iltasyazilim
Yeni Üye
kadının toplumdaki yeri ve önemi
TÜRKİYE ’DE KADIN
Türk toplumunda kadının saygıdeğer bir yeri vardır
Osmanlı Devleti Dönemi'nde kadın haklarında gerileme oldu Kadınlar evlenme, boşanma, servet ve eğitim işlerinde böylece çok haklarını kaybettiler bununla beraber köylerde ve kasabalarda yaşamış kadınlar, her alanda eşlerine destek oluyordu Kurtuluş Savaşı yıllarında, erkeği cepheye giden Türk Kadını, çocuğunu yetiştirmiş ve evinin geçimini sağlamıştır Hatta silâh ve cephane taşıyarak savaşa katılmıştır
Atatürk, kadınlarımızın medenî, siyasal ve sosyal haklarına kavuşması gerektiğine inanıyordu Türk kadınının bu durumunu Atatürk şu sözü en güzel şekilde açıklama eder: Dünyada hiçbir milletin kadını, ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu Kadını dek çaba gösterdim diyemez
Türk toplumunda ailenin, ailenin içinde de kadının yeri ve önemi büyüktür
Türkiye'de aile çağdaş hukuk anlayışına uygun bir şekilde medenî kanun esaslarına göre kurulmuştur Kadın ve erkek eşdeğer haklara sahiptir Kadın erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal uzlaşmanın en kayda değer şartlarından birisidir
Ailenin toplumdaki yerini ve önemini Atatürk şu sözü ile açıklar: Medeniyetin esası, ilerlemenin ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır Bu hayatta yozlaşma, belirlenmiş sosyal, ekonomik ve siyasî bozulmaya sebep olur
KADININ SOSYAL VE SİYASÎ HAKLARINI KAZANMASI
Atatürk, kadının erkekle birlikte öğrenim yapması, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta onlarla birlikte atama alması görüşünü benimsemiş ve savunmuştur Atatürk Dönemi'nde Türk kadını aile kurma, eğitim yapma ve istediği mesleği seçme yargı ve özgürlüğü gibi sosyal haklar kazanmıştır
Türk ailesinin kuruluşunu baştan aranjör Türk Medenî Kanunu'nun kabul edilmesiyle, toplumsal ve idareli hayatta kadın erkek eşitliği sağlanmıştı Burada kadınların siyasî haklarından laf edilmemekteydi Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşebilmesi için, kadınlarımıza siyasî hakların verilmesi gerekiyordu Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında görevini fazlasıyla yapmış olan Türk kadını, ülke yönetimine de katılmalıydı
Medenî kanun ile kazanılan haklardan sonra Türk kadınına yönetimde tayin alabilmesini sağlayan siyasî haklar 1930'dan itibaren verilmeye başlandı Önce 1930'da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanındı TürkTürk kadını, 1934'te yapılan tüzük değişikliği ile Avrupa ülkelerinin birçoğundan önce, milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı
Atatürk bir konuşmasında; Türk kadını dünyanın en okumuş, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdırdemiştir Atatürk Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir Allah'ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdırsözü ile toplum hayatında kadının önemini belirtmiştirBu Nedenle, Türk kadını, modern Türkyeri tamamen aldı
TÜRKİYE'DE KADIN VE BİLİM
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yanlamasına Türkiye'de kadınların bilim dünyası içinde var olmaları karşısında çıkılmayan, bütün aksine devletçe ideolojik olan desteklenen bir olgudur Kadınların yüksek eğitim görmesi, iş sahibi olması, halk alanına açılması ve bunu bilhassa toplumda prestiji yüksek kabul edilen dallarda gerçekleştirmeleri tekrar tekrar önemsenmiştir; çünkü böylesi başarılar her zaman Cumhuriyetin Türkiye'yi çağdaş ve batılı bir ülke yapma ülküsünün göstergeleri olarak algılanmıştır
Bu yaklaşımın sonucu olarak da kadınlar ülkemizde Batı ’da öyle çok yerde olanın aksine üniversitelere ve bilim dünyasına salt girebilmek; hele, toplumsal değerlerce erkeğe daha uygundiye tanımlanan temel bilim, mühendislik vb alanlarda var olabilmek için önemli mücadeleler tahsis etmek zorunda kalmamışlardır Tam aksine, genç kız ve kadınların üniversite yapıları içinde öğrenci ve öğretim elemanı olarak daima artan sayılarda yer almaları özendirme edilmiştir Üniversite antre sınavı gibi uygulamalar da ataerkil toplumsal değerlerin kadınların bilim dünyasına adım atmalarında olumsuz sonuçlar doğurabilecek açık cinsiyete dayalı ayırımcılığı büyük ölçüde engelleyen sonuçlar doğurmuştur
Ancak, ne bilim dünyası ve üniversitelerin yapıları toplumun genelinden soyutlanabilecek sosyolojik anlamda özerkolan kurumlardır; ne de bu kurumların iç yapıları ve kültürleri toplumun başka kesitlerinde görülen cinsiyete dayalı tabakalaşmanın olmadığı ya da erkekbaskın değerlerin denetleyen etkisinin bulunmadığı ortamlardır
Cumhuriyet reformlarının getirdiği hukuki ve kamusal alana ilişkin çarpıcı iyileşmelere rağmen, Türk toplumunda, kadın erkek rollerinin, özellikle özel alanailişkin olarak, bitmiş tanımlanmasını sağlayacak sosyal yapı dönüşümler yaygınlaşmamıştır öte yandan, erkekegemen değerlerin kadına bakış açısıtaşıyan merceklerden sorgulanması ancak son on yılda gündeme gelmeğe başlamıştır Hal böyle olunca, bir yana akademik hayat içinde öğrenci ya da öğretim elemanı olarak yer alan genç kız ve kadınların toplumdaki konumu, hemcinslerinin çoğunun toplum içindeki yeri ile kıyaslandığında paradoksal bir gösterme olarak kalmaya devam etmiş; öteki yandan Cumhuriyet reformlarının kadına bilim dünyasında açtığı olanaklar güdük kalmıştır
Hem, bugün kadınların bilim dünyası içindeki durumu modern ve eşitlikçi ölçütlerle değerlendirildiğinde zaman içinde gelişen bir takım olumsuzlukların da Türkiye'de durumu etkilediği görülmektedir Öteki bir deyişle, kadınların daha kadıncadiye düşünülen alanlara toplanmaları, üniversitelerde daha alçak seviye ve önü kapalı, destek personeli nitelikli konumlarda bulunmaları, buna rağmen karar verici yönetimsel yetki kullanan pozisyonlarda sayılarından çok daha eksik bir oranda temsil edilmeleri bilim kurumları açısından üstünde durulması gereken olumsuz gerçeklerdir Daha da önemlisi son yıllarda Cumhuriyet politikalarının kadına biçtiği rol toplumda daha çok sorgulanır ışık halkası geldiğinden bilhassa yeni oluşan bilim kurumlarında (Anadolu Üniversitelerinde) kadınların konumuna özellikle dikkat etmek gereği vardır
Ancak, vakit içinde ortaya meydana çıkan tüm eksikliklere ve artan dağıtılmış olumsuz sapmalara rağmen, Türkiye'de kadınların bilim dünyasında varlığı özünde sorgulanamayacak sağlam bir alt yapıya oturmuştur Nitekim son yıllarda bu konumdan baskı bölge bilim kadınları ülkemizde de sadece kadınların toplumdaki yerini eleştirel olarak inceleyip değerlendiren çalışmalara yoğunluk vermekle kalmamışlar, geleneksel bilim algılamasını ve pek fazla bilimselvarsayımı ve bilim kurumlarının kendine özgü kural ve değerlerini de 'bayan görünüm açısından' sorgulayan kadın çalışmaları ve toplumsal cinsiyet çalışmaları gibi yeni yaklaşımları üniversitelerimiz bünyesinde kurumsallaştırmayı başarmışlardır
KADINLAR VE ZOR
Güç iyiliği durdurmak ve hasar vermekten öte insan haklarını, esas özgürlüklerini ihlal etmesinin yanı sıra, insan sağlığını negatif etkileyerek toplumların sağlık durumu sistemleri üzerine extra bir tartma getirir Toplumları incelediğimizde tarih boyunca kuvvetle en çok karşılaşan ve mağruz kalanların kadınlar olduklarını görmekteyiz Bu şiddetin birincil görüldüğü yer olarak kadının üyesi olduğu aile kurumu karşımıza çıkmaktadır Kadınlar cinsiyetin belirlendiği andan itibaren erkek egemen toplum yasaların geçerli olduğu bir dünyada, erkeklerin dayattıkları cinsiyetçi bir uyum içinde özel yaşamlarında ya da kamusal alanda değişik zor olayları ile karşılaşmaktadır Tarih baştan başa kadına güç dilekçe erkek otoritesinin dışa vurumunun hukuki yollarından biri olarak görülmekte ve bu nedenledir ama yazılmış ve yazısız toplumsal kurallarla kadına karşın zor hoş görülmekte, hatta desteklenmektedir Erkeğe zinde ve idareci imajı çizilirken, kadın baskı altında tutulur ve bayan çevresindeki negatif giden her şeyden kendini sorumlu tutmaya başlar Böylece kendi içinde huzuru ve uyumu yakalayamaz, hedefleri ve kendince önemliler için savaşacak gücü kendinde bulamaz ve her şeye evet der Kadının çaresiz tavrı erkeğin zor uygulamasına katkıda bulunur Buna şahit olan ailenin diğer minik üyeleri ilk önce inanmama ve inkar, arkasından kayıp ve vesvese yaşayarak ebeveynlerin davranışlarını model olarak alırlar ve bu kuşaklar aralarında aktarılır Ve ilerde baski uygulayan ya da uygulanan bireyler edinmek için risk oluştururlar
Kız çocuklarının istenilmemesi, önemsenmemesi erkek çocuk oluncaya değin çocuk yapma şeklinde cinsiyet seçimi yapılarak başlatılan kadına yönelik zorlama, kız çocuklarının okul çağında okula gönderilmeyerek eğitim hakkının elinden alınması, adölesan döneminde kendi somut gelişimini tamamlamadan evlendirilmesi ve gebe kalması, evlendikten sonra da benzeşen tarafından somut, psikolojik, cinsel boyutta aile içi zorlama olarak da her yaş ve her dönemde öbür şekilde görülebilmektedir Daha okul döneminde 'Kız çocuğu okur mu? Okuyup da ne olacak' gibi ayrımcı anlayışlarla okula gönderilmeyip erkek çocuklarının okutulması ya da azami kız çocuklarının ilkokula dek gönderilip daha sonra okuma hakkının elinden alınması ile kadınlar şiddete açık hale gelmektedir Egzersiz hayatında da bayan sık sık kadın işi denilen ve uzmanlık gerektirmeyen somut gücü eksik olan işlerde çalıştırılmaktadır İşe almada önceliğin erkeğe, işten çıkarılmada önceliğin kadına verilmesi, terfilerdeki eşitsizlikler kadının idareli olarak güçlenmesi engellenmeye çalışılarak yapılan zor tipleridir Buda kadını ekonomik olarak erkeğe bağımlı hale gelmesine niçin olmuştur
Her gün yaşanan binlercesinden sadece kadının ölümü ve sakatlanmasıyla sonuçlananlar basına yansımasına rağmen, yine de gazetelerde kadına yönelik kuvvet haberlerinin yer almadığı gün yoktur Basında bu dek fazla yer almasına karşın medyadaki haberlerin yer alma biçimi genel olarak şiddeti körükleyecek ve kadınları bir kere daha mağdur edecek niteliktedir Yeniden ülkemizde medya organları kadına yönelik şiddeti yansıtırken genel olarak çevrili davranmakta, güç olayını zor uygulayan şahısların anlattıklarına tarafından yorumlanmakta az kalsın şiddete uğrayan kadını suçlu duruma sokmaktadır Böylece medya şiddetin olumsuzluğunu anlatmak yerine kadınların geleneksel gösterme açısına uymayan davranışları karşı şiddete maruz kalmasının normal bir sonucu olduğu mesajını vermektedir Her ne şekilde güç görürse görsün kadının yaşadığı bu şiddet onunzihinsel, cinsel, maddesel, şehvetli sağlık durumu sorunları yaşamasına niçin olmaktadır Dinç olmayan kadın dinç nesiller yetiştiremez ve aynı zamanda da çocukluk döneminde şiddete şahit olan ya da yaşamış çocuksa bu şiddeti hayatının her alanında ümitsizlik, bunalım, suçluluk, ambivalan duygularla yaşamaya devam eder *
TÜRKİYE ’DE KADIN
Türk toplumunda kadının saygıdeğer bir yeri vardır
Osmanlı Devleti Dönemi'nde kadın haklarında gerileme oldu Kadınlar evlenme, boşanma, servet ve eğitim işlerinde böylece çok haklarını kaybettiler bununla beraber köylerde ve kasabalarda yaşamış kadınlar, her alanda eşlerine destek oluyordu Kurtuluş Savaşı yıllarında, erkeği cepheye giden Türk Kadını, çocuğunu yetiştirmiş ve evinin geçimini sağlamıştır Hatta silâh ve cephane taşıyarak savaşa katılmıştır
Atatürk, kadınlarımızın medenî, siyasal ve sosyal haklarına kavuşması gerektiğine inanıyordu Türk kadınının bu durumunu Atatürk şu sözü en güzel şekilde açıklama eder: Dünyada hiçbir milletin kadını, ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu Kadını dek çaba gösterdim diyemez
Türk toplumunda ailenin, ailenin içinde de kadının yeri ve önemi büyüktür
Türkiye'de aile çağdaş hukuk anlayışına uygun bir şekilde medenî kanun esaslarına göre kurulmuştur Kadın ve erkek eşdeğer haklara sahiptir Kadın erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal uzlaşmanın en kayda değer şartlarından birisidir
Ailenin toplumdaki yerini ve önemini Atatürk şu sözü ile açıklar: Medeniyetin esası, ilerlemenin ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır Bu hayatta yozlaşma, belirlenmiş sosyal, ekonomik ve siyasî bozulmaya sebep olur
KADININ SOSYAL VE SİYASÎ HAKLARINI KAZANMASI
Atatürk, kadının erkekle birlikte öğrenim yapması, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta onlarla birlikte atama alması görüşünü benimsemiş ve savunmuştur Atatürk Dönemi'nde Türk kadını aile kurma, eğitim yapma ve istediği mesleği seçme yargı ve özgürlüğü gibi sosyal haklar kazanmıştır
Türk ailesinin kuruluşunu baştan aranjör Türk Medenî Kanunu'nun kabul edilmesiyle, toplumsal ve idareli hayatta kadın erkek eşitliği sağlanmıştı Burada kadınların siyasî haklarından laf edilmemekteydi Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşebilmesi için, kadınlarımıza siyasî hakların verilmesi gerekiyordu Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında görevini fazlasıyla yapmış olan Türk kadını, ülke yönetimine de katılmalıydı
Medenî kanun ile kazanılan haklardan sonra Türk kadınına yönetimde tayin alabilmesini sağlayan siyasî haklar 1930'dan itibaren verilmeye başlandı Önce 1930'da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanındı TürkTürk kadını, 1934'te yapılan tüzük değişikliği ile Avrupa ülkelerinin birçoğundan önce, milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı
Atatürk bir konuşmasında; Türk kadını dünyanın en okumuş, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdırdemiştir Atatürk Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir Allah'ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdırsözü ile toplum hayatında kadının önemini belirtmiştirBu Nedenle, Türk kadını, modern Türkyeri tamamen aldı
TÜRKİYE'DE KADIN VE BİLİM
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yanlamasına Türkiye'de kadınların bilim dünyası içinde var olmaları karşısında çıkılmayan, bütün aksine devletçe ideolojik olan desteklenen bir olgudur Kadınların yüksek eğitim görmesi, iş sahibi olması, halk alanına açılması ve bunu bilhassa toplumda prestiji yüksek kabul edilen dallarda gerçekleştirmeleri tekrar tekrar önemsenmiştir; çünkü böylesi başarılar her zaman Cumhuriyetin Türkiye'yi çağdaş ve batılı bir ülke yapma ülküsünün göstergeleri olarak algılanmıştır
Bu yaklaşımın sonucu olarak da kadınlar ülkemizde Batı ’da öyle çok yerde olanın aksine üniversitelere ve bilim dünyasına salt girebilmek; hele, toplumsal değerlerce erkeğe daha uygundiye tanımlanan temel bilim, mühendislik vb alanlarda var olabilmek için önemli mücadeleler tahsis etmek zorunda kalmamışlardır Tam aksine, genç kız ve kadınların üniversite yapıları içinde öğrenci ve öğretim elemanı olarak daima artan sayılarda yer almaları özendirme edilmiştir Üniversite antre sınavı gibi uygulamalar da ataerkil toplumsal değerlerin kadınların bilim dünyasına adım atmalarında olumsuz sonuçlar doğurabilecek açık cinsiyete dayalı ayırımcılığı büyük ölçüde engelleyen sonuçlar doğurmuştur
Ancak, ne bilim dünyası ve üniversitelerin yapıları toplumun genelinden soyutlanabilecek sosyolojik anlamda özerkolan kurumlardır; ne de bu kurumların iç yapıları ve kültürleri toplumun başka kesitlerinde görülen cinsiyete dayalı tabakalaşmanın olmadığı ya da erkekbaskın değerlerin denetleyen etkisinin bulunmadığı ortamlardır
Cumhuriyet reformlarının getirdiği hukuki ve kamusal alana ilişkin çarpıcı iyileşmelere rağmen, Türk toplumunda, kadın erkek rollerinin, özellikle özel alanailişkin olarak, bitmiş tanımlanmasını sağlayacak sosyal yapı dönüşümler yaygınlaşmamıştır öte yandan, erkekegemen değerlerin kadına bakış açısıtaşıyan merceklerden sorgulanması ancak son on yılda gündeme gelmeğe başlamıştır Hal böyle olunca, bir yana akademik hayat içinde öğrenci ya da öğretim elemanı olarak yer alan genç kız ve kadınların toplumdaki konumu, hemcinslerinin çoğunun toplum içindeki yeri ile kıyaslandığında paradoksal bir gösterme olarak kalmaya devam etmiş; öteki yandan Cumhuriyet reformlarının kadına bilim dünyasında açtığı olanaklar güdük kalmıştır
Hem, bugün kadınların bilim dünyası içindeki durumu modern ve eşitlikçi ölçütlerle değerlendirildiğinde zaman içinde gelişen bir takım olumsuzlukların da Türkiye'de durumu etkilediği görülmektedir Öteki bir deyişle, kadınların daha kadıncadiye düşünülen alanlara toplanmaları, üniversitelerde daha alçak seviye ve önü kapalı, destek personeli nitelikli konumlarda bulunmaları, buna rağmen karar verici yönetimsel yetki kullanan pozisyonlarda sayılarından çok daha eksik bir oranda temsil edilmeleri bilim kurumları açısından üstünde durulması gereken olumsuz gerçeklerdir Daha da önemlisi son yıllarda Cumhuriyet politikalarının kadına biçtiği rol toplumda daha çok sorgulanır ışık halkası geldiğinden bilhassa yeni oluşan bilim kurumlarında (Anadolu Üniversitelerinde) kadınların konumuna özellikle dikkat etmek gereği vardır
Ancak, vakit içinde ortaya meydana çıkan tüm eksikliklere ve artan dağıtılmış olumsuz sapmalara rağmen, Türkiye'de kadınların bilim dünyasında varlığı özünde sorgulanamayacak sağlam bir alt yapıya oturmuştur Nitekim son yıllarda bu konumdan baskı bölge bilim kadınları ülkemizde de sadece kadınların toplumdaki yerini eleştirel olarak inceleyip değerlendiren çalışmalara yoğunluk vermekle kalmamışlar, geleneksel bilim algılamasını ve pek fazla bilimselvarsayımı ve bilim kurumlarının kendine özgü kural ve değerlerini de 'bayan görünüm açısından' sorgulayan kadın çalışmaları ve toplumsal cinsiyet çalışmaları gibi yeni yaklaşımları üniversitelerimiz bünyesinde kurumsallaştırmayı başarmışlardır
KADINLAR VE ZOR
Güç iyiliği durdurmak ve hasar vermekten öte insan haklarını, esas özgürlüklerini ihlal etmesinin yanı sıra, insan sağlığını negatif etkileyerek toplumların sağlık durumu sistemleri üzerine extra bir tartma getirir Toplumları incelediğimizde tarih boyunca kuvvetle en çok karşılaşan ve mağruz kalanların kadınlar olduklarını görmekteyiz Bu şiddetin birincil görüldüğü yer olarak kadının üyesi olduğu aile kurumu karşımıza çıkmaktadır Kadınlar cinsiyetin belirlendiği andan itibaren erkek egemen toplum yasaların geçerli olduğu bir dünyada, erkeklerin dayattıkları cinsiyetçi bir uyum içinde özel yaşamlarında ya da kamusal alanda değişik zor olayları ile karşılaşmaktadır Tarih baştan başa kadına güç dilekçe erkek otoritesinin dışa vurumunun hukuki yollarından biri olarak görülmekte ve bu nedenledir ama yazılmış ve yazısız toplumsal kurallarla kadına karşın zor hoş görülmekte, hatta desteklenmektedir Erkeğe zinde ve idareci imajı çizilirken, kadın baskı altında tutulur ve bayan çevresindeki negatif giden her şeyden kendini sorumlu tutmaya başlar Böylece kendi içinde huzuru ve uyumu yakalayamaz, hedefleri ve kendince önemliler için savaşacak gücü kendinde bulamaz ve her şeye evet der Kadının çaresiz tavrı erkeğin zor uygulamasına katkıda bulunur Buna şahit olan ailenin diğer minik üyeleri ilk önce inanmama ve inkar, arkasından kayıp ve vesvese yaşayarak ebeveynlerin davranışlarını model olarak alırlar ve bu kuşaklar aralarında aktarılır Ve ilerde baski uygulayan ya da uygulanan bireyler edinmek için risk oluştururlar
Kız çocuklarının istenilmemesi, önemsenmemesi erkek çocuk oluncaya değin çocuk yapma şeklinde cinsiyet seçimi yapılarak başlatılan kadına yönelik zorlama, kız çocuklarının okul çağında okula gönderilmeyerek eğitim hakkının elinden alınması, adölesan döneminde kendi somut gelişimini tamamlamadan evlendirilmesi ve gebe kalması, evlendikten sonra da benzeşen tarafından somut, psikolojik, cinsel boyutta aile içi zorlama olarak da her yaş ve her dönemde öbür şekilde görülebilmektedir Daha okul döneminde 'Kız çocuğu okur mu? Okuyup da ne olacak' gibi ayrımcı anlayışlarla okula gönderilmeyip erkek çocuklarının okutulması ya da azami kız çocuklarının ilkokula dek gönderilip daha sonra okuma hakkının elinden alınması ile kadınlar şiddete açık hale gelmektedir Egzersiz hayatında da bayan sık sık kadın işi denilen ve uzmanlık gerektirmeyen somut gücü eksik olan işlerde çalıştırılmaktadır İşe almada önceliğin erkeğe, işten çıkarılmada önceliğin kadına verilmesi, terfilerdeki eşitsizlikler kadının idareli olarak güçlenmesi engellenmeye çalışılarak yapılan zor tipleridir Buda kadını ekonomik olarak erkeğe bağımlı hale gelmesine niçin olmuştur
Her gün yaşanan binlercesinden sadece kadının ölümü ve sakatlanmasıyla sonuçlananlar basına yansımasına rağmen, yine de gazetelerde kadına yönelik kuvvet haberlerinin yer almadığı gün yoktur Basında bu dek fazla yer almasına karşın medyadaki haberlerin yer alma biçimi genel olarak şiddeti körükleyecek ve kadınları bir kere daha mağdur edecek niteliktedir Yeniden ülkemizde medya organları kadına yönelik şiddeti yansıtırken genel olarak çevrili davranmakta, güç olayını zor uygulayan şahısların anlattıklarına tarafından yorumlanmakta az kalsın şiddete uğrayan kadını suçlu duruma sokmaktadır Böylece medya şiddetin olumsuzluğunu anlatmak yerine kadınların geleneksel gösterme açısına uymayan davranışları karşı şiddete maruz kalmasının normal bir sonucu olduğu mesajını vermektedir Her ne şekilde güç görürse görsün kadının yaşadığı bu şiddet onunzihinsel, cinsel, maddesel, şehvetli sağlık durumu sorunları yaşamasına niçin olmaktadır Dinç olmayan kadın dinç nesiller yetiştiremez ve aynı zamanda da çocukluk döneminde şiddete şahit olan ya da yaşamış çocuksa bu şiddeti hayatının her alanında ümitsizlik, bunalım, suçluluk, ambivalan duygularla yaşamaya devam eder *