adanali
Yeni Üye
- Katılım
- 20 Eki 2019
- Mesajlar
- 11,158
- Tepkime
- 0
- Puanları
- 36
- Yaş
- 36
- Konum
- Adana
- Web
- bilgilihocam.com
- Credits
- 0
İnsanoğlunun ilk zamanlarından bu yana muzdarip olduğu hastalıklardan biri olan migren, günümüz modern insanlarının da problemi olmaya devam etmektedir. Nedeni hala bilinmeyen bu hastalık sebebiyle bugün kadınların yaklaşık %20’si, erkeklerin de yaklaşık %7’si bu migrenden etkilenmektedir. Oldukça fazla belirtiye sahip olan bu hastalığın nedeni günümüz modern tıbbında bile halen tam olarak belirlenememiştir. Ancak bazı tedavi yöntemleri bulunmaktadır. Yazımızda, insanların asırlardır çözüm bulamadığı migren hastalığı hakkında bilgiler vermeye çalışacağız. İşte, detaylar;
Migren’in tanımı 2 bin yıl öncesine kadar gitmektedir;
İnsanoğlunun 250 bin yıldan beridir kuşaktan kuşağa ilettiği bir hastalık olan migren, M.Ö. 400’lü yıllarda Hipokrat’ın yazılarında da tanımlanmıştır. Çok daha eski çağlarda Sümer epik şiirlerinde gözle bir bağlantıdan bahsedilmiş, migrene uyan ağrılardan söz edilir. Fakat Aretaus M.S. 200 yılında klinik özellikleri, periyodik oluşu, ruhsal ve fiziksel belirtileriyle net bir tanımlama yapmıştır. Daha sonra gelen yüzyıllarda pek çok hekim de değişik bulgu ve belirtilerini keşfetmiş, muhtemel nedenlerini ve tedavi şekillerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Ancak halen daha cevap bekleyen birçok soru bulunmaktadır.
Migrenin nedenleri hala net olarak bilinmiyor;
Hipokrat’tan bu zamana dek migren hastalığının yapısıyla alakalı geliştirilen tıbbi düşünceler, 17. Yüzyılda iki başlıkta toplanmıştır. Bunlar; Humoral teori ve sempatik teori’dir. Uzun yıllar tartışma konusu haline gelen bu düşünceler bugün artık oldukça geniş bir kabul görmektedir.
Humoral teori; Migreni, artış gösteren safra sıvısının başlattığı görüşüdür. Uygulanan tedavi artmış olan safra sıvısını temizlemek ve dışarı atmak şeklindedir. Safranın mideye dolmasına yol açtığı için yağlı besinlerden uzak bir diyet tedavide kullanılmıştır. Safra birikmesinin diğer bir belirtisi olan kabızlık da migreni tetikleyen bir etki gösterdiği düşünülmektedir. Safra miktarının düzenlenmesi amacıyla karaciğer için ilaç kullanılarak salınımın baskılanması hedeflenir. Diğer bir tedavi yolu da kan akıtma yöntemidir ve bu tedavi 16. ve 17. Yüzyıllarda kullanılmıştır. Halk arasında hacamat olarak da bilinir.
Sempatik teori; Migrene vücuttaki bir organın sebep olduğu ile ilgilidir. Eski Yunan’da vücutta bilinçli olarak gerçekleşmeyen yayılıma sempati denmiştir. Bugün sempati olarak adlandırılan ağ, otonom sinir sistemidir. Migren hakkında pek çok yazı kaleme alan Samuel Auguste Tissot,”Vücuttaki bir bölge, başka bir bölgeden dolayı acı çeker.” Şeklinde bir ifade de kullanmıştır. Migren ile ilgili ilk monografiyi kaleme alan Edward Liveing, migreni bir otonom sinir sistemi bozukluğu şeklinde tanımlar. Ayrıca sinir fırtınası teorisini ortaya atarak da yaşanan atakları açıklamaya çalışmıştır. Tarihler 1960’lara geldiğinde Viyana’da bir grup bilim insanı migrenin otonom sinir sistemi ile olan ilişkisini ispat etmiştir.
Otonom sinir sisteminin aksamasıyla ortaya çıkan bio-elektriksel bir hastalıktır;
Migren konusunda gerçekleştirilen araştırmalarda migren hastalığında damar kontrolünde bozukluk oluştuğu görülmüştür. Migrenin ilk evresinde sempatik aktivitedeki artış nedeniyle damarlar büzülmekte ve bağırsaklar yavaşlamaktadır. İkinci evrede ise, parasempatik aktivitedeki artış nedeniyle damarlarda genişleme başlar ve baş ağrısı şiddetlenir.
Yaşanan baş ağrısı ve nörolojik belirtilere, oluşan damar değişimleri ile açıklık getirilebilir. Nörolojik bulgular psikolojik bazı değişimlere de yol açmaktadır. Migren atağı sırasında beynin değerlendirildiği bazı çalışmalarda, bilhassa hipotalamusun etki altında kaldığı belirlenmiştir. Ayrıca otonom sinir sistemine ait bir takım sistemik yakınmalar da gelişebilmektedir.
Migren baş ağrısının oluşması;
Baş ağrısı klasik olarak şakakların birinde çok şiddetli bir zonklama ile başlamaktadır. Göz çukuruna ya da zonklayan atardamarın üzerine yapılan baskı neticesinde migren ağrısı hafiflemeye başlar.
Genellikle tek tarafta başlayan ve zaman içinde yayılım gösteren bir ağrıdır. Ama farklı bölgelerde ve farklı niteliklerde de olabilmektedir. Migren hastalarının 1/3’ünde ağrı bir taraftan, 2/3’ünde ise her iki taraftan da başlamaktadır. Zonklama şeklinde başlayan ağrı yarıdan az sayıdaki hastada görülmektedir. Bu hastaların büyük kısmında migren ağrısına rağmen fiziksel aktivite devam etmektedir. Başın dış kısmındaki atardamarlarda gözle görülebilir şiddette yaşanan atımlara zonklama da eşlik edebilmektedir. Gelişen ağrı bu atardamara ya da boyun damarına baskı uygulayarak, ayrıca ağrı olan taraftaki göz çukuruna parmakla baskı uygulanarak azaltılabilir. Ancak yapılan baskılama bırakılınca ağrı yeniden artış gösterip devam eder. Hastalarda öksürük, hapşırma ve kusma gibi durumlarda gözlemlenebilmektedir. Bu durum başın bir tarafta sabit tutulması ve dinlenme ile düzeltilebilir.
Migren hastalarının büyük çoğunluğu şakaklarına baskı uygulayarak ağrının giderilmesine çalışmaktadır. Bazı kişilerde ağrılar birkaç dakika sürerken, kimilerinde bu süre üç saate ulaşabilmektedir. Nadiren sekiz saat, 24 saat, birkaç gün ve hatta bir hafta kadar da devam edebilmektedir. Uzayan migren ataklarında hastalarda doku değişiklikleri de olabilmektedir. Yaşanan ağrıların şiddeti çok çeşitli olabilir; çok hafif seyredebildiği gibi eklemlerin ayrılmasına yol açabilecek derecede şiddetli de yaşanabilir.
Migrenin yegane belirtisi baş ağrısı değil;
Migren’in anlamı “yarım baş ağrısı” olsa da yalnızca baş ağrısı ile belirti vermez. Birçok belirtileri vardır ve bu belirtiler değişik kombinasyonlarda olabilir.
Basit migren ataklarında baş ağrısına ve bulantıya farklı bazı belirtiler de eşlik etmektedir. Migren eşdeğerleri olarak adlandırılan grup için baş ağrısı söz konusu değildir, ama farklı belirtiler görülebilmektedir. Klasik migren ataklarında migren aurası da belirtilerindendir. Migren aurası, bazı araştırmacılar açısından bu hastalığın en enteresan ve araştırılması gereken belirtisi olarak kabul edilmektedir.
Migren eşdeğeri şeklindeki ifade, migrenin genel özelliklerini göstermekte olan ama migrene has olan baş ağrısının görülmediği semptom komplekslerini tanımlamaktadır. Migren hastalığı ile ilgili ayrıntılı incelemeler yapan ve bunları yazan Liveing, astım tipi, gastrik tip, epilepsi tipi, baş döndürücü tip, soluk borusu tipi, göğüste tip ve mani tipi gibi ifadeler kullanmıştır. Ancak bu ifadeler genel olarak kabul gören kavramlar olamamıştır.
Bu belirtiler basit veya karmaşık duyusal halüsinasyonlar, algılama bozuklukları, konuşma bozuklukları, zaman ve yer tanımında zorluk, düşsel çılgınlıklar ve trans durumları da aura belirtileri olarak sıralanabilir. Klasik migrenin basit migrenden ayrılmasında etkili olan auranın eşlik etmesidir.
Migren hastalarının ilk yapmaları gereken şey, migrenlerinin tetikleyicisini öğrenmek ve olabildiğince ondan uzak kalmaktır. Tetikleyici olarak bir düşünceniz varsa bunu test ederek durumunuzu anlayabilir ve kontrol altında tutmaya gayret edebilirsiniz. Nöbet yaşandığı sırada olabildiği kadar az hareket etmekte yarar bulunmaktadır.
Kafein, özgül yararı olduğu ispat edilen ilk ilaçtır. Geçmişte misk, kediotu, güzelavrat otu ve bromür asit gibi fayda sağlamayan bazı reçeteler uygulanmıştır. Bugün, migren ataklarının ana mekanizmasını etkilemeye yarayan ve baş ağrısına yol açan kafatası dışı atardamarların genişlemesini sağlayan ilaçlardan yararlanılmaktadır.
Ayrıca baş ağrısını, yaşanan bulantıyı ve diğer rahatsızlık verici belirtileri yok etmek amacıyla savuşturucu ilaçlardan da faydalanılmaktadır. Bazı durumlarda gevşeme ve uyku veren ilaçlara da başvurulmaktadır. Histamine karşı duyarsız hale getirme, hormon tedavileri, alerjik duyarsızlaştırma ve cerrahi metotlar da kullanılabilir. Migren hastalığının tedavisi çoğu zaman hastaya ve doktorun tedavi yöntemine bağlı olarak geliştirilebilen bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihe geçmiş birçok ünlü yazar ve sanatçı da migren hastasıydı;
Geçmişten bugüne kadar pek çok ünlü kişinin de migren hastası olduğu bilinmektedir. Bunların bazılarını sıralayacak olursak; Stephen King, Sigmund Freud, Elvis Presley, Vincent van Gogh, Virginia Woolf, Pablo Picasso, Lewis Carroll ve Hildegard von Bingen gibi isimlerdir.
Migren’in tanımı 2 bin yıl öncesine kadar gitmektedir;
İnsanoğlunun 250 bin yıldan beridir kuşaktan kuşağa ilettiği bir hastalık olan migren, M.Ö. 400’lü yıllarda Hipokrat’ın yazılarında da tanımlanmıştır. Çok daha eski çağlarda Sümer epik şiirlerinde gözle bir bağlantıdan bahsedilmiş, migrene uyan ağrılardan söz edilir. Fakat Aretaus M.S. 200 yılında klinik özellikleri, periyodik oluşu, ruhsal ve fiziksel belirtileriyle net bir tanımlama yapmıştır. Daha sonra gelen yüzyıllarda pek çok hekim de değişik bulgu ve belirtilerini keşfetmiş, muhtemel nedenlerini ve tedavi şekillerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Ancak halen daha cevap bekleyen birçok soru bulunmaktadır.
Migrenin nedenleri hala net olarak bilinmiyor;
Hipokrat’tan bu zamana dek migren hastalığının yapısıyla alakalı geliştirilen tıbbi düşünceler, 17. Yüzyılda iki başlıkta toplanmıştır. Bunlar; Humoral teori ve sempatik teori’dir. Uzun yıllar tartışma konusu haline gelen bu düşünceler bugün artık oldukça geniş bir kabul görmektedir.
Humoral teori; Migreni, artış gösteren safra sıvısının başlattığı görüşüdür. Uygulanan tedavi artmış olan safra sıvısını temizlemek ve dışarı atmak şeklindedir. Safranın mideye dolmasına yol açtığı için yağlı besinlerden uzak bir diyet tedavide kullanılmıştır. Safra birikmesinin diğer bir belirtisi olan kabızlık da migreni tetikleyen bir etki gösterdiği düşünülmektedir. Safra miktarının düzenlenmesi amacıyla karaciğer için ilaç kullanılarak salınımın baskılanması hedeflenir. Diğer bir tedavi yolu da kan akıtma yöntemidir ve bu tedavi 16. ve 17. Yüzyıllarda kullanılmıştır. Halk arasında hacamat olarak da bilinir.
Sempatik teori; Migrene vücuttaki bir organın sebep olduğu ile ilgilidir. Eski Yunan’da vücutta bilinçli olarak gerçekleşmeyen yayılıma sempati denmiştir. Bugün sempati olarak adlandırılan ağ, otonom sinir sistemidir. Migren hakkında pek çok yazı kaleme alan Samuel Auguste Tissot,”Vücuttaki bir bölge, başka bir bölgeden dolayı acı çeker.” Şeklinde bir ifade de kullanmıştır. Migren ile ilgili ilk monografiyi kaleme alan Edward Liveing, migreni bir otonom sinir sistemi bozukluğu şeklinde tanımlar. Ayrıca sinir fırtınası teorisini ortaya atarak da yaşanan atakları açıklamaya çalışmıştır. Tarihler 1960’lara geldiğinde Viyana’da bir grup bilim insanı migrenin otonom sinir sistemi ile olan ilişkisini ispat etmiştir.
Otonom sinir sisteminin aksamasıyla ortaya çıkan bio-elektriksel bir hastalıktır;
Migren konusunda gerçekleştirilen araştırmalarda migren hastalığında damar kontrolünde bozukluk oluştuğu görülmüştür. Migrenin ilk evresinde sempatik aktivitedeki artış nedeniyle damarlar büzülmekte ve bağırsaklar yavaşlamaktadır. İkinci evrede ise, parasempatik aktivitedeki artış nedeniyle damarlarda genişleme başlar ve baş ağrısı şiddetlenir.
Yaşanan baş ağrısı ve nörolojik belirtilere, oluşan damar değişimleri ile açıklık getirilebilir. Nörolojik bulgular psikolojik bazı değişimlere de yol açmaktadır. Migren atağı sırasında beynin değerlendirildiği bazı çalışmalarda, bilhassa hipotalamusun etki altında kaldığı belirlenmiştir. Ayrıca otonom sinir sistemine ait bir takım sistemik yakınmalar da gelişebilmektedir.
Migren baş ağrısının oluşması;
Baş ağrısı klasik olarak şakakların birinde çok şiddetli bir zonklama ile başlamaktadır. Göz çukuruna ya da zonklayan atardamarın üzerine yapılan baskı neticesinde migren ağrısı hafiflemeye başlar.
Genellikle tek tarafta başlayan ve zaman içinde yayılım gösteren bir ağrıdır. Ama farklı bölgelerde ve farklı niteliklerde de olabilmektedir. Migren hastalarının 1/3’ünde ağrı bir taraftan, 2/3’ünde ise her iki taraftan da başlamaktadır. Zonklama şeklinde başlayan ağrı yarıdan az sayıdaki hastada görülmektedir. Bu hastaların büyük kısmında migren ağrısına rağmen fiziksel aktivite devam etmektedir. Başın dış kısmındaki atardamarlarda gözle görülebilir şiddette yaşanan atımlara zonklama da eşlik edebilmektedir. Gelişen ağrı bu atardamara ya da boyun damarına baskı uygulayarak, ayrıca ağrı olan taraftaki göz çukuruna parmakla baskı uygulanarak azaltılabilir. Ancak yapılan baskılama bırakılınca ağrı yeniden artış gösterip devam eder. Hastalarda öksürük, hapşırma ve kusma gibi durumlarda gözlemlenebilmektedir. Bu durum başın bir tarafta sabit tutulması ve dinlenme ile düzeltilebilir.
Migren hastalarının büyük çoğunluğu şakaklarına baskı uygulayarak ağrının giderilmesine çalışmaktadır. Bazı kişilerde ağrılar birkaç dakika sürerken, kimilerinde bu süre üç saate ulaşabilmektedir. Nadiren sekiz saat, 24 saat, birkaç gün ve hatta bir hafta kadar da devam edebilmektedir. Uzayan migren ataklarında hastalarda doku değişiklikleri de olabilmektedir. Yaşanan ağrıların şiddeti çok çeşitli olabilir; çok hafif seyredebildiği gibi eklemlerin ayrılmasına yol açabilecek derecede şiddetli de yaşanabilir.
Migrenin yegane belirtisi baş ağrısı değil;
Migren’in anlamı “yarım baş ağrısı” olsa da yalnızca baş ağrısı ile belirti vermez. Birçok belirtileri vardır ve bu belirtiler değişik kombinasyonlarda olabilir.
- Basit migrende temel belirti baş ağrısı ve bulantı olmasıdır. Bazen ishalle birlikte kusma ve aşırı terleme de eşlik edebilir. Kusmalar herhangi bir rahatlık sağlamamaktadır. Tekrar eden kusmalar yüzünden hasta safra salgılarını da kusabilir.
- Çoğu zaman hastada soluk bir yüz, halkalanmış ve küçülmüş gözler belirtiler arasındadır. Nadiren yüzde kırmızılık olabilmektedir. Şiddetli seyreden ataklarda gözler kanlanabilmekte ve sulanabilmektedir. Bunların sonucunda gözlerde kaşıntı, yanma ve ışığa hassasiyet meydana gelebilir. Bulanık bir görüş bazı hastalarda çok şiddetli olabilmektedir.
- Ataklar esnasında iki farklı şekilde karın ağrısı olabilir. Birincisi karnın üst bölümünde sırta kadar uzanan delinmiş ülser ağrısına benzer bir ağrı meydana gelir. İkincisi de oldukça sık görülen karnın sağ altında hissedilen, genellikle apandisit ile karıştırılabilen kolik tarzı bir ağrı olmaktadır.
- Araştırmaların sonuçlarına göre, migreni olan kişilerin %72’sinde sersemlik, düşecek gibi olmaya yol açabilen baş dönmesi görülmüştür. Bazı hastalarda ataktan birkaç saat önce ve bazılarında da atak sırasında uyku hali görülebilmektedir.
- Hastaların bazısında ataktan evvel ya da atak esnasında üşüme, ateş, yüz kızarması, titreme, el ve ayaklarda morarma, sıcak ve soğuk hissinde değişim ile terleme de görülebilir.
- Migren atağından evvel bazı kişilerde, sıvı birikmesinden kaynaklanan kilo alımları olabilir. İdrarda değişiklikler yaşayan hastalar daha sonra biriken sıvının dışarı atılmasını sağlar ve normale dönerler.
- Bir tarafta başlayan migren ağrılarında tek gözbebeğinde kasılma ya da göz kapağında düşme meydana gelebilir.
- Migren tanısını kolaylaştıran iki önemli belirtiden biri kolayca sinirlenme ve ışığa karşı hassasiyettir. En belirgin olanı ışıktan kaçınma arzusudur. Ayrıca seslerden rahatsızlık duyma da migrenin karakteristik belirtilerindendir. Kolay bir şekilde sinirlenme hali iki türlü görülmektedir. Hasta ya inzivada kalmak ister ya da duygusal bir heyecan ya da uyarılganlık ile davranır.
- Atakların erken evresinde anksiyete ve gerginlik hiperaktivitesi, diğer evrelerinde de kayıtsızlık ve depresyon halleri görülebilmektedir.
Basit migren ataklarında baş ağrısına ve bulantıya farklı bazı belirtiler de eşlik etmektedir. Migren eşdeğerleri olarak adlandırılan grup için baş ağrısı söz konusu değildir, ama farklı belirtiler görülebilmektedir. Klasik migren ataklarında migren aurası da belirtilerindendir. Migren aurası, bazı araştırmacılar açısından bu hastalığın en enteresan ve araştırılması gereken belirtisi olarak kabul edilmektedir.
Migren eşdeğeri şeklindeki ifade, migrenin genel özelliklerini göstermekte olan ama migrene has olan baş ağrısının görülmediği semptom komplekslerini tanımlamaktadır. Migren hastalığı ile ilgili ayrıntılı incelemeler yapan ve bunları yazan Liveing, astım tipi, gastrik tip, epilepsi tipi, baş döndürücü tip, soluk borusu tipi, göğüste tip ve mani tipi gibi ifadeler kullanmıştır. Ancak bu ifadeler genel olarak kabul gören kavramlar olamamıştır.
- Safrasal ataklar ve kusma nöbetleri şiddetli bulantı, titreme, solgunluk ve terleme şeklinde kendisini göstermektedir. Bunlar hayat boyunca devam eder ve yavaşça basit migrene dönüşür. Bunlara anormal düzeyde öfke tepkileri de eşlik edebilmektedir.
- Karın migreni de, evvelinde ya da sonrasında hiçbir değişiklik ve sebep olmaksızın oluşan karın ağrısı ataklarıdır. Bu durum migren hastalarına sorulduğu zaman, migren ağrısından şikayet etmedikleri dönemlerde periyodik olarak karın ağrılarından yakındıklarını belirtmektedirler. Bu ağrılara bulantı, üşüme, nabızda zayıflık ile el ve ayaklarda soğukluk gibi belirtiler de eşlik edebilir. Ayrıca çocuklarda da görülebilmektedir.
- Migren eşdeğeri olarak periyodik yaşanan ishaller de yaşanabilmektedir. Bu ishallerin en yaygını hafta sonu diyaresi yakınması olarak adlandırılmaktadır. Bu probleme sahip hastaların bazısında kronik ruhsal gerilim de olabilmektedir.
- Şiddetli basit migren çocuklarda yüksek ateşle birlikte gelişebilmektedir. Periyodik bir ateşlenme de bazı hastalarda olabilmektedir.
- Green’in sonuçlarına göre 100 kadının 20’sinde adet döneminden önce migren ağrısı olmaktadır. Migren ile ilgili bütün belirtileri adet dönemi öncesi ya da sonrası veya adet döneminde görülebilir.
Bu belirtiler basit veya karmaşık duyusal halüsinasyonlar, algılama bozuklukları, konuşma bozuklukları, zaman ve yer tanımında zorluk, düşsel çılgınlıklar ve trans durumları da aura belirtileri olarak sıralanabilir. Klasik migrenin basit migrenden ayrılmasında etkili olan auranın eşlik etmesidir.
- Aura belirtisi olarak dokunsal, görsel ve diğer duyusal halüsinasyonlar sayılabilir. Halüsinasyonların en basitleri olarak parlak yıldızlar, şimşekler, kıvılcımlar ve basit geometrik şekiller sayılabilir.
- Diğer aura belirtisi de duyusal eşiğin ve uyarılmanın değişimleridir. Görülen bir obje ya da nesne çok daha parlak olarak görülebilir, çok hafif sesler bile çok yüksekmiş gibi gelebilir ya da çok basit bir dokunuş bile dayanılmaz ve abartılı olabilir.
- Bilinç düzeyindeki değişimler ve kasların kasılma yetenekleri de aura belirtileridir. Bunlar nadiren de olsa bayılmaya yol açabilen değişimler olarak görülür. Yaşanan bayılmalar kişinin birkaç dakikada yavaş bir şekilde baygın duruma gelmesi, ayıldığı zaman da yeteneklerini sırasıyla yavaşça kazanması biçiminde gerçekleşmektedir.
- Duygu ve ruh halindeki değişiklikler de auranın belirtileri arasındadır.
- Birleştirici ve yüksek fonksiyon bozuklukları olan kavrama, algılama, hafıza ve konuşma bozuklukları da aura belirtileridir. Migren aurasında incelenebilmesi en zor, en yoğun ve en tuhaf olan belirtileri kesinlik duygusu ve ani tanışıklık ile, tam tersi aniden yabancılaşma ve yabancılık duyma duygusudur.
Migren hastalarının ilk yapmaları gereken şey, migrenlerinin tetikleyicisini öğrenmek ve olabildiğince ondan uzak kalmaktır. Tetikleyici olarak bir düşünceniz varsa bunu test ederek durumunuzu anlayabilir ve kontrol altında tutmaya gayret edebilirsiniz. Nöbet yaşandığı sırada olabildiği kadar az hareket etmekte yarar bulunmaktadır.
Kafein, özgül yararı olduğu ispat edilen ilk ilaçtır. Geçmişte misk, kediotu, güzelavrat otu ve bromür asit gibi fayda sağlamayan bazı reçeteler uygulanmıştır. Bugün, migren ataklarının ana mekanizmasını etkilemeye yarayan ve baş ağrısına yol açan kafatası dışı atardamarların genişlemesini sağlayan ilaçlardan yararlanılmaktadır.
Ayrıca baş ağrısını, yaşanan bulantıyı ve diğer rahatsızlık verici belirtileri yok etmek amacıyla savuşturucu ilaçlardan da faydalanılmaktadır. Bazı durumlarda gevşeme ve uyku veren ilaçlara da başvurulmaktadır. Histamine karşı duyarsız hale getirme, hormon tedavileri, alerjik duyarsızlaştırma ve cerrahi metotlar da kullanılabilir. Migren hastalığının tedavisi çoğu zaman hastaya ve doktorun tedavi yöntemine bağlı olarak geliştirilebilen bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tarihe geçmiş birçok ünlü yazar ve sanatçı da migren hastasıydı;
Geçmişten bugüne kadar pek çok ünlü kişinin de migren hastası olduğu bilinmektedir. Bunların bazılarını sıralayacak olursak; Stephen King, Sigmund Freud, Elvis Presley, Vincent van Gogh, Virginia Woolf, Pablo Picasso, Lewis Carroll ve Hildegard von Bingen gibi isimlerdir.