Son Konu

Mevlana Celaleddin Rumi Hikayeleri

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
42
Puanları
48
Credits
-46,831
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Mevlana Celaleddini Belhi Rumi Hikayeleri



Mevlana Celaleddini Belhi Rumi Eserlerinden secme en guzel hikaye ornekelrini sizler icin sayfamızda sunuyoruz

GERCEK AŞK

Ey dostlar! Bu hikayeyi dinleyiniz Hakikatte o bizim bu gunku halimizdir

Bundan evvelki bir zamanda bir padişah vardı O hem dunya, hem din saltanatına malikti Padişah, bir gun hususi adamları ile av icin hayvana binmiş, giderken ana caddede bir halayık gordu O halayığın kolesi oldu Can kuşu kafeste cırpınmaya başladı Mal verdi o halayığı satın aldıOnu alıp arzusuna nail oldu Fakat kazara o halayık hastalandı

Birisinin eşeği varmış, fakat palanı yokmuş Palanı ele gecirmiş, bu sefer eşeği kurt kapmış Birisinin ibriği varmış, fakat suyu elde edememiş Suyu bulunca da ibrik kırılmış!

Padişah sağdan, soldan hekimler topladı Dedi ki: “İkimizin hayatı da sizin elinizdedir Benim hayatım bir şey değil, asıl canımın canı odur Ben dertliyim, hastayım, dermanım o Kim benim canıma derman ederse benim hazinemi, incimi ve mercanımı ( atiye ve ihsanımı) o aldı (demektir)

Hepsi birden dediler ki: “Canımız feda edelim Beraberce duşunup beraberce tedavi edelim Bizim her birimiz bir alem Mesihidir, elimizde her hastalığa bir ilac vardır

Kibirlerinden Allah isterse (inşaallah ) demediler Allah da onlara insanların acizliğini gosterdiİnşaallah sozunu terk ettiklerini soylemeden maksadım, insanların yurek katılığını ve mağrurluğunu soylemektir Yoksa arızi bir halet olan inşaallahı soylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir Hey gidi nice inşaallahı diliyle soylemeyen vardır ki canı “inşaallah la eş olmuştur

İlac ve tedavi nevinden her ne yapıldı ise hastalık arttı maksat da hasıl olmadıO halayıkcağız, hastalıktan kıl gibi olunca padişahın kanlı goz yaşı ırmağa dondu Kazara sirkengubin safrayı arttırdı Badem yağı da kuruluk tesirini gostermeye başladı Karahelileyle kabız oldu, ferahlığı gitti; su, neft gibi ateşe yardım etti

Padişah, hekimlerin aciz kaldıklarını gorunce yalınayak mescide koştuMescide gidip mihrap tarafına yoneldi Secde yeri goz yaşından sırsıklam olduYokluk istiğrakından kendisine gelince ağzını actı, hoş bir tarzda medhu senaya başladı:
“En az bahşişi dunya mulku olan Tanrım! Ben ne soyleyeyim? Zaten sen gizlileri bilirsinEy daima dileğimize penah olan Tanrı! Biz bu sefer de yolu yanıldıkAma sen “Ben gerci senin gizlediğin şeyleri bilirim Fakat sen, yine onları meydana dok dedin

Padişah, ta can evinden coşunca bağışlama denizi de coşmaya başladıAğlama esnasında uykuya daldı Ruyasında bir pir gorundu
Dedi ki: “Ey padişah, mujde; dileklerin kabul oldu Yarın bir yabancı gelirse o, bizdendirO gelen hazık hekimdir Onu doğru bil, cunku o emin ve gercek erenlerdendirİlacında kati sihri gor, mizacında da Hak kudretini muşahede et

Vade zamanı gelip gunduz olunca guneş doğudan gorunup yıldızları yakınca:Ruyada kendine gosterdikleri zatı gormek icin pencerede bekliyorduBir de gordu ki, faziletli, fevkalade hunerli, bilgili bir kimse, golge ortasında bir guneş;Uzaktan hilal gibi erişmekte, yok olduğu halde hayal şeklinde var gibi gorunmekte

Ruhumuzda da hayal, yok gibidir Sen butun bir cihanı hayal uzere yurur gor!Onların başları da, savaşları da hayale mustenittir Oğunmeleri de, utanmaları da bir hayalden oturudurEvliyanın tuzağı olan o hayaller, Tanrı bahcelerindeki ay cehrelilerin akisleridir

Padişahın ruyada gorduğu hayal de o misafir pirin cehresinde gorunup duruyorduPadişah bizzat mabeyincilerin yerine koştu, o gaipten gelen konuğun huzuruna vardıHer ikisi de aşinalık (yuzgeclik) oğrenmiş bir tek denizdi, her ikisi de dikilmeksizin birbirine dikilmiş, bağlanmışlardı
Padişah: “Benim asıl sevgilim sensin, o değil Fakat dunyada iş işten cıkarEy aziz, sen bana Mustafasın Ben de sana Omer gibiyim Senin hizmetin uğrunda belime gayret kemerini bağladım dedi

Tanrıdan edebe muvaffak olmayı dileyelim Edebi olmayan kimse Tanrının lutfundan mahrumdurEdebi olmayan yalnız kendine kotuluk etmiş olmaz Belki butun dunyayı ateşe vermiş olur

Alışverişsiz, dedikodusuz Tanrı sofrası gokten iniyorduMusa kavmi icinde birkac kimse terbiyesizce “hanı sarımsak, mercimek dedilerOndan sonra gokyuzunun sofrası, ekmeği kesildi; ekme, bel belleme, orak sallama kaldıSonra İsa şefaat edince Hak, yemek sofrası ve tabaklarla ganimetler gonderdiYine kustahlar edebi terk ederek sofradan yemek artığını aşırdılar

İsa bunlara yalvardı “Bu devamlıdır, yeryuzunden kalkmazBir ulu kişinin sofrası başında kotu zanna duşmek ve harislik etmek kufurdur dediO rahmet kapısı, hırslarından dolayı bu gormedik dilencilerin yuzlerine kapandıZekat verilmeyince yağmur bulutu gelmez zinadan dolayı da etrafa veba yayılırİcine kasavetten, gussadan ne gelirse korkusuzluktan ve kustahlıktan gelir

Kim dost yolunda pervasızlık ederse erlerin yolunu vurucudur, namert odurEdepten dolayı bu felek nura gark olmuştur: Yine edepten dolayı melekler masum ve tertemiz olmuşlardırGuneşin tutulması, kustahlık yuzundendir Bir melek olan Azazil de yine kustahlık yuzunden kapıdan surulmuştur

Kollarını acıp onu kucakladı, aşk gibi gonlune aldı, canının icin cektiElini, alnını opmeğe, oturdu yeri, geldiği yolu sormaya başladıSora sora odanın başkoşesine kadar cekti ve dedi ki: “Nihayet sabırla bir define buldum

Ey vuslatı, her sualin cevabı! Senin yuzunden nişliğin anahtarıdır sozunun manası, Ey vuslatı, her sualin cevabı! Senin yuzunden muşkul, konuşmaksızın, dedikodusuz hallolur giderSen, gonlumuzde, onların tercumanısın, her ayağı camura batanın elini tutan sensin

Ey secilmiş,ey Tanrıdan razı olmuş ve Tanrı rızasını kazanmış kişi, merhaba! Sen kaybolursan hemen kaza gelir, feza daralırSen, kavmin ulususun, sana muştak olmayan, seni arzulamayan bayağılaşmıştır Bundan vazgecmezseO ağırlama, o hal hatır sorma meclisi gecince o zatın elini tutup hareme goturdu

Padişah, hastayı ve hastalığını anlatıp sonra onu hastanın yanına goturduHekim, hastanın yuzunu gorup, nabzını sayıp, idrarını muayene etti Hastalığının arazını ve sebeplerini de dinledi
Dedi ki: “Obur hekimlerin ceşitli tedavileri, tamir değil; busbutun harap etmişler Onlar, ic ahvalinden haberdar değildirler Korluklerinden hepsinin aklı dışarıda Hekim, hastalığı gordu, gizli şey ona acıldı Fakat onu gizledi ve sultana soylemedi Hastalığı safra ve sevdadan değildi

Her odunun kokusu dumanından meydana cıkar İnlemesinden gordu ki, o gonul hastasıdır Vucudu afiyettedir ama o, gonule tutulmuştur Aşıklık gonul iniltisinden belli olur, hicbir hastalık gonul hastalığı gibi değildir

Aşığın hastalığı butun hastalıklardan ayrıdır Aşk, tanrı sırlarının usturlabıdır Aşıklık ister o cihetten olsun, ister bu cihetten akıbet bizim icin o tarafa kılavuzdur Aşkı şerh etmek ve anlatmak icin ne soylersem soyliyeyim asıl aşka gelince o sozlerden mahcup olurum Dilin tefsiri gerci pek aydınlatıcıdır, fakat dile duşmeyen aşk daha aydındır Cunku kalem, yazmada koşup durmaktadır, ama aşk bahsine gelince; catlar, aciz kalır Aşkın şerhinde akıl, camura saplanmış eşek gibi yattı kaldı Aşkı , aşıklığı yine aşk şerh etti

Guneşin vucuduna delil, yine guneştir Sana delil lazım ise guneşten yuz cevirme Gerci golgede guneşin varlığından bir nişan verir, fakat asıl guneş her an can nuru bahşeyler Golge sana gece misali gibi uyku getirir Ama guneş doğuverince ay yarılır (nuru gorunmez olur) Zaten cihanda guneş gibi misli bulunmaz bir şey yoktur Baki olan can guneşi oyle bir guneştir ki, asla gurub etmez

Guneş gerci tektir, fakat onun mislini tasvir etmek mumkundur Ama kendisinden esir olan guneş, oyle bir guneştir ki, ona zihinde de, dışarıda da benzer olamaz Nerede tasavvurda onun sığacağı bir yer ki misli tasvir edilebilsin!

Şemseddinin sozu gelince dorduncu kat goğun guneşi başını cekti, gizlendi Onun adı anılınca ihsanlarından bir remzi anlatmak vacip olduCan şu anda eteğimi cekiyor Yusufun gomleğinden koku almış! “Yıllarca suren sohbet hakkı icin o guzel hallerden tekrar bir hali soyle, anlat Ki yer, gok gulsun, sevinsin Akıl, ruh ve goz de yuz derece daha fazla sevince, neşeye dalsın (diyor) “Beni kulfete sokma, cunku ben şimdi yokluktayım Zihnim durakladı onu gormekten acizim Ayık olmayan kişinin her soylediği soz dilerse tefekkure duşsun, dilerse haddinden fazla zarafet satmaya kalkışsın yaraşır soz değildir

Eşi bulunmayan o sevgilinin vasfına dair ne soyleyeyim ki bir damarım bile ayık değil! Bu ayrılığın, bu ciğer kanının şerhini şimdi gec, başka bir zamana kadar bunu bırak!
(Can) dedi ki: “Beni doyur, cunku ben acım Cabuk ol cunku vakit keskin bir kılıctır Ey yoldaş, ey arkadaş! Sufi, vakit oğludur (bulunduğu vaktin iktizasına gore iş gorur) “Yarın demek yol şartlarından değildir Sen yoksa sufi bir er değilmisin? Vara veresiyeden yokluk gelir

Ona dedim ki: “Sevgilinin sırlarını gizli kapaklı gecmek daha hoştur Sen, artık hikayelere kulak ver, işi onlardan anla! Dilbere ait sırların, başkalarına ait sozler icinde soylenmesi daha hoştur O, “Bunu apacık soyle ki dini acık olarak anmak, gizli anmaktan iyidir Perdeyi kaldır ve acıkca soyle ki ben, guzelle gomlekli olarak yatmam dedi
Dedim ki: “O apacık soyunur, cırılcıplak bir hale gelirse ne sen kalırsın,ne kucağın kalır, ne belin! İste ama derecesine gore iste; bir otun bir dağı cekmeye kudreti yoktur

Bu alemi aydınlatan guneş, bir parcacık yaklaştı mı, her şey yandı gitti! Fitneyi, kargaşalığı ve kan dokuculuğu araştırma, Şemsı Tebriziden bundan fazla bahsetme Bunun sonu yoktur; sen yine hikayeye başla, onu tamamlamana bak

(Hekim) dedi ki: “Ey padişah, evi halvet et, yakını da uzaklaştırKoşeden , bucaktan kimse kulak vermesinde ben bu cariyecikten bir şeyler sorayım

Oda boşaltıldı, Hekim ile hastadan başka kimsecikler kalmadı Hekim tatlılıkla yumuşak yumuşak dedi ki: “Memleketin neresi? Cunku her memleket halkının ilacı başka başkadır O memlekette akrabandan kimler var? Kime yakınsınız; neye bağlısınız? Elini kızın nabzına koyup birer birer felekten cektiği cevir ve meşakkati soruyordu

Bir adamın ayağına diken batınca ayağını dizi ustune kor İğne ucu ile diken başını arar durur, bulamazsa orasını dudağı ile ıslatır Ayağa batan dikeni bulmak bu derece muşkul olursa, yureğe batan diken nicedir? Cevabını sen ver! Her cer cop (mesabesinde olan,) gonul dikenini goreydi gamlar, kederler; herkese el uzatabilir miydi?

Bir kişi, eşeğin kuyruğu altına diken kor Eşek onu oradan cıkarmasını bilmez, boyuna cifte atar Zıplar, zıpladıkca da diken daha kuvvetli batar Dikeni cıkarmak icin akıllı bir adam lazım Eşek, dikeni cıkarabilmek icin can acısı ile cifte atar durur ve yuz yerini daha yaralar O diken cıkaran hekim ustaddı

Halayığın her tarafına elini koyup muayene ediyordu Halayıktan hikaye yolu ile dostların ahvalini sormakta idi Kız, butun sırlarını hekime acıkca soylemekte, kendi durağından, efendilerinden, şehrinden ve şehrinin dışından bahsetmekteydi

Hekim kızın anlatmasına kulak vermekte, nabzına ve nabzının atmasına dikkat etmekte idi Nabzı kimin adı anılınca atarsa cihanda gonlunun istediği odur (diyordu) Memleketinde ki dostlarını saydı, doktu Ondan sonra diğer bir memleketi andı “Memleketinden cıkınca en evvel hangi memlekette bulundun?dedi
Kız bir şehrin adını soyleyip gecti Fakat yuzunun rengi nabzının atması başkalaşmadıEfendileri ve şehirleri birer birer saydı;o yerleri, yurtları, oralarda gecirdiği zamanları, tuz, ekmek yediği kişileri tekrar tekrar soylediŞehir şehir, ev ev saydı doktu, kızın ne damarı oynadı, ne cehresi sarardı

Hekim şeker gibi Semerkand şehrini soruncaya kadar kızın nabzı tabii haldeydi fazla atmıyorduSemerkandı sorunca nabzı attı, cehresi kızardı, sarardı Cunku o, Semerkandlı bir kuyumcudan ayrılmıştıO hekim, hastadan bu sırrı elde edip o dert ve belanın aslına erişince:“Onun semti hangi mahallede? diye sordu Kız, “Kopru başında, Gatfer mahallesinde dedi

Hekim, “Hastalığının ne olduğunu hemen anladım Seni tedavi hususunda sihirler gostereceğim;Sevin, ilişik etme, emin ol ki yağmur cimenlere ne yaparsa ben de sana onu yapacağım;Ben, senin gamını cekmekteyim, sen gam yeme; ben sana yuz babadan daha şefkatliyim;Aman, sakın ha, bu sırrı kimseye soyleme; padişah senden bunu ne kadar sorup soruştursa yine sakla;Sırların gonulde gizli kalırsa o muradın cabucak hasıl olur;dedi

Peygamber demiştir ki: “Her kim sırrını saklar ise cabucak muradına erişir Tohum toprak icinde gizlenince, onun gizlenmesi, bahcenin yeşillenmesi ile neticelenir Altın ve gumuş gizli olmasalardı madende nasıl musaffa olurlar, nasıl altın ve gumuş haline gelirlerdi? O hekimin vaadleri ve lutufları hastayı korkudan emin etti Hakiki olan vaadleri gonul kabul eder, icten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar Kerem ehlinin vaadleri akıp duran, eseri daima gorunen hazinedir Ehil olmayanların, kerem sahibi bulunmayanların vaadleri ise gonul azabıdır

Ondan sonra hekim, kalkıp padişahın huzuruna gitti; padişahı bu meseleden birazcık haberdar etti Dedi ki: “Care şundan ibaret: bu derdin iyileşmesi icin o adamı getirelim Kuyumcuyu o uzak şehirden cağır, onu altınla, elbise ile aldat Padişah, hekimden bu sozu duyunca nasihatini, candan gonulden kabul etti O tarafa ehliyetli, kifayetli, adil bir iki kişiyi elci olarak gonderdi

O iki bey, kuyumcuya padişahtan muştucu olarak Semerkande kadar geldiler Dediler ki: “Ey lutuf sahibi ustad, ey marifette kamil kişi! Oğulmen şehirlere yayılmıştır İşte filan padişah, kuyumcubaşılık icin seni secti Zira (bu işte) pek buyuksun, pek kamilsin Şimdilik şu elbiseyi, altın ve gumuşu al da gelince de padişahın havassından ve nedimlerinden olursun

Adam cok malı, cok parayı gorunce gururlandı, şehirden coluk cocuktan ayrıldı Adam neşeli bir halde yola duştu Haberi yoktu ki padişah canına kastetmişti Arap atına binip sevincle koşturdu, kendi kanının diyetini elbise sandı

Ey yuzlerce razılıkla sefere duşen ve bizzat kendi ayağı ile kotu bir kazaya giden Hayalinde mulk, şeref ve ululuk Fakat Azrail “Git evet, muradına erişirsin demekte!

O garip kişi yoldan gelince, hekim onu padişahın huzuruna goturdu; Guzellik mumunun başı ucunda yakılması icin onu, padişahın yanına izzet ve ikramla iletti

Padişah onu gorunce pek ağırladı, altın hazinesini ona teslim etti Sonra hekim dedi ki: “Ey buyuk sultan o cariyeciği bu tacire ver ki visali ile iyileşsin, visalinin suyu o ateşi gidersin

Padişah, o ay yuzluyu kuyumcuya bahşetti, o iki sohbet muştakını birbirine cift etti Altı ay kadar murat alıp murat verdiler Bu suretle o kız da tamamen iyileşti

Ondan sonra hekim, kuyumcuya bir şerbet yaptı, kuyumcu icti, kızın karşısın da erimeye başladı Hastalık yuzunden kuyumcunun guzelliği kalmayınca kızın canı, onun derdinden azat oldu, ondan vazgecti Kuyumcu, cirkinleşip hastalanınca kızın gonlude yavaş yavaş ondan soğudu

Ancak zahiri guzelliğe ait bulunan aşklar aşk değildir Onlar nihayet bir ar olur Keşke kuyumcu baştan başa ayıp ve ar olsaydı, tamamı ile cirkin bulunsaydı da başına bu kotu hal gelmeseydi! Kuyumcunun gozunden ırmak gibi kanlar aktı, yuzu canına duşman kesildi

Tavus kuşunun kanadı, kendisine duşmandır Nice padişahlar vardır ki kuvvet ve azametleri helaklerine sebep olmuştur

Kuyumcu,Ben o ahuyum ki gobeğimin miskinden dolayı bu avcı, benim saf kanımı dokmuştur Ah ben o sahra tilkisiyim ki postum icin beni tuzağa duşurup tuttular, başımı kestiler Ah ben o filim ki dişimi elde etmek icin filci benim kanımı doktu Beni benden aşağı birisi icin olduren, kanımı doken; bilmiyor ki benim kanım uyumaz! Bu gun bana ise yarın onadır Boyle benim gibi bir adamın kanı nasıl zayi olur?
Duvar gerci (gunun ilk kısmında yere) uzun bir golge duşurur; fakat o golge, golgeyi meydana getirene avdet eder

Bu cihan dağdır, bizim yaptıklarımız ses Seslerin aksi yine bizim semtimize gelir dediKuyumcu bu sozleri soyledi ve hemen toprak altına gitti
O cariyecik de aşktan ve hastalıktan arındı, tertemiz oldu Cunku olulerin aşkı ebedi değildir, cunku olu tekrar bize gelmez

Diri aşk ruhta ve gozdedir Her anda goncadan daha taze olur durur O dirinin aşkını sec ki bakidir ve canına can katan şaraptan sana sakilik eder

O'nun aşkını sec ki butun peygamberler, onun aşkı ile kuvvet ve kudret buldular, iş guc sahibi oldular Sen “Bize o padişahın huzuruna varmaya izin yoktur deme Kerim olan kişilere hicbir iş guc değildir

O adamın, hekimin eliyle oldurulmesi, ne umit icindi ne korkudan dolayı Tanrının emri ve ilhamı gelmedikce hekim onu padişahın hatırı icin oldurmedi

Hızırın o cocuğun boğazını kesmesindeki sırrı halkın avam kısmı anlayamaz
Tanrı tarafından vahiy ve cevaba nail olan kişi her ne buyurursa o buyruk, doğrunun ta kendisidir Can bağışlayan kişi oldurse de caizdir O, naibdir eli tanrı elidir

İsmail gibi onun onune baş koy Kılıcının onunde sevinerek gulerek can ver Ki Ahmedin pak canı, Ahadla ebediyse senin canında ebede kadar sevincli ve gulumser bir halde kalsın Aşıklar, ferah kadehini, guzellerin elleri ile olduruldukleri vakit icerler

Padişah o kanı şehvet uğruna dokmedi Suizanda bulunma munakaşayı bırak Sen onun hakkında kotu ve pis iş işledi deyip fena bir zanda bulundun Su suzulup durulunca, berrak bir hale gelince bu berraklıkta bulanıklık ve tortu kalır mı, suzuluş suda tortu bırakır mı?

Bu riyazatlar, bu cefa cekmeler, ocağın posayı gumuşten cıkarması icindirİyinin kotunun imtihanı, altının kaynayıp tortusunun uste cıkması icindir
Eğer işi tanrı ilhamı olmasaydı o, yırtıcı bir kopek olurdu, padişah olmazdı Şehvetten de tertemizdi, hırstan da, nefis isteğinden de Guzel bir iş yaptı, fakat zahiren kotu gorunuyordu

Hızır denizde gemiyi deldi ise de onun bu delişinde yuzlerce sağlamlık vardı O kadar nur ve hunerle beraber Musanın vehmi, ondan mahcuptu; artık sen kanatsız ucmaya kalkışma O, kırmızı guldur, sen ona kan deme O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma Onun muradı Musluman kanı dokmek olsaydı kafirim, onun adını ağzıma alırsam! Arş kotu kişinin oğulmesinden titrer; suclardan ve şupheli şeylerden korunan kişi de kotu methedilince, metheden kişi hakkında fena bir zanna duşer

O padişahtı, hem de cok uyanık bir padişah Has bir zattı, hem de tanrı hası Bir kişiyi boyle bir padişah oldururse onu, iyi bir bahta eriştirir,en iyi bir makama ceker yuceltirEğer onu kahretmede yine onun icin bir fayda gormeseydi; o mutlak lutuf nasıl olurda kahretmeyi isterdi?

Cocuk hacamatcının neşterinden titrer durur, esirgeyen ana ise onun gamından sevinclidir Yarı can alır, yuz can bağışlar Senin vehmine gelmeyen o şey yok mu? Onu verir Sen kendince aklından bir kıyas yapmaktasın ama cok, pek cok uzaklara duşmussun; iyice bak!
 
Üst Alt