bilgiliadam
Yeni Üye
Kronik Yorgunluk Sendromu (CFS)
Kronik yorgunluk sendromu (CFS), aslında yeni çıkan bir hastalık değildir. 19. Yüzyılda sinirsel tükenmişlik veya sinir zayıflığı olarak tanımlanmıştır. 1930’lu yıllardan 1950’li yıllara kadar, ABD ve diğer birçok ülkede yorgunluk belirtisi gösteren hastalık salgınları kayda alınmıştır. 1980’lerin ortalarından başlayarak, kronik yorgunluk sendromuna olan ilgi Amerika’da ve diğer ülkelerde uzun süren yorgunluğun çeşitli salgınlarıyla ilgili raporlarla yeniden canlandı.
Kronik Yorgunluk Sendromu
İdiyopatik olan SCF hastalığı, 6 aydan uzun süren yorgunluğu tanımlar ve yorgunluğa ek olarak hafıza ve konsantrasyon zorluğu, baş ağrıları, ağrılı kas ve eklemler gibi problemler oluşturabilir. Bu hastalığı açıklayan hiçbir tıbbi veya psikolojik problem yoktur.
CFS genellikle 40 ve 50’li yaşlarda daha çok görülmekle beraber araştırmalara göre CFS’li her beş kişiden dördünün kadın olduğu görülmektedir. Fakat erkeklerin kadınlara oranla CFS bulguları daha şiddetli belirtilere sahip olunduğu bulgusuna saptanmıştır.
CFS, bütün ırklar ve bütün etnik gruplarda görülür. Yetişkinlere oranla ergenlik çağındaki gençler ve çocuklarda daha az görülmektedir. Yapılan çoğu araştırmalarda kızların erkeklerden daha fazla CFS geliştirdikleri gözlemlenmiştir.
Araştırmalar, CFS olan çocuk ve ergenlerin çoğunun psikiyatrik bozukluk belirtileri olduğunu bildirmektedir. Çocukluk çağındaki psikolojiyi olumsuz etkileyen faktörler daha sonra yaşamda CFS gelişme riskini artırabilir. Çocuklukta travma yaşayan insanlar cinsel ve duygusal istismar dahil, herhangi bir travma yaşayanlara kıyasla CFS geliştirmede çok daha yüksektir. Çocuklarda olduğu gibi yetişkinlerde de psikolojiyi olumsuz etkileyen faktörler, depresyon ile sonuçlanma riski olup depresyon ile birlikte CFS’nin daha da ilerlemesini tetikleyen ve depresyonda olan CFS’li kişilerin artmış intihar oranını açıklayabilecek intihara sebep olabilecek bir fakördür. Bu sebeple, CFS’li hastalarda depresyon teşhisi ve tedavisi önemsenmeli ve tedavisi aksatılmamalıdır.
Kronik yorgunluk sendromu (CFS), aslında yeni çıkan bir hastalık değildir. 19. Yüzyılda sinirsel tükenmişlik veya sinir zayıflığı olarak tanımlanmıştır. 1930’lu yıllardan 1950’li yıllara kadar, ABD ve diğer birçok ülkede yorgunluk belirtisi gösteren hastalık salgınları kayda alınmıştır. 1980’lerin ortalarından başlayarak, kronik yorgunluk sendromuna olan ilgi Amerika’da ve diğer ülkelerde uzun süren yorgunluğun çeşitli salgınlarıyla ilgili raporlarla yeniden canlandı.
Kronik Yorgunluk Sendromu
İdiyopatik olan SCF hastalığı, 6 aydan uzun süren yorgunluğu tanımlar ve yorgunluğa ek olarak hafıza ve konsantrasyon zorluğu, baş ağrıları, ağrılı kas ve eklemler gibi problemler oluşturabilir. Bu hastalığı açıklayan hiçbir tıbbi veya psikolojik problem yoktur.
CFS genellikle 40 ve 50’li yaşlarda daha çok görülmekle beraber araştırmalara göre CFS’li her beş kişiden dördünün kadın olduğu görülmektedir. Fakat erkeklerin kadınlara oranla CFS bulguları daha şiddetli belirtilere sahip olunduğu bulgusuna saptanmıştır.
CFS, bütün ırklar ve bütün etnik gruplarda görülür. Yetişkinlere oranla ergenlik çağındaki gençler ve çocuklarda daha az görülmektedir. Yapılan çoğu araştırmalarda kızların erkeklerden daha fazla CFS geliştirdikleri gözlemlenmiştir.
Araştırmalar, CFS olan çocuk ve ergenlerin çoğunun psikiyatrik bozukluk belirtileri olduğunu bildirmektedir. Çocukluk çağındaki psikolojiyi olumsuz etkileyen faktörler daha sonra yaşamda CFS gelişme riskini artırabilir. Çocuklukta travma yaşayan insanlar cinsel ve duygusal istismar dahil, herhangi bir travma yaşayanlara kıyasla CFS geliştirmede çok daha yüksektir. Çocuklarda olduğu gibi yetişkinlerde de psikolojiyi olumsuz etkileyen faktörler, depresyon ile sonuçlanma riski olup depresyon ile birlikte CFS’nin daha da ilerlemesini tetikleyen ve depresyonda olan CFS’li kişilerin artmış intihar oranını açıklayabilecek intihara sebep olabilecek bir fakördür. Bu sebeple, CFS’li hastalarda depresyon teşhisi ve tedavisi önemsenmeli ve tedavisi aksatılmamalıdır.