Son Konu

Kadınlardan, Kartal Adliyesinde H.K.G. Açıklaması: "Bizlere Dava Açanlar Tarikat ve Cemaatlerde Nelerin Döndüğüne Bir Kez Dönüp Bakmadılar"

habercibotu

Yeni Üye
Katılım
29 Ocak 2023
Mesajlar
14,349
Tepkime
1
Puanları
38
Credits
0
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
kadinlardan-kartal-adliyesinde-h-k-g-aciklama-15594444_amp.jpg

Haber: ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: SADIK KARAKULOĞLU

İsmailağa Cemaati'ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in, 6 yaşında iken kızı H.K.G'yi 29 yaşındaki müridi Kadir İstekli ile dini nikahla evlendirmesine ilişkin Kartal Adliyesi'nde başlayan davanın ilk duruşması öncesinde kadın örgütleri adliyede basın açıklaması yaptı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, "Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak kapatma tehdidiyle karşı karşıyayız. Bizleri bu kadar denetleyenler, bizlere kapatma davası açanlar o tarikat ve cemaatlerde nelerin döndüğüne bir kez yüzlerini dönüp baktılar mı? Bakmadılar, bakmazlar. Çünkü hepsi beraber hareket ediyorlar" dedi.

İsmailağa Cemaati'ne bağlı Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in, 2004 yılında henüz 6 yaşında iken kızı H.K.G.'yi 29 yaşındaki müridi Kadir İstekli ile dini nikahla evlendirmesinin ortaya çıkmasının ardından açılan davanın ilk duruşması, bugün İstanbul Kartal Adliyesi'nde başladı. Dava öncesinde birçok kadın örgütü, adliye önünde bir araya gelerek açıklama yaptı.

"Erkek, aile, tarikat, cemaat istismar ediyor; devlet istismarcıyı koruyor" ve "Kadına yönelik erkek şiddetine karşı, kadın düşmanı politikalarına karşı tarafız" pankartlarının açıldığı açıklamada, "Tarikat-cemaat düzenine son" ve "Çocuk istismarını aklatmayacağız" dövizleri taşındı, "Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganı atıldı.

"SİSTEMATİK TECAVÜZ, 2012 YILINDA RESMİ KURUMLAR VASITASIYLA ÖRTBAS EDİLMİŞTİR"

Bodrum Kadın Dayanışma Derneği adına konuşan Evrim İnan, çocuğun istismarının, tecavüzün aleni ve herkesin gözü önünde gerçekleştiğini söyledi. İnan, şöyle konuştu:

"6 yaşında babası tarafından 29 yaşındaki bir adama 'evlilik kılıfı' kullanılarak verilen çocuk, bu sürece tanık yetişkinlerin ve tarikat üyelerinin bilgisi ile allanıp pullanarak verildi. Herkes, 6 yaşındaki bir çocuğun yetişkin erkekler arasında alıp verilebilir olduğuna tanık oldu. Kimse ama hiç kimse 'O daha 6 yaşında' demedi. 2004 yılından 2020 yılına kadar tam 16 yıl süren cinsel istismar, yani sistematik tecavüz, 2012 yılında resmi kurumlar vasıtasıyla örtbas edilmekle kalmamıştır. Tarikata bağlı olan herkes 6 yaşındaki çocuğa istismarı normal karşılamıştır ve yetişkinlerin sürdürdüğü bir ilişki gibi makul görüp suçu görmezden gelmiştir. Dolayısıyla tarikat içerisinde gizli bir onay verme süreci başlatılmıştır ve 2012 yılında ihbar sonrası bu suçun örgütlü bir şekilde resmi kuruluşlara mensup yetişkinlerin iş birliği ile örtbas edilmiştir.

"KILIF OLUŞTURMAYA ÇALIŞILDIĞI BİR KEZ DAHA GÜN YÜZÜNE ÇIKMIŞTIR"

Burada sadece 3 sanığın eylemleri değil, çocuk yaşta okula gönderilmemiş olması nedeniyle aileye karşı işlem başlatmayan Milli Eğitim Bakanlığı, çocuğun istismarı ilk kez resmi bir şekilde bildirildiğinde 2012 yılından bu yana Aile Bakanlığı'nın çocuğu etkin bir şekilde korumaması nedeniyle devletin, yani kurumların bizzat müdahil olduğu zincirleme şeklinde nitelikli cinsel istismara dahil olduğu açıkça ortaya çıkmakta. Yıllardır, çocuğun cinsel istismarını meşrulaştırma yöntemlerini kullanmaya çalışan bugünkü iktidarın adaletten sorumlu bakanının dahil olmak üzere hangi olaylara istinaden kılıf oluşturmaya çalışıldığı bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır. 'Bir kereden bir şey olmaz' diyen, 'Tecavüze uğrayanın çocuğuna devlet bakar, bunlar tecavüz değil, ailelerin rızasıyla yapılan evliliklerdir' diye beyanda bulunanlar, 2012 yılında kemik yaşını büyük göstererek soruşturmayı kapatanlar, bu davanın soruşturma savcısının da görev yerinin değiştirilmesi aynı elden çıkıyor.

"BİR İNSANLIK SUÇUNUN DAVASIDIR"

Bu dava münferit bir suç eylemini değil, bu dava yetkililerin gözü önünde ve toplumun da gözü önünde bir çocuğun 16 yıllık esaretinin davasıdır. Çocukların üstün yararını gözetmeyen bir Aile Bakanlığı'nın suistimalini, çocuğun resmi okul kaydının olmamasını sorgulamayan Milli Eğitim Bakanlığı'nın suistimali ve çocuğu tanıyıp, bilip, görüp susan veya suçu meşru gören herkesin iş birliği ile işlenen bir insanlık suçunun davasıdır. Bir daha asla örtbas edilmesine müsaade etmediğimiz için buradayız ve davaya müdahil oluyoruz. Yaşasın feminist mücadelemiz."

"BİR KERE DEDİKLERİ OLAYLAR ÜZERİNDEN ONLARCA, YÜZLERCE ÇOCUK İSTİSMARA UĞRADI"

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim de çocukları istismar edenlerin münferit olmadığını belirtti. Ataselim, şunları söyledi:

"Bu istismarı yıllarca örtenler, çocukların özgürce yaşaması için, çocukluğunu yaşaması için üstün yararını gözetecek olan, gözeten sözleşmeyi uygulamayanlar bu istismara ortaktır. Bu bir politikadır. Bu bir siyasettir. Çocukları nasıl konumlandırılacağı, kadınların nasıl konumlandırılacağı bu sistemde, bu düzende politiktir. O yüzden bakan, ilk günlerde çıkıp 'Evet, bizim haberimiz vardı; bu konu siyaset üstüdür' dediğinde bizler dedik ki, siyaset üstü değildir. Tam da siyasetin konusudur dedik. Biz unutturmayacağız. Karaman'da, Ensar'da onlarca çocuk istismara uğradığında, istismarın araştırılmasıyla ilgili önergeler reddedildiğinde tebrik kuyrukları oluşturuldu o Meclis'te. Tebrik kuyruklarını her seferinde yüzlerine vuracağız. Neyin tebriğinin kuyruğuna girmişlerdi? 'Bir kereden bir şey olmaz' demişlerdi. Bir kere mi? O bir kere dedikleri olaylar üzerinden onlarca, yüzlerce çocuk istismara uğradı. Bu siyasi iktidarın politikalarının sonucunda istismara uğradı.

"KADIN DÜŞMANLIĞINDA ÇOK ÖRGÜTLÜLER"

Meselenin bir başka boyutu daha var. Nerede daha çok yaşanıyor bu durumlar, hangi yurtlarda çocuklar intihara sürükleniyor? Tarikatlarla cemaatlerin bu ülkedeki etkisini, yetkisini, bütün kamu kurumlarına nasıl çöktüklerini bilmiyor muyuz? Biliyoruz ama yine buna yol açan, buna izin verenlerin kimlerin kol kola sürdürdüklerinin de farkındayız. Bu yüzden çocukların istismara uğradığı bir düzende kadın düşmanlığında, LGBTİQ düşmanlığında çok örgütlüler. Çok birlik oluyorlar. Bilmeleri gereken bir şey daha var. Biz de bir o kadar ve onlar kadar çok güçlüyüz, örgütlüyüz. Susmayacağız. Mücadelemizi sürdüreceğiz. Tek bir çocuğun kılına zarar gelmeyene kadar, tek bir kadın öldürülmeyene kadar asla yalnız yürümeyecekler.

"İSTİSMARA ORTAK OLANLARI DA BİR BİR YARGILATACAĞIZ"

Çocuk istismarı bir politikayla önlenir, bir siyasi iradeyle önlenir. Bu sözleşmelerin kağıt üzerinde bırakılmamasıyla önlenir. Bunu yapmayanlar İstanbul Sözleşmesi'nden imzayı geri çektiler. Biz Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak kapatma tehdidiyle karşı karşıyayız. Bu ülkede onlarca kadın örgütü, çocuklarla ilgili mücadele eden örgüt denetimden geçiyor. Yıllar içerisinde defalarca denetleniyor. Bizleri bu kadar denetleyenler, bizlere kapatma davası açanlar o tarikat ve cemaatlerde nelerin döndüğünü bir kez yüzlerini dönüp baktılar mı? Bakmadılar, bakmazlar. Çünkü hepsi beraber hareket ediyorlar. Biz bunun farkındayız. Sonuç olarak biz örgütlü mücadelemizle, yan yana omuz omuza burada gördüğünüz gibi mücadelemizle kadın düşmanlarını, çocuk düşmanlarını, LGBTİQ düşmanlarını göndereceğiz. Onları yeneceğiz. Hiçbir istismarı atlatmayacağız ve bu istismara ortak olanları da bir bir yargılatacağız."

"BU BAKANLIK KİMİ KORUYOR?"

Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu adına konuşan Cemile Baklacı da açıklamasında, "H.K.G'nin 14 yaşındayken gittiği hastanede, yaşı reşit birinden aldıkları örnekle çarpıtılmış belge hazırlayanlardan, takipsizlik kararı veren savcılığa hepsi bu suça ortak oldular" dedi. Baklacı, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sadece onlar mı? 'Erken yaşta evlilik' diyerek çocuk istismarının adını koymayanlar, 'küçüğün rızası' diyenler, bunu meşrulaştırmaya kalkan TCK 103 düzenlemelerini defalarca önümüze getirenler, cemaatlerdeki istismarı derinlemesine araştırmayan bakanlıklar, denetimsizce kaynak ve yer tahsis eden kamu kurumları da bu suçun ortağı. Bu yaşanan münferit bir olay değil, artık yeter. H.K.G davasından yıllar önce Ensar Vakfı'na bağlı evlerde 9- 10 yaşlarındaki çocukların cinsel istismara, tecavüze uğradığı ortaya çıkarıldığında, o zamanki Aile Bakanı 'Bir kere olması karalama için gerekçe olamaz' demişti. Bu vakfa ait evler hala açık. Şimdiki Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı da H.K.G ile ilk açıklamasında, 'Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir. Bunlar son derece insani ve her zeminde, her toplumda karşılaşılabilecek meseleler' diyebildi. Adından 'kadın' çıkarılan bu bakanlık, her gün kadınlar öldürülürken, şiddetin birçok farklı türüne maruz kalırken, 10 çocuktan 4'ü istismara uğrayarak büyürken, çocuk işçiliği artmış, iş cinayetlerinde çocuklar ölürken, çocuklar beslenme çantaları boş okula giderken ve hatta okullardan geri çekilmek zorunda kalırken tam olarak kimi koruyor?

"TARİKATLARDAKİ İSTİSMARLAR MEVCUT İKTİDAR TARAFINDAN ASLA SORUN EDİLMEDİ"

İstanbul Sözleşmesi'nin iptalini savunan bu bakanlık, içinde istismar ve şiddet faili olsa da aileyi korumak dışında, nefret söylemi üretmek dışında ne yapıyor? Bu ve bunun gibi davalarda sadece müdahil olmak dışında bu istismarları önlemek için herhangi bir adım atıyor mu? Cevabı hepimiz biliyoruz, hayır. Bu bakanlık, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermek, sosyal politikalar üretmek, kadına şiddeti engellemek yerine 'şiddetin sorumlusu alkoldür' gibi tüm verili gerçekleri hiçe sayan cümleler edebilen, LGBTİ artılar için 'problem değilmiş gibi kabul etmemizi kimse beklemesin' diyerek nefret söylemi üreten bir bakanlık. Yıllar önce Aladağ'da Süleymancılar tarikatına ait denetimsiz bir yurtta yangın çıkmış ve 11 çocuk hayatını kaybetmişti. Orada bir devlet yurdu varken binayı büyütme bahanesiyle yıkılarak çocuklar, yönetmeliklere tamamen aykırı ve devletin denetlemediği bu yurtta kalmak zorunda bırakılmıştı. Yangın sonrasında bile devletin bu cemaatlere böylesine alan açması tartıştırılmadı. AKP döneminde 3 bin 331 tarikat yurdu açıldı. Bu tarikat yurtlarında yaşanan baskılar, istismarlar, ölümler mevcut iktidar tarafından asla sorun edilmedi. Geçtiğimiz sene Enes Kara adlı öğrenci Nur tarikatına bağlı yurtta intihar etti; ailesi 'Kimseden şikayetçi değiliz' dedi. Çocuklar yoksullukla, dinci baskılarla tarikat yurtlarına mahküm ediliyor. Bu cemaatlerin devlet kaynaklarını kullanması, yani para akışının araştırılması ve içlerindeki çocuk istismarının soruşturulmasına dair meclise sunulan öneriler ise iktidar tarafından itinayla reddediliyor.

"İSTİSMAR EDEN UZMAN ÇAVUŞLAR DEĞİL, HABERİNİ YAPAN GAZETECİLER TUTUKLANIYOR"

H.K.G'nin maruz bırakıldığı istismar sonrasında da benzer bir suçu örtme girişimiyle karşı karşıya kaldık. Ailesi de 'Cemaatimizi karalamaya çalışıyorlar, kardeşimiz zaten iyi değil' gibi açıklamalarla suçlunun yanında tutum aldı. Failler devletin bilgisi olmasına rağmen iki yıl boyunca tutuksuz bir şekilde hayatlarına devam edebildiler. Bugün buradaysak H.K.G'nin tüm bunlara rağmen ısrarlı mücadelesi ve toplumun, kadınların bu suça sessiz kalmaması sayesinde ama bu cezasızlık ortamının ağır sonuçları var. Örneğin, Halveti Tarikatı'nda 9 yaşındaki bir çocuğa cinsel istismar suçundan yargılanan tarikat lideri bu ayın başındaki davada 'iyi hal indirimi' aldı ve tutuksuz yargılanıyor. Eski Diyarbakır MHP İl Başkanı sistematik cinsel istismardan beraat edebiliyor. İstismar eden uzman çavuşlar değil, haberini yapan gazeteciler tutuklanıyor. Uşşaki Tarikatı lideri ise 12 yaşındaki bir çocuğa istismardan tutuklanırken bile AKP protokollerinde bakanlarla birlikte ağırlandığı görüntüler medyaya yansıyor. Kısacası erkek, aile, tarikat, cemaat istismar ediyor; devlet istismarcıyı koruyor. Kimse mi utanmıyor? Kimse mi istifa etmiyor? Bu tarikatlara yer tahsis eden belediyeler, eğitim iş birlikleri yapan Milli Eğitim Bakanlığı, iyi hal indirimleri veren hakimler, çocukta rızadan söz eden Adalet Bakanı, 'Siyasetin konusu değildir' diyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı, çocuk istismarını aklamaya çalışan önergeler sunan milletvekilleri, raporları çarpıtan hastane yetkilileri, bu cinsel istismar faili cemaatçilerle fotoğrafları olan iktidar mensupları; kimse mi? Anayasa teklifiyle 'Aileyi güçlendirmeliyiz, LGBTİ artı saldırısından korumalıyız' diyerek 'LGBTİ artı sapkınlıktır' diyerek nefret söylemi üreten bakanlar, iktidar, milletvekilleri çocukları aile içindeki istismardan korumayı asla ama asla dert edinmiyor."

SUZAN ŞAHİN: BİZ UTANIYORUZ AMA SORUMLULAR UTANMIYOR

Kadınların basın açıklamasına destek veren CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin de şunları söyledi:

"6 yaşındaki çocuğun vücudu, 14 yaşına kadar yapılan tacize, istismara dayanamıyor, iflas ediyor. Doktora gidiyorlar. 21 yaşındaki bir başka kimlikle, sahte kimlikle, başkasının fotoğrafı ve kimliğiyle tedavi ediliyor. Sağlık Bakanı nerede? Arkasından aynı çocuk, 17 yaşında, yani çocuk yaşında doğum yapıyor. Yine Sağlık Bakanı yok, İçişleri Bakanı yok, Adalet Bakanı yok, Aile Bakanı yok. Bu ülkede 6 yaşında çocuklar zorunlu eğitim almak zorunda. 6 yaşında çocuk okula gitmedi diye soran da yok. Daha kaç çocuğun hayatı kaybolmuş, kaç çocuk felaket içerisinde; bilmiyoruz. İstatistikleri tutulmuyor, verileri ortaya konulmuyor. Eğer bir ülkede acı çeken, yok olan çocukların verileri yoksa, istatistikleri yoksa onların bu acılarını dindirecek politikalar üretecek bir strateji de ortada yok demektir. Bunun için de kararlı bir irade gerekir. Bu irade aslında bunu çözme kararlılığında değil. Bugün burada vicdanımızı kanatan, tüylerimizi diken diken eden bir insanlık suçuyla, insanlıkla yan yana koyamayacak kadar utandığımız bir suçla burada toplandık, bu davayı görmek için. Biz utanıyoruz ama sorumlular utanmıyor ve ellerini kollarını sallaya sallaya geziyorlar.

"HAKİMLERİMİZ KAMUNUN VİCDANIDIR"

Kamu vicdanına sesleniyoruz. Bu çocuk istismar gördükten sonra bir kadın, bir anne olmuş ve devletin Aile Bakanlığı'na sığınmış. Aile Bakanlığı ne yapmış? 2 yıl boyunca bu sorumluların hiçbiri Emniyet'e alınmamış, tutuklanmamış, herhangi biri hakkında, herhangi biri işlem yapılmamış. Hangi vicdanla? Bu Aile Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ne işe yarar? Bunların üstünü örtelim diye mi varlar? Biz kamunun sesiyiz. Bugün burada yargılama yapacak hakimlerimiz de kamunun vicdanıdır. Kamunun vicdanını rahatlatacak ve kamu vicdanını huzura kavuşturacak bir karar verilmesini elbette bekliyoruz ama söylüyorum, bu sistem aslında bir ahlaksızlıktır. Bu mevcut skandal olay, ahlaksızlığın ötesinde adaletsizliktir. Bu adaletsizlik de kendi başına olan tek sorun ülkemde adalet sorunu değil, adaleti çürüten sistem sorunudur. Çocuklarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı korumak zorundayız."

ALİ FAZIL KASAP: EN BÜYÜK SUÇLU SİYASİ İRADEDİR

CHP Kütahya Milletvekili Dr. Ali Fazıl Kasap da bu olayın; Türkiye'de görünen buzdağının sadece ucu olduğunu söyledi. Siyasi iradenin en büyük suçlu olduğunu vurgulayan Kasap, "Siyasi tercihleri bir şeyleri kamufle etme, örtme yönündedir. 6 yaşındaki bir çocuğun hayatını karartmak, ömür boyu bitirmek, bu ve benzerleri, hepsi devletin el atması gereken şeylerdir. Bir çocuğun daha hayatı kararmasın" diye konuştu.

H.K.G'NİN DAVASI, MEMLEKET DAVASI

SOL Parti Başkanlar Kurulu üyesi İlknur Başer de tarikatların ve cemaatlerin ülkeyi bir ağ gibi sardığını söyledi. Başer, şöyle konuştu:

"12 Eylül'den itibaren, hatta öncesinden beri tarikat ve cemaat düzenini besleyen, kamu kaynaklarını tarikat ve cemaatlere aktaran, kamu okullarında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tarikat ve cemaatlerle protokoller imzalanarak kaynak aktaran asıl düzeni sorgulamamız gerekiyor. 6 yaşındaki bir kız çocuğunu sistematik olarak istismara maruz bırakan bu düzeni kim devam ettiriyor? Asıl sormamız gereken soru budur. H.K.G'nin davası, hepimizin davası. H.K.G'nin davası, bu ülkeyi karanlıktan aydınlığa çıkarmak isteyenlerin davası. H.K.G'nin davası, Maraş'ı, Sivas'ı yaratanlara karşı laikliği, eşitliği, özgürlüğü savunanların davası. H.K.G'nin davası, o yüzden memleket davası."

SERA KADIGİL: 6 YAŞINDAKİ ÇOCUK SEKS KÖLESİ HALİNE GETİRİLDİ

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü Sera Kadıgil de tepkisini şöyle dile getirdi:

"Sizlere İstanbul Anadolu Adalet Saray'ı denilen garabetin önünden sesleniyorum. Bu bir garabet çünkü her şeyden önce şunu söylemek lazım. Adaletin olduğu yerde saray, sarayın olduğu yerde adalet olmaz. O yüzden 102 gün sonra ilk işimizin bu tabelaları değiştirmek olduğu gerçeğini dile getirmek istiyorum. Bizlerin vergisiyle beslenen bu şer odaklarından bir tanesinde 6 yaşındaki kız çocuğu, ailesi olacak insanların zoruyla seks kölesi haline getirildi ve bu 20 sene boyunca sürdü. 'Ne zaman bu kız çocuğu kendisini yeterince güçlü hissetti, ne zaman şikayetçi oldu biz o zaman öğrendik' demek çok isterdim ama biz o zaman da öğrenemedik. Aile Bakanlığı öğrendi, aradan 2 sene geçti ancak onurlu bir gazeteci bunları yazacak cesareti bulduğu zaman bunları öğrendik. Aile Bakanlığı'nın talebiyle birazdan görülecek duruşmaya muhtemelen giremeyeceğiz. Sebep, gizlilik kararı geldi dosyaya. Neymiş, mağdurun psikolojisi bozuluyormuş. Mağdurun psikolojisini bozan şerefsizler yargılanacak bugün. Bizim mağdurun ifadeleriyle ilgili bilmediğimiz hiçbir şey yok. Biz bugün burada neyi öğrenmememiz lazım, biliyor musunuz? O babası olacak aşağılık tarikat şeyhinin kendisini nasıl savunacağını öğrenmemiz lazım. 6 yaşındaki kız çocuğunu kendine eş diye alan o şerefsizin kendisini nasıl savunacağını duymamız lazım. Bugün duymamıza engel olmak istedikleri şey tam olarak budur.

"BU ŞEREFSİZLİĞİN TAKİPÇİSİ OLACAĞIZ"

Birazdan içerideki duruşmada gizlilik kararı verecekler. Basın mensuplarını çıkaracaklar, milletvekillerini çıkaracaklar. Birçok derneğin müdahillik talebi kabul edilmeyecek. Avukatları çıkaracaklar ama hiç kimse şunu unutmasın. Bu adliyelerimizden saray lafını sildiğimiz gün bu şerefsizlerin yaptığı her ne varsa tek tek bir daha ortaya dökülecek. Aradan değil 2 yıl, 20 yıl da geçse biz Aile Bakanı'nın yaptığını yapmayacağız. Yapılmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu şerefsizliğin takipçisi olacağız. Çünkü şunu çok iyi biliyoruz. Tek başına değil, H.K.G tek kurban değil. On binlerce, yüz binlerce çocuk hiçbir denetimi olmayan bu tarikatlara, şer odaklarını kurban verilmiş durumda. Buralarda ne olduğunu bilmiyoruz. Bu çocukların başına ne geldiğini biliyoruz, bu dava münferit bir sapığın davası değil, bu dava bu ülkenin çocuklarına sistematik olarak bir işkencenin davasıdır. Türkiye İşçi Partisi de işte bu yüzden bugün buradadır. Kamuoyuna çağrımızdır. Bu davanın peşini bırakmayın, bu çocuklar bizim çocuklarımız."
 
Üst Alt