nicebayan
Yeni Üye
Hazreti Mevlana ’nın Hayatı
Mevlana ’nın ana adı Muhammed Celaleddin ’dir Mevlana ve Rumi de, kendisine daha sonra bahşedilen isimlerdendir Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi O ’na daha böylece genç iken Konya ’da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilir Bu ismi, Şemseddini Tebrizi ve Sultan Veled ’den itibaren Mevlana ’yı sevenler kullanmış, az kalsın adı yerine sembol olmuştur Rumi, Anadolu demektir Mevlana ’nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyarı Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya ’da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır
Doğum Yeri ve Yılı
Mevlana ’nın doğum yeri, bugünkü Afganistan ’da yer alan, eski büyük Türk Kültür merkezi Belh ’tir Mevlana ’nın doğum tarihi ise 30 Eylül 1207 (6 Rebiu ’levvel, 604) dir
Hazreti Mevlana ’nın Evlenmesi
Karaman ’da bulundukları 1225 tarihinde Mevlana, babasının buyruğu ile itibarlı, asil bir zat olan Semerkantlı Öğretmen Şerafeddin Lala ’nın, huyu güzel, yüzü güzel kızı Gevher Banu ile evlendi Mevlana dünya evine girdiğinde onsekiz yaşındadır
Hazreti Mevlana ’nın, Konya ’ya Yerleşmeleriyle İlgili Yorumu: “Hak Teala ’nın Anadolu halkı hıkkında büyük inayeti vardır ve Sıddikı Ekber Hazretlerinin duasıyla da bu halk tüm ümmetin en merhamete layık olanıdır En iyi ülke Anadolu ülkesidir; fakat bu ülkenin insanları mülk sahibi Allah ’ın aşk aleminden ve deruni zevkten çok habersizlerdir Sebeplerin reel yaratıcısı Allah, hoş bir lutufta bulundu, sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden Anadolu vilayetine çekip getirdi
Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi fakat, ledünni (Allah bilgisine ve sırlarına ait) iksirimizden (altın yapma hassamızdan) onların bakır gibi vücutlarına saçalım da onlar tamamıyla kimya (bakışıyla, baktığı kimseyi manen yücelten olgun insan); irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi (canciğer arkadaşı) olsunlar
Şemsi Tebrizi Hazretleri
Bu zatın adı, Şemseddin Muhammed olup doğumu 1186 dır Tebrizli Melekdad oğlu Ali ’nin oğlu olan Şems, tahsilini bitirdikten sonradan, zamanının yegane şeyhi olarak gördüğü Tekbirzi Şeyh Ebu Bekir Sellebaf ’a (sele ve sepet örücüsüne) intisap etti ve onun terbiye ve irşadıyla yetişip olgunlaştı Şems, ulaştığı manevi makama kanaat etmediğinden daha olgun mürşidler bulmak arzusuyla seyehate çıktı Senelerce takati tükenircesine bir çok bir fazla yerler dolaştı, zamanının arifleriyle görüştü Bu arifleri, mana alemindeki uçuşunda alegori olarak Şems ’e, Şemsi Perende (Uçan Güneş) adını vermişlerdir Şems, ta çocukluğundan itibaren fikren ve ruhen hür bir derviş, kendinden geçercesine ilahi aşka dalarak yaşayan bir şahsiyetti Şems, kendisini ruhen hoşnutluk edecek seviyede bir Yargı dostu bulamayan ve defalarca kendi mertebesinde bir sohbet arkadaşı arayan bir kamil velidir Yanlamasına yakıla, kendisine muhatap olabilecek, sohbetine dayanabilecek bir dost arayan Şems ’in bir gece kararı elden gitti, coşku içinde idi Allah ’ın tecellilerine gömülüp mest olmuş bir halde münacatında “Ey Allah ’ım! Kendi, örtülü olan sevgililerinden birini bana göstermeni istiyorum diye yalvardı Allah kadar, istediğinin, Anadolu ülkesinde bulunan, Belhli Sultanü ’lUlema ’nın oğlu Muhammed Celaleddin olduğu ilham edildi Bu ilham ile Şems, 29 Kasım 1244 yılı Cumartesi sabahı Konya ’ya geldi
Hazreti Mevlana ile Hazreti Şems ’in Buluşmaları
Mevlana ile şems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, bu iki ruh, nihayet buluştular, görüştüler Bu tarihte Şems, altmış, Mevlana, otuz sekiz yaşında idi Bu iki ilahi aşık, bir müddet yalnızca bir köşeye çekilerek kendilerini iyice Hakk ’a verdiler ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere koyuldular Sultan Veled der ki: “Aniden Şems gelip ona ulaştı; ona maşukluk (sevilen, sevgili olmanın) hallerini anlattı, açıkladı Böylece de sırrı yücelerden yüceye vardı Şems, Mevlana ’yı şaşılacak bir aleme çağırdı, böylece bir aleme ama, ne Türk fark etti o alemi ne Arap
Hazreti Mevlana ’nın Maşukluk Mertebesine Erişmesi: Bu hususu Sultan Veled şöyle açıklar, “Alemdeki erenlerin derecelerinden üstün bir derece vardır ama o, maşukluk durağıdır Aleme bu maşukluk durağına dair haber gelmemiş, bu durakta bulunanların ahvalini hiçbir kulak işitmemişti Tebrizli Şemseddin zuhur edip, Mevlana Celaleddin ’i aşıklık ve erenlik mertebesinden, bu zamana kadar duyulmaması olan, maşukluk mertebesine eriştirmiştir Aslında Mevlana, ezelde, maşukluk denizinin incisiydi, her şey döner, aslına varır
Kim, kimi aradı? Hatırlara gelebilecek, “Şems mi Mevlana ’yı aradı, Mevlana mı Şems ’i sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Şems, Mevlana ’yı, Mevlana ’da Şems ’i aramıştır Şems Mevlana ’ya aşık ve taliptir, Mevlana ’da Şems ’e aşık ve taliptir Çünkü aşık, aynı zamanda maşuk, maşuk bununla beraber aşıktır Mevlana der ki: “Dilberler (gönlü alıp götürenler, manevi güzeller), aşıkları, canla başla ararlar Tüm maşuklar, aşıklara avlanmışlardır Kimi aşık görürsen bil ki maşuktur Çünkü o, aşık olmakla beraber maşuk göre sevildiği cihetle maşuktur da Susuzlar alemde su ararlar, fakat su da cihanda suzusları arar
Mesnevi ’nin Yazılışı
Eflaki, Mesnevi ’nin yazılıp tamamlanmasını anlattığı bahiste diyor ama: “Mevlana Hazretleri, asil kişilerin sultanı Çelebi Hüsameddin ’in cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema ederken, hamamda otururken, ayakta, sükunet ve hareket halinde her zaman Mesnevi ’yi söylemeye devam etti Ara Sıra pek olurdu fakat, akşamdan başlıyarak gün ağarıncaya kadar birbiri arkasından söyler, yazdırırdı Çelebi Hüsameddin de bunu sür ’atle yazan ve yazdıktan daha sonra hepsini yüksek sesle Mevlana ’ya okurdu Deri tamamlanınca Çelebi Hüsameddin, beyitleri her tarafta gözden geçirerek gereken düzeltmeleri yapıp bitmiş okurdu Bu şekilde dikkatlice 12591261 yılları arasında yazılmaya başlanılan Mesnevi, 12641268 yılları arasında sona erdi *
Mevlana ’nın ana adı Muhammed Celaleddin ’dir Mevlana ve Rumi de, kendisine daha sonra bahşedilen isimlerdendir Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi O ’na daha böylece genç iken Konya ’da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilir Bu ismi, Şemseddini Tebrizi ve Sultan Veled ’den itibaren Mevlana ’yı sevenler kullanmış, az kalsın adı yerine sembol olmuştur Rumi, Anadolu demektir Mevlana ’nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyarı Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya ’da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır
Doğum Yeri ve Yılı
Mevlana ’nın doğum yeri, bugünkü Afganistan ’da yer alan, eski büyük Türk Kültür merkezi Belh ’tir Mevlana ’nın doğum tarihi ise 30 Eylül 1207 (6 Rebiu ’levvel, 604) dir
Hazreti Mevlana ’nın Evlenmesi
Karaman ’da bulundukları 1225 tarihinde Mevlana, babasının buyruğu ile itibarlı, asil bir zat olan Semerkantlı Öğretmen Şerafeddin Lala ’nın, huyu güzel, yüzü güzel kızı Gevher Banu ile evlendi Mevlana dünya evine girdiğinde onsekiz yaşındadır
Hazreti Mevlana ’nın, Konya ’ya Yerleşmeleriyle İlgili Yorumu: “Hak Teala ’nın Anadolu halkı hıkkında büyük inayeti vardır ve Sıddikı Ekber Hazretlerinin duasıyla da bu halk tüm ümmetin en merhamete layık olanıdır En iyi ülke Anadolu ülkesidir; fakat bu ülkenin insanları mülk sahibi Allah ’ın aşk aleminden ve deruni zevkten çok habersizlerdir Sebeplerin reel yaratıcısı Allah, hoş bir lutufta bulundu, sebepsizlik aleminden bir sebep yaratarak bizi Horasan ülkesinden Anadolu vilayetine çekip getirdi
Haleflerimize de bu temiz toprakta konacak yer verdi fakat, ledünni (Allah bilgisine ve sırlarına ait) iksirimizden (altın yapma hassamızdan) onların bakır gibi vücutlarına saçalım da onlar tamamıyla kimya (bakışıyla, baktığı kimseyi manen yücelten olgun insan); irfan aleminin mahremi ve dünya ariflerinin hemdemi (canciğer arkadaşı) olsunlar
Şemsi Tebrizi Hazretleri
Bu zatın adı, Şemseddin Muhammed olup doğumu 1186 dır Tebrizli Melekdad oğlu Ali ’nin oğlu olan Şems, tahsilini bitirdikten sonradan, zamanının yegane şeyhi olarak gördüğü Tekbirzi Şeyh Ebu Bekir Sellebaf ’a (sele ve sepet örücüsüne) intisap etti ve onun terbiye ve irşadıyla yetişip olgunlaştı Şems, ulaştığı manevi makama kanaat etmediğinden daha olgun mürşidler bulmak arzusuyla seyehate çıktı Senelerce takati tükenircesine bir çok bir fazla yerler dolaştı, zamanının arifleriyle görüştü Bu arifleri, mana alemindeki uçuşunda alegori olarak Şems ’e, Şemsi Perende (Uçan Güneş) adını vermişlerdir Şems, ta çocukluğundan itibaren fikren ve ruhen hür bir derviş, kendinden geçercesine ilahi aşka dalarak yaşayan bir şahsiyetti Şems, kendisini ruhen hoşnutluk edecek seviyede bir Yargı dostu bulamayan ve defalarca kendi mertebesinde bir sohbet arkadaşı arayan bir kamil velidir Yanlamasına yakıla, kendisine muhatap olabilecek, sohbetine dayanabilecek bir dost arayan Şems ’in bir gece kararı elden gitti, coşku içinde idi Allah ’ın tecellilerine gömülüp mest olmuş bir halde münacatında “Ey Allah ’ım! Kendi, örtülü olan sevgililerinden birini bana göstermeni istiyorum diye yalvardı Allah kadar, istediğinin, Anadolu ülkesinde bulunan, Belhli Sultanü ’lUlema ’nın oğlu Muhammed Celaleddin olduğu ilham edildi Bu ilham ile Şems, 29 Kasım 1244 yılı Cumartesi sabahı Konya ’ya geldi
Hazreti Mevlana ile Hazreti Şems ’in Buluşmaları
Mevlana ile şems, bu iki kabiliyet, bu iki nur, bu iki ruh, nihayet buluştular, görüştüler Bu tarihte Şems, altmış, Mevlana, otuz sekiz yaşında idi Bu iki ilahi aşık, bir müddet yalnızca bir köşeye çekilerek kendilerini iyice Hakk ’a verdiler ve gönüllerine gelen ilahi ilhamlarla sohbetlere koyuldular Sultan Veled der ki: “Aniden Şems gelip ona ulaştı; ona maşukluk (sevilen, sevgili olmanın) hallerini anlattı, açıkladı Böylece de sırrı yücelerden yüceye vardı Şems, Mevlana ’yı şaşılacak bir aleme çağırdı, böylece bir aleme ama, ne Türk fark etti o alemi ne Arap
Hazreti Mevlana ’nın Maşukluk Mertebesine Erişmesi: Bu hususu Sultan Veled şöyle açıklar, “Alemdeki erenlerin derecelerinden üstün bir derece vardır ama o, maşukluk durağıdır Aleme bu maşukluk durağına dair haber gelmemiş, bu durakta bulunanların ahvalini hiçbir kulak işitmemişti Tebrizli Şemseddin zuhur edip, Mevlana Celaleddin ’i aşıklık ve erenlik mertebesinden, bu zamana kadar duyulmaması olan, maşukluk mertebesine eriştirmiştir Aslında Mevlana, ezelde, maşukluk denizinin incisiydi, her şey döner, aslına varır
Kim, kimi aradı? Hatırlara gelebilecek, “Şems mi Mevlana ’yı aradı, Mevlana mı Şems ’i sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Şems, Mevlana ’yı, Mevlana ’da Şems ’i aramıştır Şems Mevlana ’ya aşık ve taliptir, Mevlana ’da Şems ’e aşık ve taliptir Çünkü aşık, aynı zamanda maşuk, maşuk bununla beraber aşıktır Mevlana der ki: “Dilberler (gönlü alıp götürenler, manevi güzeller), aşıkları, canla başla ararlar Tüm maşuklar, aşıklara avlanmışlardır Kimi aşık görürsen bil ki maşuktur Çünkü o, aşık olmakla beraber maşuk göre sevildiği cihetle maşuktur da Susuzlar alemde su ararlar, fakat su da cihanda suzusları arar
Mesnevi ’nin Yazılışı
Eflaki, Mesnevi ’nin yazılıp tamamlanmasını anlattığı bahiste diyor ama: “Mevlana Hazretleri, asil kişilerin sultanı Çelebi Hüsameddin ’in cazibesi ile heyecanlar içerisinde Sema ederken, hamamda otururken, ayakta, sükunet ve hareket halinde her zaman Mesnevi ’yi söylemeye devam etti Ara Sıra pek olurdu fakat, akşamdan başlıyarak gün ağarıncaya kadar birbiri arkasından söyler, yazdırırdı Çelebi Hüsameddin de bunu sür ’atle yazan ve yazdıktan daha sonra hepsini yüksek sesle Mevlana ’ya okurdu Deri tamamlanınca Çelebi Hüsameddin, beyitleri her tarafta gözden geçirerek gereken düzeltmeleri yapıp bitmiş okurdu Bu şekilde dikkatlice 12591261 yılları arasında yazılmaya başlanılan Mesnevi, 12641268 yılları arasında sona erdi *