bilgiliadam
Yeni Üye
Karacaoğlan Efsanesi,
Karacaoğlan Efsanesi Hakkında Bilgiler
Asıl adı Hasan’mış Daha bir yaşına basmadan anadan oksuz kalmış Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Kozan derebeyi tarafından askere alınmış Bir daha da donmemiş Boylece kucuk Hasan ortalıkta kalakalmış ! Anasının “Karaca diye sevip doyamadığı Hasan’a koyden Serdengecti Osman Ağa sahip cıkmış Ona babalık etmiş, buyutmuş Yaşı on sekize gelince de, koyde kimi kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istemiş Karacoğlan, bu dilsiz kızla evlenmek istememiş Ama bu duşuncesini cok sert bir adam olan babalığı Osman Ağa’ya da soyleyememiş Careyi koyden kacmakta bulmuş Duğun hazırlıkları yapılırken koyden kacmış Karacoğlan dağlar, tepeler aşmış, nereye gittiğini bilmeden durmadan yurumuş…
Yaşar Kemal’den: “Yola Cıkarken butun obası başına birikmişti Gitme demişlerdi Gurbet elin kahrı zehirden acıdır Aşıkta olsan gitme Başında kavak yelleri gelir gecer Obamızı bırakma gitme demişlerdi Ama dinlememişti Yareni yoldaşı, sazının sozunun ustune yok, bırakma bizi demişlerdi fakat onu yolundan dondurememişlerdi… Ucsuz bucaksız ovanın ortasına dikilmiş şimdi bunları duşunuyordu Kim bilir ne zamandan beri boyle dimdik, kımıldamadan duruyordu Derken şafağın ucu gorunmuştu Dağlar tepeler aydınlandı Kuşlar otmeye başladı Yurudu Yurumekten başka bir şey duşunmuyordu Gencti Yureğinde bir top ışık, bir ateş harmanı, cicek acmış bir bahar dalı Yuruyordu Gun oğle oldu…
Karacaoğlan Yorgunluktan yuruyemez duruma gelince, ulu bir cam ağacının altına oturmuş Daha oturur oturmaz da uyumuş Uykusunda ak sakallı bir dede, Karacoğlan‘a dolu bir tas uzatmış: – İc şunu, ic ki, yorgunluğun ve dargınlığın son bulsun Dilin bulbul, gonlun şen olsun, demiş Karacoğlan, tası başına dikip icince kendine gelmiş Yorgunluğu ustunden giermiş İcinin calıp soylemek isteğiyle coştuğunu gormuş Sazını eline alıp yeniden yollara duşmuş… Bir gun Karacaoğlan Aladağlar’da bir Turkmen obasına konuk olmuş Calıp soylemiş Oba halkı Karacoğlan‘ı cok sevmiş: – Aşık, hic uzulme, demişler Burasını kendi oban gibi bil, burada kal, obamız şenlensin ! Karacoğlan obada kalmış Karacaoğlan‘ın etrafı halka halka olmuştu Kalabalıktan bir yaşlı, “şu aşık iki soylese de dinlesek dedi… Şimdi yalnız bir ses, sanki dağlar taşlar, ovalar yankılanıyordu Obada kim varsa hasta yatalak, coluk cocuk halkaya katılmak icin adeta cadırlarından fırlıyorlardı Halka buyudu, buyudu… Dağlardan cobanlar surusunu bırakıp geldi Dağlardan kurtlar, kuşlar geldi Halka dondu kaldı… Sonra birdenbire saz durdu Turku durdu Turku bir zaman kayalarda, ovada yankılandı, kaldı Aşık başı onunde kalktı, yurudu Onun geldiğini goren halka usuldan aralandı O cıktı… Dunyadaki butun yaratığı ağacı, kuşu, boceği, insanı, her şeyi Her şeyi en derin sevgisiyle kucaklardı İliklerine kadar aşkı duyardı dunyanın her şeyine Yağmuruna, kışına sıcağına, soğuğuna boranına…
Dunyanın en kucuk, en duyarsız şeyine bile kocaman acılmış cocuk gozleriyle hayretle bakardı Turkusu, sesi, bir coşma, bir kendinden gecmeydi Dunyaya karşı… Gunler gelip gecerken, Karacoğlan obabaşı Boran Bey’in biricik kızı Elif’e aşık olmuş Boran Bey de babalığı Osman Ağa gibi sert bir adammış Derdini icine gommuş, gizlice obayı terk etmiş… Dağları aşa aşa, gunlerden bir gun Karaman iline gelmiş Orada da Boran Bey’in obasıyla karşılaşmasın mı ? Hem şaşırmış, hem sevinmiş Elif de aylardır Karacoğlan‘ın ozlemiyle yanıp tutuşuyormuş… Bir gece gizlice buluşup obadan kacmışlar Uzaklarda, cok uzaklarda, bir obaya, obanın beyi Tuğrul Bey’e sığınmışlar Tuğrul Bey, obalılar, cok iyi karşılamışlar bunları Artık Karacoğlan‘la Elif orada kalmışlar Tuğrul Bey, dillere destan bir duğun yaptırarak onları evlendirmiş Karacoğlan obalılara saz calıyor, Elif de ev işleriyle uğraşıyor, mutluluk icinde gecinip gidiyorlarmış O yorede Kose Veli derler bir adam varmış Elif ‘e tutulup aşık olmuş Bir gece Karacoğlan yokken, cadıra girivermiş, Elife saldırmış Ne yapsın Elifcik? Bir duyan olmasın, rezil olmayalım diyerek sesini cıkaramamış… …Fakat bu sırada Karacaoğlan Ceritlerin duğununde saz calmaktadır Birden sazın teli kırılır Şaşırır Ayağa kalkar Ruzgar gibi yola duşer Bir gunluk yolu goz acıp kapayıncaya kadar gecer Cadırına geldiği zaman Halil’i Elif’le yatağında uyurken bulur Ustlerine abayı orter
Abayı goren Elif Karacaoğlan‘ın gideceğini, bir daha donmemek uzere gideceğini anlar Olan olmuştur Elif olan biteni annesine anlatır Anası Halil’i oldurur Halil’in olum haberi Bey’e gider Bey Karacaoğlan‘ın başına gelenlere uzulur Onun aranıp bulunmasını ister Bey’in adamları ve Deli Huseyin gunlerce obaları, dağları taşları ararlar Karacaoğlan‘ı bulamazlar Aradan yıllar gecer Karacaoğlan‘dan bir haber cıkmaz Bir haber geliyor, Antep ilinde saz calıyor Bir haber geliyor, Erzurum yaylasında Akkoyunlular icinde Bir haber geliyor, Arabistan’a gecmiş Hama’da saz calarken gorulmuş Bey nereden bir haber duyarsa, atlılar oraya ucuyorlardı Ama nafile Gittikleri yerlerde sadece Karacaoğlan‘ın turkulerini duyabiliyorlardı Bey, Elif’e Karacaoğlan‘ı buldurmadan olursem gozum acık gider demişti ama bulduramadan da olmuştu Elife gelince, o da, o gunden sonra kara cadırından hic dışarı cıkmamış “Er gec gerceği oğrenecek, bana donecek! umuduyla Karacoğlan‘ın yolunu gozlemiş Bir zamanlar obanın en guzel gelini olan Elifcik de yaşlanmış, artık obanın Elif Ana’sı olmuş… Aradan yıllar gecmiş, Elif yaşlanmış Bir gun Karacaoğlan her şeyin aslını oğrenmiş Elif’i bulmak icin yola cıkmış Aramış, araştırmış, bulamamış Sonra bir gun ona bir mezarlığı gostermişler
Ayakta zor durabilen Karacoğlan:
Nerede? diye sormuş, Elif nerede ?
Kalabalık donup kalmış, kimseden ses cıkmamış
Yoksa oldu mu ?
Yaşlılardan biri mezarlığı gostermiş:
işte orada !
Genclerin yardımıyla Karacoğlan mezarlığa varmış Yeni bir dut fidanı dikilen Elifin mezarının başına oturmuş Sazını goğsune bastırarak soylemeye başlamış:
“Şu yalan dunyaya geldim geleli,
Tas tas ictim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım,
Viran oldum mor sumbullu bağ iken…
Sonra sazını dut fidanına asmış:
Bu saz burada kıyamete kadar kalacak, demiş, oraya yığılıp kalmış…
Obalılar, Karacoğlan‘ı Elifin yattığı tepenin karşısına gommuşler Derler ki, her yıl ilkbaharda, o tepenin ustunde biri yeşil, biri mavi iki ışık yukselir, gokyuzunde birleşir Karacaoğlan‘la Elifin sevgileridir bunlar…
Saza gelince, o saz da yıllarca orada asılı kalmış Curumuş, yenisini yapıp asmışlar Dut ağacı yaşlanmış, yıkılmış, Yeni bir dut fidanı dikmişler Yuzyıllardır, yel estikce Karacaoğlan‘ın sazı kendi kendine otup durmuş…
Kısa olan efsanede ise şoyle anlatılır:
Yukarı Karacasu Koyunun sınırları icinde, Karacaoğlan tepesinde, moloz taslarla ucgen seklinde yapılmış bir mezar vardır Halkın “Karacaoğlan ziyareti diye adlandırdığı ve adaklar adandığı bu ziyaretin efsanesi şoyledir
Rivayete gore Karacaoğlan bir ağanın kuzu cobanıdır Vaktin birinde ağa hacca gider Yolda giderken cani helva ceker ve “su bizim hanimin helvası olsa da yesem der Ağa bunları hac yolunda duşune dursun, Diğer tarafta Karacaoğlan ağanın evine gelip ağanın karısına “ağam helva istedi, yapta gotureyim der Ağanın karisi icinden “ağa hacda, cobanın cani helva cekti, bana da soylemeye kıyışamadı Boyle bir yalan soyledi diye gecirir Helvayı yapar bir tasın icine koyup cobana verir
Ağa yolda giderken bir bakar ki kendisine bir tasın icinde helva uzatılıyor Ağa tası alır, bakar ki bu tas evindeki tastır Ağa olup bitenlere bir anlam veremez ama helvayı da yer Helvayı yedikten sonra tası cantasına koyup yoluna devam eder Ağa hacca gider, gorevini yapar ve koyune geri doner Evine geldiğinde hanımına yolda kendisine gelen tası sorar Hanımda Karacaoğlan ile arasında gecen konuşmayı anlatır ve “Tası ona vermiştim, daha getirmedi der Bunun uzerine ağa kendisini ziyarete gelenlere donerek “keramet Karacaoğlan ‘dadır Gidin onun elini opun “ diye soyler Boylece Karacaoğlan yorede “keramet sahibi “ olarak tanınır
Karacaoğlan bir gun yine kuzuları otlatmak uzere dağlara doğru gider Ancak ecel, Karacaoğlan bir tepenin ustunde yakalar Karacaoğlan olduğu tepede defnedilir Karacaoğlan tepesi ve ziyareti bundan sonra halk arasında kutsal kabul edilir Olur yoresinde Karacaoğlan ile birlikte “Sari Baba ve “Horasan Baba“ ziyaretleri de halk arasında adakların adandığı yerlerdir Hatta bu uc şahsın birbirleriyle kardeş oldukları soylenir Bunların bulunduğu bolgeye “Uc ziyaretler“ denir ve kutsallığına inanılır
Karacaoğlan Efsanesi Hakkında Bilgiler
Asıl adı Hasan’mış Daha bir yaşına basmadan anadan oksuz kalmış Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Kozan derebeyi tarafından askere alınmış Bir daha da donmemiş Boylece kucuk Hasan ortalıkta kalakalmış ! Anasının “Karaca diye sevip doyamadığı Hasan’a koyden Serdengecti Osman Ağa sahip cıkmış Ona babalık etmiş, buyutmuş Yaşı on sekize gelince de, koyde kimi kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istemiş Karacoğlan, bu dilsiz kızla evlenmek istememiş Ama bu duşuncesini cok sert bir adam olan babalığı Osman Ağa’ya da soyleyememiş Careyi koyden kacmakta bulmuş Duğun hazırlıkları yapılırken koyden kacmış Karacoğlan dağlar, tepeler aşmış, nereye gittiğini bilmeden durmadan yurumuş…
Yaşar Kemal’den: “Yola Cıkarken butun obası başına birikmişti Gitme demişlerdi Gurbet elin kahrı zehirden acıdır Aşıkta olsan gitme Başında kavak yelleri gelir gecer Obamızı bırakma gitme demişlerdi Ama dinlememişti Yareni yoldaşı, sazının sozunun ustune yok, bırakma bizi demişlerdi fakat onu yolundan dondurememişlerdi… Ucsuz bucaksız ovanın ortasına dikilmiş şimdi bunları duşunuyordu Kim bilir ne zamandan beri boyle dimdik, kımıldamadan duruyordu Derken şafağın ucu gorunmuştu Dağlar tepeler aydınlandı Kuşlar otmeye başladı Yurudu Yurumekten başka bir şey duşunmuyordu Gencti Yureğinde bir top ışık, bir ateş harmanı, cicek acmış bir bahar dalı Yuruyordu Gun oğle oldu…
Karacaoğlan Yorgunluktan yuruyemez duruma gelince, ulu bir cam ağacının altına oturmuş Daha oturur oturmaz da uyumuş Uykusunda ak sakallı bir dede, Karacoğlan‘a dolu bir tas uzatmış: – İc şunu, ic ki, yorgunluğun ve dargınlığın son bulsun Dilin bulbul, gonlun şen olsun, demiş Karacoğlan, tası başına dikip icince kendine gelmiş Yorgunluğu ustunden giermiş İcinin calıp soylemek isteğiyle coştuğunu gormuş Sazını eline alıp yeniden yollara duşmuş… Bir gun Karacaoğlan Aladağlar’da bir Turkmen obasına konuk olmuş Calıp soylemiş Oba halkı Karacoğlan‘ı cok sevmiş: – Aşık, hic uzulme, demişler Burasını kendi oban gibi bil, burada kal, obamız şenlensin ! Karacoğlan obada kalmış Karacaoğlan‘ın etrafı halka halka olmuştu Kalabalıktan bir yaşlı, “şu aşık iki soylese de dinlesek dedi… Şimdi yalnız bir ses, sanki dağlar taşlar, ovalar yankılanıyordu Obada kim varsa hasta yatalak, coluk cocuk halkaya katılmak icin adeta cadırlarından fırlıyorlardı Halka buyudu, buyudu… Dağlardan cobanlar surusunu bırakıp geldi Dağlardan kurtlar, kuşlar geldi Halka dondu kaldı… Sonra birdenbire saz durdu Turku durdu Turku bir zaman kayalarda, ovada yankılandı, kaldı Aşık başı onunde kalktı, yurudu Onun geldiğini goren halka usuldan aralandı O cıktı… Dunyadaki butun yaratığı ağacı, kuşu, boceği, insanı, her şeyi Her şeyi en derin sevgisiyle kucaklardı İliklerine kadar aşkı duyardı dunyanın her şeyine Yağmuruna, kışına sıcağına, soğuğuna boranına…
Dunyanın en kucuk, en duyarsız şeyine bile kocaman acılmış cocuk gozleriyle hayretle bakardı Turkusu, sesi, bir coşma, bir kendinden gecmeydi Dunyaya karşı… Gunler gelip gecerken, Karacoğlan obabaşı Boran Bey’in biricik kızı Elif’e aşık olmuş Boran Bey de babalığı Osman Ağa gibi sert bir adammış Derdini icine gommuş, gizlice obayı terk etmiş… Dağları aşa aşa, gunlerden bir gun Karaman iline gelmiş Orada da Boran Bey’in obasıyla karşılaşmasın mı ? Hem şaşırmış, hem sevinmiş Elif de aylardır Karacoğlan‘ın ozlemiyle yanıp tutuşuyormuş… Bir gece gizlice buluşup obadan kacmışlar Uzaklarda, cok uzaklarda, bir obaya, obanın beyi Tuğrul Bey’e sığınmışlar Tuğrul Bey, obalılar, cok iyi karşılamışlar bunları Artık Karacoğlan‘la Elif orada kalmışlar Tuğrul Bey, dillere destan bir duğun yaptırarak onları evlendirmiş Karacoğlan obalılara saz calıyor, Elif de ev işleriyle uğraşıyor, mutluluk icinde gecinip gidiyorlarmış O yorede Kose Veli derler bir adam varmış Elif ‘e tutulup aşık olmuş Bir gece Karacoğlan yokken, cadıra girivermiş, Elife saldırmış Ne yapsın Elifcik? Bir duyan olmasın, rezil olmayalım diyerek sesini cıkaramamış… …Fakat bu sırada Karacaoğlan Ceritlerin duğununde saz calmaktadır Birden sazın teli kırılır Şaşırır Ayağa kalkar Ruzgar gibi yola duşer Bir gunluk yolu goz acıp kapayıncaya kadar gecer Cadırına geldiği zaman Halil’i Elif’le yatağında uyurken bulur Ustlerine abayı orter
Abayı goren Elif Karacaoğlan‘ın gideceğini, bir daha donmemek uzere gideceğini anlar Olan olmuştur Elif olan biteni annesine anlatır Anası Halil’i oldurur Halil’in olum haberi Bey’e gider Bey Karacaoğlan‘ın başına gelenlere uzulur Onun aranıp bulunmasını ister Bey’in adamları ve Deli Huseyin gunlerce obaları, dağları taşları ararlar Karacaoğlan‘ı bulamazlar Aradan yıllar gecer Karacaoğlan‘dan bir haber cıkmaz Bir haber geliyor, Antep ilinde saz calıyor Bir haber geliyor, Erzurum yaylasında Akkoyunlular icinde Bir haber geliyor, Arabistan’a gecmiş Hama’da saz calarken gorulmuş Bey nereden bir haber duyarsa, atlılar oraya ucuyorlardı Ama nafile Gittikleri yerlerde sadece Karacaoğlan‘ın turkulerini duyabiliyorlardı Bey, Elif’e Karacaoğlan‘ı buldurmadan olursem gozum acık gider demişti ama bulduramadan da olmuştu Elife gelince, o da, o gunden sonra kara cadırından hic dışarı cıkmamış “Er gec gerceği oğrenecek, bana donecek! umuduyla Karacoğlan‘ın yolunu gozlemiş Bir zamanlar obanın en guzel gelini olan Elifcik de yaşlanmış, artık obanın Elif Ana’sı olmuş… Aradan yıllar gecmiş, Elif yaşlanmış Bir gun Karacaoğlan her şeyin aslını oğrenmiş Elif’i bulmak icin yola cıkmış Aramış, araştırmış, bulamamış Sonra bir gun ona bir mezarlığı gostermişler
Ayakta zor durabilen Karacoğlan:
Nerede? diye sormuş, Elif nerede ?
Kalabalık donup kalmış, kimseden ses cıkmamış
Yoksa oldu mu ?
Yaşlılardan biri mezarlığı gostermiş:
işte orada !
Genclerin yardımıyla Karacoğlan mezarlığa varmış Yeni bir dut fidanı dikilen Elifin mezarının başına oturmuş Sazını goğsune bastırarak soylemeye başlamış:
“Şu yalan dunyaya geldim geleli,
Tas tas ictim ağuları sağ iken
Kahpe felek vermez benim muradım,
Viran oldum mor sumbullu bağ iken…
Sonra sazını dut fidanına asmış:
Bu saz burada kıyamete kadar kalacak, demiş, oraya yığılıp kalmış…
Obalılar, Karacoğlan‘ı Elifin yattığı tepenin karşısına gommuşler Derler ki, her yıl ilkbaharda, o tepenin ustunde biri yeşil, biri mavi iki ışık yukselir, gokyuzunde birleşir Karacaoğlan‘la Elifin sevgileridir bunlar…
Saza gelince, o saz da yıllarca orada asılı kalmış Curumuş, yenisini yapıp asmışlar Dut ağacı yaşlanmış, yıkılmış, Yeni bir dut fidanı dikmişler Yuzyıllardır, yel estikce Karacaoğlan‘ın sazı kendi kendine otup durmuş…
Kısa olan efsanede ise şoyle anlatılır:
Yukarı Karacasu Koyunun sınırları icinde, Karacaoğlan tepesinde, moloz taslarla ucgen seklinde yapılmış bir mezar vardır Halkın “Karacaoğlan ziyareti diye adlandırdığı ve adaklar adandığı bu ziyaretin efsanesi şoyledir
Rivayete gore Karacaoğlan bir ağanın kuzu cobanıdır Vaktin birinde ağa hacca gider Yolda giderken cani helva ceker ve “su bizim hanimin helvası olsa da yesem der Ağa bunları hac yolunda duşune dursun, Diğer tarafta Karacaoğlan ağanın evine gelip ağanın karısına “ağam helva istedi, yapta gotureyim der Ağanın karisi icinden “ağa hacda, cobanın cani helva cekti, bana da soylemeye kıyışamadı Boyle bir yalan soyledi diye gecirir Helvayı yapar bir tasın icine koyup cobana verir
Ağa yolda giderken bir bakar ki kendisine bir tasın icinde helva uzatılıyor Ağa tası alır, bakar ki bu tas evindeki tastır Ağa olup bitenlere bir anlam veremez ama helvayı da yer Helvayı yedikten sonra tası cantasına koyup yoluna devam eder Ağa hacca gider, gorevini yapar ve koyune geri doner Evine geldiğinde hanımına yolda kendisine gelen tası sorar Hanımda Karacaoğlan ile arasında gecen konuşmayı anlatır ve “Tası ona vermiştim, daha getirmedi der Bunun uzerine ağa kendisini ziyarete gelenlere donerek “keramet Karacaoğlan ‘dadır Gidin onun elini opun “ diye soyler Boylece Karacaoğlan yorede “keramet sahibi “ olarak tanınır
Karacaoğlan bir gun yine kuzuları otlatmak uzere dağlara doğru gider Ancak ecel, Karacaoğlan bir tepenin ustunde yakalar Karacaoğlan olduğu tepede defnedilir Karacaoğlan tepesi ve ziyareti bundan sonra halk arasında kutsal kabul edilir Olur yoresinde Karacaoğlan ile birlikte “Sari Baba ve “Horasan Baba“ ziyaretleri de halk arasında adakların adandığı yerlerdir Hatta bu uc şahsın birbirleriyle kardeş oldukları soylenir Bunların bulunduğu bolgeye “Uc ziyaretler“ denir ve kutsallığına inanılır