bilgiliadam
Yeni Üye
Mevlana Celaleddin Rumi 1549310214 1549310214 mevlanacelaleddinrumi5c58990f87645mevlanacelaleddinrumi5c58990f87645 http:2bpblogspotcomYNu28UeWVlUSYWFMxmXldIAAAAAAAAA4glUosGYUGAEs320SemaGel, gel, ne olursan ol tekrar gel,İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol tekrar gel,Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,Yüz defa tövbeni bozmuş olsan da yine gel Bu sözlerle biliriz Mevlana’yı İnsanları; konumuna, dinine, diline, ırkına göre sınıflandırmaksızın eşit olarak seven, dürüst yola sürükleyen bir filozof, bir din alimidir Mevlana Dünyanın dört bir göre her yıl yüzlerce kişi dergahını ziyarete gelir, semazenlerin sema törenlerindeki mûsikî eşliğinde dönüşlerini izlerler Kimdir bu semazenler? Niçin özel Mevlevî kıyafetleri içinde dönüp durular? Mevlana eski Türk merkezlerinden biri olan Afganistan’ın Belh şehrinde doğdu Başlıca adı Muhammed Celâleddin’dir Mevlana ismi efendimiz manasına gelir Rumi, Anadolu demektir Mevlana’nın, Rumi diye tanınması, uzun dönem Anadolu topraklarında oturup türbesinin Konya’da bulunmasından kaynaklanmaktadır Babası Bahâeddin Veled, Moğol istilasından daha sonra 1212 yıllarında ailesi ve yakın dostları ile Belh şehrinden ayrılıp, Hac ziyareti için Nişabur’a geçmiş, oradan bir kervan ile Bağdat’a ve Bağdat’tan da Mekke’ye ulaşmıştır Mevlânâ, Hac ziyareti sırasında 67 yaşlarındaydı Şam’da bir müddet kaldıktan daha sonra, Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri ve Niğde yolunu takip ederek Konya’ya varmıştı Izaç çağına gelen Mevlana, babası Bahâeddin Veled tarafından 1225 yılında Semerkand’lı Öğretmen Şerâfeddin Lala’nın kızı Gevher Hatun ile evlendirildi Babasının ölümü gerisinde, Seyyid Burhâneddin’in himayesi altına alındı Dokuz yıl kadar onun ilminden faydalandıktan sonradan, kendisinden izin alıp yüksek ilimlerde derinleşmek adına Halep ve Şam’a gitti Yedi takvim seyahatinin peşinde Konya’ya dönen Mevlana, babası ve dedeleri gibi ders okutup vaazlarda atama aldı Mevlana 15 Kasım 1244 yılında Şemseddin Tebrîzî ile karşılaştı ve onunla ilahi aşk yolunda günlerce sohbet etti Onların bu ikili konuşmalarını çekemeyen yakın çevreleri, haklarında ileri geri konuşunca, Şemseddin Tebrîzî Konya’dan ayrılıp Şam’a gitti bu nedenle derin üzüntülerle yıkılan Mevlana’nın sıkıntılarını gören çevresi, yaptıklarından pişman olup Şemseddin Tebrîzî’nin geri dönmesini sağladılar Fakat beraberlikleri uzun sürmedi ve Şems aniden öldü Mevlana şiirlerinden birinde “Ceset bakımından ondan ayrıyım ama, bedensiz ve cansız ikimiz de bir nûruz sözleriyle bu ayrılığı dile getirmektedir Mevlâna Şems'in ölümünün ardındaki uzun yıllar kimsesiz yaşamaya başladı Daha daha sonra Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şemsi Tebrizî'den oluşan boşluğu doldurmaya çalıştı Ölümü, sevgiliye kavuşmak olarak tanımlayan Mevlana, “Kardeş, mezârıma defsiz gelme; çünkü Allah meclîsinde kasvetli durmak yaraşmaz Yargı Teâlâ beni aşk şarabından yaratmıştır Ölsem, çürüsem bile ben yeniden o aşkım “Öldüğüm gün tabutum götürülürken, bende bu dünya derdi var sanma Benim için yas, eyvah, vah vah deme; “Beni toprağa verdikleri vakit, elvedâ elvedâ demeye kalkışma Mezar, cennet topluluğunun perdesidir sözlerini şiirlerinde dile getirip, 17 Aralık 1273 Pazar günü vefat etti Vasiyeti üstüne cenaze namazını Sadreddin Konevi kıldıracaktı ama onun ölümüne dayanamayıp bayılan Sadreddin Konevi yerine, cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırıldı Hayatını “hamdım, piştim, yandım sözleri ile özetleyen Mevlana’nın sevenleri kadar anılması, bugün bile Sema Törenlerinde önceki yıllardaki değin derin ve anlamlı bir şekilde devam etmektedir Atatürk bir Konya ziyaretinde, “ne vakit bu şehre gelecek olsam, içimde bir heyecan duyarım Hz Mevlânâ düşünceleriyle benliğimi sarar O çok büyük bir zeka, çağları aşan bir yenilikçi sözleriyle Mevlânâ’dan laf etmiştir Hatta Cumhuriyet ilanından daha sonra tekke ve türbeler birer birer kapatılırken, o dönemde başbakan olan İsmet İnönü’ye, Mevlânâ türbesinin kapatılmaması ve oranın müze haline getirilip ziyarete açılması emrini vermiştir Mevlana’nın en büyük eseri, ölçüsü Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lün olarak aşina 25000 beyitten oluşan Mesnevi’dir Mesnevi, klasik doğu edebiyatında bir şiir tarzının adıdır Mevlana mesnevisinde hafıza ve fikirlerini, birbirine eklentili hikayeler şeklinde ortaya koymuştur Bunun yanında diğer eserleri; Büyük Defter manasına gelen “Divanı Kebir, Selçuklu Hükümdarları ve ileri gelenlerine nasihat olarak 147 mektuptan oluşan “Muktubat, oğlu Sultan Veled kadar toplanan ve “Onun içindeki içindedir manasına gelen “fi hi ma hif ve son olarak fikir, ilim, inanç, doğru yol, suçtan kurtuluş, tövbe gibi konuları taşıyan Yedi Meclis anlamındaki Mecâlisi Seb'a olmuştur Ölümünün ardından büyük acılar yaşamış sevenleri, öncelikle oğlu ve Çelebi Hüsâmeddin’in önderliğinde, sevgi, iyilik, doğruluk, hoşgörülük ve hoş ahlâk konularını ele almak, fikirlerini ve düşüncelerini yaşatmak namına, Mevlevîlik tarikatının temelini attılar Kısa bir zamanda Mevlevîlik büyük çapta çevreye yayılmaya başladı Mevlevîlik tarikatına girmek için, çile denilen bir eğitimden geçilmesi gerekiyordu Mevlevî olmak isteyen kişi, ailesinin rızası alındıktan daha sonra, eğitim bölümündeki kapının dibinde üç gün boyunca, zorunlu kalmadıkça konuşmadan ve dizlerinin üstünde oturmuş vaziyette, başı öne eğik yapılan işleri seyrederek oturur, üç gün sonunda kararını bozmadığını söylerse, 18 gün her tarafında getirgötür işlerine bakardı 18 gün sonunda ise özel Mevlevî kıyafeti giydirilir ve ızdırap başlamış olurdu Çile sırasında tekrar değişik işlerde atama için hizmet eden ve sema meşk eden kişiler mesnevî okur, ney ve bir çeşit davul olan Kudüm çalar, hoş sanatlarla ilgilenirdi Çilesini dolduran kişiler ise, söz sahibi dedelerin gözetimine girerlerdi Mevlana denince akıllara Sema törenleri gelir Dünyanın meydana gelişi, insanın ortaya çıkışı, yaratana sadakât ve ibadet gibi temel öğeleri içeren Sema’da, kişiler mûsikî dinleyerek kendinden geçip dönmektedirler Sema töreni, Hazreti Muhammed’i öven Mevlana’nın bir şiiri olan Nâ’tı Şerîf’le başlar daha sonra şeyh efendi ve semâzenler, üç kere olmak üzere sema meydanında sağdan sola dürüst yürüyüşe başlarlar Bu yürüyüşe “Devri Veledî denir Giriş kapısı ile karşısındaki kırmızı post arasında “Hattı istivâ adında bir çizgi olduğu var sayılır ve tanrısal farzedilen bu çizginin üstüne basılmaz Dönerek çizgiye basmadan karşıya geçen semazen, hemencecik arkasında gelen öteki semazen ile karşısında karşıya gelince, eğilerek onu selamlar Bu işleme “Mukabele denir Devri Veledî’in bitimi arkasından neyzenbaşı kısa bir taksim geçer ve semazenler şeyh efendiden yetki alıp Sema’ya başlar Dört bölümden oluşan Sema’nın ilki, insanın kulluğunu algılaması, ikincisi Allah’ın büyüklüğünü kabul etmek, üçüncüsü hayranlığın aşka dönüşmesi ve dördüncüsü de yaradılışta başlayan ve devam edecek olan Allah’a kulluk etmeye dönüş olarak tanımlanır Dördüncü selam sonunda şeyh efendi kollarını açmadan Sema’ya girer Şeyh meydana dönerek girer ve yine dönerek postuna döner Buna “Post Semâ’sı denir Şeyhin posttaki yerini alması ile son taksim sona erer ve Kuran’dan bir birim okunur Son selamlaşmadan daha sonra semazenler, şeyhi ve şeyh postunu selamlayıp alandan ayrılırlar Selçuklu Sarayında Gül Bahçesi olarak kullanılan, vaktinde Sultan Alaeddin Keykubad kadar babası Bahâeddin Veled’e hediye edilen Mevlâna Dergâhı'nın yeri, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır Bahâeddin Veled’in sevenleri, 12 Ocak 1231 tarihinde onun ölümü peşinde mezarını türbe haline getirmek istemişlerdi Mevlana bu fikre Gök kubbeden daha iyi türbe mi olursözleriyle karşısında çıkmıştı Lakin kendisinin ölümünden daha sonra oğlunun izniyle, Mimar Tebrizli Bedrettin kadar Mevlana’nın mezarı türbe olarak yaptırılmış ve yeniden yapılandırmalar 19 yy’a kadar sürmüştür Mevlana’nın düşüncesi, “ilâhi aşk ile özetlenebilir Yani Mevlana’nın tasavvufunda varlığın, yaratılışın, hayatın manası aşktır Zaten kendisi de “Dünyada sevgiye dair ne varsa ben orada varım, savaşa dair ne varsa ben orada yokum diyerek ne dek dostane ve sevgi dolu olduğunu dile getirmiştir Insanoğlu, karşısındakini etkilemek adına, sahip olduğu ve inandığı akıl tarzını kimi vakit bir kenara bırakıp, yapmacık tavırlarla hareket etmektedir Bu şekilde hakiki mutluluk elbette yakalanamaz İnsanın özü ve fikri, düşünceleri ve görünüşüyle bir olmalıdır Farklı görünmeye çalışan kişiler, yapısı bütünüyle olgunlaşmamış varlıklardır Mevlana ne demiş, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol