bilgiliadam
Yeni Üye
KAYBOLAN HAZİNELER
Sevgili aynacık gecelerden bir gece o guzel masallarından birisini secerek padişah kızının yanına gelmiş: Ey padişah kızı, bu gece sana uzun bir masal anlatacağım İyi dinle Gozlerini hemencecik uykuya teslim etme
Uzun zaman once; belki bin yıl, belki ikibin yıl once bir padişah varmış Bu padişah cok uzak memleketlerin birisinde yaşıyormuş Bu ulke oyle uzakmış ki, oraya varmak icin yuz tane dağ, elli tane ova, beşyuz tane de ırmak gecmek gerekiyormuş İşte ben sana bu ulkede gecen bir olayı anlatacağım bu gece
Birgun ulkenin padişahı veziri ile beraber şehri dolaşmaya cıkmış Herkes kendi işiyle ilgileniyor, bir koşturmacadır devam ediyormuş Her sabah olduğu gibi bu sabah da dukkanlar bir bir acılmış Padişah, halkının boylesine calışkan olmasından buyuk bir memnunluk duyuyormuş
Yururken karşılarına bir demirci dukkanı cıkmış Demirci, ikidebir orsun başına geliyor ve ağlıyormuş Oyle bir ağlıyormuş ki, gorenin merak etmemesi mumkun değilmiş Butun gun bunu yaptığı icin hic muşterisi kalmamış zavallı adamın Cunku ağlamaktan iş yapamıyormuş Tabii ki durumu goren padişah da meraklanmış
Cok garip, demiş icinden Ne ola ki bu adamın derdi? Bilebilsek de bir yardımımız dokunsa
Hemen vezirine emir vermiş:
Tez oğrenin bu adamın derdini, bana haber verin
Yurumeye devam etmişler O sokak senin, bu sokak benim dolaşıyorlarmış Padişah halkının durumunu merak ettiği icin her şeyi inceliyormuş
Karşılarına bir bahce cıkmış Bahcede ceşit ceşit ağac varmış Birden gordukleri şeye inanamamışlar Bahcıvan kocaman bir elma ağacının yanında bekliyor, birden ağacın başında bir şey gormuş gibi sevincle ağaca tırmanmaya başlıyor, fakat ağlaya ağlaya geri iniyormuş Padişah hicbir anlam verememiş adamın bu davranışına:
Acep bu bahcıvanın derdi ne ki?
Vezirine donmuş ve;
Bu adam neden boyle yapmaktadır oğrenesin, demiş
Padişah vezirle beraber yine yoluna devam etmiş Hava oyle guzelmiş ki, yurudukce yurumek istiyorlarmış Her taraf yemyeşilmiş Rengarenk ciceklerin kokusu insanı sevince boğuyormuş Neşeyle biraz daha yurumuşler Bu sefer de karşılarına bir dilenci cıkmış Bu dilencinin gozleri gormuyormuş Fakat garip olan, yoldan gelipgecen insanlar bu dilencinin ensesine bir tokat indirip avucuna para bırakıyorlarmış Dilenci her tokat yiyişinde;
Sağolun, eksik olmayın; diyormuş
Padişah hayretler icinde kalmış “Acaba bu insanlar delirmiş de benim mi haberim yok, diye kendi kendine sorar olmuş Bir yandan da kızıyormuş:
Şu devletin padişahıyım Bu insanların bir derdi olmalı ki boyle garip davranıyorlar Ve ben butun bunlardan habersizim Kimbilir daha kac kişi boyle acı cekiyor
Vezirine;
Bu dilencinin de derdini dinleyin, demiş Hepsinin başına ne geldiğini tez oğrenmek isterim
Padişah ile vezir saraya donmuşler Fakat padişah huzursuz, butun gorduklerinden şaşkına donmuş
Vezir hemen ertesi gun bu uc adamı saraya cağırtmış Demirci, bahcıvan ve dilenci biraz korkmuşlar Fakat emir padişahtan, gitmek zorundaymışlar Endişeli endişeli sarayın yolunu tutmuşlar Once demirci başlamış başından gecenleri anlatmaya:
Birgun dukkanımın onunden tavuk satan bir adam geciyordu Onu hemen durdurup iki tane tavuk satın aldım Cırağımla bu tavukları eve gonderdim Cırağa, “Hemen ikisini de pişirsinler Birini kendileri yesin, diğerini de bana gondersinler İşim cok Butun gece calışabilirim dedim Akşam vakti cırak tavuğu getirdi bana Oyle acıkmışım ki, ocağın başına soframı kurdum Oturdum bir guzel tavuğu yemeye başladım O sırada orsun yanında bir kedi ortaya cıktı Nereden geldiğini gormemiştim Yediğim tavuktan istediği acıktı Miyavlayıp duruyordu Fakat ne kadar yalvardıysa tek bir lokma dahi vermedim kediye Tavuğun bir budu bir de kanadı kalmıştı geriye Tam kanadı yiyecekken kedi konuşmaya başladı: “Bana o kanadı verirsen, karşılığında sana yuz tane altın veririm Kedinin konuşması beni şaşırtmıştı, ama onu dinlemedim Kanadı da afiyetle yedim Tavuğun budunu elime almıştım ki, kedi yine konuşmaya başladı: “Budu yeme Bana ver Buna karşılık sana bir hazine veririm Ben kediyi kovaladım Ve budu da bir guzel yedim Budu tam bitirmiştim ki kedinin birden ortadan kaybolduğunu farkettim Nereye gitmişti anlamadım Fakat kedinin bulunduğu yerde bir parıltı vardı Yaklaştım, bir de ne goreyim Bir delik ve bu delikten bir hazine gorunuyor Elimi uzattım Ama elimi her uzatışımda hazine kayboldu Cıldıracaktım Uzaklaşıyordum, hazine ortaya cıkıyordu Yaklaşıyordum, kayboluyordu Bunun icin o gunden beri orse yaklaşıp yaklaşıp ağlıyorum
Demircinin hikayesini dinledikten sonra sıra bahcıvana gelmiş O da başına gelenleri şoyle anlatmış:
Bir sabah meyveleri toplamak icin bahceye girdim Elma ağacının başına cıkmış bir bir meyveleri topluyordum Bu sırada tam karşımda duran cok guzel bir kuş gozume carptı Daha once boylesine guzel bir kuşu hic gormemiştim Kuşu yakalamak icin elimi uzattım, fakat o daha hızlı davrandı ve beni yakaladığı gibi havalandı Bir sure uctuktan sonra kocaman bir gul bahcesine indik Daha once bu kadar guzel bir gul bahcesi de gormemiştim Guller oyle guzel acmıştı ki, o renkte gullerin varlığını bile bilmiyordum Akılım başımdan uctu gitti Bahcede deliane gezinirken bir ihtiyar cıktı karşıma Beraberce bir koşeye oturduk Benimle konuşmaya başladı: “O kuşu sana ben gonderdim Seni alıp getirmesini ben istedim ondan Seni oğlum olarak sectim Bunları soyledikten sonra bahcenin ortasında bulunan muhteşem bir saraya gittik Sarayda bir hazinesi vardı ve bu hazineyi bana gosterdi Bu kadar ceşit mucevheri bir arada gormek benim icin sadece ruyalarda mumkun olabilirdi İhtiyar bana; “Yaşlandım, yakında oleceğim Oğlum olmayı kabul edersen butun bu gorduklerin senin olacak dedi Teklifi sevincle kabul ettim tabii ki İhtiyar adam bir ara dışarıya cıktı Ben de onun gidişinden faydalanmak istedim ve bir yuzuğu cebime attım Adam geri geldiğinde yuzundeki ifade değişmişti Kuşu cağırdı, “Bu adamı nereden getirdiysen oraya gotur Ben boyle bir evlat istemiyorum dedi Kuş beni yakaladığı gibi elma ağacının başına getirdi Şimdi aşağıda olduğum zaman kuşu aynı yerde goruyorum Hemen ağaca tırmanıyorum Fakat kuş kaybolmuş oluyor Ağlayarak tekrar iniyorum
Bahcıvanın hikayesi de boyleymiş Hayretle dinliyorlarmış bu garip adamların başından gecenleri Sıra dilenciye gelmiş Onun da hikayesini ilgiyle dinlememek mumkun değilmiş:
Ben sapasağlam bir insandım Gozlerim goruyordu Bir işim vardı Mutluydum Yetmiş tane atım vardı benim Onlarla yuk taşırdım İşim iyiydi Kimseye muhtac değildim Fakat acgozluluğum yuzunden her şeyimi kaybettim Birgun bir tuccar atlarımı kiraladı Butun yuku guzelce yerleştirdik ve beraber yola cıktık Konuşa konuşa yolumuza devam ediyorduk Bir ara adam yukun tamamının altın olduğunu soyleyiverdi Bir anda aklıma olmadık kotulukler gelmeye başladı Zengin olabilirdim İcimdeki ses tuccarı oldurmemi soyleyip duruyordu Issız bir yerden geciyorduk Ben atları durdurdum Tuccar karşı cıktı: “İşim cok acele, durmadan devam etmeliyiz Fakat ben onu dinlemiyordum “Seni oldureceğim ve butun altınlar benim olacak diyordum adama Adam altınların yarısını teklif etti, ama kabul etmedim İlle de hepsi olacak diye tutturmuştum Hem adamı bırakırsam beni şikayet etmesinden korkuyordum Oldurmeliydim Gozum hicbir şey gormuyordu Bu kadar kotu kalpli olduğumu ben de bilmiyordum Meğer oyleymiş Demek ki para, insanı bu kadar değiştirebiliyormuş Tam elimdeki bıcağı saplayacaktım ki, adam beni durdurdu “Dur dedi “Bende bir surme var Goze surulduğu zaman toprak altında ne kadar hazine varsa hepsi goruluyor Bıcağı cektim “Sur de gorelim, dedim Keşke demeseydim Surmeyi cebinden cıkardı ve tek gozume surdu Gercekten de dediği doğruydu Toprak altındaki hazineleri gorebiliyordum Bu sefer de oteki gozume surmesini istedim “Olmaz dedi “Eğer iki gozune surersem kor olursun ve bir daha hicbir şey goremezsin İnanmadım Diğer gozume de surme cektirdim Ve bir anda her taraf karardı Artık hicbir şey gormuyordum Tuccar atlarımı da alarak kactı Yaptıklarımın cezasını enseme tokat attırarak odemeye calışıyorum Akılsızlığıma yanıyorum
Padişah hikayelerin hepsini dikkatle dinlemiş, adamlara acımış Hemen onlara hazineden para verdirmiş Ve sarayda gorevlendirmiş onları İnsanlara başlarından gecen olayları anlatacaklarmış Anlatacaklarmış ki hic kimse boyle acgozlu olmasın
Sevgili aynacık gecelerden bir gece o guzel masallarından birisini secerek padişah kızının yanına gelmiş: Ey padişah kızı, bu gece sana uzun bir masal anlatacağım İyi dinle Gozlerini hemencecik uykuya teslim etme
Uzun zaman once; belki bin yıl, belki ikibin yıl once bir padişah varmış Bu padişah cok uzak memleketlerin birisinde yaşıyormuş Bu ulke oyle uzakmış ki, oraya varmak icin yuz tane dağ, elli tane ova, beşyuz tane de ırmak gecmek gerekiyormuş İşte ben sana bu ulkede gecen bir olayı anlatacağım bu gece
Birgun ulkenin padişahı veziri ile beraber şehri dolaşmaya cıkmış Herkes kendi işiyle ilgileniyor, bir koşturmacadır devam ediyormuş Her sabah olduğu gibi bu sabah da dukkanlar bir bir acılmış Padişah, halkının boylesine calışkan olmasından buyuk bir memnunluk duyuyormuş
Yururken karşılarına bir demirci dukkanı cıkmış Demirci, ikidebir orsun başına geliyor ve ağlıyormuş Oyle bir ağlıyormuş ki, gorenin merak etmemesi mumkun değilmiş Butun gun bunu yaptığı icin hic muşterisi kalmamış zavallı adamın Cunku ağlamaktan iş yapamıyormuş Tabii ki durumu goren padişah da meraklanmış
Cok garip, demiş icinden Ne ola ki bu adamın derdi? Bilebilsek de bir yardımımız dokunsa
Hemen vezirine emir vermiş:
Tez oğrenin bu adamın derdini, bana haber verin
Yurumeye devam etmişler O sokak senin, bu sokak benim dolaşıyorlarmış Padişah halkının durumunu merak ettiği icin her şeyi inceliyormuş
Karşılarına bir bahce cıkmış Bahcede ceşit ceşit ağac varmış Birden gordukleri şeye inanamamışlar Bahcıvan kocaman bir elma ağacının yanında bekliyor, birden ağacın başında bir şey gormuş gibi sevincle ağaca tırmanmaya başlıyor, fakat ağlaya ağlaya geri iniyormuş Padişah hicbir anlam verememiş adamın bu davranışına:
Acep bu bahcıvanın derdi ne ki?
Vezirine donmuş ve;
Bu adam neden boyle yapmaktadır oğrenesin, demiş
Padişah vezirle beraber yine yoluna devam etmiş Hava oyle guzelmiş ki, yurudukce yurumek istiyorlarmış Her taraf yemyeşilmiş Rengarenk ciceklerin kokusu insanı sevince boğuyormuş Neşeyle biraz daha yurumuşler Bu sefer de karşılarına bir dilenci cıkmış Bu dilencinin gozleri gormuyormuş Fakat garip olan, yoldan gelipgecen insanlar bu dilencinin ensesine bir tokat indirip avucuna para bırakıyorlarmış Dilenci her tokat yiyişinde;
Sağolun, eksik olmayın; diyormuş
Padişah hayretler icinde kalmış “Acaba bu insanlar delirmiş de benim mi haberim yok, diye kendi kendine sorar olmuş Bir yandan da kızıyormuş:
Şu devletin padişahıyım Bu insanların bir derdi olmalı ki boyle garip davranıyorlar Ve ben butun bunlardan habersizim Kimbilir daha kac kişi boyle acı cekiyor
Vezirine;
Bu dilencinin de derdini dinleyin, demiş Hepsinin başına ne geldiğini tez oğrenmek isterim
Padişah ile vezir saraya donmuşler Fakat padişah huzursuz, butun gorduklerinden şaşkına donmuş
Vezir hemen ertesi gun bu uc adamı saraya cağırtmış Demirci, bahcıvan ve dilenci biraz korkmuşlar Fakat emir padişahtan, gitmek zorundaymışlar Endişeli endişeli sarayın yolunu tutmuşlar Once demirci başlamış başından gecenleri anlatmaya:
Birgun dukkanımın onunden tavuk satan bir adam geciyordu Onu hemen durdurup iki tane tavuk satın aldım Cırağımla bu tavukları eve gonderdim Cırağa, “Hemen ikisini de pişirsinler Birini kendileri yesin, diğerini de bana gondersinler İşim cok Butun gece calışabilirim dedim Akşam vakti cırak tavuğu getirdi bana Oyle acıkmışım ki, ocağın başına soframı kurdum Oturdum bir guzel tavuğu yemeye başladım O sırada orsun yanında bir kedi ortaya cıktı Nereden geldiğini gormemiştim Yediğim tavuktan istediği acıktı Miyavlayıp duruyordu Fakat ne kadar yalvardıysa tek bir lokma dahi vermedim kediye Tavuğun bir budu bir de kanadı kalmıştı geriye Tam kanadı yiyecekken kedi konuşmaya başladı: “Bana o kanadı verirsen, karşılığında sana yuz tane altın veririm Kedinin konuşması beni şaşırtmıştı, ama onu dinlemedim Kanadı da afiyetle yedim Tavuğun budunu elime almıştım ki, kedi yine konuşmaya başladı: “Budu yeme Bana ver Buna karşılık sana bir hazine veririm Ben kediyi kovaladım Ve budu da bir guzel yedim Budu tam bitirmiştim ki kedinin birden ortadan kaybolduğunu farkettim Nereye gitmişti anlamadım Fakat kedinin bulunduğu yerde bir parıltı vardı Yaklaştım, bir de ne goreyim Bir delik ve bu delikten bir hazine gorunuyor Elimi uzattım Ama elimi her uzatışımda hazine kayboldu Cıldıracaktım Uzaklaşıyordum, hazine ortaya cıkıyordu Yaklaşıyordum, kayboluyordu Bunun icin o gunden beri orse yaklaşıp yaklaşıp ağlıyorum
Demircinin hikayesini dinledikten sonra sıra bahcıvana gelmiş O da başına gelenleri şoyle anlatmış:
Bir sabah meyveleri toplamak icin bahceye girdim Elma ağacının başına cıkmış bir bir meyveleri topluyordum Bu sırada tam karşımda duran cok guzel bir kuş gozume carptı Daha once boylesine guzel bir kuşu hic gormemiştim Kuşu yakalamak icin elimi uzattım, fakat o daha hızlı davrandı ve beni yakaladığı gibi havalandı Bir sure uctuktan sonra kocaman bir gul bahcesine indik Daha once bu kadar guzel bir gul bahcesi de gormemiştim Guller oyle guzel acmıştı ki, o renkte gullerin varlığını bile bilmiyordum Akılım başımdan uctu gitti Bahcede deliane gezinirken bir ihtiyar cıktı karşıma Beraberce bir koşeye oturduk Benimle konuşmaya başladı: “O kuşu sana ben gonderdim Seni alıp getirmesini ben istedim ondan Seni oğlum olarak sectim Bunları soyledikten sonra bahcenin ortasında bulunan muhteşem bir saraya gittik Sarayda bir hazinesi vardı ve bu hazineyi bana gosterdi Bu kadar ceşit mucevheri bir arada gormek benim icin sadece ruyalarda mumkun olabilirdi İhtiyar bana; “Yaşlandım, yakında oleceğim Oğlum olmayı kabul edersen butun bu gorduklerin senin olacak dedi Teklifi sevincle kabul ettim tabii ki İhtiyar adam bir ara dışarıya cıktı Ben de onun gidişinden faydalanmak istedim ve bir yuzuğu cebime attım Adam geri geldiğinde yuzundeki ifade değişmişti Kuşu cağırdı, “Bu adamı nereden getirdiysen oraya gotur Ben boyle bir evlat istemiyorum dedi Kuş beni yakaladığı gibi elma ağacının başına getirdi Şimdi aşağıda olduğum zaman kuşu aynı yerde goruyorum Hemen ağaca tırmanıyorum Fakat kuş kaybolmuş oluyor Ağlayarak tekrar iniyorum
Bahcıvanın hikayesi de boyleymiş Hayretle dinliyorlarmış bu garip adamların başından gecenleri Sıra dilenciye gelmiş Onun da hikayesini ilgiyle dinlememek mumkun değilmiş:
Ben sapasağlam bir insandım Gozlerim goruyordu Bir işim vardı Mutluydum Yetmiş tane atım vardı benim Onlarla yuk taşırdım İşim iyiydi Kimseye muhtac değildim Fakat acgozluluğum yuzunden her şeyimi kaybettim Birgun bir tuccar atlarımı kiraladı Butun yuku guzelce yerleştirdik ve beraber yola cıktık Konuşa konuşa yolumuza devam ediyorduk Bir ara adam yukun tamamının altın olduğunu soyleyiverdi Bir anda aklıma olmadık kotulukler gelmeye başladı Zengin olabilirdim İcimdeki ses tuccarı oldurmemi soyleyip duruyordu Issız bir yerden geciyorduk Ben atları durdurdum Tuccar karşı cıktı: “İşim cok acele, durmadan devam etmeliyiz Fakat ben onu dinlemiyordum “Seni oldureceğim ve butun altınlar benim olacak diyordum adama Adam altınların yarısını teklif etti, ama kabul etmedim İlle de hepsi olacak diye tutturmuştum Hem adamı bırakırsam beni şikayet etmesinden korkuyordum Oldurmeliydim Gozum hicbir şey gormuyordu Bu kadar kotu kalpli olduğumu ben de bilmiyordum Meğer oyleymiş Demek ki para, insanı bu kadar değiştirebiliyormuş Tam elimdeki bıcağı saplayacaktım ki, adam beni durdurdu “Dur dedi “Bende bir surme var Goze surulduğu zaman toprak altında ne kadar hazine varsa hepsi goruluyor Bıcağı cektim “Sur de gorelim, dedim Keşke demeseydim Surmeyi cebinden cıkardı ve tek gozume surdu Gercekten de dediği doğruydu Toprak altındaki hazineleri gorebiliyordum Bu sefer de oteki gozume surmesini istedim “Olmaz dedi “Eğer iki gozune surersem kor olursun ve bir daha hicbir şey goremezsin İnanmadım Diğer gozume de surme cektirdim Ve bir anda her taraf karardı Artık hicbir şey gormuyordum Tuccar atlarımı da alarak kactı Yaptıklarımın cezasını enseme tokat attırarak odemeye calışıyorum Akılsızlığıma yanıyorum
Padişah hikayelerin hepsini dikkatle dinlemiş, adamlara acımış Hemen onlara hazineden para verdirmiş Ve sarayda gorevlendirmiş onları İnsanlara başlarından gecen olayları anlatacaklarmış Anlatacaklarmış ki hic kimse boyle acgozlu olmasın