Biyolojik temellerde kadın ve erkek olarak dünyaya gelsek de toplumsal ve ilişkisel anlamda kadın kimliğini kazanabilmek ve kadın olabilmek uzun ve çetrefilli yolları aşarak, emek ve çaba harcayarak, gerekli bedelleri ödeyerek kazanılan bir kimliktir.
Daha bebek anne rahmine düştüğünde ve cinsiyeti öğrenildiğinde anne ve babanın bu cinsiyete verdiği değer küçük kızın kendi cinsiyetine biçtiği değer için anlamlı olacaktır. Anne ve babasının küçük kızın cinsiyetine ait zihninde oluşturduğu değerli ve değersiz imgeler küçük kızın kadınlığa giden yolculuğunda ona eşlik edecektir.
Kadın olmanın bedeli bebeğin ilk özdeşim nesnesi olan anne ile kurduğu ilişkiden geçer. Anne her iki cinsiyetteki bebek için ilk aşk nesnesi, ilk sevgi bağıdır. Bebeğin anneyle yani kadınla ilk özdeşebilme kapasitesinin kökeni ayna evresinde gerçekleşir. Ayna evresinde annenin baktığında bebekte gördüğü daha sonra bebeğin kendisinde gördüğüne dönüşecektir. Kızın anne ile yaşayacağı derin bağın ne kadar güçlü ve kuvvetli olduğu daha sonra babaya duyulan aşk için önemli olacaktır. İlk bağlanma nesnesi olan anneden aşkın alınıp babayla yer değiştirilmesi yani ikincil ve ödipal özdeşimlerin kurulabilmesi için anne ile birincil özdeşimlerin sarsılmaz, derin ve güçlü olabilmesi önemlidir. Küçük kızın babayla yani hayatına giren ilk erkekle özdeşim kurabilmesi için daha önce anneyle kurulan ilişkinin sağlamlığını sınaması ve annenin sevgi ve şefkatinin kaybolmayacağından ve onu yalnız bırakmayacağından emin olması gereklidir.
Küçük kızın babaya duyduğu derin sevgi ve bağın var olması için öncesinde anneyle aynı ölçüde yoğun ve tutkulu bir bağın gerçekleşmiş olması lazım. Küçük kız babaya duyduğu aşkın dayanağını anneye olan tutkulu bağdan alır.
Anneyle ilk dönem kurulan güçlü bağın yer değiştirerek babaya da duyulabilmesi için anneyle rekabet edebilmek gerekir. Küçük kızın anneyle rekabet ve çatışma içine girerek babaya tutkulu bir bağ geliştirebilmesi için annenin kızın rekabetine ve çatışmasına katlanabilmesi ve alan açması gerekmektedir. Bu rekabet ve çatışma küçük kızda annenin sevgisini kaybetme endişesi yarattığı taktirde kız anneyle çatışmaya giremez, babayla özdeşim kurabilmek için anneden ayrılamaz, annesele yapışır kalır. Ancak bir kadın olduğunda kendi aşk ilişkilerini kurabilmesi için babayla olan özdeşimi de içselleştirmesi gerekmektedir. Anneye sırtını çevirerek yalnızca babayla özdeşim kurarak kadın olunmaz, kadınsı kimlik kazanılmaz. Anneye sırtını çevirip babasala sığınılabilinir ancak bu durum kadınsılıktan da uzaklaştırır.
Annenin küçük kızını hemcinsi olarak sevebilmesi ve hem kendi cinsini hem kızının cinsini değerli bulması onda kadınsı özdeşim zemini hazırlar.
Kızın anneden bağını koparıp babayla da özdeşim kurabilmesi için annenin temsil ettiği kadınlık modeli önem kazanır. Kadın olmanın bedeli anne ile ilişkiden geçer.
Erkek için süreç bu derece karmaşık değildir, çünkü toplumsal olarak erkek çocuğu değerli bir kimlik ile dünyaya gelir, anne ve baba için çocuğun cinsiyeti kabul edilebilir ve narsisitik anlamda değerli bulunabilir. Ayrıca erkeğin ilk nesnesi annesi yani bir kadın olduğu gibi ikincil nesnesi de annedir, erkekte yer değiştirme süreci yoktur. Kız çocuğu için kadınsı kimliği kazanmak ise her zaman daha karmaşık bir süreci gerektirir.
Bu kadınlığa giden yoldaki özdeşimsel ve ruhsal karmaşa için sağlam bir annenin varlığı gereklidir. Bazı durumlarda ve bazı annelerde annenin kendi kayıplarıyla başa çıkamamış olması ve bunları taşıyamaması anneyi sert ve erkek gibi kılabilir. Böyle bir annenin varlığında sağlam birincil özdeşimler kurulamayacağı gibi küçük kızın babaya olan bağlılığını sağlayabilmesi için gerekli olan anne ile kadınsı rekabet ve çatışmayı olanaksız kılar. Kızın annenin sevgisini kaybedeceği endişesi yaşadığı durumlarda anne ile rekabete girilemez ve ayrışma mümkün olamaz, ayrılmak için çatışmak/çatışabilmek şarttır. Çatışmak ve çatıştığı kadar annenin (sevgisinin) yok olmadığını ve olmayacağını bilmek gerekir.
Annenin çatışılamaz ve rekabet edilemez bir kadın olması kadar, ruhsal yokluğu da kızın kadınsılığa giden yolda sürecini imkansız kalır. Kızın anneye olan bağının yer değiştirmesi ve babayla olan bağını ve özdeşimini sağlayabilmesi gerektiği kadar bu bağdan ve tutkulu aşktan vazgeçebilmesi gereklidir bu ruhsal karmaşanın çözümü için. Bu vazgeçiş için ise annenin sağlıklı şefkatli varlığına ihtiyaç vardır. Annenin ruhsal olarak yokluğunda küçük kızın babadan bağını çekebilmesi imkansız hale gelir.
Babanın erkek olarak kızın cinsiyetini değerli bulması, kızına dair beğenisi, onu güzel bulması, kızının kadın kimliğini kabul etmesi ve erkeksileştirmemesi ve ona olan sevgisi kadınsılığı açısından belirleyicidir. “babam tarafından seviliyorum” duygusu kızda edilgen konumu ve kadınsılığı ifade eder.
Kadının yaşamında sevgilinin yani erkeğin konumu değerli olsa da diğer kadınların konumu her zaman önemli olmaya devam edecektir. Diğer kadınlarla duygusal bağlar kuramayan ve bunları derinleştiremeyen bir kadın tam olarak kadınsı kimiliğini oluşturamaz, ve erkeklerle doyurucu bir ilişki kuramaz.
Özetlemek gerekirse, henüz ana rahmine düştüğünde anne ve babanın zihninde kadın cinsiyetinin değerli bulunması önemlidir. Daha sonra anneyle kurulacak olan sağlıklı ve güvenilir birincil özdeşimler kadınsı özdeşimin temelidir, bu temel sağlam olduğu zaman kız anneden babaya yer değiştirebilerek babayla yani erkeksi olanla özdeşim kurabilir ve sağlam bir ilişki gerçekleştirebilir. Babayla (erkekle) kurulan aşk ilişkisinden ve de karmaşasından kızı kurtaracak olan yine annenin varlığıdır. Bu yolla kız kadınsı kimliğini oluşturabilir ve anne (kadınsı) ile kurulan ve baba(erkek) ile kurulan sağlıklı özdeşimler sayesinde erkeksi ve kadınsı yönlerini bütünleştirerek anne baba çocuk üçgeninden çıkarak kendi sevgilisine yatırım yapabilir ve dış dünyada, toplumsal alanda kadınsı kimliğini oluşturabilir.
Kaynak ve daha geniş/zengin okuma önerileri:
Cinsellik Üzerine: Sigmund Freud
Kadınlığın Uzun ve Dolambaçlı Yolu: elda abrevaya
Kadın: İkinci Cins: Simone de Beauvoir