fıtri zaaf ayet-i kerime ile gündeme getirilmiştir: Onların şehadeti, birçok meselede erkeğin şehadetinin yarısına denktir: "...Erkeklerden iki şahid yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa, o halde razı (ve doğruluğuna emin) olacağınız şahidlerden bir erkekle iki kadın (yeter. Bu suretle) kadınlardan biri unutursa öbürünün hatırlatması (kolay olur)..." (Bakara 282). Alimler, ayette geçen "biri unutursa diğerinin hatırlatması" ibaresinin, kadınların hadiseyi zabt yönüyle zayıf olduklarına delil olduğunu, Cenab-ı Hakk'ın bu ibare ile onların zaafına dikkat çektiğini söylerler. Mülk suresinde her şeyin gerçeğini, yaratanın bileceği belirtilir: يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ "Yaratan mı bilmeyecek?" (Mülk 14).

3- Kadınların aklen nakıs olduklarını söylemek; onları levmetmek, kınamak veya onlara herhangi bir hakaret manası taşımaz. çünkü bu, yaratılıştan gelen bir hususiyettir. Bunun zikri, o zaafın getireceği fitneye karşı uyarma, tedbirli olmaya çağırma gayesini güder. Nitekim, abdest sırasında hususi dikkat sarfedilmediği takdirde kuru kalma tehlikesine maruz olan ökçeler için Aleyhissalatu vesselam "Ateşte yanacak o ökçelere yazık!" demiştir. Aslında sadece ökçeler değil, diğer abdest uzuvlarına da "ateşten yazık!" vardır. İyi yıkanmazlarsa diğer organlardan dolayı da aynı sakıncalı durum söz konusuudr. Bu "iyi yıkanma" riskinin acı neticesi, iyi yıkanmama tehlikesine en ziyade maruz olan ökçeler zikredilerek gündeme getirilmiş, dikkatlere arzedilmiştir.

Kadınlar, kendilerini çokça ateşe atan zaaflarından habersiz olduklarını "Niye cehennemliklerin çoğunu kadınlar teşkil ediyor?" şeklindeki sorularıyla ortaya koymuş olmaktadır.

4- Dikkat çekeceğimiz bir incelik, hadiste kadınların aklen nakıs olmaları sebebiyle ateşle tehdit edilmemiş olmalarıdır. Ateş tehdidi, "kötü sözü çok yapmaları", "kocalarına karşı küfranları", "erkeklerin aklını çelici olmaları" sebebiyle yapılmıştır. Yani kadın olduklarıdna dolayı değil, sayılan bu özellikleri yapmalarıdnan dolayı kınanmışlardır. öyleyse bu kınama sadece bu günahları işleyenleredir.

Aynı şey dini noksanlık için de söylenebilir. Bu da fıtri bir durumun neticesidir. Hayız halinde Allah'ın yasaklaması ile namaz kılmazlar, oruç tutmazlar, dolayısıyla bu hal dahi onlar hakkında bir levm, bir ayıplama tahkir ifade etmez. Kamil ve nakıs olma işi nisbi bir durumdur. En mükemmele göre "kamil-mükemmel" de noksan sayılır. öyleyse hayız halinde namaz kılmayan kadın, kılana nisbetle dinen nakıstır. Ancak kadınlar hadiste tavsiye edilenleri yapmak suretiyle bu eksikliklerini telafi edeceklerdir.

5- İmam, halka sadaka verme emrinde bulunabilir.

6- Kadınlar namazgahta hususi bir kısımda bulunabilir.

7- İmam kadınlar topluluğuna özel olarak va'z ve nasihat edebilir.

8- Allah'ın verdiği nimetlere nankörlük etmek haramdır.

9- Kötü sözü (lanet, beddua, kehanet, kırıcı kelam..) çokça kullanmak da haramdır. Nevevi bu hadise dayanarak nankörlük ve kaba sözlülüğü büyük günahlardan saymıştır.

10- Lanet, yani Allah'ın rahmetinden uzak olmasını temenni etmek, muayyen bir şahıs hakkında ise caiz değildir.

11- Dinden çıkarmayan bir kısım günahlar hakkında "küfür" kelimesini kullanmak caizdir. Bu kullanış tağliz ve korkutma gayesini güder. Bu çeşit tağliz (ağır sözlerle caydırma) işi, hadislerde bazan imanın olmadığı şeklinde yapılmıştır. Bunlar da aynı maksatla korkutmak ve ilgili hatadan sakındırmak içindir.

12- Nasihatta, reddedilen, ayıplanan vasfın yok edilmesi için, ağır tabirler kullanılabilir (tağliz). Ancak bunun belli bir şahsa yönelik olmaması gerekir.

13- Sadaka, yardım ve iyilik yapmak, azabı yok eder, kullar arasındaki günahlara kefaret olur.

14- Akılda, fazlalık noksanlık olabilir. Herkesin aklı eşit değildir. Bunu, kadınlar hakkında kabul etmenin, onlara bir levm olmadığını. Azab da akıl noksanlığına değil, nankörlük, kötü söz, insanların aklını çelme gibi davranışlara bağlıdır.

15- Dinin noksanlığı sadece günaha sebep olan davranışlardan ileri gelmez. Dinin noksan oluşu, (Nevevi'ye göre) izafi bir haldir.

16- Talebe hocasına, tabi olan metbuuna (tabi olduğu amirine) anlamadığı şeyi sorabilir, itiraz edebilir.

17- Hadis Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yüce ahlakını, müsamahasını, insanlara karşı rıfk ve mülayemetini de göstermektedir. (bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi.)
 
Üst Alt