Son Konu

Marksist Ekonomi

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
26
Puanları
48
Credits
-6
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Marksist Ekonomi Karl Marx’ın kapitalist ekonomilerdeki süreçleri inceleyen ve eleştiren “ekonomist yanıdır Marx özellikle, değer fiyat ve kâr gibi idareli olaylar üzerinde durmuştur Marx’ın hesaplı olayları ele alıp incelemesindeki amacı, modern herhangi bir ekonomistin amacından öbür değildir: Belirtilmiş bir tarih dönemindeki idareli olayları ele alarak bu olaylar arasındaki niçinsonuç ilişkilerini nesnel ve istikrarlı bir şekilde ortaya dışlamak, tıpkı modern iktisatçıların değerinde, ödenti ve kâr kuramlarında ortaya koyduğu tümdengelimci mantık düzeni ve bazı dağınık tümevarımlı verileri ile Marx, hiç değilse sunuş açısından, modern ekonomi kuramına son derece yaklaşmaktadır Marx, kapitalist ekonomilerde faaliyette yer alan layık belirleyici kuvvetleri incelerken iki değer biçimi arasında emin bir fark yapar: “Başvuru değeri ve “mübadele değeri İlki, yani başvuru değeri, bir nesnenin mülk sahibi için ne dek elverişli olduğunu veya kullanılmasından mal sahibinin ne değin yararlandığını, hoşnutluk olduğunu, zevk aldığını gösterir Uygulama değeri, bir soyutlamadır Adamakıllı içsel bir kavramdır Dilekçe değeri yönünden bir nesnenin niceliğini yalnız ve yalnız onu kullanan ya da kullanacak olan kimse belirleyebilir O zaman bile, kullanım değeri olan bir diğer birime kıyasla, sahibinin nazarında pozitif veya eksi nicelikte olabilir Marx’ın mübadele değeri teriminden kastı, mübadele esnasında bir birimin diğer bütün birimlere baskın olabilme derecesidir Bunu daha açık bir şekilde açıklama edersek, bir malın “mübadele değeri, o malın hangi orantılı niceliklerde öteki mallarla mübadele edildiğidir Marx’ın sürekli olarak kullandığı değer terimi, doğrusu mübadele değeri anlamına gelmektedir ve bu bakımdan modern ekonomideki “değer teriminden hiç de ayrı değildir; “başvuru formu değeri olmadan “mübadele değerinin olamayacağını söyler Tüm iktisatçılar gibi Marx da, öbür “mübadele değeri biçimleri olduğunu belirtmiştir Doğal değerler (ve onun yanı sıra “doğal fiyatlar) ile piyasa değerleri (ve onun yanı sıra “piyasa fiyatları) aralarında belli bir fark yapmıştır Marx, zaman zaman “doğal değer ile eşanlamda “hakiki değer terimini de kullanmaktadır Marx’ın doğal veya hakiki değerinde kavramı ile çağdaş ekonomi biliminin bayağı değeri arasında hiçbir ayrım yoktur “Doğal değer, bir malın uzun dönemdeki ortalama değer düzeyidir O malın kısa dönem değerleri, bu düzeyin çevresinde dalgalanır Marx’a kadar, reel değerden sapmalar olmasının tek nedeni, piyasadaki talep ve talep kuvvetleridir Arz ve talebin noksansız dengesi esnasında, hakiki layık ile piyasa değeri birbirine eşittir Gerçek değerden sapmalara nasıl arz ve talep kuvvetleri sebep oluyorsa, reel değerin oluşumunu da diğer bir kuvvet belirlemektedir Marx, piyasa değerinde ve fiyatlarının gerçek değer ve fiyatlara uymadığından sık sık söz eder Emekteki ortak unsur, zaman unsurudur Yani diyebiliriz ancak, tüm mallardaki karşılıklı layıkbecerikli ve değerbelirleyici unsur, emek süresidir Bedel kuramını adamakıllı anlayıp özümleyebilmek için birçok noktanın durmadan akılda tutulması gerekir Marx, “bir maldaki emek miktarı derken, yalnız ve yalnız üretim sürecinin son aşamasındaki ya da malın “mübadele edilebilir ışık halkası gelmesi için son biçimsel değişmeleri geçirdiği andaki emeği kastetmediğini elbette belirtmiştir Bir malın değerini belirleyen emek miktarı, zorunlu hammadde, enerji ve makinelerin üretildiği andan başlayarak, o malın tüm imal aşamlarındaki bütün emeği kapsamına alır Malın üretimi sırasında aşınan makinelerin onarımında kullanılan emek de, o malın değerini belirleyen emek miktarına dahildir Benzer şekilde, bir malın hammadde makine yapısı ise, o hammaddenin yapımı esnasında aşınan makinenin onarımına harcanan emek de “o maldaki emek miktarına dahildir Böylelikle her “mülk üretilmesi için değişik zamanlarda, öbür üretim birimlerinde ve değişik biçimlerde kullanılmış olan toplam emeğin bir “maddi zarfı, bir “kabından diğer bir şey değildir Değerinde kuramı, ürünü ne olursa olsun, ne dek verimsiz kullanılırsa kullanılsın, her emeğin bedel yarattığını muhakkak öne sürmemiştir Marx, “bir üründeki emek miktarı ne dek fazla olursa, o ürünün değeri de pek artar biçiminde bir tartışma geliştirmemiştir Aramak fakat “bedelyaratıcısı olan emek yok, sosyal emektir Ödenti kuramını hesaplı olaylara uygularken, Marx’ın karşısına iki güçlük çıkmıştır Hakiki vergi veya emeğin üretim maliyeti, emekçinin en basit şekli ile bedensel yaşamını sürdürmesi için gerekli bir miktar ise, hipotez tekrar, bazı edimsel vergi durumları ile çelişkiye düşmektedir Bu manzara kabul edilecek olursa, kapitalist sistem içinde ücretleri arttırmak için girişilecek teşebbüslerin başarısız olacağı da varsayılmaktadır Buna karşılık, işçiden gelecek birtakım açlık ve çabalarla işgücünün imal maliyetini genişletmek mümkün olsa, kapitalist sistem içinde işçilerin ücretlerini artırmayı başarmaları olanağı da doğacaktır Marx, bu iki şıktan birini bütün olarak kabul etmeye yanaşmamıştır zaman zaman işgücü maliyetinin ücretbelirleyiciliğini asgari bedensel geçim açısından ele almakta, zaman zaman ise “asgari geçimini sağlama kavramını daha geniş bir kapsam içinde yorumlamaktadır Soyut biçimi ile Marx’ın ücretler kuramı, son derece açıktır Fakat, “işgücü’nün en az geçimi kavramının kapsamına nelerin girip nelerin girmediğini ortaya düzenlemek gerekince, bu açık sözlülük kaybolmaktadır Bu noktadaki ayrımlar, berrak suya bulanıklık getirmiştir Bazı hallerde “en düşük geçimini sağlama, beden sağlığının korunması için zorunlu araç ve gereçler gibi sınırlamalara sokulmakta, bazı hallerde ise, işçinin geçmişini ve jurnal toplumsal çevresini kapsamına alacak şekilde genişletilmektedir Marksist kuramları bir iyice düşündüğümüz takdirde, ücretlerin, en az fiziksel geçim düzeyi ile sıkı sıkıya benzer olduğunu görürüz En Düşük maddesel geçim düzeyinin bu “çekişine karşıt eğilimler varsa, bu eğilimler ya geçicidir veya son derece yavaş işlemektedir Dolayısıyla önemsenecek bir etkileri yoktur ve kapitalist düzende faaliyette yer alan esas kuvvetler aralarında sınıflandırılamazlar Marx, ücretlerin en düşük maddesel geçim düzeyini manâlı bir şekilde aşmasını önleyen kuvvetlerin kapitalist düzenlerde faaliyette olduğunu söylemiştir Marx’ın bir “ortalamalar kavramı yolu ile temel değer kuramında yaptığı şartların değişmesi yeni bir koşul yaratmamıştır Layıkbelirleme olayının özü tekrar ilk kuramdır Benzer şekilde, “en az geçimini sağlama kavramındaki açıklanmış bir takım şansın dönmesi ve imtiyazlar sonucu etkilememektedir İşgücü imal maliyetinin layıkbelirleyici niteliği, yine “en düşük bedensel geçime dayanmaktadır Marx, siyasi ekonomistlerin şu yoldaki bazı görüşlerine yabancı değildi: Kapitalistler, ellerine geçen fonları imal süreçlerinde daha çok emekçi istihdam etmek için kullanırken “tasarruf olmadan sermaye birikimi olayının meydana gelemeyeceğini, bu sebepten, en az işgücü dek, “tasarrufun da manâlı olduğunu ve pay alması gerektiğini savunmaktaydılar Bu görüşlere Marx iki yanıt birdenbire vermiştir Birincil cevabı şudur: Birincil sermaye fonları, topraklarından koparılıp alınan toprak işçilerinden sağlanmıştır Çağdaş kapitalistlerin “tasarruf ettiği iddia edilen fonlar da, birincil sermaye fonları gibi, çalınmıştır Aradaki fark, hırsızlığın öbür biçimde yapılmasıdır; zira yeni fonlar bundan böyle değerden sağlanmaktadır Marx’a tarafından kapitalist düzenin temeli, değer ve ücretleri belirleyen süreçler ile sermaye birikimi olayıdır Marx, bu süreçleri ve birikim olayını suçlamamıştır Bunlar kapitalist düzenin parçalarıdır Ayrılmaz parçalar olarak ne onlar kapitalist düzenin açık havada varolabilir ve ne de kapitalist harmoni onlarsız yaşayabilir Tek başlarına bu işlem ve olayları “ahlâksız diye karalamak muhtemel değildir Bunları “ahlâk ve “insanlık dışı kılan nedenler, kapitalist düzenin ayrılmaz parçaları olarak, insan refahının ve iyiliğinin huysuz yönde çalışmalarıdır Bunlar içsel tutarsızlık ve çelişmeler içindedirler Emekçilerin kendilerini sömürmeye çalışan kapitalistin bu çabalarına engel olduklarını ya da kârlılık yüzdesinin öyle ya da böyle sabit kaldığını kabul etsek bile, bundan böyle değerin varlığı ve ücretlerin geçimini sağlama düzeyine neredeyse yapışık olması, kapitalist sistem içinde yeni bir çelişmenin doğmasına sebep olacaktır Buhran (bunalım), kapitalist düzene özgü kuvvetlerin zaruri bir ürünüdür Marx ve Engels’e göre buhran ya da buhranların sebebi şudur: “Bir fabrikadaki üretim sürecinin toplumsal örgütlenişi öylesine bir gelişme noktasına ulaşmıştır ki, toplumdaki üretim anarşisi ile bağdaşmayacak durumdadır Yeni makineler kullanmak ve sanayi bireyinin çıktısını arttırmak için, kapitalist işverenin üzerinde rekabet koşullarının yarattığı sürekli bir baskı vardır Adı geçen bireyin karar verme yetkisi sadece kendisine ait olduğu için de, yeni makineler alabilecek durumdadır Emek, istihdam şekillerini de değiştirebilir ve değiştirir Böylelikle sanayi bireyindeki sürecin tüm unsurlarını eşgüdümleyerek (koordine ederek), ürünlerin daha büyük hacimde çıktısını sağlar Bütün kapitalist işverenler aynı baskıya açık olduklarından, hepsi de böyle bir politika izlerler Bu şart, bir bir düşünüldükleri takdirde, tüm sanayi bireyleri için son derece akılcı ve dürüst bir yöntemdir Toplumdaki tüm sanayii bir bütünüyle düşünürsek, toplam çıktı ve toplam piyasa alış gücü aralarında eşgüdümü sağlayacak unsurların bulunmaması nedeniyle, sanayinin içinde bulunduğu koşullar hızla “başsızlıkye döner Marx’a göre, kapitalist sanayi bireyleri arasında gitgide kızışan rekabet, “finansal anapara ve “kapitalist emperyalizm e yol açacaktır “Sermaye tekelleri, üretimin tümünün prangaya vurulmasından başka bir şey değildir Marx keza, merkezileşme ve çoğu sermayedarın birkaç sermayedar kadar yutulması olayının ayrılmaz bir parçası olarak, “insanların, dünya pazarlarının ağına düşmesi ve “kapitalist rejimlerin enternasyonalist (milletlerarası) çehresinin oluşmasını görmektedir Parasal sermayenin kapitalist bir ülkenin sınırlarından taşarak bir başka ülkeye sıçraması anından itibaren, kapitalist yayılımcılık aşamasından laf edilebilmektedir Parasal sermayenin egemenliği, işte tam anlamı ile ve köklü bir şekilde kurulmadan, yani sermaye bir ülkeden diğer bir ülkeye kolaylıkla taşınabileceği “para ya da “kredi biçimlerini almadan, kapitalist yayılımcılık aşamasının başlama olanağı yoktur Kapitalist yayılımcılık “tartışılmayacak bir şekilde, kapitalist gelişmenin özel bir aşamasını oluşturmaktadır Ama emperyalizmin ne zaman başlayacağı üstünde tahminlerde bulunarak hafıza yürütmek saçmalıktır Emperyalizmin öbür kapitalist “parasal anapara ile ve kapitalist ülkelerde değişik zamanlarda başlaması olağandır Zira, kapitalist şartlar altında öbür teşebbüslerin, tröstlerin, sanayi kollarının ve ülkelerin benzeyen ve koşut bir gelişme göstermesi olanaksızdır Kapitalist yayılımcılık faz özelliklerini, pazarların ve finansal anapara için kârlı yatırım alanlarının bulunup korunması amacına yönelmiş emperyalist bir mücadeleden almaktadır Kapitalist üretimin bu aşamasında gelişmenin devamsız ve ara sıra tutarsız olmasına rağmen, 1916 yılında Lenin, “bu aşamanın bazı ülkelerde başladığını söylemiştir Marksist kurama tarafından, kapitalist üretimin yarattığı çelişkiler varolduğu ülkeden taşarak bütün dünya üstünde genişleme ve gelişme olanaklarına kavuşursa, ortaya kapitalist emperyalizm çıkar Milli sınırları aşan parasal sermaye ve tekeller, hür için değil, birbiri üstünde bağımsızlık hazırlamak için çaba ederler Marksist kurama göre, kapitalist emperyalizmin keza yaratıcısı ve hem de varlığını sürdürdüğü bölge durumunda yer alan kapitalist üretim sürecini parçalayacak yok edici kuvvetler, sömürgeci savaş veya savaşlar tarafından harekete getirilip geliştirilecektir Alıntı  
 
Üst Alt